1. Anasayfa
  2. Danıştay 6. Dairesi Kararları

Danıştay 6. Dairesi E: 2019/13823 K: 2021/8079 T: 10.6.2021


Bölgedeki yapıların önemli bir bölümünü oluşturan yığma yapıların eski ve bakımsız oldukları, bazı binalarda farklı zamanlarda farklı malzemeler kullanılarak eklentiler yapılması nedeniyle düzgün yük aktarımı ve elemanların uyumlu davranışından söz etmenin mümkün olmadığı, kattan kata taşıyıcı sistemi değişen binaların mevcut olduğu, alanda az sayıda da olsa yer alan betonarme çerçeveli binaların gözlemsel incelenmesinden, malzeme kalitesi ve yapısal sistemi konusunda bazı zayıflıkların olduğu, yapılarda, planda ve düşeyde düzensizliklerin mevcut olduğunun anlaşıldığı, yapı stokunun çoğunluğunun yaşı, görünen kalitesi, mühendislik hizmeti görmeden inşa edilmiş olması ve zamanla çevre koşullarından yapısal özelliklerini kaybetmiş olması nedeniyle, yapıların deprem etkisi altında riskli olduğu anlaşıldığından, riskli alan ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

DAVANIN KONUSU: 15/10/2016 günlü, 29858 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Mardin İli, Yeşilli İlçesi, … ve … Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 26/09/2016 günlü, 2016/9283 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istenilmektedir.

DAVACILARIN İDDİALARI: 6306 sayılı Kanun uyarınca bir bölgenin riskli alan ilan edilebilmesi için alanın zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybı riski taşıdığının ayrıntılı teknik raporla ortaya konulması gerektiği, riskli alan kararına esas alınacak bilimsel ve objektif bir teknik raporun mevcut olmadığı, bölgenin riskli alan ilan edilebilmesi için gereken koşulların bulunmadığı, davacıların kendi imkanlarıyla yapı yapmalarına imkan tanınmayarak taşınmazların düşük bedeller ödenerek Belediyece alındığı, dava konusu işlemin 6306 sayılı Kanunun afet riski altındaki alanlarda, sağlıklı ve güvenli yaşama çevreleri teşkil etmek amacına aykırılık taşıdığı, Anayasaya aykırı olduğu, mülkiyet ve barınma hakkının ihlal edildiği belirtilerek, dava konusu işlemde kamu yararına ve hukuka uyarlık bulunmadığı ileri sürülmüştür.

DAVALILARIN SAVUNMASI: Öncelikle, usule ilişkin olarak; riskli alan ilanına karşı açılan davada davacılardan …’un riskli alan içerisinde taşınmazının bulunmadığı, kişisel, meşru, güncel bir menfaati bulunmayan adı geçen davacıya ilişkin davanın ehliyet yönünden reddi gerektiği, esasa ilişkin olarak ise; dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi ile ilgili Yönetmeliğe uygun olarak tesis edildiği, afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde iyileştirme, tasfiye ve yenileme yaparak, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşam çevrelerinin oluşturulmasının amaçlandığı ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ … DÜŞÜNCESİ: Davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

DANIŞTAY SAVCISI … DÜŞÜNCESİ: Dava, 15/10/2016 günlü, 29858 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, Mardin İli, Yeşilli İlçesi, Gül ve Tepebaşı Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 26/09/2016 günlü, 2016/9283 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açılmıştır.

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması” başlıklı 4709 sayılı Yasa ile değişik 13. maddesinde: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”hükmü, “Mülkiyet Hakkı” başlıklı 35.maddesinde de “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” hükmüne yer verilmiştir.

20/03/1952 günü kabul edilen ve Türkiye tarafından 19/03/1954 tarihinde onaylanan İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokolün “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. Maddesinde ise: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” kuralı yer almıştır.

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 1. maddesinde, bu Kanun’un amacı; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek olarak belirtilmiş; Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmıştır.

Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin, “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında da “Riskli alan;

a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu,

b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri,

c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını,

ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini,

d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını,

e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu,

f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri,

ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur…” hükümlerine yer verilmiştir.

