1. Anasayfa
  2. Danıştay 6. Dairesi Kararları

Danıştay 6. Dairesi E: 2016/5030 K: 2017/1275 T: 27.2.2017


Alanda yürütülen ayrıntılı teknik çalışmalar neticesinde bölgenin riskli alan olarak ilan edildiği, bu alanda yürütülecek işlemlerin ivedilikle sonuçlandırılmasının, can ve mal kaybının yaşanmaması, ayrıca bölgenin sağlıklı yapılaşmaya kavuşturulması adına zorunlu olduğu, acele kamulaştırmaya konu taşınmazların alan bütünlüğü içinde, ada ve parsel numarası gösterilmek ve tek tek belirlenmek suretiyle, kamu yararı amacı doğrultusunda mülkiyet hakkına yapılması söz konusu olabilecek müdahalenin hassasiyetle ele alındığının anlaşıldığı, bu nedenle acele kamulaştırma kararında hukuka aykırılık olmadığı.

Davanın Özeti: Şırnak İli, Silopi İlçesi, A1 Mahallesi, 150 ada, 13 ve 14 parsel sayılı taşınmazların da bulunduğu alan içerisinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 15/03/2016 tarihli, 2945 sayılı yazısı üzerine 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27. maddesine göre alınan ve 25/03/2016 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 21.03.2016 tarihli, 2016/8662 sayılı acele kamulaştırma kararına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının; hukuka aykırı olduğu, 2942 sayılı Kanunun 27. maddesinde şartların gerçekleşmediği, ilçenin tamamına yönelik alınan kararın mülkiyet hakkının ihlali niteliğinde olduğu, taşınmazlarının çarşı merkezinin en geniş caddesinde yer aldığı, imara ve çevreye bir zararının bulunmadığı ileri sürülerek iptali istenilmektedir.

Savunmaların Özeti: Uyuşmazlığa konu alanın tüm çalışmalara rağmen sağlıksız yapılaştığı, bölgede, bu doğrultuda mühendislik hizmeti almış sağlıklı yapılaşmanın biran önce gerçekleştirilmesinin hedeflendiği, bölgeye ilişkin 2016 yılında alınan ve dava konusu acele kamulaştırma kararına esas alınan riskli alan ilanı öncesinde tüm etüd çalışmalarının yapıldığı, zemin ve yapı stoğu yönünden risk haritalarının çıkarıldığı, bölgedeki ruhsatsız yapılaşmanın üst düzeyde olduğu, terör olayları sonrasında oluşan mağduriyetlerin ivedilikle giderilmesi gerektiğinden bahisle davanın ve yürütmenin durdurulması isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi: Anayasanın 13. ve 35. madde hükümleri uyarınca mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla Anayasaya uygun olarak yasayla sınırlandırılması mümkündür. Ancak buna ilişkin düzenlemeler öncelikle kamu yararına dayanmalıdır. Buna göre, bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kamulaştırma yolu ile kaldırılması (mülkiyetin el değiştirmesi) kamu yararının karşılanması zorunluluğunun özel mülkiyet hakkının korunmasından üstün tutulması şartına bağlıdır.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “Acele kamulaştırma” başlıklı 27. maddesinde: 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10 uncu madde esasları dairesinde ve 15 inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına 10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabileceği kuralına yer verilmiştir.

Yukarıda aktarılan Anayasa hükmü ve Kamulaştırma Kanunu birlikte ele alındığında, bizatihi olağan kamulaştırma işlemi T.C Anayasası tarafından güvence altına alınan mülkiyet hakkının istisnası iken, olağan kamulaştırma işleminin istisnası olarak Kamulaştırma Kanunun 27. maddesinde belirtilen ve uygulanması sıkı şartlara bağlanan acele kamulaştırma yönteminin, hukuki güvenlik ilkesini ve mülkiyet hakkını zedeleyecek ölçüde geniş yorumlanamayacağı, hassasiyetle ele alınması gerektiği açıktır.

