Tespit dışı bırakılan bir yerin Medeni Kanun ve Kadastro Kanununa göre tapuya tescil edilebilmesi için bu yer üzerindeki tasarruf ve zilyetliğin en erken tespit dışı bırakılma tarihinde başlayacağının kabulü ile tespit dışı bırakılma işleminin yapıldığı tarihten dava tarihine kadar 20 yıldan fazla süre ile Yasada belirtilen koşullar altında zilyetliğin sürdürülmesi gerekir. Nizalı taşınmazın hukuki niteliğinin belirlendiği tespit dışı bırakılma tarihinde Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup henüz imar, ihya ve zilyetlik yoluyla tasarrufa başlanılmadığı ziraate elverişli hale getirilmediği tespit dışı bırakma işlem ve nedeninden ve davacı zilyedin bu işleme karşı hak iddiasıyla itirazda bulunmadığı anlaşılmakla zilyetliğin ancak en erken tespit tarihinde başladığının kabulü gerekir.
Taraflar arasındaki “tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gaziantep Asliye 3. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 8.2.2000 gün ve 1999/225 E. 2000/68 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 22.5.2000 gün ve 2000/3939 E-4256 K sayılı ilamı ile; (…davacı Kadastro sırasında tespit dışı bırakılan dava konusu yerin MK.nun 639/1.maddesi hükmü uyarınca tescilini istemiştir. Dava konusu taşınmaz, kadastro işlemi sırasında hukuksal niteliği belirlenerek Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması nedeniyle tespit dışı bırakılmıştır. Tespit dışı bırakılma işlemide bir tapulama işlemidir. Taşınmazın özel mülkiyete konu olamıyacağı gerekçesi ile tespit dışı bırakıldığı tarihte, hak iddiasında bulunan davacının yürürlükte bulunan yasa hükmü uyarınca bir itirazda bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu tür yerler hakkında hak iddiasında bulunanlar tarafından; tespit dışı bırakılma işlemine karşı 3402 SK.nun 7/4. maddesi hükmüne dayanarak taşınmazın kadastroya tabi olması gerektiği şeklindeki iddia ile komisyona itirazda bulunulabileceği gibi kadastro mahkemelerinde itiraz davası açabilir. Tespit dışı bırakılan yer üzerinde hak iddiasında bulunan kişi tarafından takip edilecek yol yürürlükten kaldırılan 766 SK.nun 2 ve 3402 SK.nun da 7/4.maddesinde belirtilmiştir. Anılan 7.maddenin 4.fıkrasına göre, kadastro tutanağı düzenlenmeyen yerlerin kadastroya tabi olması yolunda iddia vaki olursa, bu kanun gereğince tahdit ve tespiti yapılarak tutanak düzenlenir ve iddia sebepleri açıklanarak kadastro komisyonuna tevdi edilir”. Komisyonca yapılacak işlem ve incelemenin şekli ve süreside 10. maddede açıklanmıştır. Bu maddelerde öngörülen süreler içerisinde hak iddiasında bulunmadıkça yani tespit dışı kalma işlemi yönünden uyuşmazlık çıkarılıp tutanak düzenlenmedikçe tespit dışı bırakılma yolunda yapılan kadastro işlemi üzerinden uzun süre geçtikten sonra tespit dışı bırakılma tarihindeki niteliğin aksini iddia etmek o tarihte kadastro işlemi ile belirlenen fiili duruma aykırı düşer. Davacının dava konusu taşınmazın tespit dışı bırakılma işlemine karşı hak iddiasıyla itirazda bulunduğu iddia ve ispat edilmemiştir.
Yargıtay’ın kararlılık kazanan uygulamalarına göre, tespit dışı bırakılan bir yerin MK.nun 639/1 ve 3402 SK.nun 14 ve 17.maddelerine göre tapuya tescil edilebilmesi için bu yer üzerindeki tasarruf ve zilyetliğin en erken tespit dışı bırakılma tarihinde başlayacağının kabulü ile tespit dışı bırakılma işleminin yapıldığı tarihten dava tarihine kadar 20 yıldan fazla süre ile Yasada belirtilen koşullar altında zilyetliğin sürdürülmesi gerekir. (HGK: 22.3.1995 T. 1994/8-873 E 1995/216 K. 19.2.1997 T. 1996/8-768 E.1997/100 K.18.2.1998 T 1998/8-15-129; 3.2.1999 T.1999/8-7 E.33 K.)
Nizalı taşınmazın hukuki niteliğinin belirlendiği tespit dışı bırakılma tarihinde Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup henüz imar,ihya ve zilyetlik yoluyla tasarrufa başlanılmadığı ziraate elverişli hale getirilmediği tespit dışı bırakma işlem ve nedeninden ve davacı zilyedin bu işleme karşı hak iddiasıyla itirazda bulunmadığı anlaşılmakla zilyetliğin ancak en erken tespit tarihinde başladığının kabulü gerekir.
Davaya ve temyize konu somut olayda tespit dışı bırakma işleminin yapıldığı 17.07.1992 tarihi ile davanın açıldığı 08.04.1999 tarihi arasında (20)yıllık kazandırıcı zaman aşımı ile iktisap süresi dolmadığı ve böylece MK.nun 639/1 ile 3402 sayılı Kanunun 14.maddesinde açıklanan tescil davasının zilyetlik süresi ile ilgili iktisap koşulu tamamlanmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken değişik sebep ve gerekçe ile kabulüne karar verilmesi isabetsizdir..)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle H.G.K.nun 11.10.2000 gün, 2000/8-1264 Esas 2000/1250 Karar sayılı kararında etraflıca açıklandığı şekilde pafta tarihi esas alındığında zilyetlik süresinin dolmadığının saptanmasına göre Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 7.2.2001 gününde, oybirliği ile karar verildi.