Mülkiyet hakkı, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınmış olup, anılan düzenlemeler uyarınca bu hak, sadece kamu yararının mevcut olduğu durumlarda kanunla sınırlanabilir. 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun da, mülkiyet hakkına sınırlama getirilmesine ilişkin hükümler içermekle birlikte, sınırlama yetkisinin kullanımını oldukça sıkı kurallara bağlanmış ve ortada kamu yararını ilgilendiren durumun bulunduğunun hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık ve somut olarak ortaya konulması öngörülmüştür.

Dava konusu 26.09.2016 günlü, 2016/9283 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Mardin İli, Yeşilli İlçesi, … ve … mahalleri sınırları içinde bulunan ve ekli kroki ile sınır ve koordinatları gösterilen alan 6306 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre riskli alan olarak ilan edilmiştir.

Uyuşmazlık konusu olayın 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca dava konusu alanın deprem ve üzerindeki yapılaşma nedeniyle can ve mal kaybı riski taşıdığından bahisle riskli alan ilan edilmesine ilişkin olması ve söz konusu uyuşmazlığın çözümünün özel ve teknik bilgiyi gerektirmesi nedeniyle Danıştay Altıncı Dairesince keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş, anılan karar uyarınca mahallinde gerçekleştirilen keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda dava konusu alanın zemin yapısı ve üzerindeki yapılaşma sebebiyle “Riskli Alan” olarak ilan edilmesi için gerekli olan koşulların oluşup oluşmadığı yönündeki değerlendirmede özetle; inceleme alanında, yer alan betonarme ve yığma yapıların deprem riskinin belirlenebilmesi için yapıların bulunduğu bölgedeki deprem tehlikesinin yapıların deprem performansını etkileyen yapısal özelliklerinin güncel saha çalışmaları sonucunda elde edilmesi gerektiği, daha sonra yapısal sistem özelliklerine göre sınıflandırılmış tip binalar seçilerek bunların ayrıntılı analizlerinin yapılması ile bir korelasyon çıkarılıp buna göre genel yapı stokunun riskinin belirlenmesi gerektiği, risk değerlendirmesinde kullanılması gerekli yöntemler dikkate alındığında ve dava dosyasında yer alan çalışmalar değerlendirildiğinde dava konusu alanın üzerindeki yapılaşma nedeniyle ne ölçüde can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını belirlemenin mümkün olmadığı, alanda yer alan betonarme ve yığma yapılar için yeterli örnekleme yapılmadığından özellikle betonarme yapılar açısından bir risk değerlendirmesi yapmak için yeterli veri bulunmadığı ancak yığma yapı stoku değerlendirildiğinde görsel incelemelerden yığma yapıların önemli bir bölümünün mühendislik hizmeti görmemiş eski yapılar olduğu ve yapısal açıdan zayıf olduğunun anlaşıldığı; riskli alan sınırının her iki tarafında kalan binaların yapısal özelliklerinin ve zemin koşullarının çok farklı olmadığı ve benzer oranlarda risk taşıdıkları; dava konusu alanda, zemin ile ilgili yerleşime uygun olmayan (sakıncalı) alan bulunmadığı, zemin açısından yerleşime uygunluk kategorisi değişikliği yapılabilmesi için yapı bazında detaylı zemin etüdü (sondajlı, jeofizikli, yerinde ve laboratuvar deneyli) yapılması gerektiği; dava konusu alanın kaya özelliği gösteren Üst Kretase-Eosen yaşlı kırıltılı ve karbonatlı (kireçtaşı) birimi içerisinde yer aldığı ve alanda zemindeki kaya dolayısıyla oluşmuş herhangi bir sorun tespit edilmediği, dosyaya sunulan belgeler doğrultusunda dava konusu alanın zemin koşulları açısından “Riskli Alan” kategorisine girdiğine dair herhangi bir veri bulunmadığı; 2007 yılı Deprem Yönetmeliğine göre 3.derece deprem bölgesinde yer alan alanın deprem tehlikesinin çok yüksek olmadığı; üzerindeki yapılaşma açısından can ve mal kaybına yol açma riskinin yeterli teknik veri olmadığından değerlendirilemediği ancak yapı stokunun çoğunluğunun yaşı ve görünen kalitesi dikkate alındığında yeterli mühendislik hizmeti alınmadan yapıldığının anlaşıldığı, alanda detaylı zemin etüdünün yapılmadığı, dosyaya sunulan tüm raporlarda daha detaylı çalışmaların parsel bazında yapılacak etüdlerde dikkate alınmasının önerildiği, alanda önemli derinlikte vadi bulunmadığı için, su taşkını riske yaratacak bir topoğrafyanın da mevcut olmadığı sonuç ve kanaatine ulaşıldığı belirtilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, dava konusu işlemin dayanağı olan Teknik Rapor’da riskli bina analizlerine ilişkin olarak, 32 adet betonarme binanın sadece 1 tanesinin detaylı olarak incelendiği, bu binanında rastgele mi yoksa bir gerekçeye dayanılarak mı seçildiğinin ve örnekleme yönteminin nasıl yapıldığının açıkça belirtilmediği, alandaki yapıların kalite açısından sınıflandırıldığı ancak kalite değerlendirmesinin hangi bilimsel ve teknik verilere dayandırıldığının açıklanmadığı, 244 adet yığma bina içerisinde sadece 3 binanın detaylı risk analizinin gerçekleştirildiği, incelenen alana ait ayrıca bir zemin etüdünün bulunmadığı ve zemin katı yığma olup üst katları betonarme çerçeve olan karma yapılarla ilgili olarak bu binaların hem 2007 Deprem Yönetmeliğine hemde TS500 Standartlarına aykırı olduğundan % 100 riskli bina kategorisinde değerlendirildiği ifade edilmesine karşın yapı stoku genelinde kaç binanın bu şekilde inşa edildiğiyle ilgili olarak bilgi bulunmadığı görülmektedir.