6306 sayılı Kanunun ve Uygulama Yönetmeliğinin işlem tarihi itibari ile yürürlükte bulunan hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, vaz’ edilen hükümlerden amaçlanan olgunun “afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerin” teşekkülünü sağlamak olduğu, aynı mevzuat çervesinde mevcut risk durumunun ilgili idarelerin yardımı doğrultusunda öncelikle maliklerce bertaraf edilmesinin tercih edildiği, bu doğrultuda uygulama sırasında izlenecek sürecin merhale merhale belirtildiği, Kanunun 6. maddesinin 1. fıkrasında özetle “üzerindeki bina yıkılarak arsa haline gelmiş parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verileceği” belirtildikten sonra karar nisabına katılmayan hissedarların arsa paylarının belirlenen en az rayiç bedel üzerinden açık artırma usulü ile öncelikle anlaşma sağlayan diğer paydaşlara satılmasının, bu durumun gerçekleşmemesi halinde ise rayiç bedeli Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edilmesinin öngörüldüğü, söz konusu taşınmazların Bakanlık, Toplu Konut İdaresi yada ilgili idare tarafından acele kamulaştırılması hususunun ise arsa maliklerine yapılan tebligat üzerine “en az üçte iki çoğunluk ile anlaşma sağlanamaması” koşulu ile aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlendiği anlaşılmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, davacının mülkiyetinde bulunan taşınmazların da içerisinde yer aldığı bölgenin, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca 16.02.2016 tarihli, 2016/8538 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile riskli alan olarak ilan edildiği, akabinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 15.03.2016 tarihli, 2945 sayılı işlemi ile “bahse konu riskli alan içerisinde bulunan ve eki listede belirtilen taşınmazlardan malikleri ile uzlaşma sağlanamayanların, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu uyarınca, Bakanlık tarafından acele kamulaştırılmasını” teminen karar ihdas edilmesi için yapılan başvuru üzerine, Bakanlar Kurulunun 21.03.2016 tarihli, 2016/8662 sayılı işlemi ile istem doğrultusunda, listede belirtilen taşınmazların anılan bakanlık tarafından 2947 sayılı Kanunun 27.maddesi uyarınca kamulaştırılmasına karar verildiği, bu kararın 25.03.2016 tarihli, 29664 sayılı Resmi Gazete yayımlanması üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bakılan davada, 15.03.2016 tarihli, 2945 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yazısı ekinde yer alan gerekçe raporunda: “Şırnak ili, Silopi İlçesi, A2, A3, A4, A5, A6, A1, A7 ve A8 mahallelerinde yapılması planlanan Kentsel Dönüşüm Projesi ile terör örgütünün sebep olduğu olaylardan dolayı ağır hasar gören ev ve iş yerlerinin sağlıklı ve güvenli hale getirilmesi, yetersiz olan kentsel donatı alanlarının ve çoğunluğu depreme dayanıksız binalardan oluşan konut dokusunun olası bir deprem riskine karşı hazırlıklı hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Riskli, sağlıksız ve çarpık yapılar ile afet riski altındaki alanların tespit edilerek riskli yapıların