1. Anasayfa
  2. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi  E: 2015/11678 K: 2015/19101


Mirastan çıkarmada ağır suçdan amaç; mirasbırakanın şahsiyet haklarına, beden tamlığına, mamelekine yönelik, onunla aile bağlarının koptuğunu gösteren hukuka aykırı bir fiildir. Buradaki ağır terimi, hukuk hakimine yönelik olup, hakim, suçun ağır olup olmadığına ceza hukuku kurallarıyla bağlı olmaksızın karar verir. Başka bir deyişle, kanun koyucu, burada fiilin niteliğine değil de sonucuna önem verdiği için, hakim, suçun ağır olup olmadığına, fiilin aile bağını koparacak nitelikte olup olmadığı ve fiilen de koparmış olup olmadığını araştırarak sonucuna göre karar verecektir.

Taraflar arasında birleştirilerek görülen vasiyetnamenin iptali davalarının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl ve birleşen davanın reddine yönelik olarak verilen hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiş, hükmün duruşmalı olarak incelenmesi asıl ve birleşen davada davacılar vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirtilen 23.06.2015 duruşma günü için tebligat üzerine gelen davacı asiller Ö.. M.. ve Ö.. M.. ile asıl ve birleşen davada davacılar vekili Av. H.. K.. ile asıl ve birleşen davada davalı vekili Av. Y.. E..’ın sözlü açıklamaları dinlendikten sonra, nevakısın giderilmesi bakımından dosya mahalline geri çevrilmiş, bu kez yeniden gelmekle belli günde dosyadaki bütün kâğıtlar okunarak, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

YARGITAY KARARI Davacılar vekili dilekçesinde; müvekkillerinin babası olan mirasbırakan Ali noterce düzenlenen 26.03.2010 tarihli resmi vasiyetnamesinin, irade fesadı ve şekil eksikliği nedenleri ile geçersiz bulunduğunu, ayrıca vasiyetnamede müvekkillerinin mirasçılıktan çıkarılma nedeni olarak gösterilen sebeplerin gerçek dışı olduğunu ileri sürerek; vasiyetnamenin irade fesadı ve şekil eksikliği nedenleriyle iptalini, bunun mümkün olmaması halinde ise mirasçılıktan çıkarmaya ilişkin bölümün iptali ile vasiyetnamenin tenkisini talep etmiştir.
Birleşen 2011/134 Esas sayılı dosyada, davacılar vekili; müvekkillerinin dedesi olan mirasbırakan Ali Özkan’a ait vasiyetnamenin; aynı vakıalara dayanarak iptalini talep etmiştir.
Davalı vekili, birleşen davaların reddini istemiştir.

Mahkemece; vasiyetnamenin şekil şartlarına uygun düzenlendiği, ayrıca mirasbırakanın iradesinin fesada uğradığının ispat edilemediği, mirasçılıktan çıkarma yönünden ise; mirasbırakanın yaşı ve astım rahatsızlığı nazara alındığında akli dengesinin yerinde olduğu raporlarla sabit iken, hakkında akli dengesinin yerinde olmadığı iddiası ile dava açılarak, mahkeme ve hastaneye, Adli Tıp Kurumuna gitmek zorunda bırakılmasının  aile hukukundan doğan yükümlülüklerinin ihlali olduğu, vesayet ve ceza dava dosyaları nedeniyle mirasbırakanın ölümünden önce derin üzüntü yaşadığı, kaldı ki tüm mirasını bağımsız ve yardım amaçlı kurulmuş bir vakıf olan Mehmetçik Vakfı’na bağışlamış olmasının bile, yaşadığı üzüntü ve ızdırap nedeniyle yapılmış olduğunu gösterir nitelikte olduğu, bu şekilde mirasbırakanın aile yükümlülüklerinin ihlali nedeniyle davacıları mirasından çıkardığı gerekçesiyle; asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiş; hüküm, taraf vekilerince temyiz edilmiştir.

