Taşkın inşaat, taşkın yapı ile iki komşu taşınmazı fiilen birleştirmekte, ekonomik bir bütünlük oluşturmaktadır. Bu özelliğinden dolayı taşkın yapıya dayanan temliken tescil isteği taşınmaza bağlı kişisel hak niteliğindedir. Taşılan arazi malikinin devir borcu eşyaya bağlı bir borç olduğundan inşaat maliki hakkını taşılan arazinin her malikine karşı kullanabilir.
Davacı, 1648 ada 32 ( yeni 354 ada 52 ) parsel sayılı taşınmazda 1978 yılında pay satın aldığını, satın aldığı paya düşen kesime iyiniyetle bina yaptığını, daha sonradan binasının davalılara ait 1648 ada 20 parsel ( yeni 354 ada 51 ) sayılı taşınmaza taşkın olduğunun anlaşıldığı ileri sürerek davalılara ait taşınmazın 400 metrekarelik kesiminin tapusunun iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalılar vekili, dava konusu taşınmazın zilyetlikle iktisap edinilemeyeceğini ve davacının da iyiniyetli olmadığını savunmuştur.
Mahkemece davanın kısmen kabulü ile 21.11.2011 tarihli teknik bilirkişi raporunda A ile işaretli 94,96 metrekarelik kesim ile D ile işaretli 1.56 metrekarelik kesimin davalılara ait parselden ifrazı ile davacı adına tesciline, fazlaya dair istemin reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili ile bir kısım davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Bir davada olayları anlatmak tarafların, hukuki nitelemeyi yapmak ise hakimin görevidir. Dava dilekçesindeki ve yargılamalar sırasında açıklanan isteme göre dava Türk Medeni Kanununun 725. Maddesi hükmüne dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya kapsamına göre davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiş ve reddi gerekmiştir.
2- Yasal ayrıcalıklar dışında, Türk Medeni Kanununun 684/1 ve 718/2 maddeleri hükümlerine göre, arazinin mülkiyeti ve buna bağlı olan tasarruf hakkı o arazide kalıcı olmak koşuluyla yapılan şeyleri de kapsar. Türk Medeni Kanununun 725. maddesinde bu kuralın istisnalarından birisi düzenlenmiş olup anılan hüküm; “Bir yapının başkasına ait araziye taşırılan kısmı, eğer yapıyı yapan malik taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkına sahip bulunuyorsa, ona ait taşınmaz bütünleyici parçası olur.
Böyle bir irtifak hakkı yoksa zarar gören malik taşmayı öğrendiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde itiraz etmediği, aynı zamanda durum ve koşullar da haklı gösterdiği takdirde, taşkın yapıyı iyi niyetle yapan kimse, uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulmasını veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devrini isteyebilir” şeklindedir.
Böylece, muhdesatla arasındaki bağlantı kesilmiş bina sahibine aşağıdaki koşulların oluşması halinde ayrılmaz parça niteliğindeki taşkın yapı için üzerinde bulunduğu taşınmaza malik olabilme olanağı tanınmıştır.
Bunun için: 1-Tapuya kayıtlı özel mülkiyete konu bir taşınmaz üzerinde, temelli kalması amacıyla yapılan binanın ayrılmaz parçası yine tapuda kayıtlı üçüncü kişiye ait taşınmaza taşkın yapılmış olmalıdır.
2- Taşkın inşaat, taşkın yapı ile iki komşu taşınmazı fiilen birleştirmekte, ekonomik bir bütünlük oluşturmaktadır. Bu özelliğinden dolayı taşkın yapıya dayanan temliken tescil isteği taşınmaza bağlı kişisel hak niteliğindedir. Taşılan arazi malikinin devir borcu eşyaya bağlı bir borç olduğundan inşaat maliki hakkını taşılan arazinin her malikine karşı kullanabilir. Yeni malikler de Türk Medeni Kanununun 725. maddesinde belirtilen haklardan yararlanabilecekleri gibi borçlardan da sorumlu olur.
3- Bu inşaatı kendi malzemesi ile yapan kişinin iyiniyetli olması, diğer bir anlatımla zeminin kendisine ait olduğu, ya da 5.7.1944 tarihli ve 12/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi mülkiyetin ileride kendisine geçirileceği inancıyla hareket etmesi gereklidir.
14.2.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, iyiniyetin ispatı taşkın yapı malikine ait ise de iyiniyet iddia ve savunması def’i olmayıp itiraz niteliği taşıdığından ve kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan mahkemece kendiliğinden göz önünde tutulmalıdır.
Taşkın binanın bulunduğu taşınmaz maliki veya o taşınmazda mülkiyetten başka ayni hak sahibi olup da zarar gören kimselerin, taşınmaza elatıldığını öğrendikleri tarihten itibaren onbeş gün içerisinde itiraz etmeleri, yapı malikinin iyiniyetli sayılması olanağını ortadan kaldırır. İtiraz hiçbir şekle bağlı değildir. Yapının ilerlemesini, zararın büyümesini önlemek için konan bu sürenin başlangıcını objektif olarak saptamak, yapının görünebilir hale gelme tarihinden başlatmak, taşırılan taşınmaz malikinin öğrenmesine engel olan sübjektif (öznel) nedenleri dikkate almamak gerekir. Aksine düşünce bu yöndeki yasa koyucunun amacını ortadan kaldırır. (Sübjektif koşul)
4- Bu tür davalarda üzerinde önemle durulması gereken diğer bir koşul da halin icabından taşkın inşaatın yıkılması gerekip gerekmediğinin saptanmasıdır.
Uygulama ve doktrinde “durum ve koşulların haklı kılması” şeklinde ifade edilen bu şarttan inşaatın yıkılması ile inşaat sahibinin uğrayacağı zarar veya yıkılmaması halinde arsa malikinin arsasının uğrayacağı değer kaybının mukayese edilmesi anlaşılmalıdır. Değer kaybı, sadece taşılan arazinin değerinden ibaret değildir. Bu değerin içinde arazi sahibinin taşılan kısım dışında kalan arazisinin uğrayacağı değer kaybı da vardır. Arsa malikinin arsasının uğrayacağı değer kaybı uzman bilirkişilerden rapor alınmak suretiyle Türk Medeni Kanununun 4., Türk Borçlar Kanununun 50. maddesi uyarınca ve aynı zamanda sebepsiz zenginleşmeyi önleyecek biçimde en uygun şekilde tespit ve takdir edilmeli, önceden ödenen bedel var ise mahsup edilmek suretiyle arsa sahibine ödenmek üzere depo ettirilmelidir.
5-Aranacak diğer bir koşulda taşkın kısmın ana taşınmazdan ayrılarak müstakil parsel oluşturacak şekilde veya ait olduğu taşınmazla birleştirilerek ifrazen tescilinin mümkün olması koşuludur.
Somut olayda; Davacıya ait 1648 ada 32 ( yeni 354 ada 52) parsel sayılı taşınmazın evveliyatının 1648 ada 7 parsel sayılı taşınmaz olduğu, kadastro tespitinin 05.09.1963 tarihinde kesinleştiği, davacının 01.02.1978 tarihinde pay satın almak suretiyle 1980 yılında dava konusu taşkın yapıyı yaptığı, davalılara ait 1648 ada 20 ( yeni 354 ada 51 ) parsel sayılı taşınmazın da kadastro tespitinin 05.09.1963 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Davacı, taşkın yapıyı paydaş olduğu taşınmaz ile davalılara ait taşınmazın kadastro tespiti kesinleşip her iki taşınmaz da çapa bağlandıktan sonra yaptığından davacı yararına sübjektif iyiniyet koşulunun gerçekleştiği, başka bir deyişle zeminin kendisine ait olduğu ya da 5.7.1944 tarihli ve 12/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi mülkiyetin ileride kendisine geçirileceği inancıyla hareket ettiğinden söz edilemez.
Açıklanan bu nedenle somut olayda sübjektif iyiniyet koşulu gerçekleşmediğinden davanın reddine karar vermek gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.