Sonuç olarak; risk çalışması için binalar seçilirken hangi örnekleme yönteminin (tesadüfi/tesadüfi olmayan yöntemler) kullanıldığı, örnek büyüklüğünün nasıl seçildiği (örneğin, 244 yığma binadan 3 örnek seçilirken, 32 adet betonarme binadan sadece 1 örnek seçilmesi, riskli alan ilan edilen bölgenin temsil edilebilirliği açısından yetersizdir) hususlarının açık olarak belirtilmediği; bunun yanı sıra, parametrelerin ve yapılan sınıflandırmanın binaların deprem riski düzeyi ile birebir ilişkilendirilmesi yeterli olmayıp, binanın taşıyıcı sistemine ait parametreler (taşıyıcı eleman sayısı ve dağılımı, planda düzensizlik, düşeyde düzensizlik, lokal ve konstrüktif uygulamalar, vb.) dikkate alınarak ve binalar 6306 Sayılı Kanun’un Uygulama Yönetmeliğinin ekinde yer alan hızlı değerlendirme formları ile değerlendirilip, bina bazında elde edilen performans skorları, binaların risk seviyeleri açısından sınıflandırılarak bir sonuca varılması gerekirken, dava konusu işlemin dayanağı teknik raporda bu hususlara yer verilmediği anlaşılmıştır.

“Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslar”, riskli yapı tespitini çok katı ve ayrıntılı kurallara bağlamış olduğundan, (riskli alan kararı alınan bölgenin bütünüyle temsil edilmesini sağlayacak yapılar arasından) doğru bir örnekleme seçim yöntemi ile belirlenen binalar üzerinde, anılan esaslarda yer alan koşulların birebir yerine getirilmesi ve tüm parametrelerin hesaplanması ve her binaya ilişkin formların hazırlanması suretiyle riskli alan kararı alınması gerekirken, tüm bu hususlar yerine getirilmeksizin alınan 26/09/2016 günlü, 2016/9283 sayılı Bakanlar Kurulu kararının davacı taşınmazına ilişkin kısmında hukuka uyarlık görülmemiştir.

