1. Anasayfa
  2. Danıştay İDDK Kararları

Danıştay İDDK E: 2021/3930 K: 2022/122 T: 24.1.2022


Davalı idareler tarafından, riskli alan ilanı kapsamında yapılacak uygulamalarda 2942 sayılı Kanun’un 27. maddesi uyarınca acele kamulaştırma usulünün uygulanmasına ihtiyaç duyulduğu belirtilmekte ise de; hangi gerekçelerle acele kamulaştırma usulünün uygulanmasının istenildiği konusunda yeterince açıklamaya yer verilmediği, alanın riskli alan ilan edilmesinin tek başına acele kamulaştırma yapılması için yeterli olmadığı; dava konusu alanla ilgili tespit ve değerlendirme çalışmalarının tamamlandığı ancak uygulama projelerinin henüz onaylanmadığı, projelerin onaylanmasından sonra öncelikle hak sahipleri ile uzlaşma görüşmelerinin yapılacağı, acele kamulaştırmanın ise uzlaşılamayan hak sahiplerinin taşınmazlarının ediniminde uygulanacağı, günümüz itibarıyla henüz acele kamulaştırmaya yönelik bir iş ve işlemin yapılmadığı ifade edildiğinden, ilan edilen riskli alan sınırları içerisindeki taşınmazların kamulaştırılması açısından “acelelik hali” şartının gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır.

İSTEMİN KONUSU: Danıştay Altıncı Dairesinin 29/09/2021 tarih ve E: 2020/11364, K: 2021/10343 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:

Dava konusu istem: Ankara İli, Altındağ İlçesi,  (…) Mahallesinde, 6306 sayılı Kanun uyarınca 23/10/2019 tarih ve 1694 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile ilan edilen riskli alan sınırları içerisinde bulunan taşınmazların, bölgedeki sağlıksız yapılaşmanın çözümüne yönelik projenin ivedilikle hayata geçirilmesi amacıyla Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca acele kamulaştırılmasına ilişkin 21/04/2020 tarih ve 31106 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 20/04/2020 tarih ve 2449 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının, 217 ada, 3 parsel sayılı taşınmaz yönünden iptali istenilmiştir.

Daire kararının özeti: Danıştay Altıncı Dairesinin 29/09/2021 tarih ve E: 2020/11364, K: 2021/10343 sayılı kararıyla;

Uyuşmazlıkta; davaya konu taşınmazınacele kamulaştırılmasına yönelik şartların oluşup oluşmadığı, yani acelelik durumunun bulunup bulunmadığı yönünden bir değerlendirme yapılması gerektiği,

2942 sayılı Kanun’un 3. maddesinin ikinci fıkrası ile, Cumhurbaşkanınca kabul olunan, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskan projelerinin gerçekleştirilmesi,yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla yapılacak kamulaştırmalarda, kamulaştırma yöntemi konusunda özel bir düzenleme getirildiği,

Buna göre, Cumhurbaşkanınca kabul olunan bu tür projelerin gerçekleştirilmesinin, acelelik kapsamında görülmesi gerektiği,

6306 sayılı Kanun ile çarpık kentleşmenin düzeltilmesi, riskli yapıların deprem ve diğer doğal afetlere karşı dayanıklı hale getirilmesi suretiyle yaşanabilecek can ve mal kayıplarının azaltılmasının hedeflendiği, anılan Kanun’un, afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek olarak belirtilen genel amacıyla birlikte değerlendirildiğinde, “Riskli Alan” ilanının, iskan projesi niteliği taşıdığının açık olduğu,

Buna göre, “Riskli Alan” olarak ilan edilen bölgede gerçekleştirilecek projelerde,acelelik halinin bulunduğunun kabulü gerektiği,

Davaya konu alanın riskli alan olarak ilan edilmesine dayanak alınan teknik rapor ile gerekçe raporunda; alanın, kentsel sit alanı olarak tescil edilen ve 22/06/2015 tarih ve 2015/7872 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ilan edilen yenileme alanı sınırları içinde kaldığı, Türkiye Deprem Bölgesi Haritasında 4. derece deprem bölgesinde yer aldığı, alanda 223 adet yapı, 458 adet bağımsız bölüm bulunduğu, yapıların 15’inin ruhsatının olduğu, taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilen 12 adet yapının da ruhsatlı kabul edildiği, dolayısıyla alanda 27 adet ruhsatlı, 196 adet ruhsatsız yapı bulunduğu,mevzuata aykırı yapıların oranının %87,9 olarak belirlendiği, bu alandaki 27 adet yapının betonarme, 46 adet yapının yığma, 41 adet yapının ahşap, 100 adet yapının derme çatma sistemle inşa edildiği, 9 adetinin yapım tekniğinin ise okunamadığı, yapıların nitelik açısından gözlemlere dayalı kalitesinin %88,8 oranında kötü olduğu, yapıların inşa tarihlerinin 1900-2003 tarihleri ve ruhsat tarihlerinin 1952-1997 tarihleri arasında değiştiği, alandaki en yeni ruhsatlı binanın bile 2006 yılında yürürlüğe giren Deprem Yönetmeliğinden önce yapıldığı ve binaların ekonomik ömürlerini tamamladığı, riskli yapı stoğunun ve sağlıksız, çarpık yapılaşmanın bulunduğu, alt ve üst yapı ile sosyal donatı alanlarının yetersiz olduğu alanın, deprem ve sel gibi olası bir afet nedeniyle risk oluşturduğu ve bir bütün olarak afet risklerinden uzak sağlıklı ve güvenli bir kullanım ve yerleşim alanına dönüştürülmesi, fiziki, yapısal ve sosyal koşullar açısından yenileme uygulamalarının gerçekleştirilerek, kent bütünü içinde etkin konuma getirilmesi gerektiğinin belirtildiği ve 6306 sayılı Kanun ile afetler sebebiyle meydana gelmesi kuvvetle muhtemel can ve mal kayıplarının önlenmesi, afet riski bulunan yapıların sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere dönüştürülmesi suretiyle iskanın yeniden düzenlenmesinin amaçlandığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, riskli yapıların deprem ve diğer doğal afetlere karşı dayanıklı hale getirilmesi suretiyle, yaşanabilecek can ve mal kayıplarının azaltılması amacıyla riskli olduğu tespit edilen yapıların yerine bir an evvel yenisinin yapılarak yenilenmesinde acelelik halinin bulunduğu sonucuna varıldığından, “Riskli Alan” olarak ilan edilen bölgede kalan davaya konu taşınmazın acele kamulaştırılması yolundaki dava konusu Cumhurbaşkanı Kararında hukuka aykırılık görülmediği,

Öte yandan, dava konusu taşınmazın da içinde bulunduğu alanın 6306 sayılı Kanun kapsamında riskli alan olarak ilanına ilişkin 23/10/2019 tarih ve 1694 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının iptali istemiyle açılan davalarda; Dairelerinin 17/03/2021 tarih ve E: 2019/21120, K: 2021/3992; E: 2019/21053, K: 2021/3997 ve E: 2019/21100, K: 2021/4011 sayılı kararlarıyla dava konusu işlemin iptaline karar verildiği, anılan kararların temyiz edilmesi üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 22/09/2021 tarih ve E: 2021/1919, K: 2021/1542; E: 2021/1887, K: 2021/1519 ve E: 2021/1917, K: 2021/1520 sayılı kararlarıyla, anılan iptal kararlarının, üzerinde imar mevzuatına uygun yapılar bulunduğu anlaşılan taşınmazlara ilişkin kısımlarının onandığı, üzerinde imar mevzuatına aykırı yapılar bulunduğu anlaşılan taşınmazlara ilişkin kısımlarının ise bozularak, bu kısımlar yönünden davanın reddine, kesin olarak karar verildiği, Dairelerinin E: 2019/21053 sayılı dosyasında bulunan Toplu Konut İdaresi Başkanlığının 01/06/2021 tarihli temyiz başvuru dilekçesi ekinde yer alan imar mevzuatına uygun yapılar listesinde, dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan yapının yer almadığı görüldüğünden, bu yapının imar mevzuatına aykırı yapı niteliği taşıdığının açık olduğu,

gerekçeleriyle, davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: Davacı tarafından, dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan yapının imar mevzuatına aykırı olmadığı, 6306 sayılı Kanun ve alt düzenlemeleri uyarınca öncelikle taşınmaz sahiplerince uygulama yapılmasının gerektiği, acele kamulaştırma yapılabilmesi için 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda öngörülen şartlar gerçekleşmediğinden, Daire kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI: Davalı idareler tarafından, Danıştay Altıncı Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ  ‘IN DÜŞÜNCESİ: Acele kamulaştırma, olağanüstü bir kamulaştırma usulü olup istisnai durumlarda uygulanacak bir yöntemdir. Bu nedenle, acelelik halinin bulunduğunun saptanması halinde acele kamulaştırılması zorunlu bulunan taşınmazlara yönelik gerekli tespitler yapılıp sebeplerin de somut olarak belirtilmesi suretiyle uygulanmalıdır. Olağan kamulaştırma gerekçeleri dışında bu yöntemin uygulanması halinde uygulanma gerekçesinin, olağanüstü durumların, bu yönteme başvurulması ile amaçlanan kamu yararının, kamu düzeninin korunmasını gerektiren hallerin somut olarak ortaya konulması suretiyle acele kamulaştırma işlemlerinin yürütülmesi gerekmektedir.

Ayrıca, acele kamulaştırmanın özel ve istisnai koşullarının gerçekleşmiş olduğunun tespit edilebilmesi, acele kamulaştırmaya dayanak idari işlemlerin denetimini de gerekli kılar.

Bu çerçevede, uyuşmazlıkta da, acele kamulaştırma şartlarının oluşup oluşmadığının, öncelikle, dayanak işlem olan riskli alan ilanı çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.

Davalı idarelerce üzerinde imar mevzuatına aykırı yapı bulunduğu tespit edilen dava konusu taşınmazın da içinde bulunduğu alanın, riskli alan olarak ilan edilmesine ilişkin 23/10/2019 tarih ve 1694 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının iptali istemiyle açılan davada, anılan işlemin iptali yolunda verilen Danıştay Altıncı Dairesinin 17/03/2021 tarih ve E: 2019/21053, K: 2021/3997 sayılı kararı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 22/09/2021 tarih ve E: 2021/1887, K: 2021/1519 sayılı kararıyla, üzerinde imar mevzuatına aykırı yapıların bulunduğu anlaşılan taşınmazlar yönünden, 6306 sayılı Kanun’un ek-1. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde riskli alan ilanı için aranan şartların gerçekleştiği gerekçesiyle bozularak, söz konusu taşınmazlar yönünden kesin olarak davanın reddine karar verilmiştir.

Kurulumuzun yukarıda değinilen kararında da belirtildiği üzere, riskli alan ilanı, 6306 sayılı Kanun’un 2. maddesine ya da ek-1. maddesine dayalı olarak Cumhurbaşkanı Kararı ile yapılabilmektedir. Anılan Kanun’da, 2. maddeye dayanılarak yapılacak riskli alan ilanı ile ek-1. maddeye dayanılarak yapılacak riskli alan ilanı farklı hükümlere tabi kılınmıştır.

Buna göre; 6306 sayılı Kanun’un 2. maddesine göre yapılacak riskli alan ilanında, 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği’nin “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen saha araştırmalarına dayanan detaylı çalışmalar ile genel yapı stoğu riskinin belirlenmesi gerekirken, Kanun’un ek-1. maddesine göre yapılacak riskli alan ilanında, teklif riskli alan üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’inin, imar mevzuatına aykırı veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşup oluşmadığının, ilgili idarelerde mevcut bilgi ve belgeler üzerinden tespiti gerekmektedir.

Dava konusu alanda, üzerinde imar mevzuatına aykırı yapılar bulunan taşınmazlarla ilgili riskli alan ilanınındayanağının, 6306 sayılı Kanun’un ek-1. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi olduğu, riskli alan ilanının hazırlık işlemlerinden olan teknik araştırma ve gerekçe raporlarından, bu taşınmazların detaylı ve teknik bir şekilde yerinde incelenmediği, alanda bulunan yapıların, ilgili idarelerde mevcut bilgi ve belgeler üzerinden, yapı ruhsatı alınarak inşa edilenler ve yapı ruhsatı bulunmayanlar olarak bir ayrıma tabi tutulduğu, belirlenen alanın en az %65’inin imar mevzuatına aykırı yapılardan oluşma şartının, uyuşmazlık konusu teklif riskli alan açısından %87,9 oranıyla gerçekleştiği tespit edilerek riskli alan ilanına karar verildiği anlaşılmaktadır.

Riskli alan ilanından önce yapılan bu çalışmalar, 6306 sayılı Kanun’un ek-1. maddesindeki düzenlemeler çerçevesinde, riskli alan ilanı için yeterli olmakla beraber, olağan kamulaştırmadan vazgeçilerek, istisnai bir yöntem olan acele kamulaştırma yoluna başvurulması için gerekli olağanüstü durumların gerçekleştiğinin kabulü için yeterli bulunmamaktadır.

Şöyle ki, yukarıda da belirtildiği üzere, acele kamulaştırma yoluna başvurulurken, bu yönteme başvurulması ile amaçlanan kamu yararının, kamu düzeninin korunmasını gerektiren hallerin somut olarak ortaya konulması gerekmektedir.

Dolayısıyla, uyuşmazlık konusu alandaki afet riski somutlaştırılmadığı yani saha araştırmalarına dayanan detaylı bilimsel çalışmalarla ortaya konulmadığı sürece, istisnai bir yöntem olan acele kamulaştırma yoluna başvurulamayacağı; ayrıca davalı idarelerce ileri sürülen, alandaki mülkiyet durumunun karmaşıklığı ve tapudaki işlemlerin uzun sürmesinin olağan kamulaştırma halinde gecikmeye sebebiyet verebilecek olması hususlarının acele kamulaştırmaya gerekçe teşkil etmeyeceği açıktır.

Öte yandan, davalı idarelerden TOKİ Başkanlığı tarafından dava dosyasına sunulan dilekçelerde, dava konusu alanla ilgili tespit ve değerlendirme çalışmalarının tamamlandığı ancak uygulama projelerinin henüz onaylanmadığı, projelerin onaylanmasından sonra öncelikle hak sahipleri ile uzlaşma görüşmelerinin yapılacağı, acele kamulaştırmanın ise uzlaşılamayan hak sahiplerinin taşınmazlarının ediniminde uygulanacağı, günümüz itibarıyla henüz acele kamulaştırmaya yönelik bir iş ve işlemin yapılmadığı ifade edildiğinden, ilan edilen riskli alan sınırları içerisindeki taşınmazların kamulaştırılması açısından “acelelik hali” şartının gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır.

Bu nedenle, davacının temyiz isteminin kabulü ile davanın reddi yolunda verilen temyize konu Daire kararının bozularak, acele kamulaştırmaya ilişkin dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının, 217 ada, 3 parsel sayılı taşınmaz yönünden iptaline karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesi uyarınca gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;

“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,

b) Hukuka aykırı karar verilmesi,

c) Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması”,

sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle;

  1. Davacının temyiz isteminin REDDİNE;
  2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Danıştay Altıncı Dairesinin temyize konu 29/09/2021 tarih ve E: 2020/11364, K: 2021/10343 sayılı kararının ONANMASINA,
  3. Kesin olarak, 24/01/2022 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞIOY

X- Anayasa’nın 35. maddesinde; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” hükmü yer almaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Protokolü’nün “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1. maddesinde; “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” hükmüne yer verilmiştir.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27. maddesinde, 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu’nun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Cumhurbaşkanınca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10. madde esasları dairesinde ve 15. madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına 10. maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabileceği, bu Kanun’un 3. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen hallerde yapılacak kamulaştırmalarda yatırılacak miktarın, ödenecek ilk taksit bedeli olduğu hükmü kurala bağlanmıştır.

Yukarıda yer verilen mevzuat düzenlemelerine göre, özel mülkiyet hakkının, korunması gereken temel insan hakları arasında yer aldığı, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerde mülkiyet hakkını korumaya yönelik düzenlemelere yer verildiği, bu düzenlemelerde mülkiyet hakkına müdahalelerin olabileceğinin öngörüldüğü, ancak bu müdahalelerde kamu yararı gerekçesi, kanuni düzenleme gereği ve ölçülülük ya da orantılılık gibi uluslararası hukukun genel ilkelerinin varlığının dikkate alınması gerektiği, aksi durumda müdahalenin mülkiyet hakkı ihlaline neden olacağı kabul edilmiştir.

