Dinlenen davacı tanıkları davacının yakınları olup temlikin muvazaalı olduğuna dair yeterli beyanda bulunmamışlardır. 3. kişi konumundaki davalı tanıkları ise çekişme konusu taşınmazdaki muris payının davalılara, murisin kocasına ait bir taşınmazın da davacıya verilmesinin kararlaştırıldığını, nitekim davacının o taşınmazda iki daire sahibi olduğunu bildirmişlerdir. Eldeki davada davacı muvazaa iddiasını usulünce kanıtlamış değildir.
Taraflar arasında görülen … iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne dair olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
KARAR: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı … iptal ve tescil istemine ilişkindir. Davacı, mirasbırakanı …’nin maliki olduğu 2 parsel sayılı taşınmazı mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla davalılara …da satış suretiyle devrettiğini ileri sürerek … kaydının iptali ile payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalılar, mirasbırakanın paylaştırma iradesi ile temlikleri yaptığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan … Özkaya’nın 11.07.2012 tarihinde öldüğü, mirasçı olarak davacı … ile davalılar …, …, … … ve …’yi bıraktığı, davalılar …, … ve …nın mirasbıkanın çocukları, diğer davalılar … ve …’nin mirasbırakanın ölen oğlu … çocukları oldukları, mirasbırakanın davaya konu taşınmazdaki 341/441 payın 86/441 payını ipka edip 255/441 payı eşit paylarla 03.03.1989 tarihinde satış suretiyle …,… ve …’e temlik ettiği, …’in 13.05.1992 tarihinde ölümü ile 85/441 payın mirasçılarına intikal ettiği, mirasbırakanın üzerinde bıraktığı 86/441 payınıda davalı …ya 07.09.2001 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve …lu taşınmazını devretmek istemektedir.
Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği …lu taşınmazını, …da yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk … Kanunu’nun (TMK) 706., Türk … Kanunu’nun (TBK) 237. (… Kanunu’nun (BK) 213.) ve … Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan … kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince, dinlenen davacı tanıkları davacının yakınları olup temlikin muvazaalı olduğuna dair yeterli beyanda bulunmamışlardır. 3. kişi konumundaki davalı tanıkları ise çekişme konusu taşınmazdaki muris payının davalılara, murisin kocası Mehmet Ali’ye ait bir taşınmazın da davacıya verilmesinin kararlaştırıldığını, nitekim davacının o taşınmazda iki daire sahibi olduğunu bildirmişlerdir.
Bilindiği üzere HMK’nun 190.madde ve TMK.6 maddesi uyarınca herkes iddiasını ispat etmek zorundadır. Eldeki davada davacı muvazaa iddiasını usulünce kanıtlamış değildir. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 Sayılı Kanun’un geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 Sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene iadesine, 12.03.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.