Sınırındaki eylemli meraya el atılarak kazanılan taşınmazlar üzerinde süresi ne olursa olsun sürdürülen zilyetliğin hukuksal bir değeri bulunmadığından eylemli duruma aykırı düşen bilirkişi ve tanık sözlerine de değer verilmesi olanaksızdır; kural olarak kadastro davaları lehine tespit ya da kadastro komisyonunca tescile karar verilen kişi yada kurumlar arasında görülür.
Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca incelenmesi davalı hazine tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi. Dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi, gereği görüşüldü:
Kadastro sırasında dava konusu 555 parsel sayılı 20000 m2 yüzölçümündeki taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak davacı Mahigül adına tespit edilmiştir. Davalı hazinenin itirazı kadastro komisyonu tarafından kabul edilmiştir. Davacı miras yoluyla gelen hakka, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece davanın kabulüne, davacı Mahigül adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece dava konusu 550 parsel sayılı taşınmaz üzerinde tespit gününde adına tescile karar verilen zilyet davacı taraf yararına 3402 sayılı Kadastro Kanunun 14.maddesi hükmünde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuştur. Davacı taraf herhangi bir kayıt ve belgeye dayanmamıştır. Salt kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanmıştır. Uzman bilirkişi tarafından düzenlenen haritada taşınmazın güney, kuzey ve doğu sınırını oluşturan hazine adına tespit edilen 556 parsel sayılı taşınmazında doğusunda eylemli biçimde 576 parsel sayılı taşınmazın mera olarak sınırlandırılmak suretiyle tespit edildiği saptanmıştır. Çekişmeli taşınmaz ile komşu taşınmazlar arasında ayırıcı nitelikte doğal yada yapay bir sınır yeri tarif edilmemiştir.
Hal böyle olunca çekişmeli taşınmazın sınırındaki eylemli meraya el atılarak kazanıldığının kabulü gerekir. Bu nitelikteki taşınmazlar üzerinde süresi ne olursa olsun sürdürülen zilyetliğin hukuksal bir değeri bulunmamaktadır. Öte yandan eylemli duruma aykırı düşen bilirkişi ve tanık sözlerine de değer verilmesi olanaksızdır. Öte yandan çekişmeli taşınmaz kadastro tespiti sırasında davacı Mahigül adına tespit edilmiş, hazinenin itirazının kabulü ile taşınmaz hazine adına tescil edilmiştir. Komisyon kararına karşı davacı hazine dışında Muharrem ‘i hasım göstermiştir. Muharrem tespitin ve komisyon kararının tarafı değildir.
Kural olarak kadastro davaları lehine tespit yada kadastro komisyonunca tescile karar verilen kişi yada kurumlar arasında görülür. Daha açık bir anlatımla kadastro davaları hakları çatışanlar arasında görülür. Muharrem’in yöntemine uygun itiraz ve davası olmadığı gibi derdest bu davaya katılması da sözkonusu değildir. Hal böyle olunca Muharrem davada taraf niteliği yoktur. Mahkemece bu olgular dikkate alınarak davanın reddine, somut olayda 3402 Sayılı Kadastro Kanunun 5.maddesine göre uygulama olanağı bulunmadığı dikkate alınarak komisyon kararı gibi çekişmeli taşınmazın hazine adına tesciline, Muharrem ‘e yöneltilen davanın husumet yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, Muharrem hakkında kesin hüküm oluşacak biçimde yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
Sonuç: Davalı hazinenin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 26.9.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.