1. Anasayfa
  2. Danıştay 14. Dairesi Kararları

Danıştay 14. Dairesi E: 2015/5172 K: 2016/1058 T: 18.2.2016


Dava konusu alan üzerindeki binaların yapısal sınıflarını temsil edebilecek sayı ve niteliğe sahip yapılardan seçilen örneklerden alınan karot ve numuneler ile elde edilen verilerin, zemin etüdü verileriyle birlikte değerlendirilmesi sonucu teknik raporun hazırlandığı, bu çerçevede raporun, 6306 sayılı Yasa ve 6306 Sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin amacına uygun olduğu, söz konusu alanda bulunan yapıların can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi ve değerlendirme içerdiği, diğer taraftan, Kanunun uygulanması için belirlenen alanların sınırları içinde olmakla birlikte, riskli yapı olmadığı incelemeler sonucunda anlaşılacak yapıların, ilan edilecek riskli alan kapsamına dahil edilemeyeceği.

Davanın Özeti: 10.05.2015 gün, 29351 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “İstanbul İli, Gaziosmanpaşa İlçesi,  (…) ve  (…) Mahalleri sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanların riskli alan ilan edilmesi”ne ilişkin 13.04.2015 tarih ve 2015/7602 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının; ikamet edilen binaların riskli yapı kapsamına girmediği, yapıların hangi yönden can ve mal kaybına yol açma riski bulunduğunun somut bir şekilde tespit edilemediği, salt yapıların gecekondu olması sebebiyle dava konusu işlemin tesis edilemeyeceği ileri sürülerek iptali istenilmektedir.

Davalı İdarelerin Savunmalarının Özeti: Dava konusu Bakanlar Kurulu kararının 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi ve ilgili yönetmeliğe uygun olarak tesis edildiğinden davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

Davalı Yanında Katılan Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığı Savunmasının Özeti:

Dava konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi: Dava konusu işlem öncesinde uyuşmazlık konusu kapsayan alanın 05.12.2013 günlü, 2013/5666 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla 6306 sayılı Yasa uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle Dairemizin E: 2014/437 sayılı kaydında açılan davada; yargılama sırasında yapılan bilirkişi incelmesi sonucunda; binalar gözlemsel olarak incelenerek kalite olarak “iyi”, “orta” ve “kötü” diye sınıflandırılmış ise de, niceliksel bir ölçüt verilmediği ve diğer bilgilerin genel itibarıyla gözlemsel bilgiler içerdiği, İstanbul’un önceki yıllarda yaşamış olduğu depremler sonucunda söz konusu yapıların olumsuz olarak etkilenip etkilenmediği yolunda belirlemeye yer verilmediği, değişik tipteki yapılardan örnekleme suretiyle karot veya numune alınmak suretiyle teknik bir metot üzerinde çalışılmadığı, yapıların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi içermediği, söz konusu alana ilişkin detaylı zemin etüdü verisi ve buna bağlı olarak su taşkını konusunda yeterli veri bulunmadığından 6306 sayılı Yasada öngörülen koşulların oluşturulmadığının anlaşıldığı, söz konu yargılama devam etmekte iken ilgili idarelerce dava konusu alanla ilgili 6306 sayılı Yasa uyarınca önceki yapılan incelemelere göre daha kapsamlı ve detaylı teknik incelemeler yapılarak dava konusu işlemin dayanığı teknik rapor hazırlandığı, dolayısıyla yoğun teknik veriler ve değerlendirmeler içermesi nedeniyle hazırlanan teknik raporun söz konusu alanda bulunan yapıların can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterlilikte olup olmadığını ortaya koymak amacıyla, davacı tarafından öne sürülen iddialar ile davalı idarenin savları da dikkate alınmak suretiyle yerinde yaptırılacak keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda ortaya çıkacak duruma göre bir karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı

Düşüncesi: Dava,10.05.2015 günlü,29351 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İstanbul İli, Gaziosmanpaşa İlçesi, (…) ve  (…) Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. Maddesi uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 13.04.2015 günlü, 2015/7602 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Davacıların Anayasaya aykırılık iddası ciddi,davalı idarelerin usule ilişkin defileri yerinde görülmemiştir.

