Uyuşmazlığa konu alan için gerekli olan yukarıda yer verilen ayrıntılı teknik çalışmaların yapıldığı, bunun sonucunda bölgenin riskli alan ilan edildiği, bölgenin sağlıklı yapılaşmasının taşınmaz kültür varlıklarının ihya ve restorasyon çalışmalarının ivedilikle aslına uygun olarak tamamlanmasının sağlanmasının hedeflendiği, acele kamulaştırmaya konu taşınmazların mahalle, ada ve parsel numarası gösterilmek suretiyle tek tek belirlendiği, imar ıslahının bir an önce yapılabilmesi için alınan acele kamulaştırma kararında hukuka aykırılık görülmediği.
Davanın Özeti: TMMOB Mimarlar Odası tarafından, Diyarbakır İli, Sur İlçesinde ilan edilen riskli alan içerisinde bulunan, A1 Mahallesi, 415 ada, 15 parsel sayılı taşınmazın acele kamulaştırılmasına ilişkin 25.03.2016 günlü, 29664 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 21.03.2016 günlü, 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulukararının iptali istenilmektedir.
Savunmaların Özeti: Uyuşmazlığa konu alanın 1988 yılında başlayan kentsel sit kararıyla ve devamında yapılan koruma amaçlı imar planlarıyla koruma altına alınmaya çalışıldığı, tüm bu çalışmalara rağmen bölgenin sağlıksız yapılaştığı, alanın Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığının 15.10.2012 tarihli, 5414 sayılı “..Sur içi bölgesindeki 2 katın üstündeki yapıların ekonomik ömrünü tamamlamış olduğu, can ve mal kaybı riski taşıdığı..” yazısı dikkate alınarak riskli alan olarak ilan edildiği, bölgede bu doğrultuda mühendislik hizmeti almış sağlıklı yapılaşmanın biran önce gerçekleştirilmesinin hedeflendiği, bölgede bulunan kültür varlıklarına ilişkin envanter çalışmasının yapıldığı, bölgeye ilişkin 2012 yılında alınan ve dava konusu acele kamulaştırma kararına esas alınan riskli alan ilanı öncesinde tüm etüd çalışmalarının yapıldığı, zemin ve yapı stoğu yönünden risk haritalarının çıkarıldığı, bölgedeki ruhsatsız yapılaşmanın üst düzeyde olduğu, terör olayları sonrasında oluşan mağduriyetlerin ivedilikle giderilmesi gerektiği ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi: Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlığa konu alan için gerekli ayrıntılı teknik çalışmaların yapıldığı, bunun sonucunda bölgenin riskli alan ilan edildiği, bu riskli alan ilanı doğrultusunda bölgenin sağlıklı yapılaşmasının taşınmaz kültür varlıklarının ihya ve restorasyon çalışmalarının ivedilikle aslına uygun olarak tamamlanmasının sağlanmasının hedeflendiği, acele kamulaştırmaya konu taşınmazların mahalle, ada ve parsel numarası gösterilmek suretiyle tek tek belirlendiği dolayısıyla mülkiyet hakkına kamu yararı amacı doğrultusunda yapılması söz konusu olabilecek müdahalenin parsel ölçeğinde ele alınarak ve alanın bütünlüğü de göz önünde bulundurularak acele kamulaştırma kararı verilmiş olduğundan, kullanılmaz halde bulunan bölgenin kent çeperinde çöküntü alanı oluşumunun önlenmesi ve imar ıslahının bir an önce yapılabilmesine imkan veren dava konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka aykırılık görülmediğinden davanın reddine karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Düşüncesi: Dava; TMMOB Mimarlar Odası tarafından, Diyarbakır İli, Sur İlçesinde ilan edilen riskli alan içerisinde bulunan, A1 Mahallesi, 415 ada, 15 parsel sayılı taşınmazın acele kamulaştırılmasına ilişkin 25.03.2016 günlü, 29664 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 21.03.2016 günlü, 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle Başbakanlık ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığına karşı açılmıştır.
Davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından, işbu dava konusu BKK kararının yine davacı Mimarlar Odasınca Danıştay 6. Dairesinin E: 2016/3700 esasında kayıtlı olarak açılan davanın da konusu olduğu ve bu nedenle işbu davanınderdestlik sebebiylereddi gerektiği iddia edilmiş ise de; gerek UYAP, gerekse 6. Daire ve İdari Dava Daireleri kayıtları üzerinden yapılan araştırma sonucunda; Mimarlar Odasınca 415 ada 15 parsele yönelik olarak acele kamulaştırma kararının (16 nolu parsel kapsam dışında bırakılmış) iptali istemiyle işbu davanın açıldığı 25.04.2016 tarihinden önce 06.04.2016 tarihinde açılan bahse konu E: 2016/3700 esas sayılı davada işbu davanın konusu BKK yanında yine acele kamulaştırma kararı alınan taşınmazların da içinde bulunduğu alanın 6306 sayılı Yasanın 2. maddesine göre riskli alan ilan edilmesi yolundaki 22/10/2012 tarihli, 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının, davacının mülkiyetindeki A1 Mah. 415 ada 15 ve 16 parsel yönünden iptalinin istenildiği; Danıştay 6. Dairesinin 02/06/2016gün ve E: 2016/3700, K: 2016/3572 sayılı kararıyla;”acele kamulaştırmaya ilişkin 21.03.2016 tarihli, 2016/8659sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile riskli alan ilanına ilişkin 22/10/2012 tarihli 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu kararının, farklı Danıştay Dairelerinin görev alanlarında bulunmaları ve acele kamulaştırmaya konu taşınmazların ada ve parsel numarası ile belirlenmesi, riskli alan ilanın ise koordinatlar verilmek suretiyle kroki ile oluşturulması ayrı ayrı incelenmelerinin gerektiği nedeniyle, aralarında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 5. maddesinin aradığı anlamdamaddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunmadığından, riskli alan ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararına karşı Danıştay Ondördüncü Dairesinde, acele kamulaştırmaya ilişkin Bakanlar Kurulu kararına yönelik Danıştay Altıncı Dairesinde dava açılması gerektiği” gerekçesiyle dilekçenin reddedildiği; “dilekçe ret kararının yasaya ve usul ekonomisine aykırı olduğu,dosyanın Altıncı ve Ondördüncü Daire Müşterek Kurulunca incelenmesi gerektiği”ileri sürülerekyine her iki BKK kararının birlikte dava konusu edildiğiyenilenen E: 2016/9775 esaslı davada, Danıştay 6. Dairesinin 27.09.2016 gün ve E: 2016/9775, K: 2016/4850 sayılı kararıyla aynı yanlışlıkların yapıldığı gerekçesiyle2577 sayılı Yasanın 15. maddesinin 5. fıkrası uyarınca davanın reddedildiği ve temyiz nedeniyle dosyanın gönderildiği Danıştay İDDK’ca 15.03.2017 gün ve E: 2017/360, K: 2017/1210 sayılı kararıyla usulden verilen bahse konu dava ret kararının bozulduğu ve bu karar üzerine dosya tekemmül ettirilmek suretiyle her iki BKK kararına birlikte bakılacağı anlaşılmakta ise de; davacıya ait taşınmazın “Korunması Gerekli Kültür Varlığı” olduğu ve “acele kamulaştırma” nedeniyle işin aciliyeti dikkate alındığında; tekemmül etmiş olan bu davada karar verilip, bozma üzerine tekemmül ettirilerek karar verilecek olan diğer davada gözönünde bulundurulmak suretiyle bir karar verilebilmesine engel bir durum bulunmamaktadır. Bu halde; davalı idarenin usule yönelik bu iddiası yerinde görülmemiştir.
Temel haklarımızdan biri olan mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla yasayla sınırlandırılması Anayasa’mızın 13. ve 35. madde hükümleri uyarınca mümkündür. Ayrıca, Ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Protokolüyle de mülkiyet hakkı bir insan hakkı olarak kabul edilmiş ve bu hakkın orantılılık ilkesi çerçevesinde kamu yararı gözetilerek sınırlandırılabileceği ifade edilmiştir.
Buna göre; bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kamulaştırma yolu ile kaldırılması, kamu yararının karşılanması zorunluluğunun özel mülkiyet hakkının korunmasından üstün tutulması şartına bağlıdır.
