1. Anasayfa
  2. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi E: 2006/77 K: 2006/89 T: 26.1.2006


Davacı yanın dayandığı dava dışı 1252 parsel sayılı gayrimenkule yüzölçümü ile revizyon gören tapu kaydı açıklanan sınırlar değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınır kayıtlardandır ve bu tür kayıtların kapsamının yüzölçümü ile saptanacağı hususu göz önünde tutulduğunda anılan tapu kaydının davaya konu gayrimenkulü içermesi mümkün değildir.

Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca incelenmesi davalı hazine tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi. Dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi, gereği görüşüldü:

Kadastro sırasında 1507 parsel sayılı 22700 m2 yüzölçümündeki taşınmaz dava dışı 1252 parsel sayılı taşınmaza revizyon gören tapu kaydının miktar fazlası olarak davalı hazine adına tespit edilmiştir. İtirazı kadastro komisyonunca reddedilen davacı Süleyman Göl tapu kaydı ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece davanın kabulüne, dava konusu taşınmazın davacı adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davalı hazine tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece davacı tarafın tutunduğu dava dışı 1252 parsel sayılı taşınmaza revizyon gören tapu kaydının dava konusu taşınmazı kapsadığı taşınmazın kamu malı niteliğinde mera olmadığı tespit gününde adına tescile karar verilen zilyet davacı taraf yararına 3402 sayılı kadastro kanunun 13. ve 14. maddesi hükmünde öngörülen taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş ise de yapılan araştırma soruşturma hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır.

Davacı tarafın tutunduğu dava dışı 1252 parsel sayılı taşınmaza yüzölçümü ile revizyon gören tapu kaydı tarif edilen “PUR” ve “TEPE” sınırları itibariyle değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınırlı kayıtlardan olup bu nitelikteki kayıtların kapsamının 3402 sayılı Kadastro Kanunun 20. maddesi hükmü gereğince yüzölçümü ile belirleneceği dikkate alındığında sözü edilen tapu kaydının dava ve temyize konu 1507 parsel sayılı taşınmazı kapsaması olanaksızdır. Hal böyle olunca çekişmeli taşınmazın kuzeyinde komşu eylemli biçimde 3402 sayılı kadastro kanununun 16/B maddesi hükmü uyarınca mera niteliği ile sınırlandırılmak suretiyle tespit edilen 1973 parsel sayılı taşınmaz bulunduğu dikkate alındığında uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenebilmesi için yöntemine uygun şekilde mera araştırması yapılması zorunludur.

Kural olarak mahkemece bir yerin mera olarak kabul edilebilmesi için taşınmazın öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde mera olarak kullanılmış olması yada yetkili idari merciler tarafından mera olarak tahsis edilmiş olması gerekir. Ne var ki, bu doğrultuda yapılan araştırma ve soruşturma yöntemine uygun olmadığı gibi ayrıca yetersizdir.

O halde sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede 4753 ve 5618 sayılı yasalar gereğince mera tahsisi yapılıp yapılmadığı öncelikle Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünden yasada yapılan değişiklik uyarınca özel idareden de ayrı ayrı sorulup saptanmalı, 4342 sayılı yasa uyarınca taşınmazın bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılıp yapılmadığı gibi mülki amirlikten sorulup saptanmalı, sözü edilen yasalar uyarınca bölgede mera tahsisi yapılmış ise mera tahsis haritası ve eki belgeler getirtilmeli, bundan sonra dava konusu taşınmazın bulunduğu köye komşu dava sonucunda yararı olmayan elverdiğince yaşlı yansız yerel ve uzman bilirkişi tarafların aynı yöntemle göstereceği tanıklar ve tespit tutanağı bilirkişilerin tümü hazır olduğu halde taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, mera tahsisi yapılmış ise mera tahsis haritasının ölçeği ile kadastro paftasının ölçeği eşitlenerek arz üzerindeki doğal yada yapay sınır yerleri ile haritalarda tarif edilen belli poligon ve röper noktalardan yararlanılarak her iki harita çakıştırılarak yerine uygulanmalı, bu yolla dava konusu taşınmazın mera tahsis haritasının kapsamında kalıp kalmadığı duraksamasız saptanmalı, mera tahsisi yapılmamış ise dava konusu taşınmazın öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde mera olarak kullanıp kullanılmadığı yolunda yerel bilirkişi ve tanıklardan ayrı ayrı olaylara dayalı bilgi alınmalı, tespit tutanağı bilirkişileri taşınmaz başında ayrı ayrı dinlenerek keşifte saptanan yerel bilirkişi ve tanıkların beyanları arasındaki aykırılık giderilmeli, komşu taşınmazları tespit tutanağı içeriği ve varsa dayanakları kayıtlarla yerel bilirkişi ve tanık sözleri denetlenmeli, bu yolla dava konusu taşınmazın kamu malı niteliğinde mera olmadığı sonucuna varıldığı takdirde yeterli biçimde zilyetlik araştırması yapılmalı, bu konuda taşınmaz üzerinde sürdürülen zilyetliğin başlangıç günü, süresi, sürdürülüş biçimi hakkında yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, deliller değerlendirilirken dava konusu taşınmaz ile kuzeyinde komşu 1973 parsel sayılı mera niteliği ile sınırlandırılmak suretiyle tespit edilen taşınmaz arasında ayırıcı unsur olarak doğal yada yapay bir sınır yerinin tarif edilmediği özellikle gözönünde tutulmalı, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir.

Sonuç: Mahkemece böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz davalı hazinenin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 26.1.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.