1. Anasayfa
  2. Danıştay 14. Dairesi Kararları

Danıştay 14. Dairesi E: 2015/5082 K: 2016/977 T: 17.2.2016


Riskli alan olarak ilan edilen mahalle üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair idarelerce hazırlanan raporlarda, binalar gözlemsel olarak incelenerek kalite olarak “iyi”, “orta” ve “kötü” diye sınıflandırılmış ise de, niceliksel bir ölçüt verilmediği ve diğer bilgilerin genel itibarıyla gözlemsel bilgiler içerdiği, değişik tipteki yapılardan örnekleme suretiyle karot veya numune alınmak suretiyle teknik bir metot üzerinde çalışılmadığı, yapıların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi içermediği, dava konusu alanın riskli alan ilan edilebilmesi için Kanunun ve Uygulama Yönetmeliğinin öngördüğü koşulların detaylı bir teknik rapor ile oluşturulmadığı

Davanın Özeti: 26.01.2013 gün, 28540 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “İstanbul İli, Gaziosmanpaşa İlçesi sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanların riskli alan ilan edilmesi”ne ilişkin 24.12.2012 tarih ve 2012/4099 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının  (…) Mahallesine ilişkin kısmının; ikamet edilen binaların riskli yapı kapsamına girmediği, yapıların hangi yönden can ve mal kaybına yol açma riski bulunduğunun somut bir şekilde tespit edilemediği, salt yapıların gecekondu olması sebebiyle dava konusu işlemin tesis edilemeyeceği ileri sürülerek iptali istenilmektedir.

Davalı İdarelerin Savunmalarının Özeti: Dava konusu Bakanlar Kurulu kararının 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi ve ilgili yönetmeliğe uygun olarak tesis edildiğinden davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi: Uyuşmazlık konusu alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair hazırlanan raporların gözlemsel genel bilgiler içerdiği, değişik tipteki yapılardan örnekleme suretiyle karot veya numune alınmak suretiyle teknik bir metot üzerinde çalışılmadığı, yapıların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi içermediği ve bu nedenle Kanunun ve Uygulama Yönetmeliğinin öngördüğü koşulların detaylı bir teknik rapor ile oluşturulamadığı sonucuna ulaşıldığından, uyuşmazlığa konu işlemde hukuka uyarlık bulanmadığından iptali gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Düşüncesi: Dava, İstanbul İli, Gaziosmanpaşa İlçesi sınırları içerisinde bulunan ve ekli krokiler ile listelerde sınır ve koordinatları gösterilen alanların 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2.maddesine göre riskli alan ilan edilmesine ilişkin 24.12.2012 tarihli 2012/4099 sayılı Bakanlar Kurulu kararının  (…) Mahallesine ilişkin kısmının iptali istemiyle açılmıştır. Davalı idarelerin usule ilişkin itirazları yerinde görülmemiştir.

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmıştır.

Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin, “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında da “Riskli alan; a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu,

