Danıştay 6. Dairesi E: 2015/10514 K: 2018/6547 T: 6.9.2018

“Riskli Alan” ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının yürütmesinin durdurulması karşısında anılan riskli alan kararına göre yapılan dava konusu imar planlarının hukuki dayanağı kalmadığından, dava konusu imar planında ilgili parsel yönünden hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

İstemin Özeti: İstanbul 10. İdare Mahkemesince verilen 30/04/2015 tarihli, E:2013/2565, K:2015/795 sayılı kararın, usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi: Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava, İstanbul İli, Kadıköy İlçesi, A1 Mahallesi, 287 pafta, 2283 ada, 4 parsel sayılı taşınmazı da kapsayan alanda yapılan 02/08/2013 onama tarihli Kadıköy İlçesi Fikirtepe ve Çevresine ilişkin 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; davacı taraftan iki kez keşif ve bilirkişi ücreti ile keşif harcı istenildiği, ancak bu ücretin verilen süre içinde yatırılmadığı, dolayısıyla dosya üzerinden yapılan incelemede, 6306 sayılı Kanun kapsamında riskli alan sınırı içerisinde bulunan alandaki yapı stokunun başta deprem olmak üzere tüm afet zararlarına karşı yenilenmesi, yaşam kalitesi ve kent estetiği göz önüne alındığında dava konusu planın planlama ve şehircilik ilkelerine uygun olduğu, davacı tarafından dava konusu imar planı ile 600 m2 altındaki taşınmazlara yapı yapma hakkı verilmediği ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına karşılık, planlama alanındaki mülkiyet dokusunun çok küçük parsellerden oluştuğu ve parsel bazında yapılacak uygulamaların düzensiz yapılaşma getireceği, davacının mülkiyet hakkının korunduğu, tevhid işlemi yapılarak davacıya yapılaşma hakkı verildiği, öte yandan Anayasa Mahkemesi tarafından 6306 sayılı Yasanın 6. maddesinin 12. fıkrasının Anayasaya aykırı olmadığı gerekçesiyle reddine karar verildiği görüldüğünden davacının bu iddialarına itibar etme olanağı bulunmadığından davanın reddinekarar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; “Riskli alan:Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan” olarak tanımlandıktan sonra 5. maddesinin 6. fıkrasında; “Bakanlık, riskli alanlardaki ve rezerv yapı alanlarındaki uygulamalarda faydalanılmak üzere; özel kanunlar ile öngörülen alanlara ilişkin olanlar da dâhil, her tür ve ölçekteki planlama işlemlerine esas teşkil edecek standartları belirlemeye ve gerek görülmesi hâlinde bu standartları plan kararları ile tayin etmeye veya özel standartlar ihtiva eden planlar yapmaya, onaylamaya ve kent tasarımları hazırlamaya yetkilidir.” hükmüne yer verilmiştir.

3194 sayılı İmar Kanununun 8. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; “Bakanlıkça belirlenen tanımlar ve esaslara göre hazırlanıp onaylanan halihazır haritalar, plan, plan değişikliği ve revizyonları, parselasyon planları, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgeleri ile imar mevzuatına konu edilen diğer coğrafi veri ve bilgilerin, ilgili idareler ile kurum ve kuruluşlarca; Bakanlar Kurulunca belirlenen usul ve esaslara uygun şekilde ve sayısal olarak; üretilmesi, elektronik ortamda ilan edilmesi, Bakanlıkça tesis edilecek elektronik ortam üzerinden paylaşılması, arşivlenmesi ve güncellenmesi zorunludur. Yapı ruhsatına ilişkin işlemlerde bu veriler esas alınır.” hükmü, aynı Kanunun 9. maddesinin 1. fıkrasında; “Bakanlık gerekli görülen hallerde, kamu yapıları ve enerji tesisleriyle ilgili alt yapı, üst yapı ve iletim hatlarına ilişkin imar planı ve değişikliklerinin, umumi hayata müessir afetler dolayısıyla veya toplu konut uygulaması veya Gecekondu Kanununun uygulanması amacıyla yapılması gereken planların ve plan değişikliklerinin, birden fazla belediyeyi ilgilendiren metropoliten imar planlarının veya içerisinden veya civarından demiryolu veya karayolu geçen, hava meydanı bulunan veya havayolu veya denizyolu bağlantısı bulunan yerlerdeki imar ve yerleşme planlarının tamamını veya bir kısmını, ilgili belediyelere veya diğer idarelere bu yolda bilgi vererek ve gerektiğinde işbirliği sağlayarak yapmaya, yaptırmaya, değiştirmeye ve re’sen onaylamaya yetkilidir.” hükmü yer almaktadır.