Bu itibarla teknik rapor ve yukarıda ayrıntılarına yer verilen bilirkişi raporunda tespit edilen hususlar birlikte dikkate alındığında anılan Raporun dava konusu alanın zemin yapısı ve üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak nitelikte olmadığı, dava konusu alanın riskli alan ilan edilmesi için 6306 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliğinde öngörülen koşulların detaylı bir teknik rapor ile oluşturulmadığı sonucuna ulaşıldığından eksik inceleme ile hazırlanan teknik rapora dayanılarak tesis edilen dava konusu Bakanlar Kurulu Kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle dava konusu 26/09/2016 günlü 2016/9283 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince duruşma için taraflara önceden bildirilen 02/06/2021 tarihinde, davacılar vekili Av. …’nun, davalılar … Bakanlığı ile … temsilen Hukuk Müşaviri …’ın ve davalı idareler yanında müdahil … Belediye Başkanı …’in geldiği, Danıştay Savcısının hazır olduğu görülmekle, açık duruşmaya başlandı. Taraflara usulüne uygun olarak söz verilerek dinlendikten ve Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan sonra taraflara son kez söz verilip, duruşma tamamlandı. Davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen Danıştay Ondördüncü Dairesinin 20/09/2018 tarih ve E: 2018/3274, K: 2018/5563 sayılı kararının Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 10/12/2018 tarih ve E: 2018/3922, K: 2018/5458 sayılı kararıyla bozulduğu görülmekle, bozma kararına uyularak, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

Usul Yönünden:

Davalı idareler tarafından, davacılardan …’un riskli alan sınırları içerisinde taşınmazı bulunmadığı, davanın adı geçen davacıya ilişkin kısmının ehliyet yönünden reddi gerektiği ileri sürülmüştür.

Uyuşmazlık konusu olayda, dava dilekçesinin ekinde, … adına düzenlenmiş Mardin İli, Yeşilli İlçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının bulunduğu, davalı idarelerin savunma dilekçesinde, anılan parselin başkası adına kayıtlı olduğuna ilişkin tapu kaydı sunulduğu, UYAP sisteminden yapılan sorgulamada ise, davacının yerleşim yerinin Mardin İli, Yeşilli İlçesi, … Mahallesi, … Caddesi, No: … adresi olduğu görülmüştür.

2577 sayılı Kanun’un 14. maddesi uyarınca dava dilekçeleri “ehliyet” yönünden incelenmektedir. Dolayısıyla, iptal davası açılabilmesinin ön koşullarından biri davacının objektif ve subjektif dava ehliyetinin olmasıdır.

Danıştayın istikrar bulan kararlarına göre, davacının subjektif dava açma ehliyetinin bulunduğunun kabulü için idari kararın davacının meşru, şahsi ve güncel bir menfaatini ihlal etmesi gerekmektedir. İptal davalarındaki subjektif ehliyet koşulu, doğrudan doğruya hukuk devletinin yapılandırılmasına ve sürdürülmesine ilişkin bir husus olup kişisel menfaat ihlali kavramının, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun iptal davası yoluyla denetlenmesini engellemeyecek bir biçimde anlaşılması gerekmektedir.

Ayrıca, özellikle çevre, tarih ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını ilgilendiren konularda dava açma ehliyetinin geniş yorumlanması çevreyi geliştirmeyi, çevre sağlığını korumayı ve çevre kirliliğini önlemeyi devlete bir ödev olarak veren, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunu belirten Anayasa’nın 56. maddesinin zorunlu bir sonucudur.

Buna göre; davacılardan …’un yerleşim yeri adresinin riskli alan ilan edilen bölgede bulunduğu, riskli alan ilanına ilişkin işlem sonucunda yapılacak uygulamalardan etkileneceği ve subjektif dava açma ehliyetinin bulunduğu sonucuna varıldığından, davalı idarelerin ehliyete ilişkin iddialarına itibar edilmemiştir.

Esas Yönünden:

İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY: Mardin İli, Yeşilli İlçesi, … ve … Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan alana ilişkin Yeşilli Belediyesi tarafından teknik rapor hazırlandığı, raporda, alanın coğrafi konumu, ulaşımı, nüfus yapısı, jeolojik durumu, yapı cinsi ve fonksiyon bilgileri, kat sayısı, taşıyıcı sistemlerine ilişkin risk analizleri, doğal afet riskleri ve depremsellik yönünden değerlendirilmesi, mülkiyet yapısı ve meri imar planlarındaki durumu açıklanarak, riskli alan ilan edilmesi ile mevzuata aykırı yapılaşmış, büyük çoğunluğu mühendislik hizmeti almamış, niteliksiz ve afete karşı dirençsiz yapılaşmanın afet riskiyle birlikte can ve mal güvenliği tehdidi oluşturma ihtimalinin ortadan kaldırılması, sağlıksız yapıların yerine deprem riskine karşı dayanıklı yapıların yapılması ve yaşam kalitesini yükseltecek düzenlemelerin uygulanmasının amaçlandığı belirtilmiştir.

Hazırlanan teknik rapor doğrultusunda, Mardin İli, Yeşilli İlçesi, … ve … mahalleri sınırları içinde bulunan ve ekli kroki ile sınır ve koordinatları gösterilen alanın 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 26/09/2016 günlü, 2016/9283 sayılı Bakanlar Kurulu kararının 15/10/2016 günlü, 29858 sayılı Resmi Gazetede yayımlanması üzerine iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.

Uyuşmazlık konusu olayda; 6306 sayılı Kanunun 2. maddesi uyarınca hazırlanan ve dava konusu işlemin dayanağını oluşturan teknik raporun incelenmesinden; Mardin İli, Yeşilli İlçesi, Gül ve Tepebaşı mahalleri sınırları içinde bulunan alanın yaklaşık 6,6 hektar büyüklüğünde olduğu, üzerinde sit alanı veya tescilli yapının yer almadığı, daha önce doğal afet meydana gelmediği, ancak dar sokak yapısı ve çarpık yapılaşma nedeniyle iç bölgelere ulaşım imkanı bulunmadığından 2014 yılında alanın doğu kısmında yaşanan yangına müdahale edilemediği, toplam 307 adet yapı ve 500 adet bağımsız bölüm bulunan alanda konut olarak kullanılan yapıların çoğunlukta olduğu, yapıların %69,38’i kötü, %18,57’si orta, %1,95’i iyi, %9,12’si harabe,%0,98’inin inşaat halinde olduğu, yapı cinsi yönünden analiz yapıldığında ise, 152 adet yığma, 92 adet taş, 32 adet betonarme, 28 adet harabe ve 3 adet inşaat halinde yapı bulunduğu, diğer bir anlatımla, %49,51’i yığma, %29,97’si taş, %10,42’si betonarme ve %9,12’sinin harabe olduğu, çoğunlukla 1 ve 2 katlı yapılardan oluştuğu, büyük konut adaları içerisinde kalan yapılara genellikle sokaklardan yaya olarak ulaşım imkanı olduğu, ulaşım bağlantıları üzerinde ömrünü tamamlamış tonoz kemer geçişlerinin bulunduğu belirtilmiştir.

Teknik raporda; betonarme binaların büyük çoğunluğunun zemin katının yığma, üst katlarının ise betonarme çerçeve sistemli olduğu, … ada, … parsel (teknik rapor ekinde … ada, … parselden alınan karot örneklerine ilişkin analiz eklenmiş) üzerindeki betonarme yapıdan karot örnekleri alınarak yapılan analiz sonucuna göre %100 riskli bina olarak değerlendirildiği, betonarme yapıların bir kısmında ise zemin sistemlerinin uygun olmaması nedeniyle numune alınamadığı, alandaki yığma binalar incelenirken 2007 tarihli deprem bölgelerinde yapılacak olan binalar hakkında yönetmelikte yer alan kriterlerin dikkate alındığı, yapılan örneklem incelemelerine göre yığma binaların tamamının bu yönetmeliğe uygun olmadığı, beton binalar için karot örneklerinin yönetmelik gereği zemin kolonlarından alınması nedeniyle zemin katı yığma, üst katları betonarme olan binaların zemin katında kolon bulunmadığından karot numuneleri alınarak risk analizi yapılamadığı, anılan binalarda kolonların konsol kolonların ucuna oturtulmuş olduğundan çok ciddi tehlike oluşturduğu, 2007 tarihli deprem bölgelerinde yapılacak olan binalar hakkında yönetmeliğe ve betonarme binaların tasarım ve yapım kurallarına aykırı olduğu belirtilerek betonarme yapıya ilişkin analiz sonuçları ve incelenen diğer yapılara ilişkin fotoğraflar sunulmuştur.