b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri,

c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını,

ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini,

d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını,

e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu,

f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri,

ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur…” hükümlerine yer verilmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden, Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığınca  (…) Mahallesinin içinde bulunduğu alanın riskli alan olarak belirlenmesine ilişkin rapor düzenlendiği, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na hitaplı 07.12.2012 tarihli, 7817 sayılı yazısında; Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ilgi (a) 19.10.2012 günlü 1601 ve ilgi (b) 14.11.2012 günlü, 1815 sayılı yazılarında Gaziosmanpaşa İlçesi sınırları içerisinde  (…), A3, A4,  (…), A5, A6, A7, A8, A9,  (…)0 ve  (…)1 Mahallelerinde yasa dışı olarak yapılmış kullanım ömrünü doldurmuş konutların bulunduğu toplam 392,35 ha’lık 11 adet alanın 6306 sayılı Kanunun 2. maddesinin (ç) bendi uyarınca “Riskli Alan” olarak ilan edilmesine ilişkin, varsa afete maruz bölge sınırlarının işlenmesi suretiyle Başkanlıktan görüş istendiği; Arşivde yapılan incelemelerde, söz konusu alanların sınırları içerisinde olmuş afetler dolayısıyla Bakanlar Kurulu kararı ile alınmış herhangi bir afete maruz bölge kararı bulunmadığı,Gaziosmanpaşa İlçesi imar planı revizyonuna esas jeolojik-jeoteknik etüt raporu ise mülga Afet İşleri Genel Müdürlüğünce 21.02.2005 tarihinde onaylanmış olup, inceleme alanının bir kısmı AJE ve UOA olarak tanımlandığı, ilgi (a,b) yazıları ekinde sınırları belirtilen alanların AJE ve UOA olarak tanımlanan alanlarda kalıp kalmadığının teknik elemanlarca incelemesinin uygun olacağının belirtildiği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 17.12.2012 tarihli, 2197 sayılı yazısı üzerine Bakanlar Kurulunca dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşılmaktadır.

Her ne kadar davalı idarelerce  (…) Mahallesini de kapsayan 11 bölgenin zemininin jeolojik yapısı ve üzerindeki yapılar açısından can ve mal kaybına yol açma riski taşıması sebebiyle riskli alan olarak belirlendiği belirtilmiş ise de, Belediye Başkanlığınca hazırlanan raporda; (…) Mahallesi(kuzey ve güney) içerisinde belirlenen teklif riskli alan sınırının, söz konusu bölge içerisinde yer alan yoğun yapılaşmış,kentsel donatı alanlarından yoksun konut dokusuna müdahale edilebilmesi için belirlendiği, tek katlı yığma gecekondu alanlarının yenileyerek daha yaşanabilir bir çevre yaratmak adına belirlendiği,betonarme çok katlı konutların önemli bir bölümünün 1999 depremi öncesi yapılmış olduğu,bu bölgelerin olası bir deprem anında can ve mal kaybı açısından risk oluşturduğu, bu kapsamda mekansal alanda düzenlemelerin gerçekleştirilmesi gerektiği, yapılacak projelendirme çalışmalarında bir yandan vatandaşların depreme dayanıklı, yaşanabilir bir çevrede konut edinmesinin sağlanacağı, bir yandan da kentsel alanda yetersiz donatı ve yeşil alan ihtiyacının giderilmiş olacağı, anılan gerekçeler ve problemler sonucunda Gaziosmanpaşa ilçesi, (…) Mahallesi sınırları içerisinde belirlenen bölgenin “riskli alan” ilan edilmesine ilişkin ilçe belediye meclisi kararının alındığı belirtilmiştir.

Öte yandan, teklif riskli alanın jeolojik yapısının değerlendirilmesinde, 1/1000 ölçekli imar planı revizyonuna esas teşkil etmek amacıyla Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğünce 25.02.2005 tarihinde onaylanmış olan jeolojik ve jeoteknik etüt raporu ile 1/1000 ölçekli jeoloji ve yerleşime uygunluk değerlendirme haritalarının kullanıldığı, bu bölgedeki zemin yapısına göre kimi yerlerin zemin etütleri ayrıntılı jeoteknik etütler ( jeolojik-jeoteknik ) şeklinde yapılması gerektiği ve her alan için jeolojik-jeoteknik etüt raporlarında belirtilen riskler irdelenerek belirlenen risklerin ortadan kaldırılmasına yönelik gerekli önlemler saptanarak, yapılaşmış kriterlerin ortaya konulması gerektiği anlaşılmaktadır.

Diğer tarafta anılan raporda, bina durum analizinde, binaların “iyi”, “orta” ve ” kötü” olarak sınıflandırdığı görülmektedir.

Bir alanın “riskli alan” olarak ilan edilebilmesi için zemin veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıma nedenlerinin konularında uzman kişilerce hazırlanacak bir teknik rapor ile ortaya konması gerekmektedir.

