1. Anasayfa
  2. Danıştay 6. Dairesi Kararları

Danıştay 6. Dairesi E: 2019/2568 K: 2020/6788 T: 7.7.2020


Alana ilişkin planlarda bulunan imar adalarının bölünerek sadece bir kısmının riskli alan sınırlarına dahil edildiği, sınırın imar adalarını kestiği, bazı yerlerde yan yana iki parselin birinin riskli alan içerisine alınarak sınırın iki parsel arasından geçirildiği, başka noktada parseller arasından geçen imar yolunun riskli alan sınırına dahil edilerek, yolun kenarındaki parsellerin sınırın dışında bırakıldığı, mezarlık alanının bir kısmının da riskli alana dahil edildiği, riskli alan sınır çizgisinin kırıklar şeklinde ilerlediği, sınırın hangi kriterlere göre tespit edildiğinin belirlenemediği ve bütünsellik arz etmediği, riskli alan sınır tespitinin, 6306 sayılı hükmüne uygun yapılmadığı sonucuna varılmıştır.

DAVANIN KONUSU: 11/12/2018 günlü, 30622 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Kocaeli İli, İzmit İlçesi,  (…) ve  (…) Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. ve ek-1. maddeleri uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 10/12/2018 günlü, 455 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının iptaliistenilmektedir.

DAVACILARIN İDDİALARI: 6306 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği uyarınca bir bölgenin riskli alan ilan edilebilmesi için bu durumun açık ve somut şekilde ortaya konulmasının gerektiği, riskli ilan edilen alanın zemin yapısının sağlam olduğu, daha önce yaşanan sel ve depremlerde hasar meydana gelmediği, üzerinde bulunan yapıların can ve mal emniyetini tehdit ettiğine yönelik bir tespitin bulunmadığı, alanda bulunan yapıların bir çoğunun yeni yapı olduğu, kanunun öngördüğü çalışma ve analizler yapılmadan dava konusu işlemin tesis edildiği ileri sürülmüştür.

DAVALI İDARELERİN SAVUNMASI: Öncelikle, usule ilişkin olarak, davanın süresinde açılmadığı ve davacıların Cumhurbaşkanı Kararının tamamının iptalini istemekte menfaatinin olmadığı, davacılardan bir kısmının riskli alan sınırları içinde taşınmazlarının bulunmadığı, bir kısmının ise tapu kaydı bulunmadığı ileri sürülmüştür. Esasa ilişkin olarak ise; dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. ve ek 1. maddeleri ile ilgili Yönetmeliğe uygun olarak tesis edildiği, Kanunun Ek-1 maddesinin 1. fıkrasının (b) bendindeki “Üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlar…” hükmünde belirtilen şartların oluştuğunun tespit edildiği,afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde iyileştirme, tasfiye ve yenileme yaparak, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşam çevrelerinin oluşturulmasının amaçlandığı ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ  DÜŞÜNCESİ: Dava konusu 10/12/2018 günlü, 455 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının iptaline karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI  DÜŞÜNCESİ: Dava; 11/12/2018 günlü, 30622 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, Kocaeli İli, İzmit İlçesi,  (…) ve  (…) Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 2. ve ek 1. maddelerine göre riskli alan ilan edilmesine ilişkin 10/12/2018 günlü, 455 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesininiptali istemiyle açılmıştır.

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Cumhurbaşkanınca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmıştır.

6306 Sayılı Kanun’unUygulama Yönetmeliğinin, “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında da dava konusu işlemin tesis edildiği tarihteki şekliyle “Riskli alan; a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu,

b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri,

c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını,

ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini,

d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını,

e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu,

f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri,

ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur…”hükümlerine yer verilmiştir.

26/04/2016 günlü, 29695 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6704 sayılı Kanun’un 25. maddesi ile, 6306 sayılı Kanun’a Ek Madde 1 eklenmiş, maddenin 1-b bendinde “Üzerindeki toplam yapı sayısınınen az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlar, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla, Cumhurbaşkanınca riskli alan olarak kararlaştırılabilir. Riskli alan sınırı uygulama bütünlüğü gözetilerek belirlenir.” hükmü yer almıştır.

