Bir alanın “Riskli Alan” olarak ilan edilebilmesi için üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıma sebebinin mutlaka yapıların fiili durumları incelendikten sonra hazırlanacak teknik bir rapor ile ortaya konulması gerekecektir. Riski alan kararı iptal edilirse acele kamulaştırma kararının da iptali gerekir.
Davanı Özeti: 31.5.2013 tarihli, 28663 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan İstanbul İli, Kadıköy İlçesi sınırları içerisinde bulunan (A1 – A2 – A3 – A4) alanların riskli alan olarak ilan edilmesine ilişkin 9.5.2013 tarihli, 2013/4749 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile söz konusu karara dayalı olarak tesis edilen acele kamulaştırma işleminin, davacının hisseli olarak maliki olduğu İstanbul İli, Kadıköy İlçesi, A4 Mahallesi, 287 pafta, 2283 ada, 4 parsel sayılı taşınmaz yönünden iptali istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Riskli alan ilan edilen bölgenin mevcut yapı stoğunun büyük bir kısmının mühendislik hizmeti almadığı, alana düzensiz ve kaçak yapılaşmanın hakim olduğu, jeolojik açıdan sakıncalı olduğu, bölgenin riskli alan ilan edilerek, öncelikle risklerden arındırılmasının ardından bütüncül bir planlama anlayışı ile bölgenin imar planlamasının yapılmasının hedeflendiği, dava dilekçesindeki iddiaların haksız ve mesnedsiz olduğu, bu açıklamalar doğrultusunda dava konusu işlemlerin hukuka uygun olduğu ve davanın reddedilmesi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi: Dava; davacının taşınmazlarının da bulunduğu İstanbul İli, Kadıköy İlçesi, A1, A2, A3 ve A4 mahallelerinin bir kısmını kapsayan alanın 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 31.05.2013 günlü, 28663 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 09.05.2013 günlü, 2013/4749 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile bu karar uyarınca söz konusu alanda anlaşma sağlanamayan taşınmazın acele kamulaştırılmasına dair işlemlerin iptali istemiyle açılmıştır.
Uyuşmazlı konusu alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair idarelerce hazırlanan teknik raporun büyük ölçüde gözlemsel olduğu ve genel bilgiler içerdiği, yapıların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacayıcı yeterli bilgi içermediği gibi alanın zemin itibariyle riskli olduğu gerekçe raporunda yer almasına karşın, alanın yerbilimsel etüt raporunun düzenlendiğine ilişkin herhangi bir bilgi veya belgenin sunulmadığı sahanın riskli alan ilan edilebilmesi için 6306 sayılı Kanunun ve Uygulama Yönetmeliğinin öngördüğü koşulların gerçekleştiğinin teknik raporla desteklenerek ortaya konulmadığından riskli alan ilanına dair Bakanlar Kurulu kararına ve bu karara dayanılarak tesis edilen kamulaştırma işlemlerinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmesinin uygun olacağı gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Düşüncesi: Dava; İstanbul İli, Kadıköy İlçesi, A4 Mahallesi, 287 pafta, 2283 ada, 4 parsel sayılı taşınmazı da kapsayan (A1 – A2-A3-A4) alanın 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 31.05.2013 günlü, 28663 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 09.05.2013 günlü, 2013/4749 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile anılan taşınmazın 6306 sayılı Kanunun 6.maddesi uyarınca acele kamulaştırılmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olara tanımlanmış, anılan Kanunun uygulama yönetmeliğinin “Riskl alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinde de konu ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Belirtilen düzenlemeler uyarınca bir alanın “riskli alan” olarak belirlenebilmesi için, bu alanın zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığının Yönetmeliğin 5. maddesinde belirtilen usule uygun olarak hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesi gerekmektedir.