Uyuşmazlıkta, dava konusu işlem ve dayanak alınan raporun değerlendirilmesinden, uyuşmazlığa konu alanın, yapı standardının depreme karşı dayanıksız olduğu ve can ve mal kaybı riski taşıdığı gerekçesiyle riskli alan ilan edildiği, ancak dava konusu işleme dayanak raporların tamamen gözlemsel bilgilere dayandığı, daha önceden İstanbul’da meydana gelen depremlerden anılan yapıların nasıl etkilendikleri yolunda belirlemelere yer verilmediği, değişik tipteki yapılardan numune alınmak suretiyle teknik bir inceleme yapılmadığı, yapıların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak teknik nedenlerin ortaya konulamadığı, ayrıca zemine ilişkin olarakta alanın riskli alan olarak belirlenmesine yönelik detaylı zemin etüdü incelemesine yer verilmediği sonucuna varılmaktadır.

Bu durumda, dava konusu alanın riskli alan ilan edilebilmesi için; 6306 sayılı Yasa ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin öngördüğü koşulların detaylı bir teknik rapor ile açıklığa kavuşturulmadığı sonucuna varıldığından, dava konusu işlemin  (…) Mahallesine ilişkin kısmının iptaline karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Ondördüncü Dairesince, yapılan tebligat üzerine önceden belirlenen 17.02.2016 gününde davacılar ve Av.  ‘in, Çevre ve Şehircilik Bakanlığını temsilen Hukuk Müşaviri  ‘ın, Başbakanlığı temsilen Hukuk Müşaviri  ‘ın, Müdahil İdare Vekilleri Av.   ve Av.  ‘nun geldiği görülerek, Danıştay Savcısı  ‘ın katılımıyla yapılan duruşma sonrasında Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, işin gereği görüşüldü:

Dava, 26.01.2013 gün, 28540 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “İstanbul İli, Gaziosmanpaşa İlçesi sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanların riskli alan ilan edilmesi”ne ilişkin 24.12.2012 tarih ve 2012/4099 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının  (…) Mahallesine ilişkin kısmının iptali istemiyle açılmıştır.

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının İkinci Kısmında Temel Hak ve Ödevlerin düzenlendiği, Birinci Bölümünde ise Genel Hükümlerin belirlendiği, bu bölümde yer alan “Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması” başlıklı 4709 sayılı Yasa ile değişik 13. maddesinde: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”, İkinci Bölümde Kişinin Hakları ve Ödevleri arasında yer verilen “mülkiyet hakkı” 35. maddesinde sayılmış ve bu hak “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” şeklinde düzenlemeye konu edilmiştir.

Bu bağlamda, Anayasanın Milletlerarası Andlaşmaları uygun bulma başlıklı 90. maddesinin 1. fıkrasında: “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.” son fıkrasında ise: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07.05.2004 günlü, 5170 sayılı Yasanın 7. maddesi) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” kuralıyla usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmaların iç hukuk sistemine yansıtılma yöntemi belirlenerek, bu andlaşmalardan temel hak ve özgürlüklere ilişkin olanlarla yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda uluslararası andlaşma kurallarının esas alınması anayasal gerekliliktir.

20.03.1952 günü kabul edilen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunması’na İlişkin Sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokol Türkiye tarafından 19.03.1954 tarihinde onaylanmıştır. Anılan Protokol’ün “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. maddesinde: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” kuralı yer almıştır.

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmıştır.

Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin, “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında da “Riskli alan; a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu,

b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri,

c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını,

ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini,

d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını,

e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu,

f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri,

ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur…” hükümlerine yer verilmiştir.