bertaraf edilmesi ve yapılacak planlama ile bölgede yaşayan vatandaşlara yönelik sosyal donatı alanlarıyla düzenli güvenli yaşam alanları oluşturulmak suretiyle kent bütünlüğünün sağlanması planlanmaktadır. Afet riski altındaki alan olarak belirlenen bölgede 5000’e yakın yapı bulunmaktadır. Alandaki nüfus 40.000’in üzerindedir. Alanda bulunan sağlıksız, çarpık ve riskli yapılar yıkılarak, bunların yerine yeniden fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, yeni yapılar oluşturulmak suretiyle bahsi geçen alanlarda sağlıklı ve güvenli yaşam çevrelerinin oluşturulması düşünülmektedir. Afet riskli olarak belirlenen alanda dönüşüm modeli olarak yerinde dönüşüm öngörülmüş olup, bu model ile halen yaşamını burada sürdüren şahısların tekrar aynı yerde fakat daha modern mimariye sahip güvenli yapılarda, daha sosyal, daha ferah bir yaşam tarzına sahip bir şekilde yaşaması hedeflenmektedir. Konut dokusu zamanla eskimiş, çevre şartlarına daha az dayanaklı hale gelen alanlar olası bir deprem tehlikesi karşısında riskli hale gelmiştir. Belirlenen bu bölge içerisinde çoğunluğu bir-iki katlı yığma yapıdan oluşan, birbiri içerisinde ve birçok yapının araçların dahi giremediği çıkmaz sokaklara cephe aldığı çarpık yapılmış konutların dışında, betonarme olarak çok katlı inşa edilmiş konutların önemli bir bölümü deprem yönetmeliğine uygun inşa edilmemiştir. Söz konusu yapılar deprem acısından riskli olmasının yanında, kentsel donatı olanaklarından yoksun, sağlıksız bir ortamda bulunan yapılardır. Bu yapılaşma dokusu, olası bir deprem anında yığma ve tek katlı binalara nazaran daha fazla can ve mal kaybına neden olacağından bahsi geçen alanda mekânsal anlamda düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Ayrıca bölücü terör örgütünün çıkardığı olaylar sonucunda Silopi ilçesinde vatandaşlarımıza ait pek çok ev ve işyeri hasar görmüştür. Bakanlığımızca görevlendirilen 23 ekipten oluşan 72 personel ile Silopi ilçesinde bina zarar tespit çalışmaları yapılmış, bu çalışmalar hem ilgili teknik personel hem de mahalle muhtarlarınca imzalanarak tutanak haline getirilmiştir. Bu sonuçlara göre konut ve işyeri olarak Silopi ilçesinde 7618 birim incelenmiş olup 879 adedi hasarsız, 6370 adedi az hasarlı, 342 adedi ağır hasarlı ve 27 adedi de yıkık birim olduğu tespit edilmiştir. Tespiti yapılan ağır hasarlı yapıların taşıyıcı sistemlerinde hasarların olduğu ve yapıların statiğinin bozulduğu yapıların bu şekilde kullanılmasının can ve mal güvenliği açısından ciddi risk oluşturduğu gözlenmiştir. Bölgedeki 342 adet binanın ağır hasarlı olması ve ilçedeki yapısal hasarların yanı sıra altyapısının da büyük oranda zarar görmüş olması, kanalizasyon ve temiz su altyapısının çalışamaz duruma gelmesi nedeniyle, olaylar sonucu oluşan hem yapısal hem altyapı hasarlarının giderilmesi, hem de bölgenin ulaşım sistemi, sosyal donatı alanları, yeşil alanlarıyla sağlıklı ve güvenli bir kent parçası haline getirilmesi için bütüncül bir çalışma yapılması gerekmektedir.” ifadelerine yer verildiği görülmektedir.