Bu bağlamda; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27. maddesi incelendiğinde, kamulaştırma işlemlerinde öngörülen yöntemlerin bir kısmının uygulanmayarak taşınmaza acele el konulabilmesi yolu istisnai olarak başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlenmiş olduğundan; madde hükmü ile üç durumda acele kamulaştırma yolu ile taşınmaza el konulmasına olanak tanınmıştır. Bu koşullardan ikisi Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya özel kanunlarda öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olması halleri şeklinde açıkça sayılmak suretiyle üstün kamu yararının ve kamu düzeninin korunmasının gerçekleştirilmesi amacıyla acele kamulaştırma yoluna gidilebileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda üçüncü koşul olan aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar verilebilmesi için de kamu yararı ve kamu düzenine ilişkin olma halinin maddede yer alan diğer iki koşula paralel nitelik taşıması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, Diyarbakır İli, Sur İlçesi, Suriçi bölgesinin 29.09.1988 günlü, 38 sayılı Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararı ile kentsel sit alanı ilan edildiği, ancak zaman içerisinde ruhsatsız yapılaşmalar, geleneksel yapıların yıkılması ve tahribi sonucu bölgenin tarihi kent özelliğini kaybettiği, mevcut yapı stokunun can ve mal güvenliği açısından risk oluşturduğu, bu yapıların aynı zamanda tescilli kültür varlığı değeri taşıyan yapıları da olumsuz etkileyerek tarihi yapı ve dokunun bozulmasına ve çöküntü haline gelmesine neden olduğunun saptanması üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan teknik rapora dayanılarak 22.10.2012 günlü, 3900 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca bölgenin riskli alan olarak ilan edildiği; 2015 yılında Diyarbakır Kalesi ve Hevsel bahçeleri kültürel peyzajının Dünya Mirası olarak tescillendiği; Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 16.03.2016 günlü, 2088 sayılı yazısı ile riskli alan ilan edilen alanda gerçekleştirilecek dönüşüm uygulamaları ile riskli yapı stoku içinde yaşayan nüfusun can ve mal güvenliğinin sağlanması, riskli yapılardan kaynaklanacak afet risklerinin azaltılarak ülkemizin önemli kültürel zenginlikleri arasında bulunan alanda taşınmaz kültür varlıklarının tahribatının engellenmesi, ülkemizin ve dünyanın kültürel zenginlikleri arasında yer alan sur içi bölgesinin bu nitelik ile bağdaşmayan, yapı ve kültür bütünlüğünü bozan veya kültürel varlıkları tahrip eden yapıların dokuya uyumlu hale getirilmesi; alanda mevcut kültür varlıklarının restorasyon, bakım, onarım, güçlendirme ve iyileştirme çalışmalarının yapılması ve bölgede yaşanan terör olayları sonucu zarar gören yapıların yıkım ve yenileme işlemlerinin gerçekleştirilebilmesi için alan bütününde çalışma imkanının sağlanmasının gerektiği hususları gözetildiğinde riskli alan sınırları dahilinde bulunan taşınmazlardan, hazırlanacak Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında malikleri ile anlaşma sağlanamayanların 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu uyarınca Bakanlık tarafından acele kamulaştırılmasına ilişkin karar alınması yolunda yapılan başvuru üzerine dava konusu Bakanlar Kurulu kararının alındığı; diğer taraftan bölgenin riskli alan ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle davacı tarafından açılmış bir davaya UYAP kayıtlarında rastlanılmamış ancak bu bölgedeki diğer bazı meslek odası (TMMOB Şehir Plancıları Odası Diyarbakır Şubesi ve malikler tarafından Danıştay Ondördüncü Dairesinde açılan davaların olduğu ve bunlardan E: 2016/4110esas sayılı davanın Feragat Nedeniyle KVYO kararı ile sonuçlandığı, diğer E: 2016/7172, E: 2016/8533,E: 2016/8411esas sayılı davalarda ise yargılamanın henüz sonuçlanmadığı görülmekte ise de; bu üç davada Yürütmenin Durdurulması isteminin 29.12.2016 tarihli gerekçeli kararla reddedildiği, ancak aynı yerle ilgili açılan davalardaki pek çok taşınmazdan farklı olarak; davacı Odanın 16 ve davaya konu 15 parsel sayılı taşınmazlarının Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 18.12.2009 tarih ve 2754 nolu kararı ile “Korunması Gerekli Kültür Varlığı” olarak tespit edilen ve 2863 sayılı Yasanın 7. maddesi uyarınca tescilinin devamına karar verilen taşınmazlar arasında olduğu ve eki Liste 1’in 22. sırasında yapı grubunun, II. Grup olarak belirtildiği, dava dilekçesine ekli bu belgenin teyidinin de, aynı yerdeki başka bir taşınmazın maliki tarafından açılan davada davalı Bakanlık tarafından dosyaya sunulan “Diyarbakır Sur İçi Kentsel Sit Alanında Yer Alan Anıtsal Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlıklarına İlişkin Liste” ile sağlandığı anlaşılmaktadır.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Vakıflar Genel Müdürlüğünün idaresinde veya denetiminde bulunan mazbut ve mülhak vakıflara ait taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının tespit, tescil, yetki, yönetim ve kullanımına ilişkin ayrıntılı düzenlemeler yer almaktadır. Anılan Kanun’un 9. maddesinde Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarında inşai ve fiziki müdahalede bulunulamayacağı, bunların yeniden kullanıma açılamayacağı veya kullanımlarının değiştirilemeyeceği öngörülmüş; 10. Maddesinde, her kimin mülkiyetinde veya idaresinde olursa olsun, taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak ve bunların her türlü denetimini yapmak veya kamu kurum ve kuruluşları ile belediyeler ve valiliklere yaptırmak, Kültür ve Turizm Bakanlığına ait olduğu belirtilmiş; “kamulaştırma” başlıklı 15. maddesinde “Taşınmaz kültür varlıkları ve bunların korunma alanları, aşağıda belirlenen esaslara göre kamulaştırılır:
- a) Kısmen veya tamamen gerçek ve tüzel kişilerle mülkiyetine geçmiş olan korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile korunma alanları Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanacak proğramlara uygun olarak kamulaştırılır.
Bu maksat için, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesine yeterli ödenek konur.
(Ek: 17/6/1987 – 3386/5 md.; Değişik: 14/7/2004 – 5226/7 md.) Kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, il özel idareleri ve mahallî idare birlikleri tescilli taşınmaz kültür varlıklarını, koruma bölge kurullarının belirlediği fonksiyonda kullanılmak kaydıyla kamulaştırabilirler.
- b) Menşei vakıf olup da çeşitli sebeplerle kısmen veya tamamen gerçek ve tüzelkişilerin mülkiyetine geçen korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve bunların korunma alanlarının kamulaştırılmaları, Vakıflar Genel Müdürlüğünce yapılır. Bu maksat için Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesine yeteri kadar ödenek konur.
- c) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunma alanları, imar planında yola, otoparka, yeşil sahaya rastlıyorsa bunların belediyelerce; sair kamu kurum ve kuruluşlarının bakım ve onarım ile görevli oldukları veya kullandıkları bu gibi kültür varlıklarının korunma olanlarının ise, bu kurum ve kuruluşlarca, kamulaştırılması esastır.
- d) Kamulaştırmalarda bedel takdirinde, taşınmaz kültür varlıklarının eskilik, enderlik ve sanat değeri dikkate alınmaz.
- e) (Değişik: 17/6/1987 – 3386/5 md.) Kamulaştırma işlemleri, bu Kanun hükümleri ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerine göre yapılır.
- f) (Ek: 17/6/1987 – 3386/5 md.; Değişik: 25/6/2009-5917/24 md.) Sit alanı ilan edilen ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planında kesin inşaat yasağı getirilen korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının bulunduğu parseller, (…)(1) başka Hazine arsa veya arazileri ile müstakil veya hisseli olarak değiştirilebilir. Sit alanı ilan edildiği tapu kütüğüne şerh edilen taşınmazları, miras ve ölüme bağlı tasarruflar dışında, sonradan edinenlerin talepleri değerlendirilmez. Ancak, Bakanlık izniyle gerçekleştirilen kazıların yapıldığı alanlarda bulunan parsellerde, maliklerin başvurusu ve kabulüne ilişkin koşul parsele yönelik uygulanır ve 1/1000 ölçekli onanlı koruma amaçlı imar planı şartı aranmaz. Bu parsellerin üzerinde bina veya tesis varsa malikinin başvurusu üzerine rayiç bedeli, 2942 sayılı Kanunun 11 inci maddesi hükümlerine göre belirlenerek ödenir. Bu bentle ilgili usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle belirlenir.
Bu hükümle ilgili usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.” hükmü getirilmiştir.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 9. Maddesinin son fıkrasında da, 2863 sayılı Kanun ve 5366 sayılı Kanun kapsamındaki alanlarda uygulamada bulunulması halinde alanın sit statüsü de gözetilerek Kültür ve Turizm Bakanlığının görüşünün alınacağı hükme bağlanmıştır.