Uyuşmazlığın çözümü teknik bilgiyi gerektirdiğinden,davacı tarafından öne sürülen iddalar ile davalı idarenin savları da gözönünde bulundurularak yerinde yaptırılacak keşif ve bilirkişi incelemesi sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Ondördüncü Dairesince, işin gereği görüşüldü:

Davacıların Anayasaya aykırılık iddiaları yerinde görülmeyerek işin esasına geçildi.

Dava;10.05.2015 günlü, 29351 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İstanbul İli, Gaziosmanpaşa İlçesi,  (…) ve  (…) Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 13.04.2015 günlü, 2015/7602 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmıştır.

Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin, “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında da “Riskli alan; a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu,

b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri,

c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını,

ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini,

d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını,

e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu,

f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri,

ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur…” hükümlerine yer verilmiştir.

Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi düzenlemeleriyle kişilerin mülkiyet hakları güvence altına alınmıştır. Mülkiyet hakkının yalnızca kamu yararının mevcut olduğu durumlarda kanunla sınırlanabileceği de yine bu düzenlemelerde öngörülmüştür. Kanun koyucu tarafından olağan dışı kanun olarak düzenlenen 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında da kanunda sayılan idarelerce mülkiyet hakkına sınırlama getirilebilecektir. Ancak, yine burada Kanun bu yetkinin kullanımını oldukça sıkı kurallara bağlamış ve ortada kamu yararını ilgilendiren durumun bulunduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık ve somut bir şekilde ortaya konulmasını şarta bağlamıştır.

6306 sayılı Kanun uyarınca bir alanın üzerinde bulunduğu yapı stokunun can ve mal kaybına yol açma riski taşıması nedeniyle “Riskli Alan” olarak ilan edilebilmesi için, söz konusu alandaki binaların deprem riski belirlenirken daha çok binaların taşıyıcı sistemine ait parametrelerin (taşıyıcı eleman sayısı ve dağılımı, planda düzensizlik, düşeyde düzensizlik, lokal ve konstrüktif uygulamalar, vb.) dikkate alınması gerektiği, niceliksel bir yaklaşımla teknik açıdan anlamlı tanımlar çerçevesinde binaların risk seviyeleri açısından sınıflandırılabileceği, bu tip bir sınıflandırmayı gerçekleştirmek için bütün binaların ilgili Yönetmeliğinin ekinde yer alan hızlı değerlendirme formları ile değerlendirilmesi ve bina bazında elde edilen performans skorlarının sınıflandırma amacıyla kullanılması gerektiği, örnekleme yoluyla tipik binaların seçilmesi ve seçilen binaların ayrıntılı olarak incelenmesi geçerli bir yaklaşım ise de, detaylı risk çalışmasında binalar seçilirken hangi örnekleme yönteminin (tesadüfi/tesadüfi olmayan yöntemler) kullanıldığı ve örnek büyüklüğünün nasıl seçildiğinin açık olarak belirtilmesi gerektiği, anakütle (toplam bina stoğu) içerisinde hem yığma hem betonarme binalar varken örneklerin sadece yığma binalardan seçilemeyeceği, istatistiksel olarak betonarme binaları temsilen toplam bina sayısına orantılı bir şekilde binaların seçilmesi gerektiği, alanda yer alan yapıların deprem riskinin belirlenebilmesi için ise, bu yapıların teknik olarak incelenmesi gerektiği, bunun için, yapıların bulunduğu yerlerdeki deprem tehlikesi ve yapıların deprem performansını etkileyen yapısal özelliklerinin saha çalışmaları sonucunda elde edilmesi gerektiği, yapısal sistem özelliklerine göre sınıflandırılmış tip binalar seçilerek bunların ayrıntılı analizlerinin yapılması sonucunda bir korelasyon çıkarılıp buna göre genel yapı stokunun riskinin belirlenmesi gerektiği, bölgenin deprem riskini belirlemek için öncelikle deprem tehlikesinin hesaplanması gerektiği, deprem tehlike hesaplamasının ise bölgeyi etkileyebilecek depremlerin oluşma potansiyeli olan sismik kaynaklara bağlı olarak yapılabileceği, bu şekilde ayrıntılı bir hesaplamanın istatistiksel olarak bölgenin deprem tehlikesi hakkında bir veri olabileceği aksi takdirde yukarıda belirtilen çalışmalar yapılmadan alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski konusunda değerlendirme yapmanın bilimsel kurallara ve dolayısıyla 6306 sayılı Yasanın amacına aykırı olacağı açıktır.