Uyuşmazlıkta, dava konusu parsellerin içerisinde bulunduğu bölgenin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 15.03.2016 günlü, 2945 sayılı yazısı üzerine, 06/03/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2016/8538 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile riskli alan olarak ilan edildiği, bu karara karşı dava dışı üçüncü kişi tarafından açılan davada ise Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin 14/06/2016 tarihli, E: 2016/2872 sayılı kararı ile yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verildiği nazara alındığında, riskli alan içerisinde tesis edilecek uygulama işlemlerinin 6306 sayılı Kanun çerçevesinde yürütüleceği hususunda duraksama bulunmamaktadır.

Yukarıda aktarılan maddi olay ve hukuki durum bir arada değerlendirildiğinde, uyuşmazlığa konu alanda yürütülen ayrıntılı teknik çalışmalar neticesinde bölgenin “riskli alan” olarak ilan edildiği, bu aşamadan sonra riskli alanda yürütülecek iş ve işlemlerin ivedilikle sonuçlandırılmasının, can ve mal kaybının yaşanmaması ayrıca bölgenin sağlıklı yapılaşmaya kavuşturulması adına zorunlu olduğu, Bakanlar Kurulu kararının içeriği incelendiğinde de, acele kamulaştırmaya konu taşınmazların alan bütünlüğü içinde, ancak parsel bazında yapılan inceleme sonucu mahalle, ada ve parsel numarası gösterilmek ve tek tek belirlenmek suretiyle, kamu yararı amacı doğrultusunda mülkiyet hakkına yapılması söz konusu olabilecek müdahalenin hassasiyetle ele alındığının anlaşıldığı, bu itibarla kullanılmaz halde bulunan bölgenin kent çeperinde çöküntü alanı oluşumunun önlenmesi ve imar ıslahının bir an önce yapılabilmesine imkân veren dava konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Öte yandan, dava konusu Bakanlar Kurulu kararının dayanağını oluşturulan 15.03.2016 tarihli, 2945 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yazısı ve eki gerekçe raporu incelendiğinde, bakanlık tarafından liste halinde gösterilen taşınmazların doğrudan acele kamulaştırılmasının değil, “hazırlanacak kentsel dönüşüm projesi kapsamında anlaşma sağlanamayan” taşınmazların acele kamulaştırılması hususunda karar alınması istenildiğinden, davacıya ait olanların da içerisinde bulunduğu taşınmazlar hakkında, öncelikle 6306 sayılı Kanun ve bu kanun uyarınca çıkarılan uygulama yönetmeliğinde somut olarak gösterilen sürecin işletilmesi gerektiği açık olup, akabinde ancak yasada öngörülen şartların gerçekleşmesi halinde Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde 2942 sayılı Kanunun 27.maddesi uyarınca acele el koyma usulü ile taşınmazların kamulaştırılması istenebilecektir.

Açıklanan nedenlerle, davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Düşüncesi: Dava, Şırnak İli, Silopi İlçesinde ilan edilen riskli alan içerisinde bulunan, A1 Mahallesi, davacıya ait 150 ada, 13 ve 14 parsel sayılı taşınmazların da bulunduğu alanın acele kamulaştırılmasına ilişkin 25.03.2016 günlü, 29664 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 21.03.2016 günlü, 2016/8662 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının usule ilişkin itirazları yerinde görülmemiştir.

Anayasa’nın 13. ve 35. madde hükümleri uyarınca mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla Anayasa’ya uygun olarak yasayla sınırlandırılması mümkündür. Ancak buna ilişkin düzenlemeler öncelikle kamu yararına dayanmalıdır. Ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Protokolüyle de mülkiyet hakkı bir insan hakkı olarak kabul edilmiş ve bu hakkın orantılılık ilkesi çerçevesinde kamu yararı gözetilerek sınırlandırılabileceği ifade edilmiştir. Buna göre, bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kamulaştırma yolu ile kaldırılması (mülkiyetin el değiştirmesi) kamu yararının karşılanması zorunluluğunun özel mülkiyet hakkının korunmasından üstün tutulması şartına bağlıdır. Bu çerçevede, 2942 sayılı Yasanın 27. maddesi incelendiğinde, kamulaştırma işlemlerinde öngörülen yöntemlerin bir kısmının uygulanmayarak taşınmaza acele el konulabilmesi yolu istisnai olarak başvurulabilecek bir yöntem olarak düzenlendiğinden, madde hükmü ile üç durumda acele kamulaştırma yolu ile taşınmaza el konulmasına olanak tanınmıştır. Bu koşullardan ikisi Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya özel kanunlarda öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olması halleri şeklinde açıkça sayılmak suretiyle üstün kamu yararının ve kamu düzeninin korunmasının gerçekleştirilmesi amacıyla acele kamulaştırma yoluna gidilebileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda üçüncü koşul olan aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar verilebilmesi için de kamu yararı ve kamu düzenine ilişkin olma halinin maddede yer alan diğer iki koşula paralel nitelik taşıması gerekmektedir.

Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlığa konu taşınmazların da yer aldığı Şırnak İli, Silopi İlçesinin, A2, A3, A4, A5, A6, A1, A7 ve A8 mahallelerine yönelik olarak bölgede bulunan taşınmazların çoğunluğunun bir-iki katlı yığma ve deprem yönetmeliğine uygun olmayan çok katlı betonarme yapılardan oluştuğu, bu yapıların da fiziki ve ekonomik ömrünü tamamlamış olduğu ve bölgede yaşanan terör olayları sonucunda pek çok ev ve işyerinin hasar gördüğünün saptanması üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan teknik rapora dayanılarak 16.02.2016 günlü, 2016/8538 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca bölgenin riskli alan olarak ilan edildiği; Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 15.03.2016 günlü, 2945 sayılı yazısı ile riskli alan ilan edilen alanda gerçekleştirilecek dönüşüm uygulamaları ile bölgede yaşanan terör olayları sonucu ağır hasar gören ev ve işyerlerinin sağlıklı ve güvenli hale getirilmesi, yetersiz olan kentsel donatı alanlarının ve çoğu depreme dayanıksız binalardan oluşan konut dokusunun olası bir deprem riskine karşı hazırlıklı hale getirilmesi amacıyla, uygulamaların ve dönüşümün hızla gerçekleştirilmesini sağlamak üzere alan sınırları dahilinde bulunan taşınmazlardan, hazırlanacak Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında malikleri ile anlaşma sağlanamayanların 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu uyarınca Bakanlık tarafından acele kamulaştırılmasına ilişkin karar alınması yolunda yapılan başvuru üzerine dava konusu Bakanlar Kurulu kararının alındığı; diğer taraftan bölgenin riskli alan ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılan ve Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin E: 2016/2872 sayısına kayıtlı davada yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, riskli alan olarak ilan edilen bölgenin sağlıklı yapılaşmasının ve altyapı uygulamalarının bütüncül bir şekilde gerçekleştirilmesinin sağlanması amacı doğrultusunda acele kamulaştırma yoluna gidildiği anlaşılmakla, olayda 2942 sayılı Yasanın 27. maddesinin uygulanabilmesi için gerekli olan olağanüstü durumun, acelelik halinin ve bu yönteme başvurulması ile amaçlanan kamu yararının bulunduğu sonucuna varıldığından, dava konusu Bakanlar Kurulu kararında mevzuata ve hukuka aykırılık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davanın reddine karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava, Şırnak İli, Silopi İlçesi, A1 Mahallesi, 150 ada, 13 ve 14 parsel sayılı taşınmazların da bulunduğu alan içerisinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 15/03/2016 tarihli, 2945 sayılı yazısı üzerine 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27. maddesine göre alınan ve 25/03/2016 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 21.03.2016 tarihli, 2016/8662 sayılı acele kamulaştırma kararına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Davalı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının usule ilişkin itirazları yerinde görülmemiştir.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun “Acele kamulaştırma” başlıklı 27. maddesinde: “3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10 uncu madde esasları dairesinde ve 15 inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına 10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Yukarıda yer mevzuat hükmünün değerlendirilmesinden; Kamulaştırma Kanununun 27. maddesinde yapılan düzenleme ile kamu idaresi tarafından ihtiyaç duyulan taşınmaza yönelik acelellik halinin belirlenmesidir. Bu maddenin uygulanması halinde, acelelik halinin bir sonucu olarak kıymet takdiri dışındaki işlemler sonraya bırakılarak taşınmaza el konulmaktadır. El koyma kararı sonucunda taşınmaz mülkiyeti lehine acelelik hali kabul edilen idareye geçmemektedir. Bu haliyle acelelik kararı verilmiş olan dava konusu karar taraflar arasındaki uyuşmazlığın nihai olarak çözümlendiği bir karar değildir. Alınan karar acelelelik halinin tespitinden ibarettir. Bakanlar Kurulu Kararı sonrasında işleyecek olan idari süreçte özel mülkiyete konu taşınmazlar yönünden 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun “Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili” başlıklı 10. maddesinde öngörülen süreç işletilecektir.

Uyuşmazlığın esası yönünden yapılan incelemede; Anayasanın 35. maddesinde: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” hükmü yer almaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Protokolünün “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1. maddesinde: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” hükmüne yer verilmiştir.