Dava konusu işlemlerin iptali istemiyle açılan ve Danıştay Altıncı Dairesi’nin E:2014/10333 ve E:2014/10803 sayısına kayıtlı bulunan dosyalarda yer alan bilgi ve belgelerin incelenmesinden, dava konusu Bakanlar Kurulu kararı ile 6306 sayılı Kanun uyarınca “riskli alan” olarak belirlenen uyuşmazlığa konu taşınmazın da bulunduğu alanın, anılan Kanunun 2/ç maddesinde öngörülen şekilde zemin yapısı ve üzerindeki yapılaşma nedeniyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi ve belge bulunmadığı, daha önce İstanbul’da meydana gelen depremlerden anılan yapıların olumsuz etkilenip etkilenmediği yolunda belirlemelere yer verilmediği, zemine ilişkin olarak alanın riskli alan olarak belirlenmesine yönelik yerbilimsel etüt raporuna yer verilmediği, davalı idarece ileri sürülen ve dava konusu işleme dayanak gösterilen hususların, bu alanın 6306 sayılı Kanun uyarınca riskli alan olarak tespit edilmesini gerektirecek nitelikte ve yeterlikte olmadığı sonucuna varıldığından, dava konusu 09.05.2013 günlü, 2013/4749 sayılı Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Dava konusu acele kamulaştırma işleminin “riskli alan” ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararına dayanılarak tesis edilmiş olması nedeniyle anılan işlemde de hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemlerin uyuşmazlığa konu taşınmaz yönünden iptaline karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Altıncı ve Ondördüncü Daireleri Müşterek Heyetince 2575 sayılı Danıştay Kanununun Ek 1. maddesi uyarınca birlikte yapılan toplantıda Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A maddesi uyarınca dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
Dava, 31.5.2013 tarihli, 28663 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan İstanbul İli, Kadıköy İlçesi sınırları içerisinde bulunan (A1 – A2 – A3 – A4 alanların riskli alan olarak ilan edilmesine ilişkin 9.5.2013 tarihli, 2013/4749 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile söz konusu karara dayalı olarak tesis edilen acele kamulaştırma işleminin, davacının hisseli olarak maliki olduğu İstanbul İli, Kadıköy İlçesi, A4 Mahallesi, 287 pafta, 2283 ada, 4 parsel sayılı taşınmaz yönünden iptali istemiyle açılmıştır.
Anayasanın 35. maddesinde, “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” hükmü, 46. maddesinde, “Devlet ve kamu tüzel kişileri, kamu yararının gerektirdiği hallerde özel mülkiyette bulunan malları yasada gösterilen esas ve usullere göre kamulaştırmaya yetkilidir.” hükmü yer almıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Protokolünün “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1. maddesinde: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan mevzuat hükümleri açısından bakıldığında, özel mülkiyet hakkının korunması gereken temel insan hakları arasında öngörüldüğü, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerde mülkiyet hakkını korumaya yönelik düzenlemelere yer verildiği, bu düzenlemelerde mülkiyet hakkına müdahalelerin olabileceğinin öngörüldüğü, ancak bu müdahalelerde kamu yararı gerekçesi, kanuni düzenleme gereği ve ölçülülük yada orantılılık gibi uluslararası hukukun genel ilkelerinin varlığının dikkate alınması gerektiği, aksi durumda müdahalenin mülkiyet hakkı ihlaline neden olacağı kabul edilmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesi kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla da bu hususların açık bir şekilde ortaya konulduğu görülmektedir.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmıştır.
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin, “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında da “Riskli alan; a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu,
b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri,
c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını,
ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini,
D) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını,
e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu,
f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri,
ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur…” hükümlerine yer verilmiştir.
Gerek Anayasa gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi düzenlemeleriyle kişilerin mülkiyet hakları güvence altına alınmıştır. Mülkiyet hakkının yalnızca kamu yararının mevcut olduğu durumlarda kanunla sınırlanabileceği de yine bu düzenlemelerde öngörülmüştür. Kanun koyucu tarafından olağan dışı kanun olarak düzenlenen 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında da kanunda sayılan idarelerce mülkiyet hakkına sınırlama getirebilecektir. Ancak, yine burada Kanun bu yetkinin kullanımını oldukça sıkı kurallara bağlamış ve ortada kamu yararını ilgilendiren durumun bulunduğunu hiç bir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık ve somut bir şekilde ortaya konulmasını şarta bağlamıştır. Bu bağlamda, bir alanın “Riskli Alan” olarak ilan edilebilmesi için üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıma sebebinin mutlaka yapıların fiili durumları incelendikten sonra hazırlanacak teknik bir rapor ile ortaya konulması gerekecektir.
