İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce tesis edilen işlemin iptali istemiyle açılan, ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı husumetiyle görüldüğü anlaşılan davada Çevre ve Şehircilik Bakanlığının hasım mevkiinden çıkartılması ve hasım düzeltme kararı verilerek davanın yalnızca “İstanbul Valiliği” husumetiyle görülmesi gerektiği
İSTEMİN KONUSU: İstanbul 8. İdare Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E: 2015/1531, K: 2015/2025 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: İstanbul İli, Kağıthane İlçesi, Merkez Mahallesi, (…) parsel sayılı taşınmazda bulunan yapının 6306 sayılı Kanun kapsamında riskli yapı olarak belirlenmesinden sonra yapılacak uygulamaya ilişkin kat maliklerince en az 2/3 çoğunluk ile alınan karara katılmayan davacıya ait hissenin satışının “06/08/2015 tarih ve saat: 13: 30’da yapılacağına” ilişkin 14/07/2015 günlü, 15527817 sayılı İstanbul Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü işleminin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: İstanbul 8. İdare Mahkemesince verilen 08/10/2015 tarih ve E: 2015/1531, K: 2015/2025 kararda; 09.09.2015 tarihinde sunulan İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün 31.08.2015 günlü, E.23535 sayılı yazısı ile davacıya ait taşınmazın satışına ilişkin dava konusu işlemin adli yargıda verilen karar gereği davacının arsa payı değiştiğinden ve yeniden bedel tespit raporu hazırlanması gerektiğinden, satış işleminin davalı idare tarafından iptal edilmiş olması nedeniyle konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 145,70-TL yargılama giderinin ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 750,00-TL vekalet ücretinin davanın açılmasına neden olan davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: Davalı idare tarafından, işlemin mevzuata uygun olarak
tesis edildiği, davanın açılmasında idarenin kusurunun olmadığı, adli yargıda davacının arsa payının değişmesine ilişkin olarak verilen Mahkeme kararına uyulması sonucunda işlemin geri alındığı, bu sebeple, İdare Mahkemesince verilen kararda aleyhlerine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmekte ve re’sen dikkate alınacak sebeplerle kararın bozulmasına veya düzeltilerek onanmasına karar verilmesi istenilmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI: Davacı tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ ‘IN DÜŞÜNCESİ: Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Ondördüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY:
İstanbul İli, Kağıthane İlçesi, Merkez Mahallesi, (…) parsel sayılı taşınmazda bulunan yapının 6306 sayılı Kanun kapsamında riskli yapı olarak belirlenmesinden sonra yapılacak uygulamaya ilişkin kat maliklerince en az 2/3 çoğunluk ile karar alınmış, bu karara katılmayan davacının hissesinin 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 15.maddesi kapsamında satılması istenildiğinden, davacının hissesinin satışının 06/08/2015 gününde yapılacağına ilişkin 14/07/2015 günlü, 15527817 sayılı İstanbul Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü işlemi tesis edilmiş, bunun üzerine bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; “iptal davaları; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar” olarak tanımlanmış, aynı Kanununun 14. maddesinin 3. fıkrasının (f) bendinde; dava dilekçelerinin husumet yönünden inceleneceği, 15/1-c maddesinde ise; davanın hasım gösterilmeden veya yanlış hasım gösterilerek açılması durumunda dava dilekçesinin belirlenecek gerçek hasma tebliğ edileceği, aynı Kanunun 14. maddesinin 6. fıkrasında; yukarıda belirtilen usule aykırılığın ilk incelemeden sonra tespit edilmesi halinde davanın her aşamasınd (…)5. madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiş, yine aynı Kanunun 49/1-c maddesinde ise; usul hükümlerine uyulmamış olunması, kararın bozulmasını gerektiren sebepler arasında sayılmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun, benzer konudaki davalarda (örneğin 12/04/2018 günlü, E: 2016/5415, K: 2018/1788 sayılı kararı) davanın sadece dava konusu işlemi tesis eden idare husumetiyle görülerek karara bağlanması gerektiği yönünde kararları bulunmaktadır.