6306 sayılı Yasanın 3. maddesinin (7). alt bendinde belirtilen ” Bu Kanunun uygulanması için belirlenen alanların sınırları içinde olup riskli yapılar dışında kalan diğer yapılardan uygulama bütünlüğü bakımından Bakanlıkça gerekli görülenler de bu Kanun hükümlerine tabi olur.” hükmü Anayasa Mahkemesinin 27.02.2014 tarih ve E: 2012/87, K: 2014/41 sayılı kararıyla “Kuralda, anılan nitelikteki yapıların da “bu (6306 sayılı) Kanun hükümlerine tabi” olacağı belirtilmiştir. Kanun’un amacı 1. maddede, bu amaç doğrultusunda yapılacak uygulamalar ise 3., 4., 5. ve 6. maddelerde düzenlenmiştir. Kanun’un 3. maddesinde riskli yapıların tespiti ve kamuya ait taşınmazların tahsis ve devri kurala bağlandığından, anılan maddenin bu nitelikte olmayan dava konusu kural kapsamındaki taşınmazlara uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Dolayısıyla riskli olmayan yapılar hakkında, Kanun’un 4., 5., ve 6. maddeleri uyarınca uygulama yapılacaktır. Anılan maddeler içinde, imar kısıtlamaları, yapının tahliyesi ve yıkılması, taşınmazın kamulaştırması gibi mülkiyet hakkını sınırlandırdığı açık olan düzenlemeler bulunmaktadır.

Kanun’un genel amacı afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemedir. Dava konusu kural ise bu genel amaç doğrultusunda yapılacak uygulamalarda “uygulama bütünlüğü”nü sağlamak için getirilmiştir. Bunda meşru bir kamu yararı olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

Bununla birlikte kanunla getirilen bu sınırlamanın, kamu yararı amacı taşıması dışında, kamunun yararı ile bireylerin temel hakları arasında kurulması gereken adil dengeyi bozmaması, ölçülü olması da gerekir. Dava konusu kuralla, “riskli olmayan yapılar” hakkında yapılacak uygulamalara ilişkin özel bir düzenleme öngörülmemiş, riskli yapılara ilişkin kurallara atıf yapılmıştır. Ancak anılan kurallar, yapıların riskli olması dikkate alınarak düzenlenmiş, kamu yararı ile bireylerin hakları arasında buna uygun denge oluşturulmaya çalışılmıştır. Menfaatler dengesi bu şekilde oluşturulan kuralların riskli olmayan yapılara uygulanması, Anayasa’nın 13. maddesinde temel hakların sınırlandırılmasının ölçütleri arasında yer verilen “ölçülülük” ilkesine aykırılık oluşturmakta ve kamu yararı ile riskli olmayan yapı sahiplerinin hakları arasında kurulması gereken dengeyi bozmaktadır.

Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırıdır.” gerekçesiyle iptal edilmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden; Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 02.04.2015 günlü, 2287 sayılı yazısıyla; Gaziosmanpaşa İlçesi,  (…) ve  (…) Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alana ilişkin Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığınca yapı stokunun depreme karşı dayanıksız olduğu ve can ve mal kaybı riski taşıdığı gerekçesiyle riskli alan olarak ilan edilmesi talebi uyarınca hazırlanan dosya ile birlikte gerekçe raporunun Başbakanlığa sunularak dava konusu Bakanlar Kurulu kararının alınması üzerine bakılmakta olan davanı açıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusu olayda; dava konusu işlem öncesinde uyuşmazlık konusu alanı kapsayan alanın 05.12.2013 günlü, 2013/5666 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla 6306 sayılı Yasa uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle Dairemizin E: 2014/437 sayılı dosyasında dava açıldığı, değinilen uyuşmazlığın deprem, su taşkını ve üzerindeki yapılaşma nedeniyle can ve mal kaybı riski taşıdığından bahisle riskli alan ilan edilmesi ve söz konusu uyuşmazlığın çözümünün teknik inceleme gerektirmesi nedeniyle keşif bilirkişi incelemesi yaptırıldığı ve düzenlenen raporda; Gaziosmanpaşa Belediyesi tarafından,  (…) ve  (…) mahallelerini kapsayan riskli alana ilişkin hazırlanmış olan raporlara göre bölgenin 1521 adet binadan oluşan 33.1 hektarlık bir alanı kapsadığı, toplam bina stokunun % 62’sinin tek katlı, % 25’inin 2 katlı, % 6’sının 3 katlı ve geri kalan % 7’lik kısmının ise 4 ve daha fazla katlı binalardan oluştuğu, yapısal sistem açısından binaların % 86’sının yığma, % 14’ünün betonarme olduğu, bu binaların çoğunun gecekondu niteliğinde ve mühendislik hizmeti görmemiş yapılar olduğu, binaların gözlemsel olarak incelenip “iyi”, “orta” ve “kötü” şeklinde sınıflandırıldığı, bu sınıflandırma için niceliksel bir ölçüt verilmediği, kullanılan parametrelerin ve yapılan sınıflandırmanın binaların deprem riski düzeyi ile ilişkilendirilmesi için yeterli bir yaklaşım olmadığı, bir binanın deprem riski belirlenirken daha çok binanın taşıyıcı sistemine ait

parametrelerin (taşıyıcı eleman sayısı ve dağılımı, planda düzensizlik, düşeyde düzensizlik, lokal ve konstrüktif uygulamalar, vb.) dikkate alınması gerektiği, niceliksel bir yaklaşım ile teknik açıdan anlamlı tanımlar çerçevesinde binaların risk seviyeleri açısından sınıflandırılabileceği, bu tip bir sınıflandırmayı gerçekleştirmek için bütün binaların ilgili Yönetmeliğinin ekinde yer alan riskli yapı tespiti değerlendirme formlarıyla elde edilen performans skorlarının sınıflandırma amacıyla kullanılması gerektiği veya örnekleme yoluyla tipik binaların seçilmesi ve seçilen binaların ayrıntılı olarak incelenmesi sonucunda yapısal sistem özelliklerine göre sınıflandırılmış tip binalar seçilerek bunların ayrıntılı analizlerinin yapılarak bir korelasyon çıkarılıp buna göre genel yapı stokunun riskinin belirlenmesi gerektiği, ayrıca toplam bina stoğu içerisinde hem yığma hem betonarme binalar varken örneklerin sadece yığma binalardan seçilemeyeceği, istatistiksel olarak betonarme ve yığma binaları temsilen her iki bölgede de yeterli sayıda binanın seçilmesi gerektiği, bölgede yaygın olduğu belirtilen mühendislik hizmeti görmemiş kırsal türde yığma yapıların ülkemizdeki deprem performanslarının zayıf olduğu geçmiş depremlerde sıkça gözlenmiş ise de, bölgede daha önce yaşanmış olan deprem afetleri (bu bölge genelinde 17 Ağustos 1999 Kocaeli depremi en somut örnek olduğu) sırasında binaların performansı ve eğer varsa meydana gelen hasarların dağılımı konusunda raporda herhangi bir bilgi verilmediği, yapıların bulunduğu yerlerdeki deprem tehlikesi ve yapıların deprem performansını etkileyen yapısal özelliklerinin saha çalışmaları sonucunda elde edilmesi gerektiği, bölgenin deprem riskini belirlemek için öncelikle deprem tehlikesinin hesaplanması gerektiği, deprem tehlike hesaplamasının ise bölgeyi etkileyebilecek depremlerin oluşma potansiyeli olan sismik kaynaklara bağlı olarak yapılabileceği, bu şekilde ayrıntılı bir hesaplamanın istatistiksel olarak bölgenin deprem tehlikesi hakkında bir fikir verebileceği, söz konusu alanın 2. derece deprem bölgesinde olduğu, detaylı zemin etüdü verisi ve buna bağlı olarak su taşkını konusunda dava dosyaları içinde yeterli veri bulunmadığından bu konuda da risk değerlendirmesi yapmanın mümkün olamayacağı, dolayısıyla bu detayda bir çalışma yapılmadan alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski konusunda değerlendirme yapılamayacağına ilişkin görüşe yer verildiği anlaşılmaktadır.