1- Vasiyetnamenin irade fesadı ve şekil eksikliği nedenleri ile iptali talebine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle mirasbırakan tarafından yapılan 26.03.2010 tarihli vasiyetnamenin şekil kurallarına uyulmadan ve yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmış olduğu yönündeki iddianın ispatlanamadığının mahkemece saptanarak kabul edilmiş olmasına göre, vasiyetnamenin bu nedenlerle iptali talebinin reddiyle ilgili verilen kararda bir isabetsizlik bulunmamakta olup, davacılar vekilinin bu yöne ilişen temyiz itirazlarının reddi ile verilen hükmün ONANMASINA,

2-Vasiyetnamenin mirasçılıktan çıkarmaya ilişkin bölümüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı tarafın temyiz itirazları yerinde değildir.

Mirasçılıktan çıkarma (ıskat); mahfuz hissenin temelini teşkil eden aile dayanışmasının zedelendiği hallerde, mahfuz hisseli mirasçıyı mirasdan uzaklaştırma olanağını, mirasbırakana tanıyan ölüme bağlı bir tasarruftur.

Bu tasarrufla vasiyetçi, mahfuz hisseli bir mirasçısını miras hakkından ve mahfuz hissesinden yoksun bırakır.

Mirasdan çıkarma, cezai (olağan) ve aciz sebebiyle (koruyucu) olmak üzere iki türlüdür.
Mirasçı, mirasbırakana ve yakınlarından birine karşı TMK. nun 510. maddesinde gösterilen ağır bir suç işler veya murisine veya ailesine karşı kanunen yerine getirmekle yükümlü olduğu aile görevlerini ifada büyük bir kusur işlerse cezai (olağan) çıkarma nedenleri doğmuş olur.
Aciz sebebiyle (koruyucu) çıkarma ise; murisin, hakkında borç ödemeden aciz belgesi bulunan alt soyun çocuklarını koruma amacıyla, alt soyun saklı payının yarısının mirasçının çocuklarına özgülenmesine yöneliktir.

Cezai (olağan) çıkarma sebepleri iki kısımda incelenebilir.

1- Mirasçının mirasbırakana ve onun yakınlarına karşı ağır bir suç işlemesidir. Bu suçun tamamlanması şart olmadığı gibi bu konuda bir mahkumiyet kararı bulunması da koşul değildir. Afdan ve zamanaşımından yararlanılmasının da önemi yoktur.

Ağır suçdan amaç; mirasbırakanın şahsiyet haklarına, beden tamlığına, mamelekine yönelik, onunla aile bağlarının koptuğunu gösteren hukuka aykırı bir fiildir. Buradaki ağır terimi, hukuk hakimine yönelik olup, hakim, suçun ağır olup olmadığına ceza hukuku kurallarıyla bağlı olmaksızın karar verir.

Başka bir deyişle, kanun koyucu, burada fiilin niteliğine değil de sonucuna önem verdiği için, hakim, suçun ağır olup olmadığına, fiilin aile bağını koparacak nitelikte olup olmadığı ve fiilen de koparmış olup olmadığını araştırarak sonucuna göre karar verecektir. Koparacak nitelikle olmasından kasıt, suçun objektif olarak aile bağını koparacak nitelikte olmasıdır. Fiilen koparmış olması da, subjektif unsur olup, somut olayda aile bağını koparmış olmasıdır. Kanunun ağır terimi ile kastettiği budur. Şu halde bir fiil aile bağını koparacak nitelikte olmakla beraber, somut olayda koparmamışsa, subjektif şart gerçekleşmediği için, mirasçılıktan çıkarma sebebi olamaz (Prof. Dr. Mustafa , Prof. Dr. Turgut Öz- Türk Özel Hukuku Cilt IV, Miras Hukuku, İstanbul 2011, syf.200 vd.).

Suçun ağırlığını belirleyecek olan ceza hukuku prensipleri değil, medeni hukuk esaslarıdır. Mirasçının, mirasbırakanı ağır bir şekilde zedeleyen ve ailevi hislerin yokluğunu gösteren bir suç işlemesi halinde, bu kişi mirastan ıskat edilebilir. Bu kuralın uygulanmasında, hakimin takdir hakkı bulunması zorunludur (Prof.Dr.Zahit, Prof. Dr.Hasan Erman, Miras Hukuku-İstanbul 2006 syf-234 vd.).

