Alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair idarelerce hazırlanan raporların gözlemsel genel bilgiler içerdiği, değişik tipteki yapılardan örnekleme suretiyle karot veya numune alınmak suretiyle teknik bir metot üzerinde çalışılmadığı, yapıların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi içermediği ve bu nedenle alanın riskli alan ilan edilebilmesi için Kanunun ve Uygulama Yönetmeliğinin öngördüğü koşulların detaylı bir teknik rapor ile oluşturulamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Davanın Özeti: İstanbul İli, (…), 2525 ada, 6-7-24 sayılı parsellerde bulunan davacıya ait taşınmazların da içinde yer aldığı sınır ve koordinatları Bakanlar Kurulu Kararına ekli kroki ile listede gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca “Riskli Alan” olarak ilan edilmesine ilişkin 25.01.2013 günlü, 28539 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 24.12.2012 günlü, 2012/4160 sayılı Bakanlar Kurulu Kararını iptali istenilmektedir.
Davalı İdarelerin Savunmalarının Özeti: Davacının davayı süresinde açmadıkları için davanın süre aşımı nedeniyle ve söz konusu riskli alan ilan edilmesine ilişkin kararın kesin bir işlem niteliğinde bulunmadığı gerekçesiyle 2577 sayılı Kanununun 15-1-b maddesi uyarınca incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerektiği, davanın esası yönünden ise söz konusu alanların riskli alan ilan edilmesine ilişkin dava konusu Bakanlar Kurulu kararının, Zeytinburnu Belediye Başkanlığınca hazırlanan teknik rapor ve gerekçe raporu doğrultusunda ve kamu yararı ile hizmet gerekleri dikkate alınarak tesis edildiği ve hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır.
Davalı İdareler Yanında Davaya Katılan Müdahilin Dilekçesinin Özeti: Dava konusu Bakanlar Kurulu kararının, 6306 sayılı kanun uyarınca gerekli ve detaylı çalışma yapılarak hazırlanan bilimsel raporlar dikkate alınarak tesis edildiği ve hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi: Uyuşmazlık konusu alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair hazırlanan raporların gözlemsel genel bilgiler içerdiği, değişik tipteki yapılardan örnekleme suretiyle karot veya numune alınmak suretiyle teknik bir metot üzerinde çalışılmadığı, yapıların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi içermediği ve bu nedenle alanın riskli alan ilan edilebilmesi için Kanunun ve Uygulama Yönetmeliğinin öngördüğü koşulların detaylı bir teknik rapor ile oluşturulamadığı sonucuna ulaşıldığından, uyuşmazlığa konu alanın “riskli alan” ilan edilmesine ilişkin 24.12.2012 günlü, 2012/4160 sayılı Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık bulunmadığından iptali gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Düşüncesi: Dava; İstanbul İli, (…), 2525 ada, 6-7-24 sayılı parsellerde bulunan davacıya ait taşınmazların da içinde yer aldığı sınır ve koordinatları Bakanlar Kurulu Kararına ekli kroki ile listede gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca “Riskli Alan” olarak ilan edilmesine ilişkin 24.12.2012 günlü, 2012/4160 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının davacının parsellerine ilişkin kısmının iptali istemiyle açılmıştır.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmıştır.
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin, “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında da “Riskli alan; a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu,
b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri,
c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını,
ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini,
d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını,
e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu,
f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri,
ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur…” hükümlerine yer verilmiştir.
Gerek Anayasa gerek de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi düzenlemeleriyle kişilerin mülkiyet hakları güvence altına alınmıştır. Mülkiyet hakkının yalnızca kamu yararının mevcut olduğu durumlarda kanunla sınırlanabileceği de yine bu düzenlemelerde öngörülmüştür. Kanun koyucu tarafından olağan dışı kanun olarak düzenlenen 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında da kanunda sayılan idarelerce mülkiyet hakkına sınırlama getirebilecektir. Ancak, yine burada Kanun bu yetkinin kullanımını oldukça sıkı kurallara bağlamış ve ortada kamu yararını ilgilendiren durumun bulunduğunu hiç bir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık ve somut bir şekilde ortaya konulmasını şarta bağlamıştır. Bu bağlamda, bir alanın “Riskli Alan” olarak ilan edilebilmesi için üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıma sebebinin mutlaka yapıların fiili durumları incelendikten sonra hazırlanacak teknik bir rapor ile ortaya konulması gerekecektir.