Belirtilen dosyadaki yargılama devam etmekte iken, ilgili idarelerce dava konusu alanla ilgili 6306 sayılı Yasa uyarınca yeniden teknik incelemeler yapılarak hazırlanan teknik raporda ise, çalışma alanında yapıların malzeme kalitesi, bakım durumları ve tahmini yapı yaşları gibi unsurlar dikkate alınarak gözlemsel olarak yapılan tespitler sonucunda, kötü durumdaki yapıların oranının % 88 olduğu ve kullanım ömürlerini doldurmuş olmaları nedeniyle, yapıların halihazır durumlarının afet riski açısından tehdit oluşturduğu, teklif alanın jeolojik yapısının söz konusu alana ait meri 1/1000 ölçekli imar planına esas alınan jeolojik ve jeoteknik etüt raporu ile 1/1000 ölçekli jeoloji ve yerleşime uygunluk değerlendirme haritalarına göre; söz konu alanın jeolojik açıdan Trakya Formasyonu niteliğini taşıyan Yerleşime Uygunluk Haritasında; Yerleşime Uygun Alanlar (YU) ve Yerleşme Önlemli Uygun Alanlar (YÖ1 ve YÖ2) olarak belirlendiği, buna göre; söz konusu alanların yeraltı zemin yapısının kaya ortamlar olması nedeniyle çatlak sistemlerine bağlı olarak kama ya da blok tipi kaymaların meydana gelebileceği ve yoğun yağışlarda eğimin arttığı ve yanlış kazı yapılması ve aşırı yüklenme durumlarında oluşabilecek stabilite sorunları nedeniyle yapı temellerinin kaya üzerindeki durumlarına göre zemin iyileştirilmesi yapılarak veya uygun temel sistemi kullanılarak oturtulması gerektiği, ayrıca gerektiği takdirde parsel bazında kinematik analizler yapılarak yapılaşma kriterlerinin belirlenmesi gerektiği sonucuna varıldığı, yine söz konusu alandaki yapı stokunu temsil edebilecek 54 adet binanın örnekleme yöntemi kullanılmak suretiyle incelendiği, buna göre; yapıların çoğunluğunun bodrumsuz ve mevcut temellerinin dolguların üzerinde kaldığı, zemin eğiminin genel olarak %10 ve %30 arası iken şevlerde eğimin genel olarak %30 -%50 arasında olduğu ve bu durumun şevlerde olan yapılar için risk oluşturduğu, 6306 Sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği ekinde yer alan Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslar doğrultusunda karolaj analizinde belirlenen bölgelerden örnek olarak seçilen 53 adet yığma ve 1 adet betonarme yapıların karot örneklerinin alınarak yapılan incelemeler ile zemin çalışmaları ve ilgili Esaslar doğrultusunda yapılan tespit ve teknik incelemelerle sonucu ortaya çıkan değerlerin birlikte incelemesi sonucunda, ortaya çıkan değerlerin İlgili Yönetmelik ve ekinde yığma yapılar için kat kesme kuvvetine katkısının % 50’nin üstünde, betonarme yapılar için ise belirlenen risk sınır değerlerinin üzerinde kaldığından, söz konusu yapıların meydana gelebilecek deprem afetine karşı dayanımının olmadığı, dolayısıyla afet riski taşıyan yapılar olduğu, su taşkını afeti riski yönünden ise; söz konusu bölgenin bulunduğu alanda daha önce meydana gelen su taşkınları nedeniyle Gaziosmanpaşa İlçesi sınırları içerisinde bulunan Küçükköy Deresine ilişkin Dere Yapı Yaklaşma ve Taşkın Önlemli Yapılaşma Sınırlarının İSKİ Genel Müdürlüğünce belirlenerek, buna ilişkin yapılaşma kriterlerinin meri imar planlarına işlendiği, yapılaşma kriterlerinin su taşkını riskini ortadan kaldırmak amacına yönelik olduğu, söz konusu alanın gecekondu tipi yapılaşması nedeniyle taşkın riskinin bertaraf edilmesinin imkansız olduğu, bu nedenle, koordinatları belirtilen alanın kamu yararı ve halk sağlığı açısından 6306 sayılı Yasa uyarınca “Riskli Alan” ilan edilmesi teklifinde bulunulduğu ve idarece söz konusu teknik rapor ile alınan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) görüşü doğrultusunda dava konusu işlemle dava konusu alanın “riskli alan” olarak ilan edildiği anlaşılmaktadır.