Dairemizin 10/09/2019 tarihli ve E: 2019/13822 sayılı ara kararı ile Çevre ve Şehircilik bakanlığı ile Yeşilli Belediyesinden; dava konusu işlemle riskli ilan edilen alanda bulunan yapıların, 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin ekinde bulunan hızlı değerlendirme formu ile değerlendirilip değerlendirilmediğinin bildirilmesinin; yapıların ruhsat durumunu gösteren ayrıntılı liste ile risk analizi yapıldığı belirtilen yığma binalar ve zemin katı yığma olup üst katı betonarme çerçeveli sistemle taşınan binaların ayrıntılı analiz raporlarının gönderilmesinin, ayrıca; dava konusu Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasına ilişkin işlemlere başlanıp, başlanmadığının bildirilmesinin istenilmesine üzerine, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının … tarih ve … sayılı yazısı ekinde gönderilen CD’nin içerisinde, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerindeki betonarme yapıdan alınan karot örneklerinin analiz sonuçları ile … ada, … parsel, … ada, … ve … parseller üzerinde bulunan yığma yapılara ilişkin riskli bina tespit raporunun bulunduğu görülmüştür.

Dava konusu alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca, üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığından bahisle riskli alan ilan edilmesine ilişkin olması ve söz konusu uyuşmazlığın çözümünün özel ve teknik bilgiyi gerektirmesi nedeniyle Dairemizin 05/12/2019 tarihli ara kararıyla keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmesi üzerine, Naip Üye … tarafından re’sen seçilen bilirkişiler; Prof. Dr. …, Prof. Dr. … ve Prof. Dr. …’ten oluşan bilirkişi kurulu ile birlikte mahallinde gerçekleştirilen keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda özetle; dava konusu alanda yer alan iki mahallede yapılan incelemeler sonucunda, bölgedeki yapıların önemli bir bölümünün az katlı (1-3 kat) yığma yapılar olduğu, yığma yapılarda malzeme olarak genellikle taş ve beton briket kullanıldığı, yer yer delikli fabrika tuğlasına da rastlandığı, taş yığma yapıların eski ve bakımsız oldukları, hem kesme taş hem de moloz taş taşıyıcı yığma duvarlara rastlandığı, bazı binalarda taşların arasındaki derzin bağlayıcı özelliklerini kaybetmiş olduğu, bazı binalarda farklı zamanlarda farklı malzemeler kullanılarak eklentiler yapılması nedeniyle düzgün yük aktarımı ve elemanların uyumlu davranışından söz etmenin mümkün olmadığı, bunun en aykırı durumu olarak, alanda kattan kata taşıyıcı sistemi değişen binaların da mevcut olduğu, örneğin alt katı önceden taş yığma olarak yapılmış olup daha sonra üst katı betonarme çerçeve olarak inşa edilmiş binaların tespit edildiği, dava konusu alanda önemli sayıdaki taş yığma yapının terk edilmiş, kısmen de yıkılmış bir halde olduğu, bu virane yapıların içinde insan yaşayan diğer yapılarla iç içe olması nedeniyle risk teşkil ettiği, bazı bölgelerinde ise binalar arasındaki ulaşım yollarının oldukça dar olduğu, alanın pek çok yerine araç ile ulaşımın mümkün olmadığı, bazı yerlerde sokak geçişlerinin iyice daraldığı ve taş tonoz geçitlerin yer aldığı, alanda az sayıda da olsa orta katlı (4-8 kat) betonarme çerçeveli binaların yer aldığı, bu yapılar dışarıdan incelendiğinde, malzeme kalitesi ve yapısal sistemi konusunda bazı zayıflıkların olduğu, yapılarda planda ve düşeyde düzensizliklerin mevcut olduğu açıklanmıştır.

Mardin İli, Yeşilli İlçesi Gül ve Tepebaşı Mahallelerinin olduğu alan ve yakın çevresinde aktif bir fay bulunmadığı, detaylı zemin etüdü yapılarak deprem durumunda zeminin davranışı detaylı araştırılmadığından, dosyaya sunulan tüm raporlarda daha detaylı çalışmaların parsel bazında yapılacak etütlerde dikkate alınmasının önerildiği, bu çerçevede, yapı bazında ve detaylı zemin etütlerine dayanarak uygun parametreler ile yapılacak analiz ve değerlendirmeler sonrası, zemin kaynaklı risk değerlendirmesinin daha sağlıklı yapılabilmesi mümkün olabileceği, alanda yer alan betonarme ve yığma yapıların deprem riskinin belirlenebilmesi için yapıların bulunduğu bölgedeki deprem tehlikesinin ve yapıların deprem performansını etkileyen yapısal özelliklerinin güncel saha çalışmaları sonucunda elde edilip, yapısal sistem özelliklerine göre sınıflandırılmış tip binalar seçilerek bunların ayrıntılı analizlerinin yapılması ile bir korelasyon çıkarılıp buna göre genel yapı stokunun riskinin belirlenmesi gerektiği, bu detayda bir çalışma yapılmadan alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski konusunda değerlendirme yapmanın yanıltıcı olabileceği, alanda yer alan betonarme ve yığma yapılar için yeterli örnekleme yapılmadığından, özellikle betonarme yapılar açısından bir risk değerlendirmesi yapmak için yeterli veri bulunmadığı, alandaki yığma yapı stoku değerlendirildiğinde, dosyada yeterli teknik çalışma bulunmamasına rağmen görsel incelemeler sonucunda yığma yapıların önemli bir bölümünün mühendislik hizmeti görmemiş, eski ve yapısal açıdan zayıf olduğunun anlaşıldığı belirtilmiştir.

Keşif sırasında yapılan gözlemlerde; mevcut yapıların yaklaşık %80 civarındaki önemli bir bölümünün yapısal sisteminin yığma olduğu, yaklaşık %10 civarında betonarme ve %10’luk bölümünün ise harabe yapılardan oluştuğu, 1 ve 2 katlı binaların yoğun olarak bulunduğu bölgede binaların genellikle düzensiz ve birbirlerine yakın inşa edildikleri, görünen kalitesi kötü olan pek çok yığma binaya rastlandığı, 3. derece deprem bölgesinde olan alanın deprem tehlikesinin çok yüksek olmadığı; ancak, yapı stokunun çoğunluğunun yaşı ve görünen kalitesi dikkate alındığında, özellikle yeterli mühendislik hizmeti görmeden inşa edilmiş olan ve zamanla çevre koşulları nedeniyle yapısal özelliğini kaybetmiş olan bazı yapıların deprem etkisi altında riskli olduğu, bölgedeki oldukça dar olan ara sokaklar nedeniyle olası bir deprem sırasında bu bölgelerde ulaşımı engelleyen durumlar ortaya çıkabileceği görüşüne yer verilmiştir.

Anılan bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş, rapordaki bilimsel verilerin hukuken kabul edilebilir ve bu bağlamda da hükme esas alınabilir nitelikte olduğu anlaşıldığından, rapora yapılan itirazlar, raporu kusurlandıracak nitelikte görülmemiştir.

İLGİLİ MEVZUAT:

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının İkinci Kısmında Temel Hak ve Ödevlerin düzenlendiği, Birinci Bölümünde ise Genel Hükümlerin belirlendiği, bu bölümde yer alan “Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması” başlıklı 4709 sayılı Yasa ile değişik 13. maddesinde: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”, İkinci Bölümde Kişinin Hakları ve Ödevleri arasında yer verilen “mülkiyet hakkı” 35.maddesinde sayılmış ve bu hak “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” şeklinde düzenlemeye konu edilmiştir.