Yukarıda yer verilen hükümler birlikte değerlendirildiğinde; riskli alan sınırları içerisinde korunması gerekli kültür varlığı niteliğinde taşınmaz bulunması halinde, yapılacak uygulamalar kapsamında anılan taşınmazların kamulaştırılabilmesi için özel kanun niteliğindeki 2863 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup, buna göre, taşınmazın korunması ve yaşatılması gereği de dikkate alınarak, koruma bölge kurullarınca izin/onay verilen fonksiyon veya projeler kapsamında yapılabilecek müdahaleler dışında herhangi başka bir müdahalede bulunulmaması; taşınmazın mevcut durumu, bölgenin bütünlüğü de gözönünde bulundurularak aynen korunmasının mümkün olup olmadığının saptanmasından sonra, kültür varlığı olarak korunması bakımından kamulaştırılmasının zorunlu olduğunun açıkça ortaya konması gerekmektedir.
Olayda, riskli alan olarak ilan edilen bölgede 2942 sayılı Yasanın 27. maddesi uyarınca acele kamulaştırma yapılabilmesi için gereken koşullar bulunmakla birlikte, kültür varlığı niteliğindeki taşınmazlara yönelik olarak 2863 sayılı Yasa uyarınca değerlendirme yapılması gerekmesine karşın; davalı idare tarafından, riskli alan ilanının taşınmaz kültür varlıklarının tahribatını engelleyeceği, alanda yapılacak yenileme, iyileştirme ve dönüşüm uygulamalarına yönelik proje hazırlandığı ifade edilmekle birlikte, dosyaya koruma bölge kurullarınca onaylanmış bir proje sunulmadığı ve her bir taşınmaz için kamulaştırma yapılmasını zorunlu kılan nedenlerin belirtilmediği, diğer taraftan, acele kamulaştırma kararına dayanak alınan gerekçe raporunda, koruma amaçlı imar planı kararları doğrultusunda Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından gerekli projelerin elde edilerek röleve, restitüsyon ve restorasyon işlemlerinin gerçekleştirileceğinin belirtildiği anlaşıldığından, korunması gerekli kültür varlıkları yönünden 2863 sayılı Yasa’da öngörülen koşullar yerine getirilmeksizin riskli alan olarak ilan edilen bölgenin bütününe yönelik genel belirlemelerle acele kamulaştırma kararının alındığı sonucuna varılmıştır.
Bu durumda, davacı Mimarlar Odasına ait korunması gerekli kültür varlığının 2863 sayılı Yasada öngörülen prosedür izlenmeksizin acele kamulaştırılması yönünde tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu 21.03.2016 günlü, 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu kararının davacıya ait taşınmaza ilişkin bölümününİPTALİNEkarar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosya incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
Dava, Diyarbakır İli, Sur İlçesi, A1 Mahallesi, 415 ada, 15 parsel sayılı taşınmazın acele kamulaştırılmasına ilişkin 25/03/2016 tarihli, 29664 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 21/03/2016 tarihli, 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.
Anayasanın 35. maddesinde: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” hükmü yer almaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Protokolünün “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1. maddesinde: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan mevzuat hükümleri açısından bakıldığında, özel mülkiyet hakkının, korunması gereken temel insan hakları arasında öngörüldüğü, anayasa ve uluslararası sözleşmelerde mülkiyet hakkını korumaya yönelik düzenlemelere yer verildiği, bu düzenlemelerde mülkiyet hakkına müdahalelerin olabileceğinin öngörüldüğü, ancak bu müdahalelerde kamu yararı gerekçesi, kanuni düzenleme gereği ve ölçülülük yada orantılılık gibi uluslararası hukukun genel ilkelerinin varlığının dikkate alınması gerektiği; aksi durumda müdahalenin mülkiyet hakkı ihlaline neden olacağı kabul edilmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesi kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla da bu hususların açık bir şekilde ortaya konulduğu görülmektedir.
Bu açıdan, kamu gücü kullanılarak özel mülkiyetteki taşınmazların kamu eline geçirilmesini ifade etmesi anlamında kamulaştırmanın yargısal incelemesinde, mülkiyet hakkına söz konusu müdahalede yukarıda yer alan hükümler çerçevesinde kamu yararının varlığının, kanuni düzenleme gereğinin ve orantılılık noktasında adil dengenin sağlanıp sağlanmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun “Acele kamulaştırma” başlıklı 27. maddesinde; 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10. madde esasları dairesinde ve 15. madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına 10. maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabileceği kuralına yer verilmiştir.