Yukarıda değinilen bilirkişi raporu ile dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden; dava konusu alan üzerindeki binaların yapısal sınıflarını temsil edebilecek sayı ve niteliğe sahip yapılardan seçilen örneklerden alınan karot ve numuneler ile 6306 Sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği ekinde yer alan Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslara uygun bir şekilde elde edilen verilerin, zemin etüdü verileriyle birlikte değerlendirilmesi sonucu yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan teknik raporun hazırlandığı, bu çerçevede raporun, 6306 sayılı Yasa ve 6306 Sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin amacına uygun olduğu, söz konusu alanda bulunan yapıların can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi ve değerlendirme içerdiği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır

Bu durumda; uyuşmazlığa konu alanın “riskli alan” ilan edilmesine ilişkin 3.04.2015 tarih ve 2015/7602 sayıl Bakanlar Kurulu kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır

Diğer taraftan, Kanunun uygulanması için belirlenen alanların sınırları içinde olmakla birlikte, ekonomik ömrünü tamamlamamış, yıkılma veya ağır hasar görme riski taşımayan yapıların da uygulama bütünlüğü bakımından Bakanlıkça gerekli görülmesi halinde ilan edilen riskli alan kapsamına dahil etme imkanını sağlayan 6306 sayılı Yasanın 3. maddesinin (7). alt bendini iptal eden yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesi kararı ve gerekçesi dikkate alındığında; 3194 sayılı Yasanın 21. ve 22. maddeleri ile diğer ikincil imar mevzuatına uygun bir şekilde inşa edilerek iskan edilen, fen ve sağlığa uygun, ekonomik ömrünü tamamlamamış ve yıkılma tehlikesinin bulunmadığı 6306 Sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği ve ekinde yer alan Esaslar çerçevesinde ilgililerce yaptırılacak incelemeler sonucunda tespit edilecek yapıların korunması gerektiği, dolayısıyla riskli yapı olmadığı incelemeler sonucunda anlaşılacak yapıların, ilan edilecek riskli alan kapsamına dahil edilemeyeceği açıktır.

Açıklanan nedenlerle, davanın reddine, davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına, davalı yanında müdahil olan idare tarafından yapılan 139,55 TL yargılama giderlerinin davacılardan alınarak müdahil idareye verilmesine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.800,00-TL vekâlet ücretinin davacılardan alınarak davalı idarelere verilmesine, posta giderleri avansından artan kalan tutarların kararın kesinleşmesinden sonra istemleri hâlinde taraflara ve müdahil sıfatıyla katılana iadesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2-g maddesi uyarınca, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 18/02/2016 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Dava,10.05.2015 günlü, 29351 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İstanbul İli, Gaziosmanpaşa İlçesi,  (…) ve  (…) Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 13.04.2015 günlü, 2015/7602 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Uyuşmazlık konusu alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını ortaya koymak amacıyla belirlenen bölgelerden örnek olarak seçilen 53 adet yığma ve 1 adet betonarme yapıların karot örnekleri alanda bulunan tüm yapıları temsil ettiği kabul edilmek suretiyle incelemeler yapılmış ise de, söz konusu alandaki betonarme ve yığma binaların sayısı ve niteliği dikkate alındığında, yapılan sınıflandırmanın yetersiz olduğu gibi hangi metot uygulanarak yapıların seçildiğinin anlaşılamadığı, diğer taraftan yetkili idarece alınan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) görüşünün, söz konusu alanın riskli alan ilan edilmesi için yeterli ve teknik veriler içeren bir görüş olmadığı, dolayısıyla dava konusu alanın riskli alan ilan edilebilmesi için Kanunun ve Uygulama Yönetmeliğinin öngördüğü koşulların detaylı bir teknik rapor ile oluşturulmadığ sonucuna ulaşılmıştır.

Açıklanan nedenlerle; dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği görüşü ile çoğunluk kararına katılmıyorum.