644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; “Her tür ve ölçekteki fiziki planlara ve bunların uygulanmasına yönelik temel ilke, strateji ve standartları belirlemek ve bunların uygulanmasını sağlamak, Bakanlar Kurulunca yetkilendirilen alanlar ile merkezi idarenin yetkisi içindeki kamu yatırımları, mülkiyeti kamuya ait arsa ve araziler üzerinde yapılacak her türlü yapı, milli güvenliğe dair tesisler, askeri yasak bölgeler, genel sığınak alanları, özel güvenlik bölgeleri, enerji ve telekomünikasyon tesislerine ilişkin etütleri, harita, her tür ve ölçekte çevre düzeni, nazım ve uygulama imar planlarını, parselasyon planlarını ve değişikliklerini resen yapmak, yaptırmak, onaylamak ve başvuru tarihinden itibaren iki ay içinde yetkili idarelerce ruhsatlandırma yapılmaması halinde re’sen ruhsat ve yapı kullanma izni vermek.” Çevre ve Şehircilik Bakanlığının görevleri arasında sayılmıştır.

Dava dosyasının incelenmesinden, 6306 sayılı Kanun kapsamında, 31.05.2013 tarihli, 28663 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 09.05.2013 tarihli, 2013/4749 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile riskli alan olarak belirlenen Kadıköy İlçesi sınırları içinde kalan alana ilişkin 1/5000 ölçekli nazım imar planı ile 1/1000 ölçekli uygulama imar planının 02.08.2013 tarihinde Bakanlık tarafından re’sen onaylandığı, 27.08.2013-25.09.2013 tarihleri arasında ilan yerlerinde ve internet sayfasında eş zamanlı olarak askıya çıkarıldığı, davacı tarafından 16.09.2013 tarihinde yapılan itirazın zımnen reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Olayda, İstanbul İli, Kadıköy İlçesi, A1 Mahallesi sınırları içerisinde bulunan alanın “Riskli Alan” ilan edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulunun 09.05.2013 tarihli, 2013/4749 sayılı kararının iptali istemiyle Danıştay Ondördüncü Dairesinin 2018/306 esasına kayden açılan davada verilen 12/04/2018tarihli karar ile “6306 sayılı Kanunun 2. maddesiuyarınca hazırlanan ve dava konusu işlemin dayanağını oluşturan gerekçe raporu ve teknik raporun incelenmesinden;ülkemizin önemli bir deprem kuşağında bulunduğu, uyuşmazlığa konu alanın ve çevresinin plansız geliştiği, çöküntü alanı olduğu, inceleme sahasındaki yapıların büyük çoğunluğunun riskli yapı olduğu, bu kapsamda vatandaşlarca yapılan başvuruların da dikkate alındığı, riskli ilan edilen alanın 127 ha. büyüklüğünde olduğu, alanda 5931 adet bina, 1424 adet ticaret birimi, 529 adet küçük sanayi birimi, 2 adet ilköğretim tesisinin bulunduğu, binalardan 1968 adetinin yığma, 3951 betonarme, 8 adetinin ahşap ve 4 adetinin ise diğer yapı özelliğinde olduğu, yapılan bina analizlerinde 379 adet yapının iyi, 4037 adet yapının orta, 1488 adetinin kötü durumda olduğunun saptandığı, A1 Mahallesi, 2361-2364 sayılı adalarda bulunan 44 parsel için riskli yapı tespit raporunun bulunduğu,alanın zemin yapısı ve üzerindeki yapılaşma nedeniyle risk taşıdığı, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığından da alana ilişkin olarak alınmış bir Afete Maruz Bölge kararı bulunmadığınınbildirildiği bilgilerine dayanılarak dava konusu bölge riskli alan olarak tespit edilmiş ise de, kötü ve sağlıksız olduğu ileri sürülen yapıların hangi yapılar olduğu ve bu yapıların can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını ortaya koyan yukarıda belirtilen bilimsel verileri içeren herhangi bir teknik incelemenin yapılmadığı, dolayısıyla işlemin dayanağı raporun yapıların can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak nitelikte olmadığı hususları dikkate alındığında,6306 sayılı Kanunve Uygulama Yönetmeliğinin öngördüğü koşullarda detaylı bir teknik inceleme yapılmaksızın tesis edilenuyuşmazlığa konu alanın “riskli alan” ilan edilmesine ilişkin09/05/2013 günlü, 2013/4749sayılı Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.” gerekçesiyle dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verildiği görülmüştür.