2942 sayılı Kanunun 27. maddesi incelendiğinde, kamulaştırma işlemlerinde öngörülen yöntemlerin bir kısmının uygulanmayarak taşınmaza acele el konulabilmesi yolu istisnai olarak başvurulabilecek bir yöntem şeklinde düzenlendiğinden, madde hükmü ile üç durumda acele kamulaştırma yolu ile taşınmaza el konulmasına olanak tanınmıştır. Bu koşullardan ikisinde Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya özel kanunlarda öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olması halleri şeklinde açıkça sayılmak suretiyle üstün kamu yararının ve kamu düzeninin korunmasının gerçekleştirilmesi amacıyla acele kamulaştırma yoluna gidilebileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda, üçüncü koşul olan aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar verilebilmesi için de kamu yararı ve kamu düzenine ilişkin olma halinin maddede yer alan diğer iki koşula paralel nitelik taşıması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, dava konusu acele kamulaştırmaya ilişkin 21.03.2016 tarihli, 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında bahsi geçen riskli alan kararının 22.10.2012 tarihli, 3900 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. Maddesi uyarınca alındığı, söz konusu riskli alan kararı öncesinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Diyarbakır İli, Sur İlçesi, Suriçi Bölgesi için hazırlanan teknik raporda: Uyuşmazlık konusu bölgenin mevcut yapı stoğunun niteliklerinin araştırıldığı; bölgedeki özel ve kamu taşınmazları belirlenerek, alana ilişkin yerinde fiziki tespitleri yapıldığı; alandaki yapıların; risk unsuru, kat adetleri, yapısal, ruhsat ve tescilli kültür varlığı durumlarının tespitinin gerçekleştirildiği; deprem risk analizlerinin yapıldığı ve bu başlıklara ilişkin haritaların çizildiği, bölgenin afet geçmişinin araştırıldığı; Suriçi Bölgesinin yıllar itibariyle değişen imar durumunun irdelendiği, bölge içerisinde yer alan anıtsal ve sivil mimarlık örneği teşkil eden korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının tespit edildiği ve bu taşınmazlara ilişkin envanterin çıkarıldığının belirtildiği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Başbakanlığa hitaben göndermiş olduğu 16.03.2016 tarihli, 2088 sayılı yazı ile 2012 yılında riskli alan ilan edilen ve Suriçi bölgesi içerisinde yeralan ada ve parsel numaralarıyla belirtilen taşınmazların acele kamulaştırılması için Bakanlar Kurulu kararı alınmasının istenildiği, söz konusu teklif yazının ekinde yer alan gerekçe raporunda; uyuşmazlığa konu alanda gerçekleştirilecek dönüşüm uygulamaları ile riskli yapı stoku içinde yaşayan nüfusun can ve mal güvenliğinin sağlanması, riskli yapılardan kaynaklanacak afet risklerinin azaltılarak ülkemizin önemli kültürel zenginlikleri arasında bulunan alanda taşınmaz kültür varlıklarının tahribatının engellenmesi, yapı ve doku bütünlüğü bozularak aykırılık teşkil eden yapıların dokuya uyumlu hale getirilmesi, kültür varlıklarının restorasyon, bakım onarım, güçlendirme, iyileştirme, sağlıklaştırma, vb. yönünde yapılacak müdahelelerle bölgeye kazandırılmasına yönelik çalışmaların yapılması ve alanda terör örgütü mensuplarınca zarar verilen konut ve işyerlerinin sağlıklı ve güvenli hale getirilmesi ve mağduriyetlerin giderilmesinin amaçlandığı, terör olayları sonucunda Sur Bölgesinde birçok ev ve işyerinin hasar gördüğü, Suriçinin sit alanı olması, birçok tescilli yapı bulunması nedeniyle alandaki zarar tespit işlemlerinin yapılacağı Sur bölgesi içerisinde yıkılan yerlerden başlamak suretiyle yıkım ve yapım işlerinin etaplar halinde gerçekleştirileceği, Sur İlçesinde yapılacak yıkım ve yenileme işlemlerinin 60 ayda yapılmasının planlandığı, koruma amaçlı imar planı kararları doğrultusunda kültürel taşınmaz varlıklarının röleve, restütisyon ve restorasyon işlemlerinin gerçekleştirileceği, bu kapsamda alanın riskli alan olarak ilan edilmesi gerektiği, alan içinde bulunan yapıların can ve mal güvenliği açısından risk teşkil etmesi taşınmazların tahliyesinin ve yıkımının ve akabinde yeni yapıların yapımının bir an önce başlatılması ve bitirilmesinin zaruri olduğu, terör örgütü mensuplarınca zarar verilen konut ve işyerleri sebebiyle yaşanan mağduriyetlerin ivedilikle giderilmesi gerektiği, alanda anlaşma sağlanan parsellerde altyapı uygulamalarına başlanıldığı ve altyapı uygulamalarının bütüncül bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için alan bütününde çalışma imkanının sağlanmasının gerektiği hususları gözetildiğinde riskli alan olarak ilan edilen sınırlar içerisinde dönüşümün ivedilikle gerçekleştirilebilmesini sağlamak üzere alan sınırları dahilinde bulunan taşınmazlardan, hazırlanacak kentsel dönüşüm projesi kapsamında malikleri ile anlaşma sağlanamayanların 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu uyarınca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından acele kamulaştırılması gerektiği saptamalarına yer verildiği anlaşılmıştır.
