Tapusuz taşınmazların kişileri adına ancak yargıç kararı ile tescil edileceği hüküm altına alınmıştır; bu açık hüküm karşısında idari yoldan tescilin mümkün olamayacağının kabulü gerekir ancak, mülkiyet uyuşmazlığı bulunmayan taşınmazların idari yoldan hazine adına tescili süreklilik kazanan uygulama ile kabul edilmektedir.
Hüseyin ile Hazine aralarındaki tapu iptali tescil davasının kabulüne dair K: 2 Asliye Hukuk Hakimliği’nden verilen 28.4.2004 gün ve 15/58 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği düşünüldü:
Davacı, 20 seneyi aşkın kazanmayı sağlayan zilyetlik nedeniyle 108 ada 4 parselin tapu kaydının iptali ile adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı Hazine vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1968 m2 yüzölçüme sahip 108 ada 4 parselin kadastro tutanağında, 20.11.1962 gün ve 30 numaralı tapu kaydına dayanılarak 30.7.2002 tarihinde Hazine adına tespit edilmiş, tutanağın beyanlar hanesinde Mustafa oğlu Hüseyin’in kullanımında olduğu açıklanmıştır.
Davacı, tespitten önceki sebebe dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Yerel bilirkişi ve tanıklar, davacı ve 1978 yılında vefat eden miras bırakan babası Mustafa’nın ölümünden önce 20-25 sene kadar süreyle tasarrufta bulunduğunu bildirmişlerdir. Mahkemece, kadastro tespiti sırasında nazara alınan dayanak tapu kaydının idari yoldan oluşturulduğu, 5519 sayılı Kanun hükümleri karşısında mahkeme kararı olmadan yapılan tescilin doğru olamayacağı, kazanma koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dava konusu parsele revizyon gören 20.11.1962 gün ve 30 numaralı tapu kaydı K: 2 Mal Müdürlüğü’nün 4.9.1962 günlü müzekkeresine dayanılarak Hazine adına tescil edilmiştir. Açıklandığı üzere, tapu kaydı idari yoldan oluşturulmuştur. Hemen belirtelim ki; 5519 sayılı Tapu Kayıtlarından Hukuki Kıymetlerini Kaybetmiş Olanların Tasfiyesine Dair 1515 sayılı Kanuna Ek Kanunun 1.maddesinde “Gayrimenkul malların 1515 sayılı Kanunun birinci maddesine göre yapılacak tesciller ise tapuda kayıtlı olmayıp da kişilerin tasarrufları altında bulunan gayrimenkul malların tapuya tescilleri yargıç kararı ile yapılır” denilmiştir. Anılan hükümle, tapusuz taşınmazların kişileri adına ancak yargıç kararı ile tescil edileceği hüküm altına alınmıştır. Bu açık hüküm karşısında idari yoldan tescilin mümkün olamayacağının kabulü gerekir. Ancak, mülkiyet uyuşmazlığı bulunmayan taşınmazların idari yoldan Hazine adına tescili süreklilik kazanan uygulama ile kabul edilmektedir. Mahkemenin ret gerekçesi 5519 sayılı Kanuna uygun ise de, yerleşmiş uygulamalar karşısında yerinde görülmemiştir.
Diğer yönden, bu tür uyuşmazlıklarda kazanmayı sağlayan zilyetliğin dayanak tapu kaydının oluştuğu tarihe kadar 20 yıldan fazla süreye ulaşmış olması gerekir.
Somut olayda; tapu kaydının oluştuğu tarihten önceki zilyetlik kazanmaya elverişli değildir.
Taşınmazın tapuya tescilinden sonra geçen zilyetlikte kazanma bakımından hukuken bir değer taşımayacağına göre, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir.
Sonuç: Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK: 2nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 14.4.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.