6306 sayılı Yasa’nın, riskli alan ilan edilen bölgelerde mülkiyet hakkına sınırlama getirilmesine ilişkin hükümler içermesi nedeniyle, bu hakkın kullanımı sıkı kurallara bağlanmış ve kamu yararını ilgilendiren durumun bulunduğunun hiç bir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık ve somut olarak ortaya konulması öngörülmüştür.

Dava konusu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Kocaeliİli, İzmit İlçesi,  (…) ve  (…) Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alan, 6306 sayılı Afet Kanun’un 2. ve ek 1. maddelerine göre riskli alan ilan edilmiştir.

Dava konusu işlemin dayanağı olan teknik raporda, teklif edilen alanın 13,9 hektar olduğu, alan sınırında 381 adet yapının bulunduğu, bu yapılardan 378 adedinin konut kullanımında olduğu, İzmit Belediye Başkanlığından alınan 2017 yılı verilerine göre %87,92’lik oranla imar mevzuatına aykırı olan, sonradan yapı ruhsatı ve iskan ruhsatı alan yapılardan oluştuğu, alanda bulunan 272 parselin %91,04’ünün şahıs mülkiyetinde bulunduğu, bu parsellerden 249 adedinin imar sonucu oluştuğu, 23 tane parselin planlarla uyumsuz olduğu, alanda bulunan yapılar için 120 adet ruhsat düzenlendiği, bu yapılara ilişkin ruhsat durumu incelendiğinde 46 adedinin imar mevzuatına uygun olduğu, 62 adedinin sonradan yapı ruhsatı alan yapılardan oluştuğu ve bu yapılara 74 adet imar affı ruhsatı düzenlendiği, jeolojik ve jeoteknik etüd raporuna göre yerleşime uygun olmayan alan bulunmadığı, alanın tamamına yakınının eğimli olması, merdivenli ve çıkmaz sokakların varlığı nedeniyle afet ve acil durumlarda erişim ve müdahale güçlüğünün olacağı tespitlerine yer verilmiştir.

Dava konusu işlemle, bölgedeki riskli yapı stoku, sağlıksız ve çarpık yapılaşma, kentsel donatı alanlarının yetersizliği neticesinde kentsel dönüşüme konu alanın olası bir deprem riskine karşı hazırlıklı hale getirilmesi ve eskimiş konut stokunun dönüşümünün sağlanmasının amaçlandığı belirtilmiş olup, işleme esas teknik raporda alanda yer alan yapıların %87,92’lik kısmının 6306 Kanun’un ek 1. maddesine göre, imar mevzuatına aykırı olduğu belirlenmiş ve genel olarak bölgenin sağlıksız ve kontrolsüz geliştiğinden bahsedilmişse de, yapı stokunun durumu, imar mevzuatına aykırılıklar, bölgedeki sosyal ve teknik donatı alanlarının yetersizliğine ilişkin somut ve ayrıntılı bir bilgi bulunmamaktadır.

Bu durumda, deprem yönetmeliklerine uygun inşa edilmediği, yapı güvenliğinin düşük olduğu ve bu nedenle can ve mal güvenliği riski teşkil ettiği belirtilen yapıların durumlarının ve bölgedeki ulaşım, altyapı, sosyal ve teknik donatı alanlarının yetersiz olup olmadığı hususlarının yerinde yaptırılacak keşif ve bilirkişi incelemesi sonucuna göre açıklığa kavuşturulduktan sonra dava konusu işlemin 6306 sayılı Yasa’nın 2 ve ek 1. maddelerine uygun tesis edilip edilmediği hakkında karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlem hakkında yerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesigerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ:

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 05/12/2018 tarihli ve 226718 sayılı yazısı üzerine, alana ilişkin hazırlanan dosya ve teknik rapor doğrultusunda, üzerindeki yapılaşma açısından can ve mal kaybına yol açma riski taşıması nedeniyle Kocaeli İli, İzmit İlçesi,  (…) ve  (…) Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. ve ek-1. maddeleri uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 10/12/2018 günlü, 455 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının 11/12/2018 günlü, 30622 sayılı Resmi Gazetede yayımlanması üzerine iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

İNCELEME VE GEREKÇE:

USUL YÖNÜNDEN: 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun dava şartlarını düzenleyen 114. maddesinin 1. fıkrasının (ı) bendinde; “Aynı davanın, daha önceden açılmış ve halen görülmekte olmaması” hükmüne, aynı fıkranın (i) bendinde ise; “Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması” hükmüne yer verilmek suretiyle “derdestlik” ve “kesin hüküm” doğrudan dava açma şartları arasında sayılmış, Kanunun 115. maddesinde; mahkemenin dava şartı noksanlığını tespit etmesi halinde davayı usulden reddedeceği kurala bağlanmış; 303. maddesinin 1. fıkrasında ise; “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir” hükmüne yer verilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda; “derdestlik” ve “kesin hüküm” müesseseleri düzenlenmemiş ve Kanun’un 31. maddesinde; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa atıfta bulunulmamış olmakla birlikte, tarafları ve konusu aynı olan bir davanın daha önce aynı veya başka bir mahkemede açıldığının ve görülmekte olduğunun saptanması halinde, usul hukukunun temel kavramlarından olan derdestlik müessesesinin temelinde yatan, ilk davanın aynısı olan ikinci davanın açılmasında davacının hukuki yararı bulunmadığı olgusundan hareketle, ikinci davanın derdestlik nedeniyle incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Davacılardan  ,  ,  ,   ve  yönlerinden;

Uyuşmazlık konusu olayda;davacılardan  ,  ,  ,   ve  tarafından;dava konusu 10/12/2018 günlü, 455 sayılıCumhurbaşkanı Kararının iptali istemiyle 07/01/2019 tarihli dilekçeyle Dairemizin E: 2019/2567 sayılı dosyasında dava açıldığı ve halen derdest olduğu, 08/01/2019 tarihli dilekçe ile açılan ve bakılmakta olan davanın ise anılan davacılar tarafından aynı işlemin iptali istemiyle açılan ikinci dava olduğu sonucuna varıldığından, yukarıda isimleri belirtilen davacılar yönünden davanın derdestlik nedeniyle incelenmesine hukuken olanak bulunmamaktadır.

Diğer yandan; davalı idareler tarafından, 16 davacının taşınmazlarının riskli alan ilan edilen bölge dışında olduğu, 21 davacının ise taşınmaz kayıtlarının olmadığı, dava konusu işlem ile kişisel, güncel ve meşru bir menfaat ilişkileri bulunmadığından, anılan davacılara ilişkin olarak davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de; davacılara ait listenin sunulmadığı, dosyadaki tapu kayıtları ve veraset ilamları ile Ulusal Yargı Ağı Portalı (UYAP) kayıtlarının incelenmesinden; davacılara ilişkin tapu kayıtları bulunduğu, ayrıca davacıların riskli alan ilan edilen bölgede ikamet ettikleri anlaşıldığından, davalı idarelerin bu iddiası yerinde görülmemiştir.

Öte yandan; dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının 11/12/2018 tarih ve 30622 sayılı Resmi Gazetede yayımladığı, davanın ise bu tarihten itibaren 30 günlük yasal süre içinde, 08/01/2019 tarihinde kayıtlara alınan dilekçe ile açıldığı görüldüğünden, davada süre aşımı bulunmadığısonucuna varılmaktadır.

ESAS YÖNÜNDEN:

İlgili Mevzuat: 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının İkinci Kısmında Temel Hak ve Ödevlerin düzenlendiği, Birinci Bölümünde ise Genel Hükümlerin belirlendiği, bu bölümde yer alan “Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması” başlıklı 4709 sayılı Yasa ile değişik 13. maddesinde: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”, İkinci Bölümde Kişinin Hakları ve Ödevleri arasında yer verilen “mülkiyet hakkı” 35. maddesinde sayılmış ve bu hak “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” şeklinde düzenlemeye konu edilmiştir.

20/03/1952 günü kabul edilen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokol Türkiye tarafından 19/03/1954 tarihinde onaylanmıştır. Anılan Protokolün “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. maddesinde: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” kuralı yer almıştır.

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmış, 26/04/2016 tarihinde yürürlüğe giren ek 1. maddesinde (Ek: 14/4/2016 – 6704/25 md.) “(1) a)Kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; planlama ya da altyapı hizmetleri yetersiz olan veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan yahut yapı ya da altyapısı hasarlı olan alanlar, b) Üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlar, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla, Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca riskli alan olarak kararlaştırılabilir. Riskli alan sınırı uygulama bütünlüğü gözetilerek belirlenir.” hükmü yer almıştır.

Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin, “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında da “Riskli alan; a) Alanın, zemin yapısı veyaüzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu, b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri, c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını, ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini, d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını, e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu, f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri, ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur…”hükümlerine yer verilmiştir.

İlgili Mevzuatın Değerlendirilmesi; Yukarıda belirtilen Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi düzenlemeleriyle kişilerin mülkiyet hakları güvence altına alınmıştır. Mülkiyet hakkının yalnızca kamu yararının mevcut olduğu durumlarda kanunla sınırlanabileceği de yine bu düzenlemelerde öngörülmüştür. Kanun koyucu tarafından olağan dışı kanun olarak düzenlenen 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında da kanunda sayılan idarelerce mülkiyet hakkına sınırlama getirilebilecektir. Ancak, yine burada Kanun bu yetkinin kullanımını oldukça sıkı kurallara bağlamış ve ortada kamu yararını ilgilendiren durumun bulunduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık ve somut bir şekilde ortaya konulmasını şarta bağlamıştır.

Bu bağlamda, bir alanın zemin veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıması sebebiyle riskli alan olarak ilan edilebilmesi için mutlaka zemin ve yapıların fiili durumları incelendikten sonra hazırlanacak teknik bir rapor ile ortaya konulması; üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlardaise belirtilen şartların oluştuğunun açık ve somut şekilde ortaya konulması gerekecektir.

Dava Konusu Cumhurbaşkanı Kararının İncelenmesi:

Uyuşmazlık konusu olayda; 6306 sayılı Kanunun 2. ve ek 1. maddeleri uyarınca hazırlanan ve dava konusu işlemin dayanağını oluşturan gerekçe raporu ve teknik raporun incelenmesinden; dava konusu riskli alanda bulunan yapılar ve bu yapıların imar mevzuatı açısından değerlendirilmesine yönelik hazırlanan listenin İzmit Belediye Başkanlığı’nın 11/01/2018 tarih ve 940 sayılı yazısı ile Bakanlığa iletilmiş olduğunun belirtildiği, proje sınırının Kocaeli İli, İzmit İlçesi ve İstanbul İli arasındaki bağlantıyı sağlayan köprü konumunda olduğu, riskli olarak ilan edilen alanın 13,9 hektar büyüklüğünde olduğu, alan içerisinde 381 adet yapı bulunduğu, bunlardan 142’sinin betonarme, 172’sinin yığma ve 67’sinin ise betonarme-yığma yapı niteliğinde olduğu, bu yapılardan 108 adeti ruhsatlı olup, anılan yapılara 120 adet ruhsat düzenlendiği, ruhsatlı yapıların 46 adetinin imar mevzuatına uygun, 62 adetinin ise sonradan yapı ruhsatı alan yapılardan olduğu, sonradan yapı ruhsatı alan yapılara ise 74 adet yapı ruhsatı düzenlendiği, 381 yapının 335 adetinin imar mevzuatına aykırı olarak yapılaştığı, sonuç olarak, alanda yer alan yapıların %87’sinin imar mevzuatına aykırı veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilen yapılardan olduğu, söz konusu alanın üzerindeki yapılaşma nedeniyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığı belirtilerek, alanda bulunan yapılara ilişkin yapı ruhsat bilgileri tablosunun, riskli alan sınır krokisi ve uydu görüntüsünün, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planlarının, 1/1000 ölçekli halihazır haritanın, kadastral haritanın, yapılara ait mevcut durum fotoğraflarının ve fotoğraf çekim yönü paftasının dosyaya sunulduğu görülmüştür.