Bu durumda; İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce tesis edilen 14.07.2015 günlü, 15527817 sayılı satış günü verme işleminin iptali istemiyle açılan, ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı husumetiyle görüldüğü anlaşılan davada, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 15.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendi uyarınca “Çevre ve Şehircilik Bakanlığının” hasım mevkiinden çıkartılması ve hasım düzeltme kararı verilerek davanın yalnızca “İstanbul Valiliği” husumetiyle görülmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı husumetiyle görülen dava sonucunda verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararında usul hükümlerine uyarlık bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.2577 sayılı Kanun’un 49. maddesine uygun bulunan davalının temyiz isteminin kabulüne,
- Konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin temyize konu İstanbul 8. İdare Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E: 2015/1531, K: 2015/2025 sayılı kararının BOZULMASINA,
- Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
- 2577 sayılı Kanun’un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere,31/01/2019tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞIOY:
6306 sayılı Kanununun 3. maddesinin 1. fıkrasında “Riskli yapıların tespiti, Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikte belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde … Bakanlıkça lisanslandırılan kurum ve kuruluşlara yaptırılır ve sonuç Bakanlığa veya İdareye bildirilir. Bakanlık, riskli yapıların tespitini süre vererek maliklerden veya kanuni temsilcilerinden isteyebilir. Verilen süre içinde yaptırılmadığı takdirde, tespitler Bakanlıkça veya İdarece yapılır veya yaptırılır.” hükmüne aynı Kanunun 6. maddesinde ise en az 2/3 çoğunluk ile alınan karara katılmayarak azınlıkta kalanların arsa payları, Bakanlıkça rayiç değeri tespit ettirilerek ve bu değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılır hükmüne; öte yandan 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 4. maddesinin 1. fıkrasında; “İl genel idaresinin başı ve mercii validir. Bakanlıkların kuruluş kanunlarına göre illerde lüzumu kadar teşkilat bulunur. Bu teşkilatın her birinin başında bulunanlar il idare şube başkanlarıdır. Bunların emri altında çalışanlar ilin ikinci derecede memurlarıdır. Bu teşkilat valinin ve ayrı ayrı her Bakanın mümessili ve bunların idari ve siyasi yürütme vasıtasıdır” hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda yer alan hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden; 6306 sayılı Kanunda yer alan kararları alma yetkisi asıl olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ait olup bu yetki bakanlık merkez teşkilatında Genel Müdür, taşra teşkilatında ise Çevre ve Şehircilik İl Müdürlerince Bakan adına kullanılmaktadır.
Her ne kadar 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu uyarınca Vali, İlde Devletin ve Hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessili olsa da 6306 sayılı Kanunda sayılan işlemleri yapma ve kararları alma yetkisi bulunmamaktadır, dolayısıyla, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlerinin de Vali adına söz konusu işlemleri yapma ve kararları alma yetkisi bulunmamaktadır.
Bu durumda, dava konusu işlem Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce tesis edilmiş olsa da bu yetki bağlı bulunulan İl Valisi adına değil, Kanunun verdiği yetkiye istinaden Bakan adına kullanıldığından, dava konusu işlemin asıl muhatabının Bakanlık olduğu, davanın Bakanlık husumetiyle görülmesinde 2577 İdari Yargılama Usulü Kanununun usul hükümlerine aykırı bir durum olmadığı, öte yandan Bakanlık tarafından husumet itirazında da bulunulmadığı hususları dikkate alındığında, temyizi istenilen İdare Mahkemesi Kararının husumet yönünden kararın bozulmasını gerektirecek bir sebep olmadığı ve kararın esasının incelenmesi gerektiği görüşü ile çoğunluk kararına katılmıyoruz.