Harman yeri, sığır ağılı, köy meydanı vasıflarıyla tahdit ve tespiti yapılan taşınmazların, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/B maddesinde ifade edilen, kamunun yararlanmasına tahsis olunan veya kamunun kadimden beri yararlandığı yerlerden olduğu tartışmasızdır. Kadastro işlemleri sonunda yüzölçümü saptanan, parsel numarası verilen, diğer bir deyişle geometrik durumu belirlenen ve bunlar için düzenlenen özel sicile yazılmakla yetinilen bahse konu taşınmazların, bu yazım işleminin tescil işlemi olmadığı muhakkaktır. Şu veya bu şekilde tapu siciline tescil edilmiş olmaları da bu taşınmazların temelinde mevcut vasfını değiştirmez, kullanma amacını ortadan kaldırmaz.
Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada; davacı hazine, tapulamaca Ambar Köyü Tüzel kişiliği adına “Harman yeri”, “Sığır Ağılı”, “Köy Meydanı” olarak tesbit ve tescil edilen 245, 370, 427 ve 480 parsel sayılı taşınmazların 3508 sayılı yasa ile Melikgazi İlçesi kurulması ve aynı adla ihdas edilen Belediye hudutları dahilinde kalması nedeniyle Melikgazi Belediyesi namına tescil edildiğini, oysa umuma mahsus bu yerlerin belediye hudutları dahiline alınması veya imar uygulaması ile mülkiyetinin belediyeye geçmesinin mümkün olmadığını ve belediye adına tescil edilemeyeceğini ileri sürerek, çekişme konusu taşınmazların mülkiyetinin hazineye aidiyetinin tespitine karar verilmesini istemiştir. Davalı Belediye, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
3533 sayılı yasa uyarınca hakem sıfatı ile yapılan yargılama sonunda, çekişmeli taşınmazların yasa gereği davalı belediyeye geçtiği ve imar sınırları içine alındığından söz edilerek davanın reddine hükmolunmuş, hükme yönelik itirazın da reddedilmesiyle verilen karar kesinleşmiştir.
HUMK: nun 2494 sayılı yasa ile değişik 427. maddesinin 5. fıkrası gereğince Adalet Bakanlığının gösterdiği lüzum üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hükmün kanun yararına bozulması isteği ile temyiz edilmesi üzerine, müessesenin konuş amacı dikkate alınarak 3533 sayılı yasaya göre verilen hükümlere karşı da Cumhuriyet Başsavcısının kanun yararına temyiz hakkı bulunduğu kabul edildikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Dosya içeriğine göre, çekişmeli 245 ve 480 parsel sayılı taşınmazların harmanyeri; 370 parselin sığır ağılı; 427 parselin köy meydanı niteliği ile 1961 ve 1962 yıllarında Ambar köyü Tüzel kişiliği adına tahdit ve tespitinin yapıldığı, anılan köy tüzel kişiliğinin 3508 sayılı yasanın 2. maddesi gereğince kaldırılması ve Melikgazi belediyesine mahalle olarak bağlanması ile aynı yasanın geçici 2. maddesi uyarınca sözü edilen Belediye adına 25.1.1990 tarihinde tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Yasa gereği Melikgazi Belediyesine geçirilen bu taşınmazlardan harmanyeri nitelikli 480 parselin, satış yoluyla Taşçıoğlu Hafız Okulu Yardım Derneğine 30.1.1990 günü temlik edildiği, aynı nitelikli 245 parselin ise imar uygulamasına tabi tutulup ifraz edildiği, ifraz sonucu oluşan bir kısım parselin özel kişilere satış suretiyle intikalinin yapıldığı, bir kısmının da yola terkin edilip bakiyesinin Belediye üzerinde bırakıldığı görülmektedir. 370 ile 427 parsel sayılı taşınmazlar ise tapuda halen belediye adına kayıtlı bulunmaktadır.