Bu açıdan, kamu gücü kullanılarak özel mülkiyetteki taşınmazların kamu eline geçirilmesini ifade etmesi anlamında kamulaştırmanın yargısal incelemesinde, mülkiyet hakkına söz konusu müdahalede anılan hükümler çerçevesinde kamu yararının varlığının, kanuni düzenleme gereğinin ve orantılılık noktasında adil dengenin sağlanıp sağlanmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

Anayasa’da herkesin, mülkiyet hakkına sahip olduğu ancak bu hakkın kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir. Yine ülkemizin taraf olduğu İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Protokolü’yle, mülkiyet hakkı bir insan hakkı olarak kabul edilmiş ve bu hakkın orantılılık ilkesi çerçevesinde kamu yararı gözetilerek sınırlandırılabileceği ifade edilmiştir. Bu hükümlerden hareketle, bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kamulaştırma yoluyla kaldırılmasının ancak kamu yararının karşılanması zorunluluğunun özel mülkiyet hakkının korunmasından üstün tutulması şartına bağlı olduğu anlaşılmaktadır.

Ayrıca, acele kamulaştırma, olağanüstü bir kamulaştırma usulü olup istisnai durumlarda uygulanacak bir yöntemdir. Bu nedenle, acelelik halinin bulunduğunun saptanması halinde acele kamulaştırılması zorunlu bulunan taşınmazlara yönelik gerekli tespitler yapılıp sebeplerin de somut olarak belirtilmesi suretiyle uygulanmalıdır. Olağan kamulaştırma gerekçeleri dışında bu yöntemin uygulanması halinde uygulanma gerekçesinin, olağanüstü durumların, bu yönteme başvurulması ile amaçlanan kamu yararının, kamu düzeninin korunmasını gerektiren hallerin somut olarak ortaya konulması suretiyle acele kamulaştırma işlemlerinin yürütülmesi gerekmektedir.

Bu kapsamda uyuşmazlıkta; davalı idareler tarafından, riskli alan ilanı kapsamında yapılacak uygulamalarda 2942 sayılı Kanun’un 27. maddesi uyarınca acele kamulaştırma usulünün uygulanmasına ihtiyaç duyulduğu belirtilmekte ise de; hangi gerekçelerle acele kamulaştırma usulünün uygulanmasının istenildiği konusunda yeterince açıklamaya yer verilmediği, alanın riskli alan ilan edilmesinin tek başına acele kamulaştırma yapılması için yeterli olmadığı; dava konusu Cumhurbaşkanı Kararında 2942 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen acele kamulaştırma prosedürünün uygulanması için gerekli olan olağanüstü durumların ve bu yönteme başvurulması ile amaçlanan kamu yararının somut olarak ortaya konulamadığı görülmektedir.

Öte yandan, davalı idarelerden TOKİ Başkanlığı tarafından dava dosyasına sunulan dilekçelerde, dava konusu alanla ilgili tespit ve değerlendirme çalışmalarının tamamlandığı ancak uygulama projelerinin henüz onaylanmadığı, projelerin onaylanmasından sonra öncelikle hak sahipleri ile uzlaşma görüşmelerinin yapılacağı, acele kamulaştırmanın ise uzlaşılamayan hak sahiplerinin taşınmazlarının ediniminde uygulanacağı, günümüz itibarıyla henüz acele kamulaştırmaya yönelik bir iş ve işlemin yapılmadığı ifade edildiğinden, ilan edilen riskli alan sınırları içerisindeki taşınmazların kamulaştırılması açısından “acelelik hali” şartının gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır.

Bu durumda, 2942 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen şartların gerçekleşmediği anlaşıldığından dava konusu Cumhurbaşkanı Kararında hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile davanın reddi yolunda verilen temyize konu Daire kararının bozularak, acele kamulaştırmaya ilişkin dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının, 217 ada, 3 parsel sayılı taşınmaz yönünden iptaline karar verilmesi gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.

