Danıştay 6. Dairesi E: 2016/4014 K: 2017/1509 T: 8.3.2017

2942 sayılı Kanunun 27. maddesi incelendiğinde, kamulaştırma işlemlerinde öngörülen yöntemlerin bir kısmının uygulanmayarak taşınmaza acele el konulabilmesi yolu istisnai olarak başvurulabilecek bir yöntem şeklinde düzenlendiğinden, madde hükmü ile üç durumda acele kamulaştırma yolu ile taşınmaza el konulmasına olanak tanınmıştır. Bu koşullardan ikisinde üstün kamu yararının ve kamu düzeninin korunmasının gerçekleştirilmesi amacıyla acele kamulaştırma yoluna gidilebileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda, üçüncü koşul olan aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar verilebilmesi için de kamu yararı ve kamu düzenine ilişkin olma halinin maddede yer alan diğer iki koşula paralel nitelik taşıması gerekmektedir.

Davanın Özeti:  Diyarbakır İli, Sur İlçesi, A1 Mahallesi, 218 ada, 38 parsel sayılı taşınmazında içinde bulunduğu alanda acele kamulaştırma yapılmasına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 16/03/2016 tarihli, 2988 sayılı işlemin dayanılarak alınan 21/03/2016 tarihli, 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu kararının hukuka aykırı olduğu, Anayasa ile güvence altına alınmış olan konut hakkının ihlal edildiği, acele kamulaştırmanın istisnai bir yol olduğu, dava konusu Bakanlar Kurulu kararının bölge içerisinde yer alan tüm taşınmazları kapsayan soyut bir karar olduğu, dava konusu işlem yönünden sebep öğesinin oluşmadığı, bölgedeki her parsel için ayrı ayrı sebep öğesinin oluşturulması gerektiği, sonuç itibariyle acelelik halinin bulunmadığı, tescilli taşınmazların acele kamulaştırma yoluyla kamulaştırılamayacağı iddialarıyla, iptali istenilmektedir.

Davalı Başbakanlık’ın Savunmasının Özeti: Bölgenin 2012 yılında teknik raporlara dayanılarak riskli alan ilan edildiği, alan içinde bulunan yapıların can ve mal güvenliği yönünden tehlike arz ettiği, bölgedeki kültür varlıklarının tahribatının engellenmesi ve oluşan tahribatın restorasyon, bakım, onarım, güçlendirme, iyileştirme, sağlıklaştırma çalışmalarının biran önce yapılarak gerçek kimliğinin kazandırılması gerektiği, bölgede meydana gelen terör olayları nedeniyle bir çok yapının zarar gördüğü, bölgenin kentsel dönüşümünün ivedilikle gerçekleştirilmesi gerektiği ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

Davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Savunmasının Özeti: Uyuşmazlığa konu alanın 1988 yılında başlayan kentsel sit kararıyla ve devamında yapılan koruma amaçlı imar planlarıyla koruma altına alınmaya çalışıldığı, tüm bu çalışmalara rağmen bölgenin sağlıksız yapılaştığı, alanın Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığının 15.10.2012 tarihli, 5414 sayılı “Sur içi bölgesindeki 2 katın üstündeki yapıların ekonomik ömrünü tamamlamış olduğu, can ve mal kaybı riski taşıdığı” yazısı dikkate alınarak riskli alan olarak ilan edildiği, bu doğrultuda mühendislik hizmeti almış sağlıklı yapılaşmanın biran önce gerçekleştirilmesinin hedeflendiği, bölgede bulunan kültür varlıklarına ilişkin envanter çalışmasının yapıldığı, dava konusu acele kamulaştırma kararına esas alınan riskli alan ilanı öncesinde tüm etüd çalışmalarının yapıldığı, zemin ve yapı stoğu yönünden risk haritalarının çıkarıldığı, bölgedeki ruhsatsız yapılaşmanın üst düzeyde olduğu, terör olayları sonrasında oluşan mağduriyetlerin ivedilikle giderilmesi gerektiği ileri sürülerek davanın reddi gerektiği, savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi: Tescilli eser niteliğinde olduğu anlaşılan davaya konu taşınmaz yönünden, dava konusu işlem sonrasında 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun “Kamulaştırma” başlıklı 15. Maddesinde ön görülen sürecin işletilmesi gerektiği açık olmakla birlikte milli güvenlik tehdidi altında acelelik halinin bir sonucu olarak kıymet takdiri dışındaki işlemler sonraya bırakılarak taşınmaza el konulmaktan ibaret olan işlemin yürütmesinin durdurulması isteminin reddi düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Düşüncesi:  Dava, Diyarbakır İli, Sur İlçesi, A1 Mahallesi, 218 ada, 38 parsel sayılı taşınmazın acele kamulaştırılmasına ilişkin 21.03.2016 tarihli, 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Anayasa’nın 13. ve 35. madde hükümleri uyarınca mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla Anayasa’ya uygun olarak yasayla sınırlandırılması mümkündür. Ancak buna ilişkin düzenlemeler öncelikle kamu yararına dayanmalıdır. Ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Protokolüyle de mülkiyet hakkı bir insan hakkı olarak kabul edilmiş ve bu hakkın orantılılık ilkesi çerçevesinde kamu yararı gözetilerek sınırlandırılabileceği ifade edilmiştir. Buna göre, bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kamulaştırma yolu ile kaldırılması (mülkiyetin el değiştirmesi) kamu yararının karşılanması zorunluluğunun özel mülkiyet hakkının korunmasından üstün tutulması şartına bağlıdır.

Öte yandan, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun “Acele kamulaştırma” başlıklı 27. maddesinde; 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10. madde esasları dairesinde ve 15. madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına 10. maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabileceği kuralına yer verilmiştir.

2942 sayılı Yasanın 27. maddesinde, kamulaştırma işlemlerinde öngörülen yöntemlerin bir kısmının uygulanmayarak taşınmaza acele el konulabilmesi yolu istisnai olarak başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlendiğinden, madde hükmü ile üç durumda acele kamulaştırma yolu ile taşınmaza el konulmasına olanak tanınmıştır. Bu koşullardan ikisi Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya özel kanunlarda öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olması halleri şeklinde açıkça sayılmak suretiyle üstün kamu yararının ve kamu düzeninin korunmasının gerçekleştirilmesi amacıyla acele kamulaştırma yoluna gidilebileceği, bu kapsamda üçüncü koşul olan aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar verilebilmesi için de kamu yararı ve kamu düzenine ilişkin olma halinin maddede yer alan diğer iki koşula paralel nitelik taşıması gerekmektedir.

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun “Amaç” başlığı altındaki 1. maddesinde bu Kanunun amacının afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek olduğu ifade edilmiş, “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde ise “Riskli Alan” zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusualanın 22.10.2012 tarihli, 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 6306 sayılı Yasanın 2. maddesi uyarınca riskli alan ilan edildiği, bu karar öncesinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından alana ilişkin olarak hazırlanan teknik raporda; bölgenin mevcut yapı stoğunun niteliklerinin araştırıldığı, özel ve kamuya ait taşınmazlar belirlenerek alana ilişkin fiziki tespitlerin yapıldığı, alandaki yapıların risk unsuru, kat yükseklikleri, ruhsat ve tescil durumlarına ilişkin tespitlerin ve deprem risk analizlerinin yapıldığı, bölgenin yıllar itibariyle değişen imar durumunun irdelendiği, bölge içindeki anıtsal ve sivil mimari nitelik taşıyan ve korunması gereken taşınmazların tespit edilerek dökümanlarının çıkarıldığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca Başbakanlığa gönderilen ve riskli alanda acele kamulaştırma yapılması için gerekli kararın alınması istemini içeren yazı eki Gerekçe Raporu’nda; söz konusu alanda gerçekleştirilecek dönüşüm uygulamalarının riskli yapı stoku içinde yaşayan nüfusun can ve mal güvenliğinin sağlanmasını, riskli yapılardan kaynaklanacak afet riskinin azaltılarak ülkemizin önemli kültürel zenginlikleri arasında bulunan taşınmaz kültür varlıklarının tahribatının engellenmesini, yapı ve doku bütünlüğünü bozan yapıların dokuya uyumlu hale getirilmesini, kültür varlıklarının restorasyon, bakım, onarım, güçlendirme, iyileştirme vb. müdahalelerle bölgeye kazandırılmasını ve en son bölgede yaşanan terör olayları sonucunda Sur bölgesinde birçok ev ve işyerinin hasar görmesi nedeniyle oluşan mağduriyetlerin giderilmesinin hedeflendiği ve yapılacak yıkım ve yenileme işlemlerinin ise 60 ayda tamamlanmasının planlandığı belirtilmekte olduğundan, bu çerçevede yapılan tespitlerin ve anılan gerekçelerin dava konusu işlem tesisi için yeterli ve kabul edilebilir olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

İncelenen davada, uyuşmazlık konusu parselin bulunduğu alanın 6306 sayılı Kanunda belirtilen “riskli alan” özelliğini taşıdığı anlaşıldığından dava konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka aykırılık görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davanın reddine karar verilmesi gerektiği, düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava, Diyarbakır İli, Sur İlçesi, A1 Mahallesi, 218 ada, 38 parsel sayılı taşınmazın acele kamulaştırılmasına ilişkin 25/03/2016 tarihli, 29664 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 21/03/2016 tarihli, 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Uyuşmazlığa konu taşınmaz üzerinde bulunan yapının, daha önce aynı konuda açılmış dosyalarda davalı idare tarafından sunulan Diyarbakır sur içi kentsel sit alanında yer alan anıtsal korunması gerekli taşınmaz kültür varlıkları ile sivil mimarlık örneği olarak korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarına ilişkin listelerin incelenmesinden II. grup tescilli eser niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun “Acele kamulaştırma” başlıklı 27. Maddesinde “3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10 uncu madde esasları dairesinde ve 15 inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına 10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir.” hükmüne yer verilirken, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun “Kamulaştırma” başlıklı 15. Maddesinde, “Taşınmaz kültür varlıkları ve bunların korunma alanları, Kısmen veya tamamen gerçek ve tüzelkişilerle mülkiyetine geçmiş olan korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanları Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanacak proğramlara uygun olarak kamulaştırılır. Bu maksat için, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesine yeterli ödenek konur. Kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, il özel idareleri ve mahallî idare birlikleri tescilli taşınmaz kültür varlıklarını,koruma bölge kurullarının belirlediği fonksiyonda kullanılmak kaydıyla kamulaştırabilirler. Menşei vakıf olup da çeşitli sebeplerle kısmen veya tamamen gerçek ve tüzelkişilerin mülkiyetine geçen korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve bunların korunma alanlarının kamulaştırılmaları, Vakıflar Genel Müdürlüğünce yapılır. Bu maksat için Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesine yeteri kadar ödenek konur. Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunma alanları, imar planında yola, otoparka, yeşil sahaya rastlıyorsa bunların belediyelerce; sair kamu kurum ve kuruluşlarının bakım ve onarım ile görevli oldukları veya kullandıkları bu gibi kültür varlıklarının korunma olanlarının ise, bu kurum ve kuruluşlarca, kamulaştırılması esastır. Kamulaştırmalarda bedel takdirinde, taşınmaz kültür varlıklarının eskilik, enderlik ve sanat değeri dikkate alınmaz. Kamulaştırma işlemleri,bu Kanun hükümleri ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerine göre yapılır…” hükmüne yer verilmiştir.

Kamulaştırma Kanununun 27. maddesinde yapılan düzenleme ile kamu idaresi tarafından ihtiyaç duyulan taşınmaza yönelik acelellik halinin belirlendiği, bu maddenin uygulanması halinde, acelelik halinin bir sonucu olarak kıymet takdiri dışındaki işlemler sonraya bırakılarak taşınmaza el konulduğu, taşınmazın mülkiyetinin idareye geçmediği, bu haliyle dava konusu kararın taraflar arasındaki uyuşmazlığı nihai olarak çözümlemediği, acelelelik halinin tespitinden ibaret olduğu, uyuşmazlığa konu taşınmazın da içinde bulunduğu alana ilişkin Bakanlar Kurulu kararı sonrasında özel mülkiyete konu taşınmazlar yönünden 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun “Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili” başlıklı 10. maddesinde öngörülen süreç işletilerek mülkiyetin lehine kamulaştırma yapılan idareye geçmesi sağlanırken, dava konusu olayda olduğu gibi tescilli eser niteliğindeki taşınmazlar yönünden ise 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun “Kamulaştırma” başlıklı 15. maddesinde ön görülen sürecin işletileceği açıktır.

Uyuşmazlığın esası yönünden yapılan incelemede; Anayasanın 35. maddesinde: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” hükmü yer almaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Protokolünün “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1. maddesinde: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” hükmüne yer verilmiştir.

Anılan mevzuat hükümleri açısından bakıldığında, özel mülkiyet hakkının, korunması gereken temel insan hakları arasında öngörüldüğü, anayasa ve uluslararası sözleşmelerde mülkiyet hakkını korumaya yönelik düzenlemelere yer verildiği, bu düzenlemelerde mülkiyet hakkına müdahalelerin olabileceğinin öngörüldüğü, ancak bu müdahalelerde kamu yararı gerekçesi, kanuni düzenleme gereği ve ölçülülük yada orantılılık gibi uluslararası hukukun genel ilkelerinin varlığının dikkate alınması gerektiği; aksi durumda müdahalenin mülkiyet hakkı ihlaline neden olacağı kabul edilmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesi kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla da bu hususların açık bir şekilde ortaya konulduğu görülmektedir.