Olayda; Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 07.05.2013 tarihli, 2222 sayılı yazısı üzerine uyuşmazlığa konu taşınmazı da kapsayan İstanbul İli, Kadıköy İlçesi sınırları içerisinde bulunan (A1-A2-A3-A4 134 ha’lık sahanın dava konusu işlemle riskli alan olarak ilan edildiği, bu işlemin ve devamındaki acele kamulaştırma işleminin iptali istemiyle Danıştay Altıncı Dairesinin E:2014/10333 ve E:2014/10803 sayılı dosyalarına kayıtlı açılan davalarda, davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının savunma dilekçesinin eki olarak dosyalara sunduğu riskli alan gerekçe raporunda; ülkemizin önemli bir deprem kuşağında bulunduğu, uyuşmazlığa konu A1 ve çevresinin plansız geliştiği, çöküntü alanı olduğu, inceleme sahasındaki yapıların büyük çoğunluğunun riskli yapı olduğu, bu kapsamda vatandaşlarca yapılan başvuruların da dikkate alındığı, örneğin A4 Mahallesi, 2361-2364 sayılı adalarda bulunan 44 parsel için riskli yapı tespit raporunun bulunduğu, alanın üzerindeki yapılaşmanın can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığı gerekçesiyle riskli alan olarak ilan edilmesinin önerildiği; İstanbul Kadıköy İlçesi Riskli Alan Teknik Raporunda da: Proje alanında 5931 adet konut, 1424 adet ticaret birimi, 529 adet küçük sanayi birimi, 2 adet ilköğretim tesisinin olduğu, riskli alan çalışmaları kapsamında 1488 binanın riskli yapı statüsünde olduğunun görüldüğü belirtilmiş ve sonuç bölümünde gerek yapıların gerek zemin özellikleri itibariyle alanın risk taşıdığı ve riskli alan ilan edilmesinin önerildiği, bunun yanısıra Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığından da alana ilişkin olarak Bakanlar Kurulu kararı ile alınmış bir Afete Maruz Bölge kararı bulunmadığının belirtilmesi üzerine dava konusu Bakanlar Kurulu kararının alındığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda esas numaraları verilen davalarda Danıştay Altıncı ve Ondördüncü Daireleri müşterek heyetinin 25/02/201 ve 20/04/2015 tarihli ara kararlarıyla,
A) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair (dosyada olanın dışında varsa) teknik raporun,
B) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgilerin,
C) Varsa alanın yerbilimsel etüt raporunun,
D) Uyuşmazlığa konu alanla ilgili olarak yapılmış ve gerek zemin gerek yapı itibarıyla riskli olduğunu ortaya koyan iş ve işlemlerle ilgili bilgi ve belgelerin istenilmesi üzerine, davalı Bakanlıkça gönderilen bilgi ve belgelerde; proje alanında Lisanslı Kurum ve Kuruluşlarca 5931 adet konuttan sadece 165 adet binanın riskli yapı tespitinin yapıldığı, yerbilimsel etüt raporunun sunulmadığı görülmüştür.
Uyuşmazlıkta; söz konusu alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair idarelerce hazırlanan raporların büyük ölçüde gözlemsel olduğu ve genel bilgiler içerdiği, İstanbul ilinde daha önce meydana gelen depremler sonucunda uyuşmazlığa konu yapıların olumsuz etkilenip etkilenmediği yolunda belirlemeye yer verilmediği, yapılardan numune alınmak suretiyle teknik bir metot üzerinde çalışılmadığı, yapıların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayıcı yeterli bilgi içermediği gibi alanın zemin itibariyle riskli olduğu gerekçe raporunda yer almasına karşın, alanın yerbilimsel etüt raporunun düzenlendiğine ilişkin herhangi bir bilgi veya belgenin sunulmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle alanın riskli alan ilan edilebilmesi için Kanunun ve Uygulama Yönetmeliğinin öngördüğü koşulların varlığının detaylı bir teknik raporla ortaya konulmadığı görülmektedir.
Bu durumda; uyuşmazlığa konu alanın “riskli alan” ilan edilmesine ilişkin 09/05/2013 tarihli, 2013/4749 sayılı Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Dava konusu acele kamulaştırma işlemine gelince: 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3. maddesinde, idarelerin kanunlarla yapmak yükümlülüğünde bulundukları kamu hizmetlerinin veya teşebbüslerinin yürütülmesi için gerekli olan taşınmaz malları, kaynakları ve irtifak haklarını kamulaştırabilecekleri hükme bağlanmıştır.
Olayda, davalı Bakanlığın acele kamulaştırma yetkisi 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanundan doğduğu gibi bu Kanun kapsamında ilan edilen riskli alan sebebiyle kamulaştırma yöntemine başvurulduğundan ve “riskli alan” ilan edilmesine ilişkin 09/05/2013 tarihli, 2013/4749 sayılı Bakanlar Kurulu kararının hukuka aykırı bulunması karşısında kamulaştırma işleminin gerek yetki gerek sebep unsuru yönünden hukuka aykırı hale geldiği sonucuna varılmaktadır.
Bu durumda, dava konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık bulunmadığından, bu karar uyarınca davacı taşınmazına yönelik yapılacak acele kamulaştırma işlemleri sonucunda ortaya çıkacak mülkiyet ile ilgili sorunların telafisi güç ve imkansız sonuçlar doğuracağı da açıktır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemlerin İstanbul İli, Kadıköy İlçesi, A4 Mahallesi, 287 pafta, 2283 ada, 4 parsel sayılı taşınmaz yönünde iptaline, aşağıda dökümü yapılan 215,90-TL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 1.800,00 TL’nin davalı idarelerden alınarak davacıya verilmesine posta avansından artan 134,00 TL’nin kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, bu kararın tebliğini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 20/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.