Yukarıda belirtilen Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi düzenlemeleriyle kişilerin mülkiyet hakları güvence altına alınmıştır. Mülkiyet hakkının yalnızca kamu yararının mevcut olduğu durumlarda kanunla sınırlanabileceği de yine bu düzenlemelerde öngörülmüştür. Kanun koyucu tarafından olağan dışı kanun olarak düzenlenen 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında da kanunda sayılan idarelerce mülkiyet hakkına sınırlama getirilebilecektir. Ancak, yine burada Kanun bu yetkinin kullanımını oldukça sıkı kurallara bağlamış ve ortada kamu yararını ilgilendiren durumun bulunduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık ve somut bir şekilde ortaya konulmasını şarta bağlamıştır.

6306 sayılı Kanun ile Dairemizce daha önce dava konusu işlemle aynı konuda bakılan davalarda alanında uzman bilirkişilere yaptırılan incelemelerin birlikte değerlendirilmesinden; bir alanın üzerinde bulunduğu yapı stokunun can ve mal kaybına yol açma riski taşıması nedeniyle “Riskli Alan” olarak ilan edilebilmesi için, söz konusu alandaki binaların deprem riski belirlenirken daha çok binaların taşıyıcı sistemine ait parametrelerin (taşıyıcı eleman sayısı ve dağılımı, planda düzensizlik, düşeyde düzensizlik, lokal ve konstrüktif uygulamalar, vb.) dikkate alınması gerektiği, niceliksel bir yaklaşımla teknik açıdan anlamlı tanımlar çerçevesinde binaların risk seviyeleri açısından sınıflandırılabileceği, bu tip bir sınıflandırmayı gerçekleştirmek için bütün binaların ilgili Yönetmeliğinin ekinde yer alan hızlı değerlendirme formları ile değerlendirilmesi ve bina bazında elde edilen performans skorlarının sınıflandırma amacıyla kullanılması gerektiği, örnekleme yoluyla tipik binaların seçilmesi ve seçilen binaların ayrıntılı olarak incelenmesi geçerli bir yaklaşım ise de, detaylı risk çalışmasında binalar seçilirken hangi örnekleme yönteminin (tesadüfi/tesadüfi olmayan yöntemler) kullanıldığı ve örnek büyüklüğünün nasıl seçildiğinin açık olarak belirtilmesi gerektiği, anakütle (toplam bina stoğu) içerisinde hem yığma hem betonarme binalar varken örneklerin sadece yığma binalardan seçilemeyeceği, istatistiksel olarak betonarme binaları temsilen toplam bina sayısına orantılı bir şekilde binaların seçilmesi gerektiği, alanda yer alan yapıların deprem riskinin belirlenebilmesi için ise, bu yapıların teknik olarak incelenmesi gerektiği, bunun için, yapıların bulunduğu yerlerdeki deprem tehlikesi ve yapıların deprem performansını etkileyen yapısal özelliklerinin saha çalışmaları sonucunda elde edilmesi gerektiği, yapısal sistem özelliklerine göre sınıflandırılmış tip binalar seçilerek bunların ayrıntılı analizlerinin yapılması sonucunda bir korelasyon çıkarılıp buna göre genel yapı stokunun riskinin belirlenmesi gerektiği, bölgenin deprem riskini belirlemek için öncelikle deprem tehlikesinin hesaplanması gerektiği, deprem tehlike hesaplamasının ise bölgeyi etkileyebilecek depremlerin oluşma potansiyeli olan sismik kaynaklara bağlı olarak yapılabileceği, bu şekilde ayrıntılı bir hesaplamanın istatistiksel olarak bölgenin deprem tehlikesi hakkında bir veri olabileceği aksi takdirde yukarıda belirtilen çalışmalar yapılmadan alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski konusunda değerlendirme yapmanın bilimsel kurallara ve dolayısıyla 6306 sayılı Yasanın amacına aykırı olacağı açıktır.

