1. Anasayfa
  2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E: 2013/783 K: 2013/2202 T: 19.2.2013


Taşınmazın çıplak mülkiyetinin satın alınması hayatın olağan akışına uygun düşmediği gibi, taşınmazı satan kimsenin edindiği para ile kredi kartı borçlarını, varsa başka borçlarını ödememiş olması, temlikten kısa bir süre sonrası ihtiyaç kredisi alması ve ardından ölmesine rağmen terekeden para çıkmaması hususları değerlendirildiğinde, temlikin bedelsiz, mirasçılardan mal kaçırma ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davasıdır. Taşınmazın çıplak mülkiyetinin satın alınması hayatın olağan akışına uygun düşmediği gibi, taşınmazı satan kimsenin edindiği para ile kredi kartı borçlarını, varsa başka borçlarını ödememiş olması, temlikten kısa bir süre sonrası ihtiyaç kredisi alması ve ardından ölmesine rağmen terekeden para çıkmaması hususları değerlendirildiğinde, temlikin bedelsiz, mirasçılardan mal kaçırma ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır. Akitte gösterilen bedel ile saptanan gerçek bedel arasındaki aşırı oransızlık muvazaayı kanıtlayan diğer bir olgudur. Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.

DAVA: Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Şükrü Hanlı Baydın ‘ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davasıdır. Mahkemece, ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakanın, 21.04.1942 tarihinde doğduğu ve 17.01.2012 tarihinde öldüğü, mirasçı olarak davacı kardeşlerini bıraktığı, başka mirasçısının bulunmadığı, çekişme konusu 1 nolu bağımsız bölüm miras bırakan adına kayıtlıyken intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 13.10.2010 tarihinde 17 yaşında olan davalı Dursun’a temlik ettiği, miras bırakanın ölünceye kadar çekişme konusu bağımsız bölümde oturduğu, miras bırakanın temlikten 1,5 ay sonra 29.11.2010 tarihinde bireysel kredi kullandığı, ölümünden sonra 14.04.2011 tarihinde kredi borçları nedeniyle miras bırakana ödeme emri tebliğ edildiği, davalının miras bırakanın köylüsü ve uzaktan akrabası olduğu, her ne kadar davalı temlik tarihinden 2 gün önce 11.10.2010 tarihinde banka kredisi alarak satış bedelini ödediğini savunmuş ise de, gerçekten kredinin alındığı, ancak miras bırakanın kredi borcuna kefil yapıldığı, alınan kredinin 7.000 TL’sinin araç bedeli olarak Yapı Kredi Bankası Pursaklar şubesine gönderildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarihli 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706., Borçlar Kanunun 237. ( Türk Borçlar Kanununun 288. ) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olaya yukarıdaki ilkeler uyarınca bakıldığında, taşınmazın çıplak mülkiyetinin satın alınması hayatın olağan akışına uygun düşmediği gibi, taşınmazı satan kimsenin edindiği para ile kredi kartı borçlarını, varsa başka borçlarını ödememiş olması, temlikten kısa bir süre sonrası ihtiyaç kredisi alması ve ardından ölmesine rağmen terekeden para çıkmaması hususları değerlendirildiğinde, temlikin bedelsiz, mirasçılardan mal kaçırma ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır. Akitte gösterilen bedel ile saptanan gerçek bedel arasındaki aşırı oransızlık muvazaayı kanıtlayan diğer bir olgudur.

SONUÇ: Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken,yanılgı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü 6100 sayılı yasanın geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.