Danıştay Altıncı Dairesinin 09/05/2019 tarihli ara kararı ile Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığına;19/02/2020 tarihli ara kararı ile de İzmit Belediye Başkanlığına davanın ihbar edildiği, ancak anılan idarelerin davaya katılma talebinde bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Ayrıca, Dairemizin 09/05/2019 tarihli ara kararı ile dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının dayanağını oluşturan teknik raporun ekindeki dava konusu alanda bulunan yapıların alan bilgileri, tapu bilgileri, imar durumu, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi bilgilerini içeren yapı ruhsat bilgileri tablosunun davacılar vekilinegönderilerekitirazlarının olup olmadığının bildirilmesi istenilmiş, davacılar vekilinin 03/06/2019 tarihinde kayıtlara giren dilekçesinde; gerekli incelemeyi yaptıktan sonra beyanda bulunacaklarının belirtildiği görülmüş, ancak sonraki süreçte dosyaya herhangi bir bilgi veya belge sunulmamıştır.

Danıştay Altıncı Dairesinin 19/02/2020 tarihli ara kararı ile; dava konusu Cumhurbaşkanı kararının dayanağını oluşturan teknik raporun içinde yer alan dava konusu alanda bulunan yapıların alan bilgileri, tapu bilgileri, imar durumu, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi bilgilerini içeren yapı ruhsat bilgileri tablosununİzmit Belediye Başkanlığınagönderildiği ve yapı değerlendirme formunun incelenerek, yapıların ruhsat durumunu gösteren listenin ada, parsel numarası da belirtilerek gönderilmesinin istenildiği, cevap verilmemesi üzerine, 29/04/2020 tarihli ara kararı ile önceki ara kararda belirtilen bilgi ve belgelerin tekrar istenildiği, İzmit Belediye Başkanlığı vekilinin 22/06/2020 tarihinde kayıtlara giren dilekçesinde İzmit Belediyesi tarafından riskli alan sınırlarının belirlenmesine ilişkin çalışma yapılmadığı, anılan listenin ise yine Belediyece hazırlanmadığı ve bu hususta Belediyenin bir sorumluluğunun bulunmadığının belirtildiği görülmüştür.

Diğer yandan, Dairemizin 19/02/2020 tarihli ara kararı ile; Çevre ve Şehircilik Bakanlığından; dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının dayanağını oluşturan teknik raporun ekindeki,alanda bulunan yapıların alan bilgileri, tapu bilgileri, imar durumu, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi bilgilerini içeren yapı ruhsat bilgileri tablosundaki yapı sayısı ile sonuç kısmındaki yapı sayısının birbiriyle uyumlu olmadığından, bu farkın sebebinin ayrıntılı olarak açıklanması, ayrıca riskli alan ilan edilen alan sınırlarının hangi kriterlere göre belirlendiğinin bildirilmesinin istenildiği, davalı idare vekilinin 27/03/2020 tarihinde kayıtlara giren dilekçesinde, anılan listede 699 ada 27 ve 30 numaralı parsellerde bulunan 3 adet yapının sehven bağımsız birimler de dahil edilmek suretiyle 15 yapı olarak ifade edildiğinin bildirildiği, ancak belirtilen yapılara ilişkin belge sunulmadığı, 29/04/2020 tarihli ara kararı ile önceki ara kararının tekrarlanması üzerine ise 16/06/2020 tarihli dilekçe ile daha önce sunulan bilgi ve belgelere ilave edilecek bir husus olmadığının beyan edildiği, riskli alan sınırının belirlenmesine ilişkin ise açıklama yapılmadığı görülmüştür.

