Son Yazılar

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2015/528 K: 2015/1713

Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş tarafından, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmemesi halinde, işlem tarafı iyiniyetli üçüncü kişinin 4721 sayılı Kanun’un 1023. maddesinden yararlanacağı kabul edilmektedir. Bu durum aile konutu olarak kullanılan taşınmazın tapu kaydında, konutun bu niteliğini gösteren şerh olmaması hali ile ilgilidir ve taşınmazın aile konutu olduğunu bilmeyen ya da bilemeyecek durumda olan üçüncü kişinin tapuya güven ilkesinden yararlanmasıdır. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2013/1207 K: 2014/890 T: 12.11.2014

Davacı kadının aile konutu olan taşınmazın satışının gerçek bir satış olmadığını, borçlara karşılık verildiğini bildiği halde ve devir sırasında hazır bulunarak devre karşı çıkmaması, uzun süre bu duruma sessiz kaldıktan sonra, elatmanın önlenmesi davasının kabulünden sonra, taşınmazın devrinden haberi olmadığından ve devrin rızası dışında gerçekleştirildiğinden bahisle eldeki davayı açması TMK m. 2 anlamında hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Dava bu nedenle ret edilmelidir. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2020/272 K: 2022/1487 T: 10.11.2022

Ön alım davasına konu payın bulunduğu taşınmazda paydaşlar arasında fiili taksim yapıldıktan sonra, bunlardan biri kendisinin kullandığı yeri ve bu yere tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, aynı taşınmazda farklı bir bölüm kendisine bırakılan ve satıcı zamanında bu yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda yapılan satış nedeniyle ön alım hakkını kullanması dürüst davranma kuralı ile bağdaşmaz. Kötü niyet iddiası davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerekir. Filli taksimin, iddia eden tarafından kanıtlanması gerekir. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2020/271 K: 2022/1341 T: 19.10.2022

İnşaat kalfası olan ilk davalının, kendisine satış suretiyle devredilen parseldeki hissesi, işvereni olan diğer davalıya devrettiği, satış tarihlerinin yakınlığı, taşınmazların çok kısa bir sürede çok yüksek bedellerle satış suretiyle temlik edilmeleri, ilk davalının alım gücünün bulunmadığı dikkate alındığında son satışın muvazaalı olduğu, muvazaa olgusu sabit olduğundan önalım hakkının ikinci davalıya yapılan ilk satış bedelleri üzerinden tanınması gerekmektedir. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2022/1029 K: 2023/1184 T: 29.11.2023

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.10.2013 tarihli ve 2013/6-109 Esas, 2013/1476 Karar; 03.04.2013 tarihli ve 2012/6-858 Esas, 2013/427 Karar sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, gerçekte satış olan işlemin sırf diğer paydaşların önalım haklarını kullanmalarının engellenmesi için trampa olarak gösterilmesi hâlinde kanunun dolanılması söz konusu olur ki, bu hususu kanun korumaz. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2022/890 K: 2023/1223 T: 13.12.2023

Önalım hakkında davalının, hisseleri ileride geri verilmek üzere emaneten herhangi bir bedel ödemeksizin üzerine aldığı, inşaat işinin gerçekleşmemesi nedeniyle aldığı hisseleri yine bedelsiz olarak sahiplerine iade ettiği, davalıya yapılan devir tapu kaydında satış olarak gözükse dahi gerçekte önceki payının iadesi niteliğinde olduğu kanaatine varılmakla bölge adliye mahkemesince karar yerindedir. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2021/676 K: 2023/96 T: 15.2.2023

Yargısal içtihatlara göre paydaşlar arasında fiili taksim bulunduğu taktirde önalım hakkının kullanılmasının dürüstlük kurallarına aykırı olduğunun kabul edilebilmesi için, yasal önalım hakkına konu payın ilişkin bulunduğu bir taşınmazın bulunması, bu taşınmazın paydaşlarca kendi aralarında taksim edilmesi ve davacı ile davalıya pay satan paydaşın/paydaşların taşınmazın belirli bir kısmını kullanması gerekli ve yeterlidir. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2023/159 K: 2024/38 T: 31.1.2024

Eldeki davada malik olmayan eş ölmüş, sağ kalan eş zaten dava konusu taşınmazın maliki konumundadır. Dolayısıyla 4721 sayılı Kanun hükümleri ile aile konutunda malik olmayan eşin şahsına tanınan haklardan yola çıkılarak, malik eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasını amaçlayan yasa maddeleri gerekçe yapılıp, ipoteğin kaldırılmasına karar verilmesi hatalı olduğu gibi evlilik birliği ölüm ile sonuçlanmış olsa da sağ kalan malik eş bakımından malik olmayan eşin dava açarken var olan hukuki yararının ölmesi hâlinde de devam edeceğine ilişkin düşünce somut olayın özelliğine uygun bulunmamıştır. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2017/1340 K: 2018/1622 T: 6.11.2018