20/03/1952 günü kabul edilen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokol Türkiye tarafından 19/03/1954 tarihinde onaylanmıştır. Anılan Protokolün “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. maddesinde: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” kuralı yer almıştır.

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmıştır.

Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin, “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında da “Riskli alan;

a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu,

b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri,

C) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını,

ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini,

d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını,

e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu,

f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri,

ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur…” hükümlerine yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Yukarıda belirtilen Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi düzenlemeleriyle kişilerin mülkiyet hakları güvence altına alınmıştır. Mülkiyet hakkının yalnızca kamu yararının mevcut olduğu durumlarda kanunla sınırlanabileceği de yine bu düzenlemelerde öngörülmüştür. Kanun koyucu tarafından olağan dışı kanun olarak düzenlenen 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında da kanunda sayılan idarelerce mülkiyet hakkına sınırlama getirilebilecektir. Ancak, yine burada kanun koyucu bu yetkinin kullanımını oldukça sıkı kurallara bağlamış ve ortada kamu yararını ilgilendiren durumun bulunduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık ve somut bir şekilde ortaya konulmasını şarta bağlamıştır.

Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunun birlikte değerlendirilmesinden; bölgedeki yapıların önemli bir bölümünü oluşturan yığma yapıların eski ve bakımsız oldukları, bazı binalarda farklı zamanlarda farklı malzemeler kullanılarak eklentiler yapılması nedeniyle düzgün yük aktarımı ve elemanların uyumlu davranışından söz etmenin mümkün olmadığı, kattan kata taşıyıcı sistemi değişen binaların mevcut olduğu, dava konusu alanda önemli sayıdaki taş yığma yapının terk edilmiş, bir kısmının da yıkılmış bir halde olduğu, anılan yapıların içinde insan yaşayan diğer yapılarla iç içe olması nedeniyle risk teşkil ettiği, bazı bölgelerinde ise binalar arasındaki ulaşım yollarının oldukça dar olduğu, pek çok yerine araç ile ulaşımın mümkün olmadığı, sokak geçişlerinin iyice daraldığı ve taş tonoz geçitlerin yer aldığı, alanda az sayıda da olsa yer alan betonarme çerçeveli binaların gözlemsel incelenmesinden, malzeme kalitesi ve yapısal sistemi konusunda bazı zayıflıkların olduğu, yapılarda, planda ve düşeyde düzensizliklerin mevcut olduğunun anlaşıldığı, yapı stokunun çoğunluğunun yaşı, görünen kalitesi, mühendislik hizmeti görmeden inşa edilmiş olması ve zamanla çevre koşullarından yapısal özelliklerini kaybetmiş olması nedeniyle, yapıların deprem etkisi altında riskli olduğu, bölgedeki oldukça dar olan ara sokaklar nedeniyle olası bir deprem sırasında bu bölgelerde ulaşımı engelleyen durumlar ortaya çıkabileceği, bölgedeki yapılaşmanın can ve mal kaybına yol açma riski bulunduğu anlaşıldığından, riskli alan ilanına ilişkin dava konusu 26/09/2016 günlü, 2016/9283 sayılı Bakanlar Kurulu kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle; 1. DAVANIN REDDİNE, 2. Yargılama giderinin davacılar üzerinde bırakılmasına, 3. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı davalar için belirlenen …-TL vekâlet ücretinin davacılardan alınarak davalı idarelere verilmesine, 4. Davacılar tarafından yatırılan …-TL keşif ve bilirkişi incelemesi avansından harcanan …-TL’nin davacılar üzerinde bırakılmasına, 5. Keşif avansından artan …-TL’nin davacılara iadesine, 6. Davalılar yanında müdahil tarafından yapılan …-TL yargılama giderinin davacılardan alınarak müdahile verilmesine 7. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacılara iadesine, 8. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A maddesi uyarınca, bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 10/06/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.