Kural olarak kesin hüküm, kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan istek olmasa bile yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava koşullarındandır; bu kabulün doğal sonuç olarak da aynı taşınmaza ilişkin sonraki günlü uyuşmazlıkların önceki kesin hükme göre çözümlenmesi zorunludur.
Taraflar arasındaki “tespite itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; M. Kadastro Mahkemesi’nce davanın kısmen kabul ve kısmen reddine dair verilen 21.6.1994 gün ve 1991/25 E, 1994/20 K: sayılı kararın incelenmesi davalı-mukabil davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 6.10.1995 gün ve 1994/7363-95/10430 sayılı ilamı ile; (… Kadastro sırasında 387 ada 3 ve 4 parsel sayılı sırasıyla 101, 85 ve 334,15 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlara taraflara ait çifte tapu kayıtları olduğu gerekçe gösterilerek kadastro komisyonunca malik haneleri açık bırakılmak suretiyle tespit edilmiş, tutanaklar malikinin mahkemece tayini için kadastro mahkemesine aktarılmıştır. Davacılar İ. ve C.K: tapu kaydına ve miras yoluyla geçen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine, davacı Hazine 4 parsel hakkında Suriye uyruklu şahıs adına tapu kaydı olup taşınmaza Hazinece el konulduğunu ileri sürerek dava açmışlardır. Mahkemece Hazinenin 4 sayılı parsel hakkındaki davasının kabulüne, davacılar İ. ve C.K:’un 3 sayılı parsel hakkındaki davalarının reddine, 3 ve 4 sayılı parsellerin Hazine adına tesciline karar verilmiştir.
Mahkemece yanlar arasında Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1978/413 Esas, 1978/198 Karar ve 19.6.1978 günlü ilamının kesin hüküm olduğu gerekçe gösterilmek suretiyle hüküm kurulmuştur. Ne var ki, mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm vermeye yeterli değildir. Az yukarıda anılan 19.6.1978 tarihli müdahalenin önlenmesi davasına ait dava dosyası ve bu ilamın dayanağı olan ve teknik bilirkişi C.Ö. tarafından tanzim edilen 2.3.1976 günlü kroki getirtilip hizalı taşınmazlara uygulanmamıştır. Diğer yönden davacılar İ. ve C.K:’nun dayandığı Asliye Hukuk Mahkemesi ilamı ile oluşan tapu kaydında malik bulunan davacılar ile sözü edilen Asliye Hukuk Mahkemesi’nin meni müdahale ilamının davalıları olan S.K: ile F.K: arasında akdi ve miras ilişkisi bulunup bulunmadığı sorulup saptanmamıştır. Diğer taraftan mahkemece Hazinenin de hasım olduğu ve davacılar İ. ve C.K:’nın dayandığı tapu kaydının dayanağı olan tescil ilamının da yanlar arasında bir kesin hüküm oluşturup oluşturmadığı da değerlendirilmemiş, karar yerinde hangi kesin hükme değer verileceği de tartışılmamıştır. Yetersiz araştırma ile hüküm kurulamaz. O halde, öncelikle Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 19.06.1978 tarihli kesinleşmiş mahkeme ilamının dosyası ile birlikte dayanağı kroki getirtilmeli, gerçekten nizalı taşınmazı kapsayıp kapsamadığı saptanmalı ve bu konuda teknik bilirkişiye, bilirkişi ve tanık sözlerini denetleme ve uygulamayı keşfi izleme olanağı sağlayan kroki tanzim ettirilmeli, ayrıca, Mardin Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 19.06.1978 günlü ilamında davalılar olan S.K: ve F.K: ile davacılar İ. ve C.K: arasındaki akdi ve irsi ilişki araştırılıp saptanmalı, ondan sonra her iki ilamın kesin hüküm olduğu sonucuna varıldığında hangi günlü kesin hükme değer verileceği kararda tartışılmalı, sonucuna göre bir karar verilmelidir. Bu nedenlerle davacılar İ. ve C.K’nın yerinde olan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Taraflardan davacı-davalı İ. ve C.K:, Ocak 1990 tarih 2 sayılı tapu kaydı ile dayanağını oluşturan 9.12.1988 gün 1988/370-705 E:K: sayılı kesin hükme, davalı-davacı Hazine ise, K:Sani 316 tarih 23 sayılı tapu kaydına, İ. ve C.K:’nın babaları F. ve S.K: aleyhine açtığı elatmanın önlenmesi davası sonucunda verilen 19.6.1978 gün 1978/413-198 E:,K: sayılı kesin hükme dayanmışlardır.
Kural olarak kesin hüküm, Kamu düzeni ile ilgili bulunduğundan istek olmasa bile yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava koşullarındandır. Bu kabulün doğal sonuç olarak da aynı taşınmaza ilişkin sonraki günlü uyuşmazlıkların önceki kesin hükme göre çözümlenmesi zorunludur. Bu durumda mahkemece olayda izlenmesi gereken yol yöreyi iyi bilen, elverdiğince yaşlı, yansız yerel ve uzman bilirkişi aracılığıyla taşınmazlar başında yeniden keşif ve uygulama yapılması, uygulamada yerel bilirkişi yardımı, uzman bilirkişi eliyle Hazinenin tutunduğu önceki günlü kesin hükmün, dayandığı haritasının bulunamadığı da dikkate alınarak ilamda tarif edilen sınır yerleri esas alınmak suretiyle davacı-davalı İ. ve C.K:’nın dayandıkları sonraki günlü kesin hükmün dayanağı harita ile kadastro paftasının ölçekleri eşitlenerek, her iki haritada, tarif edilen belli poligon ve röper noktalar ile arz üzerindeki doğal ve yapay sınır yerlerinden yararlanılarak kapsamlarını belirlemek ve sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir.
Bunun içinde öncelikle dava konusu taşınmazların tümü ya da bir bölümü tarafların dayandığı kesin hükümlerin kapsamında kalması, bir başka anlatımla, kesin hükümlerin içiçe girmesi halinde, taraflardan hangisinin tutunduğu kesin hükme değer verileceği tartışılmalı, kesin hükümlerin kapsamı dışında kalan taşınmaz bölümü için aynı yöntemle taraf tapuları yerine uygulanmalı, kapsamları belirlenmeli, tapu kayıtlarının çakışması halinde, önceki günlü, doğru temele dayanan hukuksal değerini yitirmeyen kayda değer verileceği gözönüne alınmalı,uzman bilirkişiden keşfi izlemeye, yerel bilirkişi sözlerini denetlemeye imkan verecek şekilde, gerekçeli ve haritalı rapor istenmeli, dayanılan kesin hükümler ile tapu kayıtlarının kapsamı dışında kalan taşınmaz kesimi bulunduğu takdirde Hazinenin davasının 4, İ. ve C.K:’nın davalarının 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazlara yönelik olduğu dikkate alınmalı, bundan sonra 1062 sayılı Kanun ile Bakanlar Kurulu’nun 1.10.1966 gün 6/7104 sayılı Kararnamesi hükümleri çerçevesinde zilyetliğe ilişkin toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna varılması gerekir.
Bu husus gözetilmeksizin eksik inceleme ile yetinilerek önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı-mukabil davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararın da ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 9.10.1996 gününde, oybirliği ile karar verildi.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.