Harman Yeri, Sığır Ağılı, Köy meydanı vasıflarıyla tahdit ve tespiti yapılan dava konusu taşınmazların, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/B maddesinde ifade edilen, Kamunun yararlanmasına tahsis olunan veya kamunun kadimden beri yararlandığı yerlerden olduğu tartışmasızdır. Yine aynı yasa hükmü ile Medeni Kanunun 912. maddesine göre, bu yerlerin, tescile tabi olmadığı özel mülkiyete konu teşkil edemeyeceği da açıktır. Kadastro işlemleri sonunda yüzölçümü saptanan, parsel numarası verilen, diğer bir deyişle geometrik durumu belirlenen ve bunlar için düzenlenen özel sicile yazılmakla yetinilen bahse konu taşınmazların, bu yazım işleminin tescil işlemi olmadığı muhakkaktır. Şu veya bu şekilde tapu siciline tescil edilmiş olmaları da bu taşınmazların temelinde mevcut vasfını değiştirmez, kullanma amacını ortadan kaldırmaz. Yargıtay’ın kararlılık kazanmış, Genel Kurul ve Daire kararlarında da belirtildiği gibi, kamu orta mallarının sadece yararlanma (intifa) hakkı, tahsis edilme veya kadim kullanma nedeniyle tüzel kişiliğe, kuru mülkiyeti (rekabesi) ise Devlete aittir; bu özellikleri nedeniyle alınıp satılamazlar, vasıfları da değiştirilemez.
Ne varki, değişen ve gelişen ekonomik ve sosyal ihtiyaçlar, bu ihtiyaçların giderilmesi amaçlı idari ve toplumsal yenileşme ve yeniden yapılanmaları zorunlu hale gelmiş, değinilen zorluklar kamu mallarının tasarruf biçimini etkilemiş, yasa koyucuyu bu doğrultuda yeni düzenlemeler yapmaya zorlamıştır. Kuşkusuz bu zorlamaya dayalı düzenlemeler de istisna nitelikli bir kısım kuralları beraberinde getirmiştir.
Olayla ilgisi nedeniyle bu düzenlemelerden 1580 sayılı Belediye Kanunun 159, 3194 sayılı İmar Kanunun 11 ve 3508 sayılı yasanın geçici 2. maddesinin incelenip, irdelenmesinde yarar vardır.
Belediye Kanunun 159. maddesi, “Belediye sınırı içinde sahipsiz arazi mahiyetindeki Seyrangah, harman yeri, çayır, Mera, koruluk ve bataklıkların ve belediye marifetiyle deniz, nehir ve gölden doldurulmuş olan yerlerin ve yıkılmış kale ve kulelerin metruk arsaları ve enkazının tasarruf, idare ve nezareti kaffei hukuk ve vecaibi ve varidatı ile beraber belediyelere devrolunur.” hükmünü taşımaktadır.
Bu yasa hükmü, aynı yasanın 70/11. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde, kamu ortamlı niteliğindeki (Mera, harmanyeri gibi) taşınmaz malların yalnızca, tasarruf, idare ve nezaret hakkının belediyelere devredildiği, mülkiyetinin ise Devlet üzerinde bırakıldığı açıkça anlaşılmaktadır. Eğer yasa koyucunun amacı bu taşınmazların mülkiyetinin belediyelere devri olsa idi, muhakkak ki bu amacını yasa metnine belirgin bir şekilde yansıtırdı. Yasada sözü edilen “tasarruf” sözcüğünden de taşınmazdan yararlanmanın, intifaın kastedildiği tartışmasızdır. Belediye, kendisine bu suretle devredilen taşınmaz malların tahsis amacını, tasarruf yetkisine dayanarak değiştirilebilirse de, hiçbir şekilde onları özel mülkiyete konu edemez. Kuşkusuz tahsisteki tercihini de, taşınmazların kamu malı olma niteliği gereği, kamu yararını gözeterek, kamu hizmetlerine yönelik olarak yapması asıldır.
Değinilen hususlar Yargıtay HGK: nun 26.3.1976 gün ve 19875/14-19, 1976/1172 sayılı ilamı ile birçok daire kararında vurgulanmış, Danıştay Birinci Dairesi de 10.2.1989 gün ve 1988/326-1989/19 sayılı mütalaasında aynı doğrultuda görüş bildirmiştir. Öte yandan T: B.M.M.’ nin 17.5.1934 gün ve 808 sayılı olup 1580 sayılı yasanın 159. maddesi ile ilgili yorum kararında da, belediyelere yasa gereği devredilen malların kapsamı belirtilmiş, yasada öngörülen tasarruf idare ve nezaret hakkının ayrımsız bütün malları içerdiğine değinilmiş olup, mülkiyetin nakli ile ilgili bir kayıt taşımadığı görülmektedir.
