Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davacının iddialarını yazılı delil ile kanıtlaması gerekir iken herhangi bir yazılı delil sunmadığı, ayrıca davacının iddialarını mevcut deliller ile de kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı …’nun maliki olduğu 232 ada 27 parsel sayılı taşınmaz üzerine inşaat yapılabilmesi için gerekli işlemleri yapmak ve aynen ‘’ … A blok olarak isimlendirilen ve her katta üçer daireden toplam 15 daireli olan bloğun tamamı uhdemde kalması kayıt ve şartıyla bu bloğun dışında kalan diğer blok ve bağımsız bölümlerin tamamını ‘’ dilediği kişi veya kişilere dilediği bedel ve koşullarla satmaya, satış bedellerini almaya vs konularda Kanberoğlu isimli şirketi, …’nu, Yaşar Kanberoğlu’nu ve …’nu birlikte ve ayrı ayrı temsile mezun ve yetkili olmak üzere vekil tayin ettiği, dava konusu 677 ada 6 sayılı parseldeki ( 232 ada 27 sayılı parselden ifrazen oluşan ) A blok 9 no’lu bağımsız bölümün tamamı … adına kayıtlı iken; …’ya vekaleten …’nun anılan bağımsız bölümün tamamını 10.000,00 TL bedel üzerinden …’e 11.05.2012 tarih ve 5130 yevmiye no’lu akit ile satış suretiyle temlik ettiği kayden sabittir.
Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı HMK’nın 33. (1086 sayılı HUMK 76.) maddesi hükmü uyarınca olayları bildirmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak mahkemeye aittir.
Eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesi içeriği ve yapılan temlikin şekli birlikte değerlendirildiğinde, davacının; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda, maddi vakıaların içerisinde yer aldığı ileri sürülen davacı tanıkları İmdat ve …, alınan beyanlarında; çekişme konusu bağımsız bölümün borcun teminatı olarak davalı …’a devredildiğini, devir sırasında kredi kullanıldığını ve bir kısım taksitlerini de …’in ödediğini, kalanları ise ödeyemediğini beyan ettikleri, dava konusu 9 no’lu bağımsız bölümün 11.05.2012 tarihinde davalıya devrinin yapıldığı ve 14.05.2012 tarihinde de Vakıflar Bankası lehine 500.000,00 TL üzerinden ipotek tesis edildiği anlaşılmış olup, iddia ve savunmalar ile toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek değinilen bu hususların gerçekliğinin açıklığa çıkarılması gerekmektedir.
Hal böyle olunca, vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiasının usulüne uygun elde edilmiş her türlü delil ile kanıtlanabileceği gözetilerek, çekişmeli taşınmaz üzerindeki ipoteğe konu kredi taksitlerinin kim ya da kimler tarafından ödendiğinin tespit edilmesi, toplanan ve toplanacak tüm deliller bir bütün halinde değerlendirilerek vekalet görevinin kötüye kullanılıp kullanılmadığının aydınlatılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile iddianın yazılı delille kanıtlanması gerektiğinden bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.