Danıştay 6. Dairesi E: 1987/958 K: 1987/1029 T: 11/11/1987

taşınmazın kullanılış biçimini düzenleyen plan kararları arasında ölçek ayrımı yapılmaksızın ve her iki planın bir bütün olduğu göz önünde bulundurularak konuya açıklık getirilmesi gerektiğinden mahkemece üst ölçek kararlarını bir vaka olarak kabul edip alt ölçekteki plan kararlarını sadece üst ölçeğe uygun olup olmaması açısından değerlendiren bilirkişi raporuna istinaden karar verilmesinde isabet bulunmadığı

Dava, taşınmazın bir bölümünün meydan, anıt alanı, belediye hizmet binası, otopark ve yol olarak belirlenmesine ilişkin imar planı değişikliği işleminin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince yörede yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda; Sahilkent Kasabası için yeni bir idari merkez oluşturulması amacıyla hazırlanan mevzii planın 15.2.1985/tarihinde, tüm yerleşmeye ait 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planlarının ise 6.6.1986/tarihinden onandığı, mevzii olarak üretilen davacı taşınmazına ilişkin kararın temelinde, hem idari ölçekte hemde bölge düzeyinde alınan başka kararların söz konusu olduğu belirtilerek konu üst ve alt ölçek kararları başlıklı iki bölüm de incelendiği konuyu “üst ölçek kararları” yönünden 4 alt başlık halinde (coğrafik yapı, idari yapı, yerleşmeler ve nüfus, makroforma yönelik plan kararları) inceleyen bilirkişi kurulu raporlarında, coğrafik yönünden, yörede dağınık bir yerleşme yapısı bulunduğunu; idari yapı yönünden, söz konusu dağınık yerleşme yapısı içinde birer ilçe merkezi olan Finike ve Kumluca’nın yanısına Turunçova, Mavikent, Hasköy ve Sahilkent yerleşmelerinde de belediye örgütü kurulmasıyla çok geniş arazi parçalarını kontrol eden bir yerel yönetimler yapısının ortaya çıktığını, henüz belirginleşmiş bir mekan yapısı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan bir merkezi bulunmayan Sahilkent’te belediye örgütü kurulmasının ve bu örgütün denetimine büyük bir alan ve kıyı bandının bırakılmasının olumlu bulunmadığını; yerleşmeler ve nüfus yönünden bölgede nüfusun doyum noktasına ulaştığını ve plan raporundaki nüfus tahminlerinin de bugün için gerçekleşecek gibi görünmediğini; makroforma yönelik plan kararları yönünden ise, yöredeki bütün yerleşme alanlarının hiç ara vermeksizin 7,5 km.lik bir kıyı bandı boyunca yerleştirilmesinin olumsuz gelişmelere yol açacağını belirtmekle birlikte, tüm bu üst ölçek kararlarının sonuçta birer vakıa olduğunu ve dava konusu idari merkezle ilgili kararların zeminini teşkil ettiğini, nitekim bu kararların iptalinin de istenmemesi nedeniyle alt ölçekte verilen idari merkez kararının yürürlükteki imar planı kararlarının ışığında değerlendirildiği ifade etmiş, “alt ölçek kararları” yönünden ise Sahilkent’e idari, ticari ve turizm işlevleri ile nüfus enjekte edilerek Finike-Kumluca arasında yeni bir “merkezi Yer” yaratılmak istendiği, bunun geometrik olarak ortalarında bir yerde ve halkın geleneksel olarak kullandığı panayır yerinin karşısında bir idari merkez önerildiğini, ayrıca dava konusu 15.2.1985/onaylı mevzii planda bulunan Belediye Hizmet Alanı, Tören Alanı, PTT ve Otoparkların yanısıra, 6.6.1986/onanlı uygulama planında Oto Terminali, Pazaryeri, Sağlık Tesisi, Camii, Sosyal Tesis ve Belediye Hizmet Alanlarının da bu yeni “Merkezi Yer”de yer aldığını ve bu kesimde daha yoğun konut alanları önerilerek yerleşmenin çekirdeğinin yaratılmaya çalışıldığını, üst ölçekte verilen kararların olumsuzluğuna rağmen, bunlara bağlı olarak verilen alt ölçek kararlarında bu tutarsızlık olmadığı kanısına varıldığını belirtmiştir. Söz konusu bilirkişi raporunun sonuç bölümünde de; bilirkişi kurulunun davacı taşınmazı ile ilgili 15.2.1985/onanlı mevzii plan ve 6.6.1986/onanlı kesin uygulama planı kararlarını hem üst hemde alt ölçekte irdelediği ve üst ölçekte verilen idari bölünme, nüfus ve makroform kararlarının olumsuz özelliklerine karşılık, bu kararların birer vakıa olduğunu kabul ettiği, Şehircilik ve Planlama ilkeleri ile kamu yararı açısından üst ölçek kararları ışığında 18 parsel sayılı taşınmazda alınan “anıt alanı” idare binası ve yol” kararlarının uygun olduğu kanısına varıldığının ifade edildiği, dava dosyası ile bilirkişi raporunun birlikte incelenmesinden imar planında şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı anlaşıldığı gerekçesiyle dava reddedilmiş, bu karar davacı vekillerince temyiz edilmiştir.