Dava dosyasının incelenmesinden; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 17.12.2012 günlü, 2198 sayılı yazısıyla; İstanbul İli, (…) sınırları içerisinde bulunan ve ekli krokide gösterilen 3,8 ha’lık alanın üzerindeki yapılaşmanın can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığı gerekçesiyle riskli alan olarak ilan edilmesi talebine ilişkin olarak hazırlanan dosya ile birlikte gerekçe raporunun Başbakanlığa sunulduğu, dava konusu alana ilişkin Zeytinburnu Belediye Başkanlığı’nca teknik raporların düzenlendiği, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’ndan da alana ilişkin olarak Bakanlar Kurulu kararı ile alınmış bir Afete Maruz Bölge kararı bulunmadığının belirtilmesi üzerine dava konusu Bakanlar Kurulu kararının alındığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu alana ilişkin Zeytinburnu Belediye Başkanlığı’nca hazırlanan ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunulan teknik raporda; sonuç olarak, alana ilişkin yapılan bilimsel araştırmalar neticesinde riskli alan olduğu tespit edilen, yeterli mühendislik hizmeti almadığından herhangi bir afet anında büyük bir can ve mal kaybının yaşanabileceği tahmin edilen Sümer Kentsel Dönüşüm Alanı içerisinde yer alan yoğun konut alanının 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun” kapsamında “riskli alan” ilan edilmesi gerektiği önerilmiştir.
Dava konusu alana ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca hazırlanan gerekçe raporunda ise alana ilişkin genel bilgiler verildikten sonra alanın “riskli alan” olarak ilan edilmesinin, yapı stoğunun güçlendirilmesi ve yaşanabilir mekanlar oluşturulması bakımından uygun olacağı değerlendirilmiştir.
Diğer taraftan, uyuşmazlık konusu alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair idarelerce hazırlanan raporların gözlemsel genel bilgiler içerdiği, İstanbul’un önceki yıllarda yaşamış olduğu depremler sonucunda söz konusu yapıların olumsuz olarak etkilenip etkilenmediği yolunda belirlemeye yer vermediği, değişik tipteki yapılardan örnekleme suretiyle karot veya numune alınmak suretiyle teknik bir metot üzerinde çalışılmadığı, yapıların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi içermediği ve bu nedenle alanın riskli alan ilan edilebilmesi için Kanunun ve Uygulama Yönetmeliğinin öngördüğü koşulların detaylı bir teknik rapor ile oluşturulamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu itibarla; uyuşmazlığa konu alanın “riskli alan” ilan edilmesine ilişkin 24.12.2012 günlü, 2012/4160 sayılı Bakanlar Kurulu kararının davacının parsellerine ilişkin kısmında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, 24.12.2012 gün ve 2012/4160 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının davacının parsellerine ilişkin kısmının iptaline karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Ondördüncü Dairesince, müdahale isteminde bulunan F1 İstanbul Konut İmar Plan Tur. Ula. San. ve Tic. A.Ş. ‘nin davanın sonucundan etkilenecek olduğu anlaşıldığından, 2577 sayılı Yasanın 31. maddesinin yollamada bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili maddeleri uyarınca davalı idareler yanında davaya müdahale istemi kabul edilerek işin gereği görüşüldü:
Davalı idarelerin usule ilişkin iddiaları yerinde görülmeyerek işin esasına geçildi.
Dava; İstanbul İli, (…), 2525 ada, 6-7-24 sayılı parsellerde bulunan davacıya ait taşınmazların da içinde yer aldığı sınır ve koordinatları Bakanlar Kurulu Kararına ekli kroki ile listede gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca “Riskli Alan” olarak ilan edilmesine ilişkin 25.01.2013 günlü, 28539 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 24.12.2012 günlü, 2012/4160 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açılmıştır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın İkinci Kısmında Temel Hak ve Ödevlerin düzenlendiği, Birinci Bölümünde ise Genel Hükümlerin belirlendiği, bu bölümde yer alan “Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması” başlıklı 4709 sayılı Yasa ile değişik 13. maddesinde: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”, İkinci Bölümde Kişinin Hakları ve Ödevleri arasında yer verilen “mülkiyet hakkı” 35.maddesinde sayılmış ve bu hak “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” şeklinde düzenlemeye konu edilmiştir.
Bu bağlamda, Anayasa’nın Milletlerarası Andlaşmaları uygun bulma başlıklı 90. maddesinin 1. fıkrasında: “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.” son fıkrasında ise: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07.05.2004 günlü, 5170 sayılı Yasanın 7. maddesi) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” kuralıyla usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmaların iç hukuk sistemine yansıtılma yöntemi belirlenerek, bu andlaşmalardan temel hak ve özgürlüklere ilişkin olanlarla yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda uluslararası andlaşma kurallarının esas alınması anayasal gerekliliktir.
20.03.1952 günü kabul edilen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunması’na İlişkin Sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokol Türkiye tarafından 19.03.1954 günü onaylanmıştır. Anılan Protokol’un “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. maddesinde: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” kuralı yer almıştır.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmıştır.
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin, “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında da “Riskli alan;
- a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu,
- b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri,
- c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını,
ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini,
- d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını,
- e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu,
- f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri,
ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur…” hükümlerine yer verilmiştir.
Gerek Anayasa gerek de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi düzenlemeleriyle kişilerin mülkiyet hakları güvence altına alınmıştır. Mülkiyet hakkının yalnızca kamu yararının mevcut olduğu durumlarda kanunla sınırlanabileceği de yine bu düzenlemelerde öngörülmüştür. Kanun koyucu tarafından olağan dışı kanun olarak düzenlenen 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında da kanunda sayılan idarelerce mülkiyet hakkına sınırlama getirebilecektir. Ancak, yine burada Kanun bu yetkinin kullanımını oldukça sıkı kurallara bağlamış ve ortada kamu yararını ilgilendiren durumun bulunduğunu hiç bir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık ve somut bir şekilde ortaya konulmasını şarta bağlamıştır. Bu bağlamda, bir alanın “Riskli Alan” olarak ilan edilebilmesi için üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıma sebebinin mutlaka yapıların fiili durumları incelendikten sonra hazırlanacak teknik bir rapor ile ortaya konulması gerekecektir.
Dava dosyasının incelenmesinden; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 17.12.2012 günlü, 2198 sayılı yazısıyla; İstanbul İli, (…) sınırları içerisinde bulunan ve ekli krokide gösterilen 3,8 ha’lık alanın üzerindeki yapılaşmanın can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığı gerekçesiyle riskli alan olarak ilan edilmesi talebine ilişkin olarak hazırlanan dosya ile birlikte gerekçe raporunun Başbakanlığa sunulduğu, dava konusu alana ilişkin Zeytinburnu Belediye Başkanlığı’nca teknik raporların düzenlendiği, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’ndan da alana ilişkin olarak Bakanlar Kurulu Kararı ile alınmış bir Afete Maruz Bölge kararı bulunmadığının belirtilmesi üzerine dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının alındığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu alana ilişkin Zeytinburnu Belediye Başkanlığı’nca hazırlanan ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunulan teknik raporda; riskli alan ilan edilmesi talep edilen alanda; halihazırda 13 adada 1038 adet konut, 212 adet dükkan bulunduğu, yaşayan nüfus 3494 kişi, net arsa alanının 26, 291m2, yoğunluğun (net) 1329kişi/Ha, Toplam İnşaat Alanının 89,587 m2, mevcut KAKS (emsal) 3,4 , ruhsatlı bağımsız bölüm sayısının 813 adet (%65), ruhsatsız bağımsız bölüm sayısının 437 adet (%35) olduğu, riskli alan ilan edilmesi talep edilen alanın Zeytinburnu İlçesi tarafından hazırlanan ve 17/04/2012 tarihli Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nce onaylanan yerleşime uygunluk haritalarında bir kısmı Önemli Alanlar 1 (ÖA-!), bir kısmı Önemli Alanlar 2 (ÖA-2), bir kısmı Önemli Alanlar 3 (ÖA-3) ve bir kısmı ise yerleşime uygun alanlar (YU) içerisinde yer aldığı, alanın gerek zemin özellikleri gerekse de Marmara ‘daki olası deprem odaklarına olan yakınlığı dolayısıyla da önem arz ettiği, Zeytinburnu İlçesinde oluşan gecekondu alanının sırasıyla ikinci nesil hisseli mülkiyetler ile kaçak parselasyon ve yapılaşma süreçleri yaşandığı, bu süreçler neticesinde; dar sokaklar, küçük imar ada ve parselleri, yetersiz kamusal alanlar, taban alanı açısından aşırı yoğun yapılaşma, yapısal anlamda uzmanlardan hizmet alınmadan yapılmış konut stoğu, bina içi alan kullanımındaki dengesiz planlama gibi olumsuzlukların ortaya çıktığı, tüm bu olumsuzluklara ek olarak 1999 Marmara depremi sonrasında yapılan araştırmalarda depreme karşı dayanıksız bir yapı stoğuna sahip olan Zeytinburnu’nun toplu dönüşüme ihtiyaç duyduğu, sonuç olarak, alana ilişkin yapılan bilimsel araştırmalar neticesinde riskli alan olduğu tespit edilen, yeterli mühendislik hizmeti almadığından herhangi bir afet anında büyük bir can ve mal kaybının yaşanabileceği tahmin edilen Sümer Kentsel Dönüşüm Alanı içerisinde yer alan yoğun konut alanının 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun” kapsamında “Riskli Alan” ilan edilmesi gerektiği önerilmiştir.
Dava konusu alana ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca hazırlanan gerekçe raporunda ise alana ilişkin genel bilgiler verildikten sonra alanın “Riskli Alan” olarak ilan edilmesinin, yapı stoğunun güçlendirilmesi ve yaşanabilir mekanlar oluşturulması bakımından uygun olacağı değerlendirilmiştir.
Diğer taraftan, uyuşmazlık konusu alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair idarelerce hazırlanan raporların gözlemsel genel bilgiler içerdiği, İstanbul’un önceki yıllarda yaşamış olduğu depremler sonucunda söz konusu yapıların olumsuz olarak etkilenip etkilenmediği yolunda belirlemeye yer verilmediği, değişik tipteki yapılardan örnekleme suretiyle karot veya numune alınmak suretiyle teknik bir metot üzerinde çalışılmadığı, yapıların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi içermediği ve bu nedenle alanın riskli alan ilan edilebilmesi için Kanunun ve Uygulama Yönetmeliğinin öngördüğü koşulların detaylı bir teknik rapor ile oluşturulamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu durumda; uyuşmazlığa konu alanın “Riskli Alan” ilan edilmesine ilişkin 24.12.2012 günlü, 2012/4160 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle;dava konusu 25.01.2013 günlü, 28539 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 24.12.2012 günlü, 2012/4160 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptaline, aşağıda yazılı 236,4 -TL yargılama giderinin davalı idarelerden alınarak davacıya verilmesine, kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 1.800- TL vekalet ücretinin davalı idarelerden alınarak vekil ile temsil olunan davacıya verilmesine, davalılar yanında müdahil tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, artan posta giderinin istemleri halinde davacı ve müdahile iadesine, kararın tebliğinden itibaren 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A maddesinin 2. fıkrasının g bendi uyarınca 15 gün içinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na temyiz yolu açık olmak üzere 09.02.2016 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dosyada bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden, uyuşmazlık konusu bölge ile ilgili olarak hazırlanan gerekçeli teknik raporda özetle; dava konusu Bakanlar Kurulu kararı ile 6306 sayılı Kanun uyarınca “riski alan” olduğu kararlaştırıla alana ilişkin yapılan bilimsel araştırmalar neticesinde riskli alan olduğu tespit edilen, yeterli mühendislik hizmeti almadığından herhangi bir afet anında büyük bir can ve mal kaybının yaşanabileceği tahmin edilen Sümer Kentsel Dönüşüm Alanı içerisinde yer alan yoğun konut alanının 6306 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi uyarınca “riskli alan” olarak ilan edilmesinin, yapı stokunun güçlendirilmesi ve yaşanabilir mekanlar oluşturulması bakımından uygun olacağının belirtildiği anlaşılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; İstanbul İli, (…) sınırları içerisinde bulunan ve ekli krokide gösterilen 3,8 ha’lık alanın üzerindeki yapılaşmanın can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığı gerekçesiyle riskli alan olarak ilan edilmesine ilişkin 24.12.2012 günlü, 2012/416 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının; İstanbul İli, (…), 2525 ada, 6-7-24 parsel sayılı taşınmazın maliki tarafından iptalinin istenildiği anlaşılmaktadır.
Bu nedenle riskli alan olarak ilan edilen bölgede yaşayan insanların önemli bir kısmı ya da ilgili meslek odalarınca herhangi bir dava açılıp iptalinin istenilmediği yalnızca davacı tarafından iptalinin istenilmesi burada yaşayan insanların haklı beklentilerini zedeleyeceğinden, kamu yararı ve hizmet gerekleri de dikkate alındığında, Bakanlar Kurulu Kararının yalnızca davacının kendi parselini ilgilendiren kısmı hakkında bir inceleme yapılarak karar verilmesi gerekirken Bakanlar Kurulu Kararının tamamının iptali yolunda verilen çoğunluk kararına katılmıyoruz.