Uyuşmazlıkta, acele kamulaştırmaya yönelik Bakanlar Kurulu kararının dört ayrı sebebe dayalı bulunduğu; bu sebeplerden birincisinin, alanda riskli yapılar olduğu ve bu riskli yapı stoğu içinde yaşayan nufusun can ve mal güvenliğinin sağlanması, riskli yapılardan kaynaklanacak afet risklerinin azaltılması ve nihayetinde ortadan kaldırılması, ikincisinin, ülkemizin ve dünyanın kültürel zenginlikleri arasında yer alan sur içi bölgesinin bu nitelik ile bağdaşmayan, yapı ve kültür bütünlüğünü bozan veya kültürel varlıkları tahrip eden yapıların dokuya uyumlu hale getirilmesi, üçüncüsünün, alanda mevcut kültür varlıklarının restorasyon, bakım, onarım, güçlendirme ve iyileştirme çalışmalarının yapılması, dördüncüsünün de terör olayları sonucu zarar gören yapıların yıkım ve yenileme işlemlerinin gerçekleştirilmesi olduğu, bu dört sebebin birlikte, birbirleriyle koordineli bir biçimde, altyapıları da ele alınmak suretiyle ve bir an önce uygulamaların gerçekleştirilebilmesi için acele kamulaştırma kararının alındığı ve bu haliyle Kamulaştırma Kanununda öngörülen acelelik halinin dava konusu Bakanlar Kurulu kararı yönünden gerçekleşmiş bulunduğu görülmektedir.
Öte yandan, uyuşmazlığa konu taşınmazın bölge içerisinde yer alan sivil mimarlık örneği olarak korunması gerekli taşınmazlar arasında yer almadığı, davacının yapının bu haliyle ve aynen korunması gerektiği yolunda somut bir iddiasının da bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, uyuşmazlığa konu alan için gerekli olan yukarıda yer verilen ayrıntılı teknik çalışmaların yapıldığı, bunun sonucunda bölgenin riskli alan ilan edildiği, bu riskli alan ilanı doğrultusunda bölgenin sağlıklı yapılaşmasının taşınmaz kültür varlıklarının ihya ve restorasyon çalışmalarının ivedilikle aslına uygun olarak tamamlanmasının sağlanmasının hedeflendiği, acele kamulaştırmaya konu taşınmazların mahalle, ada ve parsel numarası gösterilmek suretiyle tek tek belirlendiği, ancak alanın bütünlüğü de göz önünde bulundurularak yukarıda belirtilen sebeplerle ve kullanılmaz halde bulunan bölgenin kent çeperinde çöküntü alanı oluşumunun önlenmesi, imar ıslahının bir an önce yapılabilmesi için acele kamulaştırma kararının alındığı sonucuna varıldığından ilişkin dava konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davanınreddine, aşağıda ayrıntısı yer alan 307,01-TL yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca takdir edilen 1.800,00.-TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine, artan posta avansının karar kesinleştikten sonra davacıların göstereceği hesaba iadesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A maddesi uyarınca bu kararın tebliğini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 26/10/2017tarihinde oybirliğiyle karar verildi.