1. Anasayfa
  2. Danıştay 6. Dairesi Kararları

Danıştay 6. Dairesi E: 2016/3700 K: 2016/3572 T: 2.6.2016


Afet riski altındaki alanlarda sınır içinde yer alan tüm taşınmazların kamulaştırması gerekmediği gibi, her acele kamulaştırma kararının da mutlak bir afet riskine dayalı olması gerekmektedir. Diğer bir ifade ile acele kamulaştırma uygulamaları mutlaka birlikte olmak zorunda değillerdir.

Davanın Özeti: Diyarbakır İli, Sur İlçesi, A1 Mahallesi, 9 pafta, 415 ada, 15 ve 16 parsel sayılı taşınmazları da kapsayan alan içerisinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 16/03/2016 tarihli, 2988 sayılı yazısı üzerine 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27. maddesine göre alınan ve 25/03/2016 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan, 21.03.2016 tarihli, 2016/8659 sayılı, acele kamulaştırmaya ilişkin Bakanlar Kurulu Kararının ve yine acele kamulaştırma kararı alınan taşınmazların da içinde bulunduğu alanın 6306 sayılı Yasanın 2. maddesine göre riskli alan ilan edilmesi yolundaki 04/11/2012 tarihli, 28457 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 22/10/2012 tarihli, 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının, hukuka aykırı olduğu, koruma amaçlı imar planına konu bir alanın riskli alana konu edilemeyeceği, Anayasa ile güvence altına alınmış olan konut hakkının ihlal edildiği, yerel yönetimlerin yetkilerinin merkezi idare tarafından kullanıldığı, acele kamulaştırmanın istisnai bir yol olduğu, dava konusu Bakanlar Kurulu kararının bölge içerisinde yer alan tüm taşınmazları kapsayan soyut bir karar olduğu, dava konusu işlem yönünden sebep ögesinin oluşmadığı, bölgedeki her parsel için ayrı ayrı sebep öğesinin oluşturulması gerektiği, sonuç itibariyle acelelik halinin bulunmadığı iddialarıyla, yürütülmesinin durdurulması ve iptali istenilmektedir.

Davalı Başbakanlık’ın Savunmasının Özeti: Davacının dava konusu acele kamulaştırma kararının tümü yönünden ve acele kamulaştırma kararının ekinde yer alan listede yer almayan davacıya ait 16 parsel sayılı taşınmaz yönünden dava açma ehliyetinin olmadığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 5. maddesine uygun olmayan dava dilekçesinin aynı Kanunun 15. maddesinin 1/d bendi gereğince reddedilmesi gerektiği, bölgenin 2012 yılında teknik raporlara dayanılarak riskli alan ilan edildiği, alan içinde bulunan yapıların can ve mal güvenliği yönünden tehlike arz ettiği, bölgedeki kültür varlıklarının tahribatının engellenmesi ve oluşan tahribatın restorasyon, bakım, onarım, güçlendirme, iyileştirme, sağlıklaştırma çalışmalarının biran önce yapılarak gerçek kimliğinin kazandırılması gerektiği, bölgede meydana gelen terör olayları sonrasında bir çok yapının zarar gördüğü, bölgenin kentsel dönüşümünün ivedilikle gerçekleştirilmesi gerektiğinden bahisle, davanın ve yürütmenin durdurulması isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Savunmasının Özeti: Davacının dava konusu acele kamulaştırma kararının tümü yönünden ve acele kamulaştırma kararının ekinde yer alan listede yer almayan davacıya ait 16 parsel sayılı taşınmaz yönünden dava açma ehliyetinin olmadığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 5. maddesine uygun olmayan dava dilekçesinin aynı Kanunun 15. maddesinin 1/d bendi gereğince reddedilmesi gerektiği, uyuşmazlığa konu alanın 1988 yılında başlayan kentsel sit kararıyla ve devamında yapılan koruma amaçlı imar planlarıyla koruma altına alınmaya çalışıldığı tüm bu çalışmalara rağmen bölgenin sağlıksız yapılaştığı, bölgede, bu doğrultuda mühendislik hizmeti almış sağlık yapılaşmanın biran önce gerçekleştirilmesinin hedeflendiği, bölgede bulunan kültür varlıklarına ilişkin envanter çalışmasının yapıldığı, bölgeye ilişkin 2012 yılında alınan riskli alan ilanı öncesinde tüm etüd çalışmalarının yapıldığı, zemin ve yapı stoğu yönünden risk haritalarının çıkarıldığı, bölgedeki ruhsatsız yapılaşmanın üst düzeyde olduğu, terör olayları sonrasında oluşan mağduriyetlerin ivedilikle giderilmesi gerektiğinden bahisle davanın ve yürütmenin durdurulması isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi : Dava konusu edilen acele kamulaştırmaya ilişkin 21.03.2016 tarihli, 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile riskli alan ilanına ilişkin 22/10/2012 tarihli 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının, farklı Danıştay Dairelerinin görev alanlarında bulunmaları nedeniyle aralarında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 5. Maddesinin aradığı anlamda maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunmadığından, anılan işlemlerin iptali istemine yönelik davaların, ayrı ayrı açılması gerektiğinden, 2577 sayılı Kanunun 5. maddesine uygun olmayan dava dilekçesinin aynı Kanunun 15. maddesinin 1/d bendi gereğince, ret edilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakim K1’in açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14. maddesi uyarınca işin gereği görüşüldü:

2575 sayılı Danıştay Kanununun 24. maddesinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görülecek davalar sayılmış, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun 5. maddesinin 1. fıkrasının a, b ve c bentlerinde İdare Mahkemelerinin, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derecede Danıştay’da çözümlenecek olanlar dışındaki iptal ve tam yargı davaları ile idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalara bakacağı hükme bağlanmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 5. maddesinin 1. fıkrasında, her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılacağı; ancak aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabileceği hükmü yer almaktadır.

2575 sayılı Danıştay Kanununa 02.12.2014 tarihli, 6572 sayılı Kanunun 20. maddesiyle eklenen geçici 26. maddesinin 3. fıkrası uyarınca alınan ve 22.12.2014 tarihli, 29213 sayılı 1. Mükerrer Resmi Gazetede yayımlanan Danıştay Başkanlık Kurulunun 22.12.2014 tarihli, K:2014/17 sayılı kararıyla İmar Kanunu ile diğer kanunlar ve ilgili mevzuata göre, her tür ve ölçekteki planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması, arsa ve arazi düzenlenmesi, ifraz ve tevhit işleri, imar durumu, ruhsat ve kamulaştırma işlemlerine karşı plan ile birlikte veya müstakilen tesis edilen işlemlerden ve imar mevzuatından doğan ve Ondördüncü Dairenin görevleri dışında kalan işlerden kaynaklanan davaların ve temyiz başvurularının Danıştay Altıncı Dairesince çözümleneceği belirtilmiş; aynı kararda çevre, boğaziçi, eski eser, gecekondu, kıyı ve turizm mevzuatının uygulanmasından, İmar kanunu ile diğer kanunlar ve ilgili mevzuat uyarınca tesis edilen, mühürleme, durdurma, yıkım kararları ile bunlara ilişkin olarak verilen para cezaları ve bu cezaların tahsili amacıyla tesis edilen işlemler ile afet işlerine ilişkin mevzuattan kaynaklanan uyuşmazlıklara ilişkin davaların ve temyiz başvurularının Danıştay Ondördüncü Dairesince çözümleneceği kurala bağlanmıştır.

Davacı oda vekilince iptali istenilen işlemlerden, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27. maddesine göre alınan acele kamulaştırmaya ilişkin 21.03.2016 tarihli, 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu kararının Danıştay Altıncı Dairesince çözümlenecek uyuşmazlıklar arasında yer alırken, uyuşmazlık konusu alanın riskli alan ilan edilmesine ilişkin 22/10/2012 tarihli, 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu kararının ise Danıştay Ondördüncü Dairesince çözümlenecek uyuşmazlıklar arasında yer almaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, dava konusu acele kamulaştırmaya ilişkin 21.03.2016 tarihli, 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu kararının ekinde acele kamulaştırmaya konu taşınmazların mahalle adı, ada ve parsel numarası verilmek suretiyle belirlendiği, uyuşmazlığa konu alanın riskli alan ilan edilmesi yolundaki 22/10/2012 tarihli, 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu kararının ekinde ise, riskli alana konu bölgenin koordinatlar verilmek suretiyle kroki ile belirlendiği görülmektedir.

Afet riski altındaki alanlarda sınır içinde yer alan tüm taşınmazların kamulaştırması gerekmediği gibi, her acele kamulaştırma kararının da mutlak bir afet riskine dayalı olması gerekmektedir. Diğer bir ifade ile acele kamulaştırma uygulamaları mutlaka birlikte olmak zorunda değillerdir. Ayrıca burada dava konusu olan acele kamulaştırma kararı sadece afet riskine dayalı değil, bunun dışında üç ayrı sebebe dayalı bulunduğu; bunlardan birincisi, hem ülkemizin hem de dünyanın kültürel zenginlikleri arasında yer alan sur içi bölgesinin bu nitelik ile bağdaşmayan, yapı ve kültür bütünlüğünü bozan veya kültürel varlıkları tahrip eden yapıların dokuya uyumlu hale getirilmesi; ikincisinin, alanda mevcut kültür varlıklarının restorasyon, bakım, onarım, güçlendirme ve iyileştirme çalışmalarının yapılması; üçüncüsünün de terör olayları sonucu zarar gören yapıların yıkım ve yenileme işlemlerinin gerçekleştirilmesi olduğu ve buna göre her bir parselin hangi nedenle acele kamulaştırma kapsamına alındığının ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu durumda dava konusu edilen acele kamulaştırmaya ilişkin 21.03.2016 tarihli, 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile riskli alan ilanına ilişkin 22/10/2012 tarihli 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu kararının, farklı Danıştay Dairelerinin görev alanlarında bulunmaları ve acele kamulaştırmaya konu taşınmazların ada ve parsel numarası ile belirlenmesi, riskli alan ilanın ise koordinatlar verilmek suretiyle kroki ile oluşturulması ayrı ayrı inclenmelerinin gerektiği nedeniyle, aralarında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 5. maddesinin aradığı anlamda maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunmadığından, riskli alan ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararına karşı Danıştay Ondördüncü Dairesinde, acele kamulaştırmaya ilişkin Bakanlar Kurulu kararına yönelik Danıştay Altıncı Dairesinde dava açılması gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, İdari Yargılama Usulü Kanununun 3622 sayılı Kanunla değişik 15. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi uyarınca bu kararın bildirim tarihinden itibaren 30 gün içinde, aynı Kanunun 5. maddesinde öngörülen biçimde yeniden davacının dava açmakta serbest olmak üzere dilekçenin reddine, yeniden verilen dilekçede aynı yanlışlıklar yapıldığı takdirde davanın reddedileceğinin davacılara duyurulmasına, dilekçe örneği ve eklerinin davacılara iadesine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, artan posta giderinin istemi halinde davacılara iadesine, 02/06/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.