KARŞIOY– 22/06/2015 tarih ve 2015/7872 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edilen “Yenileme Alanı” sınırları içinde kaldığı anlaşılan dava konusu taşınmazın bulunduğu alanın, 23/10/2019 tarih ve 1694 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile,6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 2 ve ek-1. maddeleri uyarınca “Riskli Alan” olarak ilan edildiği, sonrasında ise dava konusu acele kamulaştırma kararının alındığı anlaşılmaktadır.

5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun kapsamında “Yenileme Alanı” olarak ilan edilen alanlarda, yenileme avan ve uygulama projelerine göre uygulama yapılabilmesi mümkün olmakla beraber, 6306 sayılı Kanun’da, bu Kanun’a binaen ilan edilecek “Riskli Alan”larda imar planı olmaksızın uygulama yapılabilmesine müsaade eden bir düzenleme bulunmamaktadır.

Bu kapsamda, sonraki tarihli bir işlemle “Riskli Alan” olarak ilan edilen, dava konusu taşınmazın bulunduğu alanda, imar planları onaylanmadan uygulama yapılamayacağı açıktır.

Dosyanın incelenmesinden; acele kamulaştırmaya konu alanda Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin 12/12/2014 tarih ve 2312 sayılı kararı ile kesinleşen 1/5000 ölçekli Ulus Tarihi Kent Merkezi Kentsel Sit Alanı Koruma Amaçlı Nazım İmar Planının Ankara 7. İdare Mahkemesinin 29/11/2016 tarih ve E: 2015/677, K: 2016/4787 sayılı kararıyla iptaline karar verildiği, anılan karara karşı yapılan istinaf başvurusunun Ankara Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesinin 22/06/2017 tarih ve E: 2017/2290, K: 2017/1530 sayılı kararı ile reddedildiği, bu kararın ise Danıştay Altıncı Dairesinin 10/09/2018 tarih ve E: 2017/5333, K: 2018/6590 sayılı kararı ile onanmak suretiyle kesinleştiği, 1/1000 ölçekli uygulama imar planının ise henüz yapılmamış olduğu, Ankara 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 06/02/2018 tarih ve 3036 sayılı kararı ile, Hergelen Meydanı Kentsel Yenileme Avan Projesinin uygun bulunduğugörülmektedir.

Uyuşmazlıkta, davaya konu alana ilişkin yoğunluk, kullanım ve yapılaşmaya yönelik temel kararların imar planının olmaması nedeniyle belirlenmediği ve sadece avan projeye göre belirlenen arazi kullanım kararı ve kat yüksekliği esas alınarak uygulama yapılacağı anlaşılmakta olup; bu denli esnek ve avan projeye dayalı karar verme süreci işletilmesinin, kentsel sit alanı niteliğindeki bölgenin tarihi dokusunu zedeleyebileceği de göz önünde bulundurulduğunda, plan bütünlüğüne, koruma ilkelerine ve imar mevzuatına aykırı olacağı değerlendirilmiştir.

Öte yandan, davalı idarelerden TOKİ Başkanlığı tarafından dava dosyasına sunulan dilekçelerde, dava konusu alanla ilgili tespit ve değerlendirme çalışmalarının tamamlandığı ancak uygulama projelerinin henüz onaylanmadığı, projelerin onaylanmasından sonra öncelikle hak sahipleri ile uzlaşma görüşmelerinin yapılacağı, acele kamulaştırmanın ise uzlaşılamayan hak sahiplerinin taşınmazlarının ediniminde uygulanacağı, günümüz itibarıyla henüz acele kamulaştırmaya yönelik bir iş ve işlemin yapılmadığı ifade edildiğinden, ilan edilen riskli alan sınırları içerisindeki taşınmazların kamulaştırılması açısından “acelelik hali” şartının da gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır.

Bu durumda, ilan edilen “Riskli Alan” sınırları içerisinde bulunan taşınmazların, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca acele kamulaştırılmasına ilişkin Cumhurbaşkanı Kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile davanın reddi yolunda verilen temyize konu Daire kararının bozularak, acele kamulaştırmaya ilişkin dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının, 217 ada, 3 parsel sayılı taşınmaz yönünden iptaline karar verilmesi gerektiği oyuyla, karara katılmıyorum.