1. Anasayfa
  2. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E: 2006/15544 K: 2007/916 T:06.02.2007


İnanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil davası açan yabancı uyruklu davacının açtığı davanın açıldığı tarihte yabancıların mülk edinme olanağı bulunmakta ise de; davanın karara bağlandığı tarihte başka bir düzenleme bulunmakta olup, bu düzenleme kamu düzenine ilişkin olduğundan kazanılmış haktan bahsedilemez. Bu nedenle, taşınmazlar hakkında 2644 sayılı Yasa ‘nın 35. maddesinde öngörülen koşulların uygulama yeri olup olmadığı araştırılmalıdır.

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 01.08.2002 gününde verilen dilekçe ile inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın kabulüne dair verilen 30.03.2006 günlü hükmün Yargıtay’ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

Davacı, 265 parsel sayılı taşınmazın, davalıya gönderdiği paralarla kendisi için alındığını, taşınmaz üzerine bina da yaptırdığını, davalının kendisini oyalayarak tapuyu vermediğini ileri sürerek tapu iptali tescil, bu istem kabul edilmediği takdirde, sebepsiz zenginleşme nedeniyle tazminat isteğinde bulunmuştur.

Davalı, taraflar arasında düzenlenen 26.05.1996 tarihli sözleşmeye dayanmıştır.

Mahkemece davanın kabulü ile taraflar arasında düzenlenen sözleşmeye göre, zeminde 112 payın tapusunun iptaline ve taşınmaz üzerinde bulunan binanın zemin kat, 1. kat ve çatı katının da davacıya ait olduğunun tapu kaydına şerh verilmesine karar verilmiştir. Hükmü, davalı temyiz etmiştir.

Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, bu istem kabul edilmediği takdirde, tazminata karar verilmesi istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki inanç sözleşmesi 26.05.1996 tarihli sözleşme başlıklı yazılı belge ile kanıtlanmıştır. Ne var ki, davacı yabancı uyruklu gerçek kişidir. Dava 01.08.2002 tarihinde açılmış, hüküm 30.03.2006 tarihinde verilmiştir. Yabancı uyruklu gerçek kişilerin Türkiye’de mülk edinmelerini düzenleyen 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35. maddesi Anayasa Mahkemesi’nin 14.03.2005 tarih, 2003/70 Esas, 2005/10/14 sayılı kararı ile iptal edilmiş, iptal kararı 26.04.2005 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmış ve üç ay sonra yani 26.07.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Gerçekten yabancı uyruklu davacı gerçek kişinin davanın açıldığı tarih itibariyle Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önceki mevzuata dayanarak yasada öngörülen koşulların uygunluğu halinde mülk edinme olanağı bulunmaktadır. Ancak; 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35. maddesinin iptalinden sonra 5444 sayılı Kanun’la 35. madde yeniden düzenlenmiş, yapılan bu düzenlemeyle yabanca uyruklu gerçek kişilerin karşılıklı olmak ve kanuni sınırlamalara uymak kaydı ile Türkiye’de işyeri veya mesken olarak kullanılmak üzere uygulama imar planı veya mevzii imar planı içinde bu amaçlarla ayrılıp, tescil edilen taşınmazları edinebilecekleri hükme bağlanmıştır. 2644 sayılı Tapu Kanunu’nda 5444 sayılı Kanun’la yapılan yeniden düzenlemeye ilişkin hükmün kamu düzenine ilişkin olduğu kuşkusuzdur. Her ne kadar davanın açıldığı tarih itibariyle yabancı uyruklu gerçek kişinin mülk edinme olanağı bulunmakta ise de, davanın karara bağlanması aşamasında yeni bir düzenleme yapılmış, 5444 sayılı Kanun’la yapılan bu düzenleme 29.12.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 5444 sayılı Kanun kamu düzenine ilişkin hükümleri içerdiğinden, burada kazanılmış hak ilkesinden bahsedilemez. Zira, kamu düzenine ilişkin hükmün eldeki kesinleşmemiş davalara da uygulanması zorunludur.

Böyle olunca; mahkemece yapılması gereken iş, davacı yabancı uyruklu gerçek kişi olduğundan, mülkiyet talebinde bulunduğu taşınmazların işyeri veya mesken olarak kullanılmak üzere uygulama imar planı veya mevzii imar planı içinde bu amaçlarla ayrılıp, tescil edilen taşınmazlar olup olmadığını uyruğunda bulunduğu ülke ile karşılıklılık anlaşması olup olmadığını saptamak, kısaca 2644 sayılı Kanun’un 35. maddesinde öngörülen koşulların olayda uygulama yeri olup olmadığını açıklığa kavuşturmak, şayet yabancı uyruklu gerçek kişinin mülkiyet talebinde haklı olduğu sonucuna varılırsa, davacının dayandığı 12.08.2003 ve 15.08.2003 günlü ihtarnameleri değerlendirerek sonucuna uygun bir hüküm kurmak olmalıdır.

Bütün bu yönler bir yana bırakılarak davanın eksik araştırma ve incelemeyle kısmen kabul edilmiş olması doğru olmamış, hükmün bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine 06.02.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.