Aile bağlarını koparıcı fiilin işlenmesinde, mirasbırakan da en azından mirasçı kadar kusurlu bulunuyor ise ıskat geçerli değildir (Prof.Dr.Necip , Miras Hukuku, 3.baskı, İstanbul 1987, syf. 310 vd.).

2-Mirasçının murise ve ailesine karşı kanunen mükellef olduğu aile hukuku vazifelerini büyük bir kusurlu davranışla yerine getirmemesi .

Örneğin; Ana, baba ve çocukların karşılıklı sevgi ve saygı şefkat bağları, yoksulluğa ve zarurete düşmede yardım yükümlülüğü, nafaka borcu, aile birlik ve huzuru bozan davranışlarda bulunmama ilkelerine aykırı hareketler v.b. gibi.

Öte yandan mirasçılıktan çıkarılmaya itirazı düzenleyen TMK’nun 512. maddesi; “Mirasçılıktan çıkarma, mirasbırakan ancak buna ilişkin tasarrufunda çıkarma sebebini belirtmişse geçerlidir.

Mirasçılıktan çıkarılan kimse itiraz ederse, belirtilen sebebin varlığını ispat, çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer.

Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf, mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, mirasbırakan bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir yanılma yüzünden yapılmışsa, çıkarma geçersiz olur.” hükmünü içermektedir.

Bu açıklamalardan sonra, somut olaya dönüldüğünde; Mirasbırakan Ali , çocukları ve torunları olan davacıları mirastan çıkarma sebebini 26.03.2010 tarihli vasiyetnamesinde; “Çocukları olan Murat ve Özgül’ün evlatlık vazifelerini yerine getirmemeleri, akli dengesi yerinde olmasına rağmen malvarlığını ele geçirebilmek için vesayet davaları açmaları, evine girip kendini öldürmeye çalışmaları, torunlarının kendisini büyükbaba olarak sevip saymamaları, torunu Olcay’ın rızası hilafına oğlu Murat ile birlikte evine girmesi” olarak açıklamıştır.

Dava konusu vasiyetnamede belirtilen vesayet dosyalarının incelenmesinde; davacılar Murat ve Özgül tarafından açılan Şarköy Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/378 E. Sayılı dava dosyasında, babaları olan Ali , annelerinin ölümünden sonra ruh halinin değiştiği, asabi tavırlarının arttığı, evin kilitlerini değiştiren babalarının kendilerini eve almadığı ileri sürülerek; TMK.nun 408. maddesi uyarınca kısıtlanmasının ve kendisine vasi tayin edilmesinin istendiği, mahkemece Tekirdağ Devlet Hastanesi ve Adli Tıp Kurumundan raporlar ile mirasbırakanın fiil ehliyetinin yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, davacı Murat tarafından açılan Şarköy Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/482 Esas sayılı dosyasında ise; babası olan Ali İstanbul’da bulunan iki adet dairesini avukatı aracılığı ile satmasına rağmen elde ettiği parayı banka hesabına yatırmadığı, babasının bankadaki hesabından bakıcısının hesabına 50.000 TL aktardığı ve ayrıca bakıcının kızına 150.000 TL değerinde bir daire satın aldığı iddiasıyla TMK. unun 406. maddesi uyarınca kısıtlanmasının ve kendisine vasi tayin ediilmesinin istendiği, kısıtlanması istenilen Ali Özkan’ın dava dilekçesindeki iddiaları bakıcısının kendisine iyi bakması nedeniyle yaptığını kabul ettiği, mahkemece Ali Özkan’ın vefat etmesiyle konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığı yönünde hüküm tesis edildiği, anlaşılmıştır.

Yine vasiyetnamede davacı çocuklar ile davacı torun Olcay hakkında yapıldığı bildirilen soruşturma ve dava dosyalarının incelenmesinde; mirasbırakanın, çocukları Murat ve Özgül tarafından 17.09.2008 tarihinde yapılan saldırı sonucunda yaralandığı iddiasıyla yaptığı şikayet nedeniyle savcılık tarafından kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, mirasbırakanın, oğlu Murat, torunu Olcay ve dava dışı kardeşi Murteza’nın 16.10.2008 tarihinde rızası hilafına evine girdikleri iddiasıyla yaptığı şikayet üzerine Şarköy Asliye Ceza Mahkemesinde açılan 2008/323 E. Sayılı davada, eylemin sanık Murat tarafından işlenmediğinin sabit olmadığı gerekçesiyle beraatine, sanık Murteza ve Olcay’ın ise şikayetçi ile görüşüp durumunu anlama yönündeki eylemlerinin suç olmadığı gerekçesiyle beraatlerine karar verildiği, hükmün sanık Murat yönünden Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiği belirlenmiştir.

Ayrıca, mahkemede dinlenen diğer tanık ifadelerine göre; davacılar Murat ve Özgül’ün, annelerinin ölümünden sonra Şarköy’de yalnız yaşayan mirasbırakanı ikametlerinin bulunduğu İstanbul’a götürmek istedikleri, mirasbırakanın bu teklifi kabul etmemesi üzerine kendisi ile ilgilenmesi için bakıcı tuttukları, davacı Murat’ın zaman zaman mirasbırakan ile kaldığı, rahatsızlıkları nedeniyle mirasbırakanı doktora götürdüğü, ancak asabi bir yapıya sahip olan mirasbırakanın kendisini ziyarete gelen davacıları eve kabul etmediği anlaşılmıştır.
Toplanan bu deliller birlikte değerlendirildiğinde; davacı çocukların, mirasbırakana karşı gerekli evlatlık vazifelerini yerine getirmeye çalıştıkları, ancak bir süre sonra mirasbırakanın çocukları ile görüşmeyi kabul etmediği gibi haklarında isnat ettiği eylemler nedeniyle adli makamlara şikayette bulunduğu, mirasbırakanın taşınmazlarının satılması ile elde ettiği gelirin bir bölümünü bakıcısına verdiği ve sonrasında bakıcısının kızı adına taşınmaz satın aldığı, gelişen bu olaylar üzerine davacılar Özgül ve Murat’ın babaları olan mirasbırakanı korumak amacıyla TMK.dan doğan haklarını kullanarak vesayet davaları açtıkları, buna göre vesayet davalarının açılmasının aile bağlarını koparacak nitelikte olmadığı, aksine aile bağlarının korunmasını temine yönelik olduğu gözetildiğinde subjektif şartın gerçekleşmediği, kaldı ki vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemesince mirasbırakanın fiili ehliyetinin tespit edilebilmesi için hastane ve sonrasında en yetkili makam olan Adli Tıp Kurumuna sevk edilmesi şeklinde tezahür eden uygulamanın uyuşmazlığın çözümü için zorunlu bulunduğunun anlaşılmasına göre, mirasbırakanın kendi kusurlu davranışları ile vesayet davalarının açılmasına sebebiyet verdiği, bu itibarla miraçılıktan çıkarmanın geçerli olmadığı ortadadır.

Hal böyle olunca, mahkemece; dava konusu 26.03.2010 tarihli vasiyetname ile mirasbırakan Ali Özkan’ın, çocukları ve torunları olan davacılar hakkında gösterdiği sebeplerin, mirasçılıktan çıkarma sebebi sayılabilecek nitelik ve nicelikte bulunmadığı gözetilerek, TMK. nun 512. maddesinin 3. fıkrasının ilk cümlesi uyarınca mirasçılıktan çıkarmanın tasarruf niisabı oranında geçerli olacağı, başka bir ifade ile davacıların saklı paylarını isteyebileceği ve davaya tenkis davası olarak devam edilebileceği düşünülmeden, istemin tümden reddilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı taraf lehine duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.100 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacı tarafa iadesine, 30.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.