1. Anasayfa
  2. Danıştay 6. Dairesi Kararları

Danıştay 6. Dairesi E: 1992/4248 K: 1993/706 T: 25.2.1993


Birinci derece arkeolojik ve doğal sit olduğu, iki arkeolog ve bir sanat tarihçisinden oluşan bilirkişi kurulu raporu ile belirlenen taşınmazlar hakkında bu yöre ile ilgili olarak ayrıca doğal sit alanı olduğunun tespiti için ikinci bir inceleme yapmaya gerek yoktur.

İstemin Özeti: Antalya İdare Mahkemesinin 9.7.1992 günlü, E: 1990/291, K: 1992/773 sayılı kısmen iptal, kısmen red yolundaki kararının; taraflarca, usul ve yasaya aykırı olduğu öne sürülerek bozulması istenilmektedir.

Türk Milleti Adına Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü: Duruşma yapılmasına gerek görülmedi.

Dava, Antalya, … İlçesi, … mevkiinde 4,5,6 pafta, 2744-3462 parsel sayılı davacı kooperatife ait taşınmazların tamamının 1. derece arkeolojik ve doğal sit alanı olarak belirlenmesi yolundaki 7.11.1989/günlü 532 sayılı Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Kararının iptali istemiyle açılmış, idare mahkemesince mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda; kooperatife ait parsellerin oldukça geniş yüzölçüme sahip bütün bir arazinin birbirini tamamlayan parçaları olduğu, yerinin ise Antik A. Limanı`nı meydana getiren ince uzun koyun güney yanı olduğu, A.`nin, antik kaynaklarda M.Ö. I. Asırdan beri M. adıyla geçen fakat M.Ö. V. asırdan L.`nın en eski ve önemli şehirlerinden biri olarak ortaya çıkması muhtemel görünen, Bizans hakimiyetinde de kullanılmış önemli bir yerleşme merkezinin limanı olduğu, dava konusu arazinin yarımada ve üçgen bir kısımdan oluştuğu arazinin doğal şekli ve yapısının üçgen kısımda ve yarımada da farklı özellikler gösterdiği üçgen biçimindeki bölümde arkeolojik buluntu denilebilecek herhangi bir varlığa rastlanamadığı, yarımada bölümünde ise arkeolojik kalıntıların yarımadayı meydana getiren kütle üzerinde, sırtın ortadaki düşük seviyeli bölümünden batıya doğru biraz ilerledikten sonra yüksek kesimlere çıkılırken başladığı ilk rastlanan kalıntıların bitki örtüsü ve kayalıklar arasında kısmen taş yığınlarına dönüşmüş yıkıntıların ve temel seviyesi üzerinde yükselen 5-6 sıra kalabilmiş duvarlar olduğu, düzgün kenarları “rektagonal” kesilmiş ve yüzeyleri “bosajlı” işlenmiş taşlarla örülen mevcut duvarların, birbirine yakın veya bitişik dikdörtgen planlı bölümleri sınırlandırdığı bir kaç ünite meydana getirdiği anlaşılan bu yıkıntılardan batıya doğru gittikçe yükselen sırt üzerinde de bazen kesintiye uğrayacak derecede yıkılmış aynı nitelikte, fakat daha kalın bir duvarın kalıntısının izlenebildiği ve belirli bölümlerde taş sıralarının sayısının arttığı, bir süre sonra buruna doğru yarım adanın zirvesini teşkil eden sırt üzerinde boydan boya düz bir hatla doğu-batı doğrultusunda uzanan, insan boyundan daha yüksekçe ayakta kalabilmiş duvar bölümünün görüldüğü oldukça uzun kalın ve şimdiki haliyle bile yüksek denilebilecek bu duvarın, orta bölümünden itibaren batı yarısı “düzgün rektagonal”; doğu yarısı ise “poligonal” formda ve “bosajlı” yüzeylerle işlenmiş taşların muntazam örgüsü kullanılarak inşa edildiği, üst tarafların yıkıldığı gözlenmekle birlikte, şimdiki kalıntının, kaliteli, hayli