Planlama alanları ile ilgili olarak, bu işin uzmanı olan kamu kurumu niteliğindeki birlik ve odaların kamu yararını korumak amacıyla planlama ile ilgili konularda menfaat ilişkisinin varlığı kabul edilmelidir. Bu nedenle Türkiye mimarlar ve mühendisler odasınca açılan itiraz davasında dava ehliyeti bulunmadığından söz edilemez.
İstemin Özeti: Diyarbakır İdare Mahkemesinin 14.4.1989/günlü, E:1988/793, K:1989/165 sayılı kararının Anayasa ile kamu tüzel kişiliği tanınan şube başkanlığının dava ehliyetinin yokluğundan bahsedilemeyeceği öne sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savcı Düşüncesi: Diyarbakır İmar planında yapılan değişikliğin kabulüne ilişkin Belediye meclisinin 26.10.1988/günlü, 6, 7, 13 ve 14 sayılı kararlarının iptali istemiyle açılan davanın ehliyet yönünden reddi yolundaki Diyarbakır İdare Mahkemesinin 14.4.1989/günlü, E:88/793, K:89/165 sayılı kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz dosyasının incelenmesinden uyuşmazlık konusu imar planı değişikliğiyle planda yeşil alan, okul vb. gibi kamuya açık olan bazı parsellerin plan değişikliğiyle konut sahasına dönüştürüldüğü, bazı parsellerde mevcut kat nizamının artırıldığının anlaşıldığı bu durumun ise çevrede sağlıksız kentleşmeye yol açacağı toplumun sosyal ve teknik alt yapı durumunun sarsılacağı bölgede kişi başına düşen mı yeşil alan biriminin daha da azaltılmış olacağı dolayısıyla yapılmış olan değişikliğin o bölgede yaşayan her şahsın menfaatini ilgilendirdiği gibi, imar mevzuatı ile yakından ilgisi bulunan davacı kurumun menfaatlerini haleldar etmiş olacaktır.
Zira olayda 2577 sayılı Yasanın 2. maddesinin 1/a fıkrasında belirtilen menfaatleri ihlal edilenler kavramını geniş yorumlamak gerekmektedir. Nitekim Danıştayın müstekar içtihatları da bu yoldadır.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile Diyarbakır İdare Mahkemesi kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Türk Milleti Adına karar veren Danıştay Altıncı Dairesince dosyadaki belgeler incelendikten sonra temyiz isteminin süresinde olduğu görülerek işin gereği düşünüldü: Dava, imar planında değişiklik yapılmasına ilişkin 26.10.1988/günlü, 6-7-13-14 sayılı kararların iptali istemiyle açılmış İdare Mahkemesince dava konusu kararlarla davacı şube başkanlığının menfaatinin ihlal edilmediği, kaldı ki şube başkanlığının kamu adına bu tür işlemleri takip etme ve bu konularda kamunun menfaatini gözetme gibi kanunlarla verilmiş bir görevi bulunmadığı, bu nedenle bu davayı açma yönünden dava ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle dava ehliyet yönünden reddedilmiş ve bu karar davacı oda başkanlığınca temyiz edilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 2. maddesinde iptal davalarının idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacağı belirtilmiştir.
İptal davaları ile idari işlemlerin hukuka uygun olup olmadığının tespiti, hukukun üstünlüğünün ve dolayısıyla idarenin hukuka bağlılığının sağlanması amaçlandığına göre, bu davalarda menfaat ilişkisinin dar yorumlanmaması gerekmektedir.
Öte yandan, 6235 sayılı Türk Mühendisler ve Mimar Odaları Birliği Kanununun 1. maddesinde Birlik ve Odanın Kamu Kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla kamu yararını koruma görev ve yükümlülüğü bir kamu kurumu olmasının doğal sonucudur.
Bu durumda planlama alanlarından bu işin uzmanı olan ve kamu kurumu niteliğindeki birlik ve odanın Ankara dışındaki temsilciliğini yapan davacı şube başkanlığının kamu yararını korumak için konusunu ilgilendiren planlama ile ilgili hususlarda menfaat ilişkisinin bulunduğunun kabulü zorunlu olup idare mahkemesince aksine verilen kararda isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle Diyarbakır İdare Mahkemesinin 14.4.1989/günlü, E:1988/793, K:1989/165 sayılı kararının BOZULMASINA, dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 13.5.1991 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşlarının amaçları, 1982/Anayasasıyla bu kuruluşların 1980/öncesi dönemde asıl amaçlarının dışında faaliyette bulundukları görüşünden hareketle Anayasanın 135 inci maddesinde, “belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadıyla kurulan… kamu tüzel kişileridir.” diye tarif edilerek sayılmış, maddenin müteakip fıkralarında da, Meslek Kuruluşlarının kuruluş amacı dışında faaliyet göstermeyecekleri, siyasetle uğraşamayacakları, siyasi partiler, sendikalar ve derneklerle ortak hareket edemeyecekleri belirtilmek suretiyle, tek tek sayılan mesleki faaliyetlerinin dışında uğraşı yapmayacakları tekrarla vurgulanmıştır.
Bir mesleki kuruluş olan Türk Mühendisleri ve Mimar Odaları Birliğinin ve Birliğe Bağlı Olanların Kuruluş, Görev ve Yetkilerini Düzenleyen 6235 sayılı Kanunun 2. maddesinde de, 19.4.1983/tarihli ve 66 sayılı KHK ile değişiklik yapılarak 1982/Anayasasının yukarda açıklanan 135. maddesi hükmü aynen getirilmiş ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin amaçları bu şekilde yeniden düzenlenmiştir.
Dava, meslek odasının Anayasada ve özel kanununda tahdidi olarak belirlenmiş faaliyet konuları dışında kalan bir işleme karşı açılmıştır. Diğer taraftan 2577 sayılı Kanunun 2. maddesine göre iptal davaları, menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılabilir ki, davacı hele tüzel kişiliği bulunmayan Oda Şubesinin dava konusu yapılan işlemden menfaatinin ihlal edildiği söylenemez.
Her ne kadar Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu 8.3.1979/tarih ve 1979/1 sayılı kararıyla Odaların tüzel kişilikleri olmasa bile davacı ve davalı olabilecekleri şeklinde içtihatların birleştirilmesine karar vermişse de bu karar 1961 Anayasasına ve 6235 sayılı Türk Mühendisler ve Mimar Odaları Birliği Kanunu`nun o tarihte yürürlükte bulunan hükümlerine, yani “ammenin ve memleketin menfaatleri… bakımından lüzum gördüğü bütün teşebbüs ve faaliyetlerde bulunmak” hükümlerine dayanmakta olup, bugün gerek 1982/Anayasası ve gerekse, 6235 sayılı Kanunu`nun KHK ile değiştirilen 2. maddesi hükümleri karşısında aynı şeyi söylemek kanunda sayılan amaçları dışındaki bir konuda açılan davada, davacı odanın, dava açma ehliyetinin bulunduğunu kabul etmek, kanımızca mümkün değildir.
Açıkladığım bu nedenlerle Mahkeme kararının onanması gerektiği oyuyla daire kararına karşıyım.