Dava dosyanın incelenmesinden; dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının dayanağını oluşturan teknik raporun ekindeki dava konusu alanda bulunan yapıların alan bilgileri, tapu bilgileri, imar durumu, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi bilgilerini içeren yapı ruhsat bilgileri tablosundaki yapı sayısı ile sonuç kısmındaki yapı sayısının birbiriyle uyumlu olmadığı, listedeki yapı sayısının 393 olduğu, sonuç kısmında ise 381 olduğunun belirtildiği, yapılara ilişkin ruhsat, yapı kullanma izni vs. belgelerin dosyaya sunulmadığı, davalı idare tarafından aradaki farkın 699 ada, 27 ve 30 numaralı parsellerde bulunan 3 adet yapının sehven bağımsız birimler de dahil edilerek 15 yapı olarak açıklandığı, ancak dayanak bilgi ve belgelerin dosyaya sunulmadığı, tabloda anılan parseller üzerinde gösterilen 15 adet yapının farklı tarihlerde düzenlenen ayrı ruhsatlarının bulunduğu, listedeki çok sayıda parselin üzerinde birden fazla ruhsatlı yapının bulunduğu, ayrıca İzmit Belediye Başkanlığının 11/01/2018 tarihli, 940 sayılı yazısının ekinde dava konusu alanda bulunan 381 adet yapıya ilişkin hazırlanan listede, davalı idarenin sunduğu yapı ruhsat bilgileri tablosundaki 699 ada, 27 ve 30 numaralı parsellerin yer almadığı, dava konusu işlemin dayanağını oluşturan teknik raporun ekindeki yapı değerlendirme formunda belirtilen yapılara ilişkin olarak; ada ve parsel numaraları, yapı sayıları ve ruhsat bilgilerinin birbiri ile ve dosyadaki diğer bilgi ve belgelerle uyumlu olmadığı, 6306 sayılı Kanunun Ek-1. maddesinde yer alan, üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluştuğu hususunun açık ve somut şekilde ortaya konulamadığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, dosyada bulunan teknik rapor ve gerekçe raporunun, riskli alan sınır krokisi ve uydu görüntüsünün, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planlarının, 1/1000 ölçekli halihazır haritanın, kadastral haritanın, yapılara ait mevcut durum fotoğraflarının ve fotoğraf çekim yönü paftasının incelenmesinden; alana ilişkin planlarda bulunan imar adalarının bölünerek sadece bir kısmının riskli alan sınırlarına dahil edildiği, sınırın imar adalarını kestiği, bazı yerlerde yan yana iki parselin birinin riskli alan içerisine alınarak sınırın iki parsel arasından geçirildiği, başka noktada parseller arasından geçen imar yolunun riskli alan sınırına dahil edilerek, yolun kenarındaki parsellerin sınırın dışında bırakıldığı, mezarlık alanının bir kısmının da riskli alana dahil edildiği, riskli alan sınır çizgisinin kırıklar şeklinde ilerlediği, sınırın hangi kriterlere göre tespit edildiğinin belirlenemediği ve bütünsellik arz etmediği, riskli alan sınır tespitinin, 6306 sayılı Kanunun Ek-1. maddesinde düzenlenen fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak hükmüne uygun yapılmadığı sonucuna varılmıştır.

Bu durumda; yukarıda içeriğine yer verilen teknik raporun eki yapı ruhsat bilgilerini içeren tabloda bulunan ada ve parsel numaraları, yapı sayıları ve ruhsat bilgilerinin birbiriyle ve dosyada bulunan diğer bilgi ve belgelerle uyumlu olmadığı, 6306 sayılı Kanunun Ek-1. maddesindeki üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluştuğu hususunun açık ve somut şekilde ortaya konulamadığı, diğer yandan, riskli alan sınırının 6306 sayılı Kanunun Ek-1. maddesinde düzenlenen fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla, uygulama bütünlüğü gözetilerek belirlenmediği sonucuna varıldığından, dava konusu10/12/2018 günlü, 455 sayılı Cumhurbaşkanı kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle;

  1. Davacılardan , , ,   ve  yönündenDERDESTLİK NEDENİYLE DAVANIN İNCELENMEKSİZİN REDDİNE,
  2. Diğer Davacılar yönünden ise dava konusu10/12/2018 günlü, 455 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının İPTALİNE,
  3. Dava kısmen iptal, kısmen incelenmeksizin ret şeklinde sonuçlandığından, ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam 613,00-TL yargılama giderinin haklılık oranına göre takdir edilen 592,30-TL’sinin davalı idarelerden alınarak işin esası hakkında karar verilen davacılara verilmesine, 20,70-TL yargılama giderinin ise haklarında derdestlik nedeniyle davanın incelenmeksizin reddine karar verilen davacılarüzerinde bırakılmasına,
  4. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 3.000,00-TL vekalet ücretinin davalı idarelerden alınarak haklarında işin esası yönünden karar verilen davacılara verilmesine, 3.000,00-TL vekalet ücretinin ise haklarında derdestlik nedeniyle davanın incelenmeksizin reddine karar verilen davacılardan alınarak davalı idarelere verilmesine,
  5. Posta giderleri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacılaraiadesine,

6 .2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2-(g) maddesi uyarınca, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere,07/07/2020tarihinde oybirliğiyle karar verildi.