Bu durumda; “Riskli Alan” ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının yürütmesinin durdurulması karşısında anılan riskli alan kararına göre yapılan dava konusu imar planlarının hukuki dayanağı kalmadığından, dava konusu imar planında ilgili parsel yönünden hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, İstanbul 10. İdare Mahkemesince verilen 30/04/2015 tarihli, E:2013/2565, K:2015/795 sayılı kararın BOZULMASINA,dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 06/09/2018tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞIOY: Dava, İstanbul İli, Kadıköy İlçesi, A1 Mahallesi sınırları içerisinde bulunan alanın “Riskli Alan” ilan edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu’nun 09.05.2013 tarihli, 2013/4749 sayılı kararı ile 6306 sayılı Kanun kapsamında riskli alan olarak belirlenen İstanbul İli, Kadıköy İlçesi, A1 Mahallesi, 287 pafta, 2283 ada, 4 parsel sayılı taşınmazı da kapsayan alanda yapılan 02/08/2013 onama tarihli Kadıköy İlçesi Fikirtepe ve Çevresine ilişkin 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince; davacı taraftan iki kez keşif ve bilirkişi ücreti ile keşif harcı istenildiği, ancak bu ücretin verilen süre içinde yatırılmadığı, dolayısıyla dosya üzerinden yapılan incelemede, 6306 sayılı Kanun kapsamında riskli alan sınırı içerisinde bulunan alandaki yapı stokunun başta deprem olmak üzere tüm afet zararlarına karşı yenilenmesi, yaşam kalitesi ve kent estetiği göz önüne alındığında dava konusu planın planlama ve şehircilik ilkelerine uygun olduğu, davacı tarafından dava konusu imar planı ile 600 m2 altındaki taşınmazlara yapı yapma hakkı verilmediği ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına karşılık, planlama alanındaki mülkiyet dokusunun çok küçük parsellerden oluştuğu ve parsel bazında yapılacak uygulamaların düzensiz yapılaşma getireceği, davacının mülkiyet hakkının korunduğu, tevhid işlemi yapılarak davacıya yapılaşma hakkı verildiği, öte yandan Anayasa Mahkemesi tarafından 6306 sayılı Yasanın 6. maddesinin 12. fıkrasının Anayasaya aykırı olmadığı gerekçesiyle reddine karar verildiği görüldüğünden davacının bu iddialarına itibar etme olanağı bulunmadığından davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, dava konusu planların kapsadığı alanın 09.05.2013 tarihli, 2013/4749sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile riskli alan olarak ilan edildiği, riskli alan olarak ilan edilen bölgedeki taşınmaz malikleri tarafından söz konusu riskli alan kararına karşı muhtelif davalar açıldığı ve bu davaların Danıştay Ondördüncü Dairesince görülerek anılan Bakanlar Kurulu kararı hakkında yürütmeyi durdurma kararı verildiği anlaşılmıştır.

Riskli alan ilan edilmesine ilişkin karara karşı açılan davaların yalnızca dava açan şahıslara ait parsellere yönelik olduğu tabidir. Nitekim Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 20.09.2016 tarihli E:2016/2848 K:2016/2619 sayılı kararı da bu yöndedir.

Bu durumda, İdare Mahkemesince dava konusu planlara dayanak Bakanlar Kurulu kararına karşı davacıya ait parsele ilişkin açılmış dava bulunup bulunmadığı yönünden inceleme yapılmak suretiyle söz konusu parsele ilişkin açılmış dava varsa bu davada verilen karar göz önünde bulundurularak, dava açılmamış ise dava konusu imar planlarının esası incelenerek karar verilmesi gerekirken, davacının taraf olmadığı davada Danıştay Ondördüncü Dairesince verilen yürütmeyi durdurma kararı esas alınarak bozma kararı verilmesinde isabet bulunmadığından temyize konu kararın bozulması yolundaki dairemiz kararına katılmıyorum.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın