Yerinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporla davacılara ait taşınmazın şehir parkı olarak düzenlenmesini öngören nazım imar planında şehircilik ilkelerine aykırılık bulunmadığı belirtildiğinden mahkemece bilirkişi raporunda uygulama planının henüz hazırlanmadığı ve bu yerde rant getirici tesislerin yapılmasının sakıncalı olacağının açıklanmış olması gözönünde bulundurularak imar planı ile kamulaştırma işleminin iptaline karar verilmesinde isabet görülmediği.
Dava, davacıların 48000/51200 hissesine malik oldukları ve ayrıca davacılardan Osman Kavran’ın 375/512 hissesinin irtifa hakkına sahip olduğu taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin Büyükşehir Belediye Encümeni kararının ve bunun dayanağı olan 1/5000 ölçekli 28.11.1988 tarihle onanlı nazım imar planının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; dava konusu taşınmazın 1/5000 ölçekli 28.11.1988 tarihli nazım imar planında şehir parkı olarak tahsisinin şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına uygunluğunun incelenmesi açısından mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda özetle; dava konusu alanda yapılacak düzenleme ticari nitelikli birçok yapılaşmayı ihtiva ettiğinden ve tescile konu olan bahçe setler ve yapıların park proöesi ile bütünleşmesi kurul kararı ile gerekli görüldüğünden dava konusu yörede tescilli alanlar proje ile bütünleştirilirken, 1/1000 ölçekli imar uygulama planının gerektirdiği yasal safhanın tamamlanması gerektiği, 1/5000 ölçekli planla şehir parkı olarak bir yöreyi ayırmak ve çok çeşitli büyük ticari yatırımların avam proje kapsamı içinde değerlendirilmesi, tescilli kurul kararlarına itibar edilmemesi ve yasal 1/1000 ölçekli uygulama imar planı safhasının atlanarak, kamulaştırmaya konu olabilecek alanlarda birçok kavramın açıklığa kavuşturulmadan uygulamaya geçirilmesinde toplum yararına bir uygulama yapıldığının düşünülemeyeceğinin belirtildiği, bu durumda nizalı taşınmazın 1/5000 ölçekli nazım planında şehir parkı olarak ayrılmasında şehircilik ilkelerine, planlama esasla rına ve kamu yararına uyarlık bulunmadığının anlaşıldığı, buna dayalı olarak yapılan kamulaştırma işleminde de hukuka uyarlıktan söz edilemeyeceği gerekçesiyle dava konusu işlemler iptal edilmiş, karar davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.
2942 sayııl Kamulaştırma Kanununun 3.maddesinde, İdarelerin, kanunlarla yapmak yükümlülüğünde bulundukları kamu hizmetlerinin veya teşebbüs lerinin yürütülmesi için gerekli olan taşınmaz malları, kaynakları ve irtifak haklarını kamulaştırabilecekleri aynı yasanın 6.maddesinin son fıkrasında da; onaylı imar planlarına göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve onaylanmasına gerek bulunmadığı, bu durumlarda yetkili icra organınca kamulaştırma işlemine başlanıldığını gösteren bir karar alınacağı kurala bağlanmıştır.
Dava dosyasının incelenmesinden; 17.2.1954 onanlı Beyoğlu Nazım İmar Planında “Umuma tahsisli alan”, 12.9.1962 onanlı 1/1000 ölçekli uygulama imar planında “yeşil alan” 1980 onanlı 1/50000 ölçekli planda “şehir ve çevre parkları” kullanımına ayrılmış olan ve davaya konu tışınmazın da küçük bir bölüm olarak içinde yeraldığı alanın bu defa 28.11.1988 onanlı 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planında önceki planlar paralelinde “şehir parkı” olarak düzenlendiği ve plan notunda da bu alanlarda günübirlik tesislerin yeralabileceği, avan proje ile uygulama yapılacağı ve avan projelerin Büyükşehir Belediyesince onanacağının belirtildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece mahallinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda; şehircilik prensipleri dikkate alınarak incelendiğinde dava konusu planlanmış yörenin alınının “Semt parkı” olarak nitelendirilebilecek büyüklükte olduğu, şehir parkının gerektirdiği büyüklükte bir alanı kapsamamış olmakla birlikte kent içinde çok merkezi bir lokasyona sahip bulunması nedeniyle şehir parkı olarak tanımlandığı, üzerine şehir parkını gerektirdiği donatılardan getirilmesinin düşünülmüş olabileceği , bu kararla çeşitli nitelikte aktivitelerin toplum tarafından kolayca ulaşılabilen bir çevrede bulunmasının sağlandığı, bu haliyle yapılan planlamanın kamu yararına uygun olduğu, ancak uygulama imar planları hazırlanıp onanmadığı için planlama sürecinin tamamlanmadığı, kamulaştırma yapıldıktan sonra bu alanda rant getirici tesisler inşa edilecek olmasının sakıncalı olacağı, tescilli kurul kararlarına itibar edilmediği belirtilmektedir.
Bilirkişi kurulundan “uyuşmazlık konusu taşınmazın şehir parkı olarak düzenlenmesine ilişkin 28.11.1988 onanlı 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planında şehircilik, planlama ilkelerine ve kamu yararına uygunluk olup olmadığı hususunun incelenmesi ve değerlendirilmesi” istenilmiş bulunmaktadır. Bilirkişi raporunda bu alanın şehir parkı olarak planlanmasının (alan olarak küçük olması dışında) şehircilik prensiplerine uygun bulunduğu ve genel olarak yapılan planlamanın “Kamu Yararına” olduğu açık bir biçimde kabul edilmektedir. Bu durumda bilirkişi kurulunun Kamulaştırma yapıldıktan sonra bu alanda rant getirici tesisler inşa edilecek olmasının sakıncalı olacağı hususundaki görüşüne itibar etmek mümkün bulunmamaktadır. Zira uyuşmazlık konusu olayda bu yerin şehir parkı olarak imar planında gösterilen amaca uygun olarak kamulaştırılmasının mümkün olup olamıyacağı incelenmektedir.
Taşınmazın kamulaştırılmasında kamu yararı bulunduğu kabul edildiği takdirde idarece bu amaca uygun kullanıma yönelik uygulama yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 23. maddesine göre mal sahibinden geri alma hakkının doğacağı tabiidir.
Bilirkişi raporunda, davacılara ait taşınmazın da içinde bulunduğu alanın kent içinde çok merkezi bir lokasyona sahip bulunması dolayısıyla büyük bir kitleye hitap ettiği, bu nedenle donatı çeşitliliği ve niteliğinin çoğaltıldığının düşünülebileceği kabul edilmekte, ancak bu projelerin uygulanabilmesi için sözkonusu yörede imar uygulama planının bulunması gerektiği ifade edilmektedir. 1/5000 ölçekli planla şehir parkı olarak toplumun kullanımına ayrılan ve davacılara ait taşınmazın da içinde yeraldığı bu alanda yapılan planlamının kamu yararına uyduğu kabul edildiğine göre; büyük bir kitleye hitap edecek aktivitelere ve sosyal donatı tesislerine yer verilmesi doğaldır. Alanın tamamında park kullanımına uygun alt ve üst yapı tesisleri yapılacağından bu olayda 1/1000 ölçekli uygulama planıyla yapı ada ve parselleri bazında yapılacak ayrıntıların gösterilmesine gerek bulunmamaktadır. Bu itibarla 1/500 ölçekli Demokrasi Parkı düzenleme projesiyle uygulama yapılmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Öte yandan; 3030 sayılı Yasanın 6.maddesinin A/b bedinde Büyükşehir Nazım İmar Planlarını yapmak, yaptırmak ve onaylayarak uygulamak, ilçe beyediyelerinin nazım plana uygun olarak hazırlayacakları tatbikat imar planlarını onaylamak ve uygulanmasını denetlemek görevinin; Büyükşehir belediyelerinin görevleri arasında sayılmış olması ve yukarıda anılan Kamulaştırma Kanununda kamulaştırmaların onaylı imar planlarına göre yapılması halinde ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve onaylanmasına gerek olmadığının öngörülmüş olması karşısında, 1/5000 ölçekli plana dayanılarak kamulaştırma yapılmasında hukuka aykırılık görülmemiştir. Davaya konu taşınmazın tamamının 1/5000 ölçekli amar planında “Şehir parkı” olarak ayrılan alanda kaldığı konusunda uyuşmazlık bulunmadığından planlama ilkelerine aykırılıktan söz edilemeyeceği açıktır.
Ayrıca davacılara ait taşınmazda bulunan eski eserlerin tescilinin davanın açıldığı tarihten sonra yapıldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu eski eserlerle ilgili olarak Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu kararında; uyuşmazlık konusu yerde bulunan üç adet yapının setli bahçelerinin ağaçlar ve havuzun korunması gerekli Kültür Varlığı olarak tesciline, yapılara ve bu bahçeye ilişkin rölövenin uygun bulunduğu, korunması gerekli öğelerinin “Demokrasi Parkı Projesi” bütünlüğü içerisinde korunarak değerlendirilmesine karar verildiği anlaşıldığından, sözü edilen kurul kararında belirtilen esaslara göre davalı idarece uygulama yapılacağı, Avam Proje de gerekli değişiklikler yapılarak bu yapıların park bütünlüğü içinde davalı idarece verilen savunmada belirtildiği şekilde kültürel amaçlara tahsis edilerek korunacağı doğaldır.
Bilirkişi raporunun belirtilen hususlara ilişkin kısmına itibar edilemeyeceğinden 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planında şehircilik ve planlama ilkelerine aykırılık bulunmadığı ve yapılan planlamanın kamu yararına olduğu sonucuna varılmıştır.
Kamulaştırma işlemine gelince; 3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkındaki Kanununun 6.maddesinin A/f bendinde yeşil sahalar, parklar ve bahçeler yapmak, sosyal ve kültürel hizmetleri yerine getirmek, spor, dinlenme, eğlence ve benzeri yerleri yapmak yaptırmak, işletmek veya işlettirmek görevleri Büyükşehir Beediyelerinin görevleri arasında sayılmıştır. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununda idarelere kanunlarla yapmakla yükümlü bulundukları kamu hizmetini yerine getirmek için gerekli olan taşınmazları kamulaştırma yetkisi tanındığından yukarıda belirtildiği üzere 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planında “Şehir parkı” olarak kamuya tahsis edilen alan sınırları içinde kalan davacılara ait taşınmazın davalı idarece kamulaştırılmasında hukuka aykırılık görülmemiştir.
Bu nedenle dava konusu işlemlerin iptali yolundaki idare mahkemesi kararında isabet bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle temyize konu İstanbul 2.İdare Mahkemesinin 5.5.1993 günlü 1993/527 sayılı kararının bozulmasına karar verildi.