Anılan mevzuat hükümleri açısından bakıldığında, özel mülkiyet hakkının, korunması gereken temel insan hakları arasında öngörüldüğü, anayasa ve uluslararası sözleşmelerde mülkiyet hakkını korumaya yönelik düzenlemelere yer verildiği, bu düzenlemelerde mülkiyet hakkına müdahalelerin olabileceğinin öngörüldüğü, ancak bu müdahalelerde kamu yararı gerekçesi, kanuni düzenleme gereği ve ölçülülük yada orantılılık gibi uluslararası hukukun genel ilkelerinin varlığının dikkate alınması gerektiği; aksi durumda müdahalenin mülkiyet hakkı ihlaline neden olacağı kabul edilmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesi kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla da bu hususların açık bir şekilde ortaya konulduğu görülmektedir.

Bu açıdan, kamu gücü kullanılarak özel mülkiyetteki taşınmazların kamu eline geçirilmesini ifade etmesi anlamında kamulaştırmanın yargısal incelemesinde, mülkiyet hakkına söz konusu müdahalede yukarıda yer alan hükümler çerçevesinde kamu yararının varlığının, kanuni düzenleme gereğinin ve orantılılık noktasında adil dengenin sağlanıp sağlanmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

Dosyanın incelenmesinden, davacının mülkiyetinde bulunan taşınmazların da içerisinde yer aldığı bölgenin, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca 16.02.2016 tarihli, 2016/8538 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile riskli alan olarak ilan edildiği, akabinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 15.03.2016 tarihli, 2945 sayılı işlemi ile “bahse konu riskli alan içerisinde bulunan ve eki listede belirtilen taşınmazlardan malikleri ile uzlaşma sağlanamayanların, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu uyarınca, Bakanlık tarafından acele kamulaştırılmasını” teminen karar ihdas edilmesi için yapılan başvuru üzerine, Bakanlar Kurulunun 21.03.2016 tarihli, 2016/8662 sayılı işlemi ile istem doğrultusunda, listede belirtilen taşınmazların anılan bakanlık tarafından 2947 sayılı Kanunun 27.maddesi uyarınca kamulaştırılmasına karar verildiği, bu kararın 25.03.2016 tarihli, 29664 sayılı Resmi Gazete yayımlanması üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bakılan davada, 15.03.2016 tarihli, 2945 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yazısı ekinde yer alan gerekçe raporunda: “Şırnak ili, Silopi İlçesi, A2, A3, A4, A5, A6, A1, A7 ve A8 mahallelerinde yapılması planlanan Kentsel Dönüşüm Projesi ile terör örgütünün sebep olduğu olaylardan dolayı ağır hasar gören ev ve iş yerlerinin sağlıklı ve güvenli hale getirilmesi, yetersiz olan kentsel donatı alanlarının ve çoğunluğu depreme dayanıksız binalardan oluşan konut dokusunun olası bir deprem riskine karşı hazırlıklı hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Riskli, sağlıksız ve çarpık yapılar ile afet riski altındaki alanların tespit edilerek riskli yapıların bertaraf edilmesi ve yapılacak planlama ile bölgede yaşayan vatandaşlara yönelik sosyal donatı alanlarıyla düzenli güvenli yaşam alanları oluşturulmak suretiyle kent bütünlüğünün sağlanması planlanmaktadır. Afet riski altındaki alan olarak belirlenen bölgede 5000’e yakın yapı bulunmaktadır. Alandaki nüfus 40.000’in üzerindedir. Alanda bulunan sağlıksız, çarpık ve riskli yapılar yıkılarak, bunların yerine yeniden fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, yeni yapılar oluşturulmak suretiyle bahsi geçen alanlarda sağlıklı ve güvenli yaşam çevrelerinin oluşturulmaşı düsünülmektedir. Afet riskli olarak belirlenen alanda dönüşüm modeli olarak yerinde dönüşüm öngörülmüş olup, bu model ile halen yaşamını burada sürdüren şahısların tekrar aynı yerde fakat daha modern mimariye sahip güvenli yapılarda, daha sosyal, daha ferah bir yaşam tarzına sahip bir şekilde yaşaması hedeflenmektedir. Konut dokusu zamanla eskimiş, çevre şartlarına daha az dayanaklı hale gelen alanlar olası bir deprem tehlikesi karşısında riskli hale gelmiştir. Belirlenen bu bölge içerisinde çoğunluğu bir-iki katlı yığma yapıdan oluşan, birbiri içerisinde ve birçok yapının araçların dahi giremediği çıkmaz sokaklara cephe aldığı çarpık yapılmış konutların dışında, betonarme olarak çok katlı inşa edilmiş konutların önemli bir bölümü deprem yönetmeliğine uygun inşa edilmemiştir. Söz konusu yapılar deprem acısından riskli olmasının yanında, kentsel donatı olanaklarından yoksun, sağlıksız bir ortamda bulunan yapılardır. Bu yapılaşma dokusu, olası bir deprem anında yığma ve tek katlı binalara nazaran daha fazla can ve mal kaybına neden olacağından bahsi geçen alanda mekânsal anlamda düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Ayrıca bölücü terör örgütünün çıkardığı olaylar sonucunda Silopi ilçesinde vatandaşlarımıza ait pek çok ev ve işyeri hasar görmüştür. Bakanlığımızca görevlendirilen 23 ekipten oluşan 72 personel ile Silopi ilçesinde bina zarar tespit çalışmaları yapılmış, bu çalışmalar hem ilgili teknik personel hem de mahalle muhtarlarınca imzalanarak tutanak haline getirilmiştir. Bu sonuçlara göre konut ve işyeri olarak Silopi ilçesinde 7618 birim incelenmiş olup 879 adedi hasarsız, 6370 adedi az hasarlı, 342 adedi ağır hasarlı ve 27 adedi de yıkık birim olduğu tespit edilmiştir. Tespiti yapılan ağır hasarlı yapıların taşıyıcı sistemlerinde hasarların olduğu ve yapıların statiğinin bozulduğu yapıların bu şekilde kullanılmasının can ve mal güvenliği açısından ciddi risk oluşturduğu gözlenmiştir. Bölgedeki 342 adet binanın ağır hasarlı olması ve ilçedeki yapısal hasarların yanı sıra altyapısının da büyük oranda zarar görmüş olması, kanalizasyon ve temiz su altyapısının çalışamaz duruma gelmesi nedeniyle, olaylar sonucu oluşan hem yapısal hem altyapı hasarlarının giderilmesi, hem de bölgenin ulaşım sistemi, sosyal donatı alanları, yeşil alanlarıyla sağlıklı ve güvenli bir kent parçası haline getirilmesi için bütüncül bir çalışma yapılması gerekmektedir.” ifadelerine yer verildiği görülmektedir.