İmar planları, planlanan yörenin bugünkü durumunun, olanaklarının ve ilerideki gelişmesinin gerçeğe on yakın şekilde saptanabilmesi için coğrafi veriler, beldenin kullanılışı, donatımı ve mali bilgiler gibi konularda yapılacak araştırma ve anket çalışmaları sonucu elde edilecek bilgiler ışığında, çeşitli kentsel işlevler arasında var olan yada sağlanabilecek olanaklar ölçüsünde en iyi çözüm yollarını bulmak, belde halkına iyi yaşama düzeni ve koşulları sağlamak amacıyla, kentin kendine özgü yaşayış biçimi ve karakteri, nüfus, alan ve yapı ilişkileri, yörenin gerek çevresiyle ve gerekse çeşitli alanları arasında olan bağlantıları, halkın sosyal ve kül4ürel gereksinimleri, güvenlik ve sağlığı ile ilgili konular göz önüne alınarak hazırlanır.

Bilirkişiler konuyu alt ölçek ve üst ölçek olarak ikiye ayırmışlar, üst ölçekteki plan kararlarında, imar planlarının hazırlanmasında esas alınan ölçütlerden olan idari yapı ve nüfus varsayımlarının gerçeği yansıtmadığını, yapay olarak bir yerleşme düzeni yaratılmaya çalışıldığından söz etmişler, ancak bu konuda kendilerine soru yöneltilmediğinden bu durumu bir vakıa olarak kabul edip alt ölçeğin üretilmesinde üst ölçeğe uyulup uyulmadığını irdelemişlerdir.

Oysa, imar planlarının yargısal denetiminde de bütün bu hususlara uyulup uyulmadığının, planlanan yörede bulunan ve ayrı amaçlara ayrılmış olan her parsel için, yer, büyüklük, konum ve işlevi açısından imar planında ayrıldığı amaca şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararı açısından uygun olup olmadığının ayrı ayrı incelenmesi gerekir.

Bu durum karşısında, İdare Mahkemesince taşınmazın kullanılış biçimini düzenleyen plan kararları arasında ölçek ayrımı yapılmaksızın ve her iki planın bir bütün olduğu göz önünde bulundurularak konuya açıklık getirilmesi amacıyla bilirkişilerden ek rapor istenmesi ve buna göre karar verilmesi gerekirken, üst ölçek kararlarını bir vakıa olarak kabul edip alt ölçekteki plan kararlarını sadece üst ölçeğe uygun olup olmaması açısından değerlendiren bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilmesinde isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle eksik incelemeye dayanan temyize konu İdare Mahkemesi kararının bozulmasına karar verildi.