Bu açıdan, kamu gücü kullanılarak özel mülkiyetteki taşınmazların kamu eline geçirilmesini ifade etmesi anlamında kamulaştırmanın yargısal incelemesinde, mülkiyet hakkına söz konusu müdahalede yukarıda yer alan hükümler çerçevesinde kamu yararının varlığının, kanuni düzenleme gereğinin ve orantılılık noktasında adil dengenin sağlanıp sağlanmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun “Acele kamulaştırma” başlıklı 27. maddesinde; 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10. madde esasları dairesinde ve 15. madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına 10. maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabileceği kuralına yer verilmiştir.

2942 sayılı Kanunun 27. maddesi incelendiğinde, kamulaştırma işlemlerinde öngörülen yöntemlerin bir kısmının uygulanmayarak taşınmaza acele el konulabilmesi yolu istisnai olarak başvurulabilecek bir yöntem şeklinde düzenlendiğinden, madde hükmü ile üç durumda acele kamulaştırma yolu ile taşınmaza el konulmasına olanak tanınmıştır. Bu koşullardan ikisinde Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya özel kanunlarda öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olması halleri şeklinde açıkça sayılmak suretiyle üstün kamu yararının ve kamu düzeninin korunmasının gerçekleştirilmesi amacıyla acele kamulaştırma yoluna gidilebileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda, üçüncü koşul olan aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar verilebilmesi için de kamu yararı ve kamu düzenine ilişkin olma halinin maddede yer alan diğer iki koşula paralel nitelik taşıması gerekmektedir.

Dosyanın incelenmesinden, dava konusu acele kamulaştırmaya ilişkin 21.03.2016 tarihli, 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında bahsi geçen riskli alan kararının 22.10.2012 tarihli, 3900 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. Maddesi uyarınca alındığı, söz konusu riskli alan kararı öncesinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Diyarbakır İli, Sur İlçesi, Suriçi Bölgesi için hazırlanan teknik raporda: Uyuşmazlık konusu bölgenin mevcut yapı stoğunun niteliklerinin araştırıldığı; Bölgedeki özel ve kamu taşınmazları belirlenerek, alana ilişkin yerinde fiziki tespitleri yapıldığı; Alandaki yapıların; risk unsuru, kat adetleri, yapısal, ruhsat ve tescilli kültür varlığı durumlarının tespitinin gerçekleştirildiği; Deprem risk analizlerinin yapıldığı ve bu başlıklara ilişkin haritaların çizildiği, bölgenin afet geçmişinin araştırıldığı; Suriçi Bölgesinin yıllar itibariyle değişen imar durumunun irdelendiği, bölge içerisinde yer alan anıtsal ve sivil mimarlık örneği teşkil eden korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının tespit edildiği ve bu taşınmazlara ilişkin envanterin çıkarıldığının belirtildiği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Başbakanlığa hitaben göndermiş olduğu 16.03.2016 tarihli, 2088 sayılı yazı ile 2012 yılında riskli alan ilan edilen ve Suriçi bölgesi içerisinde yeralan ada ve parsel numaralarıyla belirtilen taşınmazların acele kamulaştırılması için Bakanlar Kurulu kararı alınmasının istenildiği, söz konusu teklif yazının ekinde yer alan gerekçe raporunda; uyuşmazlığa konu alanda gerçekleştirilecek dönüşüm uygulamaları ile riskli yapı stoku içinde yaşayan nüfusun can ve mal güvenliğinin sağlanması, riskli yapılardan kaynaklanacak afet risklerinin azaltılarak ülkemizin önemli kültürel zenginlikleri arasında bulunan alanda taşınmaz kültür varlıklarının tahribatının engellenmesi, yapı ve doku bütünlüğü bozularak aykırılık teşkil eden yapıların dokuya uyumlu hale getirilmesi, kültür varlıklarının restorasyon, bakım onarım, güçlendirme, iyileştirme, sağlıklaştırma, vb. yönünde yapılacak müdahelelerle bölgeye kazandırılmasına yönelik çalışmaların yapılması ve alanda terör örgütü mensuplarınca zarar verilen konut ve işyerlerinin sağlıklı ve güvenli hale getirilmesi ve mağduriyetlerin giderilmesinin amaçlandığı, terör olayları sonucunda Sur bölgesinde birçok ev ve işyerinin hasar gördüğü, Suriçinin sit alanı olması, birçok tescilli yapı bulunması nedeniyle alandaki zarar tespit işlemlerinin yapılacağı Sur bölgesi içerisinde yıkılan yerlerden başlamak suretiyle yıkım ve yapım işlerinin etaplar halinde gerçekleştirileceği, Sur ilçesinde yapılacak yıkım ve yenileme işlemlerinin 60 ayda yapılmasının planlandığı, koruma amaçlı imar planı kararları doğrultusunda kültürel taşınmaz varlıklarının röleve, restütisyon ve restorasyon işlemlerinin gerçekleştirileceği, bu kapsamda alanın riskli alan olarak ilan edilmesi gerektiği, alan içinde bulunan yapıların can ve mal güvenliği açısından risk teşkil etmesi taşınmazların tahliyesinin ve yıkımının ve akabinde yeni yapıların yapımının bir an önce başlatılması ve bitirilmesinin zaruri olduğu, terör örgütü mensuplarınca zarar verilen konut ve işyerleri sebebiyle yaşanan mağduriyetlerin ivedilikle giderilmesi gerektiği, alanda anlaşma sağlanan parsellerde altyapı uygulamalarına başlanıldığı ve altyapı uygulamalarının bütüncül bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için alan bütününde çalışma imkanının sağlanmasının gerektiği hususları gözetildiğinde riskli alan olarak ilan edilen sınırlar içerisinde dönüşümün ivedilikle gerçekleştirilebilmesini sağlamak üzere alan sınırları dahilinde bulunan taşınmazlardan, hazırlanacak Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında malikleri ile anlaşma sağlanamayanların 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu uyarınca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından acele kamulaştırılması gerektiği, saptamalarına yer verildiği anlaşılmıştır.