Dava dosyasının incelenmesinden; Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 07.12.2012 günlü, 2197 sayılı yazısıyla; Gaziosmanpaşa İlçesi,  (…) Mahallesi sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alana ilişkin Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığınca yapı stokunun depreme karşı dayanıksız olduğu ve can ve mal kaybı riski taşıdığı gerekçesiyle riskli alan olarak ilan edilmesi talebi uyarınca hazırlanan dosya ile birlikte gerekçe raporunun Başbakanlığa sunularak dava konusu Bakanlar Kurulu kararının alındığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusu olayda, dava konusu riskli alan olarak ilan edilen mahalle üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair idarelerce hazırlanan raporlarda, binalar gözlemsel olarak incelenerek kalite olarak “iyi”, “orta” ve “kötü” diye sınıflandırılmış ise de, niceliksel bir ölçüt verilmediği ve diğer bilgilerin genel itibarıyla gözlemsel bilgiler içerdiği, İstanbul’un önceki yıllarda yaşamış olduğu depremler sonucunda söz konusu yapıların olumsuz olarak etkilenip etkilenmediği yolunda belirlemeye yer verilmediği, değişik tipteki yapılardan örnekleme suretiyle karot veya numune alınmak suretiyle teknik bir metot üzerinde çalışılmadığı, yapıların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi içermediği, söz konusu alana ilişkin detaylı zemin etüdü verisi ve buna bağlı olarak su taşkını konusunda yeterli veri bulunmadığı hususları dikkate alındığında, dava konusu alanın riskli alan ilan edilebilmesi için Kanunun ve Uygulama Yönetmeliğinin öngördüğü koşulların detaylı bir teknik rapor ile oluşturulmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Kaldi ki, Gaziosmanpaşa İlçesi belediye sınırları içerisinde bulunan ve dava konusu işlemin tesis edilmesine dayanak gösterilen raporların hazırlanmasında izlenen teknik yöntemler uygulanmak suretiyle riskli alan ilan edilen bazı mahallelerin riskli alan ilan edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarına karşı açılan davalarda (E: 2014/437, E: 2014/469 ve 2014/470) Dairemizce yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemeleri sonucunda; riskli alan ilan edilmesine dayanak alınabilecek teknik esaslara uygun yeterli veri bulunmadığından risk değerlendirmesi yapmanın mümkün olamayacağı yönünde tespitler yapılmıştır.

Bu durumda; uyuşmazlığa konu alanın “riskli alan” ilan edilmesine ilişkin 24.12.2012 tarih ve 2012/4099 sayılı Bakanlar Kurulu kararının  (…) Mahallesine ilişkin kısmında hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle; 24.12.2012 günlü, 2012/4099 sayılı Bakanlar Kurulu kararının  (…) Mahallesine ilişkin kısmının iptaline, ayrıntısı aşağıda gösterilen davacılar tarafından yapılan 318,68 TL yargılama giderinin davacılara, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 3.000,00-TL vekâlet ücretinin ise davalı idarelerden alınarak vekille temsil edilen davacılara verilmesine, davalı idareler ve müdahil idare tarafından yapılan yargılama giderinin üzerlerine bırakılmasına, posta giderleri avansından artan kalan tutarların kararın kesinleşmesinden sonra istemleri hâlinde taraflara ve müdahil sıfatıyla katılana iadesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2-g maddesi uyarınca, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere 17/02/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Riskli alan olarak ilan edilen mahalle üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair idarelerce hazırlanan raporlarda, binalar gözlemsel olarak incelenerek kalite olarak “iyi”, “orta” ve “kötü” diye sınıflandırılmış ise de, niceliksel bir ölçüt verilmediği ve diğer bilgilerin genel itibarıyla gözlemsel bilgiler içerdiği, değişik tipteki yapılardan örnekleme suretiyle karot veya numune alınmak suretiyle teknik bir metot üzerinde çalışılmadığı, yapıların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi içermediği, dava konusu alanın riskli alan ilan edilebilmesi için Kanunun ve Uygulama Yönetmeliğinin öngördüğü koşulların detaylı bir teknik rapor ile oluşturulmadığı