uzun, yüksek ve sağlam olduğu, kuzey ve güney yanlarında yamaca doğru alçalan meyilli arazi üzerinde döküntü taşları yayıldığı, hatta bu duvara ait bazı taşların dik yamaçlardan aşağıya kadar yuvarlandığının güney taraftaki dar vadinin kenarlarında bulunan birkaç bloktan anlaşıldığı, bu konuma yakışır bir kalite gösteren sırt üstündeki duvarın orijinalde A. Limanı`nı koruyucu doğal yapıya rağmen antik bir savunma hattı gerekliliği sonucunda inşa edilmiş sur kalıntısı olduğu, burun tarafındaki burç veya gözcü kulesi olması gereken bölümlerin yıkıldığı; aynı özelliklere sahip doğu ucundaki mekanların ise kısmen ayakta kalabildiği, planı ve yapısal nitelikleri ile anlaşılabilir durumda olduğu, ayrıca bunların kuzey tarafındaki, nisbeten daha geniş, az meyilli ve limana bakan arazi şeridinde büyükçe dikdörtgen planlı, derin ve enine doğrultuda bir duvarla ikiye bölünmüş bir sarnıç bulunduğu, anlaşmazlık konusu arazinin doğu ucuda bu tarafta zirve oluşturan sarp, kayalık tepe üzerindeki batıya ve limana uzanan iki sınır çizgisinin teşkil ettiği, köşe ile burada bulunan bir mimari kalıntı tarafından noktalandığı, küçük boyutlarda yayılma alanına sahip zirveye oturan yapı kalıntısının bir gözcü kulesine ait olduğu sonucuna varıldığı, esasen daha yüksek olması gereken, üst bölümdeki kule gövdesinin yıkıldığının anlaşıldığı, kare planlı yapının dört cephesinin ana yönlere baktığı, güney tarafındaki sarp kayalıkta kuleye yakın üst bölümleri kalabilmiş basamaklar halinde işlenerek, rampaya yaslanarak kıvrımlar çizen dar bir merdivenle ulaşım sağlandığı, kulenin mevcut kalıntıları üzerine çıkıldığında güney kıyıların tamamının, burun tarafı, eski liman sahası ve kuzey kıyıları gerisindeki bütün arazi ile limanın girişinin buradan gözlenebildiği gibi şimdi vadi kenarlarında kalmış antik yapı kalıntılarının da görüş alanı içerisinde kaldığı, bunlardan en yakınının kuzey yanda ve biraz doğuda oldukça büyük bir kütle ile eski limanın güney kıyısına inşa edilmiş “granarium” (Antrepo-tahıl anbarı) Hadrian Dönemi binası olduğu, sağlam denilebilecek ölçülerde örtü seviyesine kadar ayakta kalmış bu yapı ve karşı tarafındaki “Nympheum” (çeşme yapısı) ve daha gerilerde de diğer kalıntıların bulundugu ancak gözetleme kulesinden sonra sayılan kalıntıların da pek çok sayıdaki dığerleri gibi dava konusu arazi dışında ve daha uzaklarda farklı mesafelerde yer aldığı, buna rağmen elbetteki M. ve A. Limanı yayılma alanını gösteren, geniş bir arazi üzerinde bütünlük oluşturan unsurlar olduğu, aynı zamanda topografya ve fonksiyonlarına göre seçilmiş bir yerleşim düzenini de yansıtarak, doğal yapı ve bitki örtüsü de canlılık kazanmış çevreleri ile uyumlu; yeşil alanlarla bütünleşmiş zengin bir peyzaj sunan, arkeolojik değeri yüksek varlıklar olduğu, bu bakımdan doğal çevre ile arkeolojik kalıntıları ayrı düşünmek mümkün olamadığı gibi, mimari eserleri de tek yapılar halinde bağımsız değerlendirmenin de kesinlikle doğru olmadığı, özetle anlaşmazlık konusu parsellerin, doğal güzellik ve arkeolojik değerleri bulunan bir arazi parçası ve yanı sıra, antik bir şehrin uzantısı olan liman bölgesindeki konumuyla önemli özelliklere sahip olduğu yarım adanın güneye sarkan