BK’nın 49. (6098 sayılı TBK m. 58) maddesi gereğince kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilirse de; hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2017/1-1211 K: 377 T: 28.03.2019

Murisin özellikle bir parça taşınmazını devretmek suretiyle bakımını sağlayabileceği yerde, tüm mal varlığının yarısına yakın olan değerli üç parça taşınmazını davalıya temlik ettiği gözetildiğinde devirdeki asıl amacın bakım sağlamak değil mirasçılardan mal kaçırmak olduğu, böyle olunca da yapılan temlikin muvazaa ile illetli olduğundan iptali gerektiği sonucuna varılmıştır. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2017/1104 K: 2018/670 T: 4.4.2018

Haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tabi olur. Ceza zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için öncelikle zarar veren eylemin ceza kanunu veya ceza hükmü taşıyan özel kanunlarda suç olarak düzenlenmesi gerekli olup, özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda 6098 sayılı TBK’nın 72. maddesinde öngörülen zamanaşımının uygulanması gerekir. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2017/1043 K: 2020/915 T: 18.11.2020

Kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir ise de, hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı, adalete uygun olmalıdır. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumları da dikkate almalıdır. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2017/502 K: 2021/1024 T: 16.9.2021

Somut olayda meydana gelen sözleşmeye aykırılık manevî tazminat kapsamında davacının kişilik haklarını zedeleyecek nitelikte olmadığı gibi, davacı taraf, davalının hangi eyleminden dolayı ne şekilde kişilik haklarının saldırıya uğradığını da yasal deliller ile kanıtlayamadığından, davalı manevi tazminat ile sorumlu tutulamaz. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2015/2876 K: 2019/278 T: 12.3.2019

Davacı Kurum, davalının eşine yapılan ödemelerin yersiz olduğu ve bu ödemelerden davalının da sorumlu olduğu gerekçesiyle zararın tahsilini haksız fiil hükümlerine göre sigortalı dışında üçüncü kişiden talep etmektedir. Bu hâliyle haksız fiil hükümlerinden kaynaklanan eldeki davada kanunlarda aksine bir düzenleme de bulunmadığından davanın iş mahkemesinde değil genel mahkemede görülmesi gerekmektedir. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2014/116 K: 2015/1771 T: 16.9.2015

Haksız fiili sorumluluğunda ceza kanunundaki zamanaşımı süresi Borçlar Kanunundaki süreden daha uzun ise, o zaman bu uzun süre tazminat davaları için de uygulama yeri bulacaktır. Böyle bir durumda uygulanması söz konusu olan ceza davası zamanaşımı süresi ise, fiilin gerçekleştiği tarihe göre uygulama alanı bulacak olan 5237 sayılı Kanunun 66. maddesine göre belirlenecektir. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2013/14-1909 K: 2014/618 T: 7.5.2014

Tapu kaydındaki kimlik bilgilerinin düzeltilmesine ilişkin bu istemde, karşı tarafça veya üçüncü kişi tarafından bir hakkın zayi olduğu iddiasında da bulunulmadığından yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda istemin çekişmesiz bir yargı işi olduğu ve 6100 sayılı HMK’nun 383.maddesi uyarınca da sulh hukuk mahkemesinin davaya bakmakta görevli olduğu anlaşılmaktadır. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2017/1826 K: 2021/991

Davacı taşınmazının açılmış fiilen kullanılan imar yoluna cephesinin bulunması karşısında geçit ihtiyacı içerisinde olduğunun kabulü mümkün olmadığı gibi davacının subjektif arzusuna göre geçit güzergahı saptanıp buna ilişkin hüküm kurulması da doğru değildir. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2006/14-264 K: 2006/237

Dört tarafı Hazine adına orman niteliği ile kayıtlı parsel ile çevrili olan parselde geçit hakkı tesis edilirken orman içi fiili yollar dikkate alınamaz. Devlet ormanı içerisindeki fiili yollardan yararlanma hakkına sahip olacağı benimsenmek suretiyle bir hüküm kurulması halinde; böylesi bir hüküm, sonuç itibariyle Devlet ormanından zorunlu geçit hakkı tesisi anlamına gelecektir ki buna hukuken olanak yoktur. Devamını Oku