1. Anasayfa
  2. Danıştay İDDK Kararları

Danıştay İDDK E: 2008/11 K: 2009/3108 


Deprem sonucu bir bölgedeki binalarda oluşan tüm zararların idarenin tazmin sorumluluğu altında bulunmasının mümkün olmadığı, olayda, davalı idarenin zararı ağırlaştırıcı bir işlem ve eyleminin bulunmadığı, inşaat sahiplerinin eyleminin sonucunda zararda artış meydana geldiği anlaşıldığından, idarece tazmini gereken maddi ve manevi bir zararın bulunmadığı hakkında.

Dava; Mudanya İlçesi, Ömerbey Mahallesi, Kümbet Mevkii, … pafta, … ada, … ve … sayılı parseller (yeni … pafta, … ada, … parsel) üzerinde yapılan yapılardan davacının maliki olduğu … Blok … nolu konutun 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde zarar görmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 6.923,23.-TL maddi, 3.000,00.-TL manevi zararın olay tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

Bursa 2. İdare Mahkemesi 20.4.2006 günlü, E:2005/224, K:2006/667 sayılı kararıyla; Mudanya Asliye Hukuk Mahkemesinin 1999/161 ve 1999/314 sayılı dosyalarında davacıya ait taşınmaza ilişkin olarak yerinde yaptırılan keşif ve dosya üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporla dosyanın birlikte değerlendirilmesinden, söz konusu, 4 bloktan oluşan yapıların hasar görmesinde belediye, müteahhit, mal sahibi, TUS ve şantiye şefinin kusur oranlarının belirlendiği, söz konusu yapılarda hasar meydana gelmesinde, blokların imalatında, mühendislik kurallarına ve yapı ruhsatına uygunluğu denetlememekten dolayı sorumluluk derecesine göre davalı belediyenin %33 oranında kusurlu olduğu, davalı belediyenin %33 kusur oranına tekabül eden 276,93.- YTL kısmın idareye tazminat talebiyle başvuruda bulunulduğu tarihten itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesine, manevi tazminatın patrimuanda meydana gelen eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi tatmin aracı olduğu, başka türlü giderim yollarının bulunmayışı ve yetersiz kalışı, manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale getirdiği, davacının taşınmazındaki hasar üzerine duyduğu üzüntü nedeniyle uğradığı manevi zararın giderilmesi gerektiğinden uğranılan zararın niteliği ve miktarı hasar meydana gelmesi sırasında taşınmazın durumu ve idarenin zararının meydana gelmesindeki kusurunun ağırlığı ve hasar oranı göz önüne alınırsa takriben 200,00.- YTL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte idarece davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar vermiştir.

Anılan karar, temyizen incelenmesi sunucu Danıştay Altıncı ve Onbirinci Daireleri Müşterek Kurulu’nun 11.7.2007 günlü, E:2006/7796, K:2007/4395 sayılı kararıyla; Mudanya İlçesi, Ömerbey Mahallesi, Kümbet Mevkii, … pafta, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde yer alan … ve … bloklarından oluşan yol seviyesi altında 1, yol seviyesi üstünde 5 kat olmak üzere toplam 6 kat, 14,50m yüksekliğinde yapı yapılmak üzere 14.10.1994 günlü, 6/197 sayılı yapı ruhsatının düzenlendiği, ancak ruhsata aykırı olarak bodrum katın zemin kat olarak inşa edildiği ve inşaatın B+Z+4 kat olması gerekirken Z+5 kat olarak bitirildiği, Mahkemece hükme esas alınan Şişli 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde müteahhit aleyhine … Sitesi … ve … blokları hakkında düzenlenen bilirkişi raporunda, blokların hasar görmesinde payı olan etkenlerin belirlendiği; bunların birincisinin, yapı ruhsatına uymamak olduğu, bodrum katın fiilen zemin kat olarak inşa edilmiş olmasında ruhsata aykırılık bulunduğu, ikincisinin, yumuşak kat etkisinin artmasına yol açmak olduğu, taşıyıcı olmayan ve betonarme taşıyıcı elemanlar arasında yer alan bölme duvarlarının, deprem yüklerinin taşınmasında önemli rol oynadıklarının bilimsel çalışmalar sonucunda ortaya konulduğu, yumuşak kat üzerine etkiyen deprem yükü, yumuşak kat üzerinde kalan bina yüksekliğinin karesi ile hemen hemen doğru orantılı olduğu, Bodrum katların zemine gömülü ve çevre duvarları çoğunlukla betonarme perde şeklinde olduğundan, binanın zemine tutunma yeteneğini arttırdığı, zemin altı 1 ve zemin üstü 5 kat, toplam 6 kat için projesi hazırlanıp onaylanmış ve yapı ruhsatı verilmiş binanın, zemin üstü 6 kat şeklinde inşaa edilmiş olmasının zemin (dükkan, cam bölme v.b. düzenlemelerden dolayı yumuşak kat özelliği taşıyan) katı etkileyen deprem yüklerinin, projesinde öngörülenden daha büyük olmasına yol açtığı, üçüncüsünün, kolon ve kirişlerde etriye sıklaştırılmasının yapılmaması olduğu, etriye sıklaştırılmasının deprem yüklerinin betonarme elemanları tarafından taşınabilmesi için yapılmasının kaçınılmaz olduğu, dördüncüsünün, beton kalitesinin projede öngörülenden düşük olması olduğu, düşük kalitede beton ile oluşturulan kolon ve kiriş gibi taşıyıcı elemanların taşıma kapasitelerinin de o oranda düşük olduğunun belirtildiği, sonuç olarak da kusur oranları belirlenirken, söz konusu blokların imalatında mühendislik kurallarına ve yapı ruhsatına uygunluğu denetleyememekten ya da denetlemekte yetersiz kalmaktan dolayı sorumluluk dereceleri dikkate alındığında belediyenin %33 oranında kusurlu olduğu yolundaki belirlemenin Mahkemece esas alınarak uyuşmazlık hakkında hüküm kurulduğunun  anlaşıldığı, bu durumda ruhsata aykırı olarak yapılan inşaat nedeniyle depremde meydana gelen zararın ortaya çıktığı, dolayısıyla idarenin İmar Hukuku kapsamında inşai faaliyet sürecinde tazminle sorumlu kılınacak derecede kamu hizmetini kusurlu şekilde işlettiğinden söz etme olanağı bulunmadığı sonucuna ulaşıldığından davalı idarenin olayda hizmet kusuru bulunduğundan bahisle maddi ve manevi tazminata hükmedilmesinde hukuki isabet görülmediği gerekçesiyle bozulmuş ise de, İdare Mahkemesi, bozma kararına uymayarak önceki kararında ısrar etmiştir.

Davalı idare, Bursa 2. İdare Mahkemesi’nin 25.10.2007 günlü, E:2007/1715, K:2007/2183 sayılı ısrar kararının bozulmasını istemektedir.

Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde de, tam yargı davaları idarenin eylem ve işlemlerinden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.

İdari yargıda idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini için açılan tam yargı davalarında idarenin tazmin borcunun doğması için ortada bir zararın ve zarara yol açan idareye yüklenebilir bir eylemin bulunması, zararla eylem arasında nedensellik bağının kurulması ve hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluk esaslarına göre idare hukukuna özgü tazmin sebeplerinin olması gerekmektedir. Tam yargı davalarında idarenin tazmin sorumluluğu belirlenirken öncelik hizmet kusurunun varlığı araştırılmalı, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağı irdelenmelidir.

Hizmet kusurunun varlığı istikrar bulan yargısal kararlarda hizmetin kötü veya geç işlemesi yahut hiç işlememesi hallerinde kabul edilmektedir.

Öte yandan, idarenin sorumlu tutulabilmesi için zarara yol açan işlem veya eylemin idare tarafından yapılmış olması gerektiğine göre, zarar gören kişilerin eyleminden, üçüncü kişilerin eyleminden, zorlayıcı sebeplerden (mücbir sebepler) ileri gelen zararların idareye ödettirilemeyeceği, dolayısıyla bu gibi durumlarda idarenin hukuki sorumluluğunun bulunmadığı yine idari yargı kararlarında kabul edilmiş bir idare hukuku ilkesidir.

Zorlayıcı sebep (mücbir sebep), kökeni, doğal, sosyal ve hukuki olması itibariyle failin dışında kalan, fail tarafından önlenme olanağı bulunmayan, önceden takdir ve tahmin edilemeyen olaylar olarak tanımlanmaktadır.

Gerek yargısal kararlar, gerekse öğretide kabul edilen bu tanımlamaya göre zorlayıcı sebep kavramını oluşturan temel unsur, “dışsallığın” yanı sıra “önlenemez” ve “öngörülemez” olmasıdır.

Depremin, “önlenemez” ve “öngörülemez” olması nedeniyle zorlayıcı sebebin tipik bir örneğini oluşturduğu kuşkusuzdur. Zarar, münhasıran depremden kaynaklanmışsa idarenin sorumluluğundan söz etmeye hukuken olanak bulunmamakta ise de zararın zorlayıcı sebep dışında idare tarafından ağırlaştırıldığının yargı yerince saptanması durumunda zararın ağırlaşan, artan kısmı bakımından kusuru gözönünde tutularak idarenin tazminle sorumlu tutulması gerekmektedir. Örneğin, deprem bölgesi olarak saptanan bir alanda deprem mevzuatına uygun yapılaşma koşullarına aykırı olarak inşaat ruhsatı verilmesi, fay hattının yapılaşmaya açılması gibi durumlarda ilgili idarelerin deprem sonucu bir bölgedeki doğan zarardan kusurları oranında sorumlu tutulacağı tabiidir. Ancak, deprem sonucu bir bölgedeki binalarda oluşan tüm zararların idarenin tazmin sorumluluğu altında bulunduğundan söz edilemeyeceği de kuşkusuzdur.

Somut olayın irdelenmesine geçmeden önce, zarar görenin eyleminin zararın doğmasında başlıca etken olduğu hallerde idarenin sorumluluktan kurtulacağının da belirtilmesi zorunlu görülmüştür.

Uyuşmazlıkta, davacı 17.8.1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucunda binasında oluşan hasar nedeniyle uğradığı zararın tazminini istemektedir.

Dosyanın incelenmesinden; Mudanya İlçesi, Ömerbey Mahallesi, Kümbet Mevkii, … pafta, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde yer alan … ve … Bloklarından oluşan yol seviyesi altında 1, yol seviyesi üstünde 5 kat olmak üzere toplam 6 kat, 14,50 metre yüksekliğinde yapı yapılmak üzere 14.10.1994 günlü, 6/197 sayılı yapı ruhsatı düzenlenmesine karşın ruhsata aykırı olarak bodrum katın zemin kat olarak inşa edildiği ve inşaatın B+2+4 kat olması gerekirken 2+5 kat olarak bitirildiği, yapı ruhsatına uymamanın blokların zarar görmesinde başlıca etken olduğu, dava konusu yerle ilgili olarak projeye uygun inşaat yapılıp yapılmadığının tespiti amacıyla inşaatın devamı esnasında TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası ile Mudanya Belediye Başkanlığı arasında yapılan yazışmalar sonucunda, anılan Odanın Belediye Başkanlığına muhatap 5.5.1995 günlü, 522 sayılı yazısı ile, konuyla ilgili bilirkişi incelemesi sonucunda, inşaatın onaylı projesine uygun yapıldığı, bu bakımdan inşaatın devamı yönünde görüş bildirildiği, inşaatın daha sonra ruhsatına aykırı olarak tamamlandığı, henüz iskan edilmeden deprem sonucunda zarar oluştuğu anlaşılmaktadır.

Olayda, davalı idarenin zararı ağırlaştırıcı bir işlem ve eyleminin bulunmadığı, inşaat sahiplerinin eyleminin sonucunda zararda artış meydana geldiği, bu durumda idarece tazmini gereken  maddi ve manevi bir zararın bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Öte yandan, deprem sonucunda oluşan bireysel zararlardan dolayı davalı idareleri kusursuz sorumluluk esaslarına göre tazminle sorumlu tutmaya da hukuken olanak bulunmamaktadır. Zira, bireysel olmayan o bölgede yaşayan için genel nitelikte olan deprem gibi doğal afetlerden doğan zararlar ilgili mevzuatı çerçevesinde devletçe ödenmektedir.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne, Bursa 2. İdare Mahkemesince verilen 25.10.2007 günlü, E:2007/1715, K:2007/2183 sayılı kararın Danıştay Altıncı ve Onbirinci Daireleri Müşterek Kurulu’nca verilen karar doğrultusunda bozulmasina, dosyanın anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine, 17.12.2009 gününde esasta ve gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.