1. Anasayfa
  2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E: 2014/19727 K: 2017/1024 T. 2.3.2017


Muris muvazaası nedeniyle açılan davada mahkemece sadece taşınmazın satış bedeli ile keşifte belirlenen gerçek değeri arasındaki fark nazara alınarak davanın kabulüne karar verilmiştir. Oysaki sadece bedeller arasındaki aşırı fark muvazaanın varlığına kanıt sayılamaz.

DAVA: Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne dair olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

KARAR: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Davacı, miras bırakanları adına kayıtlı 405 parsel numaralı taşınmazını kendisinden ve kardeşlerinden mal kaçırmak amacıyla, bedel karşılığı olmaksızın muvazaalı olarak davalı adına devredildiğini ileri sürerek davalı adına kayıtlı olan 405 parsel numaralı taşınmazın tapu kaydının iptali ile mirasbırakanları ya da kendisi ve kardeşleri adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davaya konu 495 parsel sayılı taşınmazı murisi bedeli mukabilinde satın aldığını, murislerinin diğer mirasçıları olan davacıdan mal kaçırma niyetinde olmadığını belirterek haksız ve yersiz olarak açılan davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulüyle davaya konu 405 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptaline ve veraset ilamındaki hissesi oranında davacı mirasçı … adına tesciline karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden, muris 15/12/2011 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak kızı … ile kendisinden önce ölen oğlu ‘dan olma torunları …,…,… ve …’yi bıraktığı,muris ‘nun adına kayıtlı 405 parsel numaralı taşınmazını 07/10/2010 tarihinde kızı …’ya satış sureti ile devrettiği, akit tarihinde davalı …’nun 58 yaşında olduğu anlaşılmaktadır.

Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olaya gelince; mahkemece sadece taşınmazın satış bedeli ile keşifte belirlenen gerçek değeri arasındaki fark nazara alınarak davanın kabulüne karar verilmiştir. Oysa ki, sadece bedeller arasındaki aşırı fark muvazaanın varlığına kanıt sayılamaz.

TMK’nun 6. Maddesi ile HMK’nun 190. maddesi gereğince herkes iddiasını ispatla mükelleftir.Mahkemece yapılan ararştırma ve inceleme hüküm kurmaya elverişli değildir. Bu sebeple yukarda açıklanan ilkeler doğrultusunda mahkemece gerekli araştırma incelemenin yapılması, davacı ve davalının delil listelerinde gösterdiği tanıkların dinlenmesi,toplanan ve toplanacak deliller ile murisin gerçek iradesinin saptanarak karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.

SONUÇ: Davalının temyiz itirazları değinilen yönler itibariyle yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 Sayılı Kanun’un geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 Sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene iadesine, 02.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.