Uyuşmazlıkta, acele kamulaştırmaya yönelik Bakanlar Kurulu kararının dört ayrı sebebe dayalı bulunduğu; bu sebeplerden birincisinin, alanda riskli yapılar olduğu ve bu riskli yapı stoğu içinde yaşayan nufusun can ve mal güvenliğinin sağlanması, riskli yapılardan kaynaklanacak afet risklerinin azaltılması ve nihayetinde ortadan kaldırılması, ikincisinin, ülkemizin ve dünyanın kültürel zenginlikleri arasında yer alan sur içi bölgesinin bu nitelik ile bağdaşmayan, yapı ve kültür bütünlüğünü bozan veya kültürel varlıkları tahrip eden yapıların dokuya uyumlu hale getirilmesi, üçüncüsünün, alanda mevcut kültür varlıklarının restorasyon, bakım, onarım, güçlendirme ve iyileştirme çalışmalarının yapılması, dördüncüsünün de terör olayları sonucu zarar gören yapıların yıkım ve yenileme işlemlerinin gerçekleştirilmesi olduğu, bu dört sebebin birlikte, birbirleriyle koordineli bir biçimde, altyapıları da ele alınmak suretiyle ve bir an önce uygulamaların gerçekleştirilebilmesi için acele kamulaştırma kararının alındığı ve bu haliyle Kamulaştırma Kanununda öngörülen acelelik halinin dava konusu Bakanlar Kurulu kararı yönünden gerçekleşmiş bulunduğu görülmektedir.

Bu durumda, uyuşmazlığa konu alan için gerekli olan yukarıda yer verilen ayrıntılı teknik çalışmaların yapıldığı, bunun sonucunda bölgenin riskli alan ilan edildiği, bu riskli alan ilanı doğrultusunda bölgenin sağlıklı yapılaşmasının taşınmaz kültür varlıklarının ihya ve restorasyon çalışmalarının ivedilikle aslına uygun olarak tamamlanmasının sağlanmasının hedeflendiği, acele kamulaştırmaya konu taşınmazların mahalle, ada ve parsel numarası gösterilmek suretiyle tek tek belirlendiği, ancak alanın bütünlüğü de göz önünde bulundurularak yukarıda belirtilen sebeplerle ve kullanılmaz halde bulunan bölgenin kent çeperinde çöküntü alanı oluşumunun önlenmesi, imar ıslahının bir an önce yapılabilmesi için acele kamulaştırma kararının alındığı sonucuna varıldığından dava konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka aykırılık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davanın reddine,aşağıda ayrıntısı yer alan 313,8.-TL yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca takdir edilen 1.800,00.-TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine, artan posta avansının karar kesinleştikten sonra davacıların göstereceği hesaba iadesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A maddesi uyarınca bu kararın tebliğini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere 08/03/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın