Genel yola çıkmak için yeterli yolu bulunmayan taşınmaz sahibinin, komşunun taşınmazından geçit isteyebilmesi için yeterli yol kavramını “zaruret hali” olarak kabul etmek gerekir.
Taraflar arasındaki “geçit hakkı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; B. Asliye 1. Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 5.7.1993 gün ve 1993/6242-1993/535 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 28.3.1994 gün ve 641-3103 sayılı ilâmı; (… 93 sayılı parselin evvelki malikinin 21.6.1993 günlü krokide işaretlenen çıkmaz yoldan komşuları bulunan 81 ilâ 94 sayılı parsellerin malikleri ile birlikte yararlanarak K: Deresi üzerinden genel yola ulaştığı dosyadan anlaşılmıştır. Hal böyle olunca 93 sayılı parselin yeni malikinin de bu yollardan yararlanma olanağının bulunduğu bu hali ile taşınmazın malikinin yol için zaruri bir ihtiyaç içinde kalmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru değildir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Medeni Kanun’un 671. maddesine göre genel yola çıkmak için “kafi yolu” bulunmayan taşınmaz sahibi, komşularından geçit hakkı isteyebilir.
Komşunun taşınmazından geçit isteyebilmek için maddenin öngördüğü bu kafi yol kavramını “zaruret hali” olarak anlamak gerekir. Çünkü bu istem neticede karşı tarafın mülkiyet hakkını sınırlayıcı bir taleptir. O nedenledir ki, gerek öğretide, gerekse uygulamada geçit zaruretinin iki şekilde ortaya çıkabileceği kabul edilmektedir. Birinci hal, taşınmazın hiç yolunun bulunmamasıdır. Buna (geçit yoksunluğu) veya (mutlak geçit zarureti) denilmektedir. İkinci durum ise (geçit yetersizliği)’dir ki, bir başka anlatımla (nisbi geçit zarureti) şeklinde de ifade edilmektedir.
Geçit hakkı isteminin ileri sürülmesi halinde mahkemece öncelikle bu iki halden hangisinin söz konusu olduğuna bakılmalıdır.
İstemin mutlak geçit yoksunluğuna dayalı olması durumunda, hiç yolun bulunmaması sebebiyle, çekişmenin çözümü sadece en uygun yolun neresi olacağının belirlenmesi noktasında düğümlenir.
Geçit yetersizliğine dayalı olarak bir istemde bulunulması halinde ise, konu daha karmaşık ve çok boyutludur. Çünkü, öncelikle geçit yetersizliği kavramının değerlendirilmesi zorunludur. Yani mevcut yolun kafi olup olmadığının mahkemece takdiri gerekmektedir. Bu yetersizlik, çeşitli nedenlere dayandırılabileceğinden çözümde ancak dayanılan bu neden veya nedenlerin kabul edilebilir olup olmadığının etraflıca tartışılıp irdelenmesinden sonra ortaya çıkabilir. Bu sebepledir ki, geçit yetersizliğine dayalı olarak bir istemde bulunulduğu, mahkemece öncelikle bu yetersizliğin gerçekten söz konusu olup olmadığı üzerinde durulmalı, bu husus her yönüyle incelenip araştırılmalı, gerekli görülürse uzman bilirkişi veya bilirkişilerin düşüncelerinden de yararlanılmak suretiyle bir sonuca ulaşılmalıdır. Böylece bir geçit zarureti yetersizliğinin mevcut olduğu kabul edilirse, ondan sonra en uygun yolun neresi olacağının araştırılmasına geçilmelidir.
Somut olayda; davacı her ne kadar mutlak geçit yoksunluğundan söz ederek, 93 parsel numaralı taşınmazı için geçit hakkı istenmiş ise de, savunma ve yerinde yapılan keşifte düzenlenen kroki ile pafta örneğinden davacı taşınmazın güneybatı ucundan aşağıya doğru davacı taşınmazı gibi yolu olmayan onu aşkın parselin arasından inen ve geniş K: Deresi’ne ulaşan bir çıkmaz yolun mevcut olduğu görülmüştür. Buradan da genel yola çıkıldığının ileri sürülmesine ve komşu parsel maliklerinden olan davalı tanıklarınca da bu hususun doğrulanmasına rağmen, mahkemece bu hususlar üzerinde yeterince durulmadan, eksik incelemeye, yetersiz bilirkişi düşüncesine, denetim ve değerlendirmeye elverişsiz krokiye müsteniden davanın kabulü yönüne gidildiği anlaşılmıştır.
Bu haliyle davanın mutlak değil nisbi geçit zaruretine dayalı olduğunun ve bu nisbiliğin de mevcut yolun yetersizliğine istinat ettirildiğinin kabulü zorunludur.
O halde, mahkemece, öncelikle yararına geçit istenen taşınmaz ile etrafındaki tüm parselleri ve ulaşılabilecek genel yolları gösteren kadastro paftası getirildikten sonra, yukarıda da vurgulandığı üzere, mevcut yolun gerçekten kafi olup olmadığının ve dereceden yararlanılarak genel yola çıkış olanağı verip vermediğinin, taraf kanıtları çerçevesinde etraflıca araştırılması, bu konuda uzman bilirkişilerin mütalaasına başvurulması ve ondan sonra bir neticeye varılması gerekir. Bu sonuca ulaşılırken de, İsviçre Federal Mahkemesi’nin bir kararında belirtildiği üzere “eğer var olan çıkış yolları, eksik de olsa ulaşımı sağlıyorsa, böyle bir hakkın ileri sürülemeyeceği” (Senai Olgaç, Türk Medeni Kanunu Şerhi İstanbul, 1969 sh 672/4) ve “mevcut bir geçit bağının, sırf (kullanışsız) olmasının da bir geçit yetersizliği olarak kabul edilmesini gerektirmeyeceği” (Ergun Özsunay, Zaruri Geçit Hakkı, İstanbul-1968 Sh.47) hususları gözönünde tutulmalıdır.
Bu durumda uyuşmazlığın niteliğine göre, belirtilen inceleme ve araştırmalar yapılan yazılı gerekçe ile davanın kabulüne ilişkin kararda direnilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya aykırı bulunan direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının, yukarıda gösterilen sebepten ötürü HUMK:nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz harcının geri verilmesine, 15.2.1995 gününde oybirliği ile karar verildi.