Dava konusu taşınmaz kadastroca, iki ayrı tapu kaydının varlığından söz edilerek malik hanesi açık bırakılmak suretiyle tespit edilmiş olup sorunun, 3402 sayılı Yasa’nın 30/2. maddesi uyarınca çözümlenmesi gerekir.
Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda, davanın reddine ilişkin verilen hüküm davalı Hazine ve O. Belediyesi Tüzel Kişiliği tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Kadastro sırasında 935 ada 17 parsel sayılı 343 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz aynı kuvvet ve mahiyette iki kaydın olması nedeniyle gereğinin takdiri için komisyona sunulmuş ve komisyonca da 23.3.1942 tarihli açıklamayla gerçekten bu yere ilişkin iki farklı kaydın olduğu, ilgililerinin kadastro mahkemesine başvurmaları gerektiği, başvuruda bulunulmadığı takdirde resen mahkemeye müracaat edilerek karar alınması gerektiği belirtilmiş daha sonra 27.5.1949 tarihinde ilgililerin dava açmasının zorunlu olduğu komisyonca yapılacak iş kalmadığına dair belirleme yapılmıştır. Davacı Z. ve müşterekleri irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmışlardır. Mahkemece, dava konusu taşınmazın payları oranında F. Efendi, İ. oğlu H.İ. kızı K: ve H. ile İ. oğlu H.İ. oğlu K: oğlu İ. H. (H. H.) adlarına tespit ve tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine ve Odunpazarı Belediyesi Tüzel Kişiliği tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır. Kadastroca taşınmaz, iki ayrı tapu kaydının varlığından söz edilerek malikhanesi açık bırakılmak suretiyle tespit edilmiş, komisyon kararından sonra Z., G., A. ve M. tarafından Hazine ve belediye aleyhine açılan tescil davası görevsizlikle kadastro mahkemesine aktarılmıştır. İddia ve ileri sürülüşe ve tespit nedenine göre uyuşmazlığın 3402 K: Y.’nın 30/2. maddesi uyarınca çözümlenmesi gerekir bir nitelik arz ettiği kuşkusuzdur. İki ayrı tapu kaydının varlığından söz edilmesine karşın komisyon kararında geçen Şubat 1339 tarih 17 ve 18, T: Sani 1340 tarih 23, T: Sani 1927 tarih 16 sıra numaralı 400 arşın yüzölçümlü tapu kayıtları örneği getirtilmemiş ve ne sözü edilen kaydın ve ne de K: sani 1291 tarih 185 ve gittisi Haziran 1336 tarih 18 sıra numaralı 1000 arşın yüzölçümlü tapu kayıtlarının uygulaması yoluna gidilmemiş, salt zilyetlikle ilgili bilirkişi ve tanık sözleri esas alınarak hüküm tesisi yoluna gidilmiştir. Kayıtlar sahibi lehine olduğuna kadar aleyhine de delil teşkil edeceğinden yerlerine uygulamalarının yapılması gerekir. Tapu kayıt malikinin ölüm tarihi yada tapunun tesis tarihi itibariyle yeterli bilgiye sahip bilirkişi bulunamayacağı düşüncesiyle kaydın uygulanmaması doğru değildir. Öte yandan üçüncü bölge tapu sicil müdürlüğünün 5.4.2004 tarih 123-1340 sayılı yazıları başlığında gönderilen kayıtta taşınmazın korunması gerekli kültür varlığıdır şeklinde bir şerh olmasına karşın, taşınmazın sit alanı olup olmadığı üzerinde durulmamış ve bu yönde araştırmada yapılmamıştır.
Eksik inceleme ile hüküm verilemez. O halde taraflardan taşınmazı ve öncesini iyi bilen elverdiğince yaşlı tanık göstermeleri istenmeli, yerel bilirkişi temininde aynı yön izlenmeli, yukarıda sözü edilen Şubat 1339 tarih 17 ve 18, T: Sani 1340 tarih 23 ve T: Sani 1927 tarih 16 no’lu tapu kayıtları ilgililerden alınacak malumat üzere yerel tapu sicil müdürlüğünden ve gerektiğinde tapu kadastro genel müdürlüğü arşiv dairesi başkanlığından intikalleri ile birlikte getirtilmeli ve ayrıca yazılacak müzekkereyle söz konusu kayıtlar ile K: sani 1291 tarih 185 ve intikali Haziran 1336 tarih 18 sıra no’lu tapu kaydının aynı kökten gelip gelmediği keza genel müdürlükten sorulmalı, bu arada yine taşınmazın bulunduğu yerin sit alanı içerisinde kalıp kalmadığı yetkili merciileri nezdinde sorulup araştırılmalı, daha sonra yerinde keşif yapılarak yukarıda tarih ve numaraları bildirilen tapu kayıtları mahallini bilen elverdiğince yaşlı ve yansız kişilerden oluşturulacak üç kişilik bilirkişi kurulu aracılığıyla gereği gibi yerine uygulanarak aidiyet ve kapsamı kesin olarak saptanmalı, bilirkişilerce bilinmeyen sınırlar olduğunda tanıkların bilgisine başvurulmalı, dava konusu taşınmaz ve komşularını gösterir birleşik haritası getirtildikten sonra komşu parsellere ilişkin kadastro tutanakları ve dayanakları kayıtlar istenip taşınmazın yönünü ne şekilde sınır okuduklarına bakılmalı ve bu yolla yerel bilirkişi sözlerinin denetlenmesi yoluna gidilmeli, kayıtların taşınmaza uymaması halinde bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın öncesinin ne olduğu kimden kaldığı, kimlerin zilyet ettikleri, zilyetliklerinin başlangıç tarihi, süresi ve sürdürülüş biçimi olaylara dayalı olarak ayrı ayrı sorulup saptanmalı, 2863 sayılı yasada değişiklik öngören 5226 sayılı yasaya göre sit alanı kapsamında kalan yerlerin zilyetlikle kazanılamayacağı göz önünde bulundurulmalı, 3402 sayılı K: Y.nin 30/2. maddesi dikkate alınarak lüzum görülecek deliller re’sen toplanmalı, fen bilirkişisine yapılan keşif ve uygulamaları izlemeye olanak verecek biçimde raporlu kroki düzenlettirilmeli, ondan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Sonuç: Davalı Hazine ile O. Belediyesi’nin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, 4.10.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.