Konuyla alakalı 3194 sayılı kanunun 11. maddesine gelince; anılan yasanın birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında hazine ve belediye adına tapu tescilli olup, imar planında genel hizmetlere ayrılan yerler için yapılacak tapu terkinine, tapuya verilecek şerhe, bu yerlerin kullanılış şeklinin yeni bir imar planıyla değiştirilmesi halinde yapılacak işlemlere ilişkin hükümler sevk edilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise; “Hazırlanan imar planının onayı ile bu vasıflarını kendiliğinden kaybederek onaylanmış imar planı ile getirilen kullanma amacına konu ve tabi olurlar” hükmüne yer verilmiştir.
Yasanın bu düzenleniş tarzına göre; imar yasası hükümleri gereği hazırlanan imar planları içine alınan, kamu malı yahut kamu malı orta malı niteliğindeki taşınmazlar, hukuki vasıflarını kendiliğinden yitirmekte ve bu planla öngörülen kullanma amacına konu ve tabi olmaktadır. Böylece önceden kamu orta malı olan bur taşınmaz mal imar planıyla başka bir amaca tahsis edilmişse, taşınmazın önceki vasfı ortadan kalkmakta, tahsis şekli değişerek planda gösterilen amaçlar için kullanılabilir hale gelmektedir. BU şekildeki bir değişiklikle önceki “kamu malı olma” vasfına uygun bir tahsise tabi kılınması halinde taşınmazın, ilgili belediyeye terkinin gerekeceği kuşkusuzdur. Ancak, taşınmaz, imar planında genel hizmetler, kamuya yararlı faaliyetler dışında bir amaca tahsis edilmiş ve ilerde özel mülkiyete konu olması ihtimal dahilinde ise, bu takdirde, kamu malı orta mallarından elde edilen bu yerlerin belediye adına terkin ve tescilinin mümkün olmadığı muhakkaktır. Esasen 3194 sayılı yasanın 11. maddesi bir bütün halinde incelendiğinde yukarda ifade edilen amaçla düzenlediği sonucuna varılmaktadır.
Kayseri İl Merkezinde Melikgazi ve Kocasinan Adıyla iki İlçe kurulması hakkındaki 3508 sayılı yasanın 2. maddesi uyarınca, çekişmeli taşınmazların adına sınırlandırıldığı Ambar köyü Tüzel kişiliğinin kaldırıldığı Anılan Köyün Melikgazi Belediyesine mahalle olarak bağlandığı, bu suretle taşınmazların belediye hudutları dahilinde kalmadığı görülmektedir. Yine aynı yasanın geçici 2. maddesine göre de; belediye sınırları içine alının köylerin her türlü mal varlıklarının kurulan ilçe belediyelerine devrolunduğu anlaşılmaktadır.
Ancak; belirtilen yasa hükümlerinden kamu orta malı niteliğindeki çekişme konusu taşınmazların vasıflarının ve tahsis cihetinin değiştirildiğini kabul olanağı yoktur. Yasadaki “devir” sözcüğünün de mülkiyetin nakli anlamında kullanıldığı kabul edilemez.
Dava konusu taşınmazların tasarruf, idare ve nezaret hakkının, yukarda anlamı etraflıca anlatılan 1580 sayılı Belediye Kanununun 159. maddesi gereğince belediyeye geçtiği vasıflarının ise 3194 sayılı imar yasasının 11/son maddesi uyarınca, ancak, kamu malı olma, kamu yararı düşüncesi muhafaza edilmek koşuluyla değişmesi halinde belediyeye terkinin imkanı dahilinde bulunduğu açıktır.
Somut olayda; davalı belediye harman yeri nitelikli taşınmazlardan 245 parsel sayılı olanı yapılan tevhit ve ifrazlar sonucu kısmen özel şahıslara satış yoluyla temlik etmiş, 480 parsel sayılıyı da tam olarak bir derneğe satmıştır. Bu taşınmazlar yönünden belediye tasarrufunun yasalara ve yasakların öngördüğü temel kurallara aykırı olduğu kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, sözü edilen taşınmazlar bakımından, hazinenin temelde mevcut olan mülkiyet hakkının intifadan arınmış olarak geri döndüğü benimsenerek davanın kabulüne karar vermek gerekirken, bütün taşınmazlar yönünden davanın reddedilmesi yasaya aykırıdır. Davacı hazinenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK: nun 427. maddesi gereğince Kanun yararına BOZULMASINA, kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına verilmek üzere Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 18.9.1995 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.