bölümünde arkeolojik veriler bulunmamakla beraber burada gerçekleştirilmek istenilen yapılaşmanın ve inşaat öncesi çalışmanın gerek doğal ve gerekse arkeolojik sit özelliklrini olumsuz yönde ve ciddi boyutlarda etkileyerek zararlı olacağı açıklanmış ve sonuç olarak davacı kooperatife ait arazilerin tamamının 1. derece doğal ve arkeolojik sit alanı özelliklerini taşıdığı, arazinin olduğu gibi korunmasının gerektiği belirtilmiş, davacı tarafından bu rapora itiraz edilmesi üzerine doğal sit konusunda uzman olmayan kişilerin katılmasıyla inceleme yapılmış olduğu gerekçesiyle idare mahkemesince bu konuda uzman bir heyete yeniden inceleme yaptırılmış, bu heyetçe düzenlenen raporda, arazi içinde arkeolojik bulgu ve kalıntıların bulunması, çevresiyle bütünlük sağlayan korunmuş maki örtüsü ile kaplı yamaçlar ve sarp eğimleri güneydeki koy ve ona bağlı az eğimli düzlükten oluşan dört farklı koruma ve kullanım zonu belirlenerek, bunlardan ilk üç zonun arkeolojik ve doğal sit özelliklerini taşıdığı ancak, güneyde 50 m. tesviye eğrisinin altındaki alanların arkelolojik ve doğal sit özelliğini taşımadığı açıklanmış, mahkemece dosyadaki raporlarla belge ve bilgilerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda, 50 m. tesviye eğrisi altında kalan ve denize kadar olan taşınmaz bölümünün 1. derece arkeolojik ve doğal sit alanı olarak belirlenmesinde mevzuata uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin bu bölüme ilişkin kısmının iptaline, arazinin kalan kısmının 1. derecede arkeolojik ve doğal sit alanı olarak belirlenmesinde ise mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın bu bölüme ilişkin kısmının reddine karar verilmiş ve bu karar taraflarca temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık konusu kooperatife ait taşınmazların tamamının 1. derece arkeolojik ve doğal sit olarak belirlenmesinden kaynaklanmaktadır. İdare mahkemesince, konu işin uzmanları olan Ankara Üniveritesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi öğretim üyelerinden 2 arkeolog ile bir sanat tarihçisinden oluşan bir heyete incelettirilmiş ve bu heyetçe düzenlenen ayrıntılı bir raporla taşınmazların 1. derece arkeolojik ve doğal sit olduğu buradaki herhangi bir yapılaşmanın ve inşaat öncesi çalışmanın gerek doğal ve gerekse arkeolojik sit özelliklerini olumsuz yönde ve ciddi boyutlarda etkileyerek zararlı olacağı bu nedenle çevresiyle birlikte olduğu gibi korunması gerektiği belirlenmiştir. Bu durumda, detaylı bir inceleme ile taşınmazların tüm özellikleri değerlendirilerek sonuca varılan bu rapor karşısında anılan yöre ile ilgili olarak ayrıca doğal sit alanı için de ikinci bir inceleme yaptırmaya gerek bulunmayıp konunun ilk rapora göre sonuçlandırılması gerekmektedir.

Bu durumda mahkeme kararının davanın reddine ilişkin temyize konu bölümünde yasal isabetsizlik, mahkeme kararının iptale ilişkin bölümünde ise yasal düzenlemeye uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenle temyize konu Antalya İdare Mahkemesinin 9.7.1992 günlü, E: 1990/291, K: 1992/773 sayılı kararının, davanın reddine ilişkin kısmının onanmasına, kararın iptale ilişkin bölümünün ise bozulmasına, 25.2.1993 gününde oybirliğiyle karar verildi.