Diğer taraftan bölgenin riskli alan ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle dava dışı üçüncü kişi tarafından açılan davada; Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin 14/06/2016 tarihli, E: 2016/2872 sayılı kararı ile yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir.

Yukarıda aktarılan maddi olay ve hukuki durum bir arada değerlendirildiğinde, uyuşmazlığa konu alanda yürütülen ayrıntılı teknik çalışmalar neticesinde bölgenin “riskli alan” olarak ilan edildiği, bu aşamadan sonra riskli alanda yürütülecek iş ve işlemlerin ivedilikle sonuçlandırılmasının, can ve mal kaybının yaşanmaması, ayrıca bölgenin sağlıklı yapılaşmaya kavuşturulması adına zorunlu olduğu, Bakanlar Kurulu kararının içeriği incelendiğinde de, acele kamulaştırmaya konu taşınmazların alan bütünlüğü içinde, ancak parsel bazında yapılan inceleme sonucu mahalle, ada ve parsel numarası gösterilmek ve tek tek belirlenmek suretiyle, kamu yararı amacı doğrultusunda mülkiyet hakkına yapılması söz konusu olabilecek müdahalenin hassasiyetle ele alındığının anlaşıldığı, bu itibarla kullanılmaz halde bulunan bölgenin kent çeperinde çöküntü alanı oluşumunun önlenmesi ve imar ıslahının bir an önce yapılabilmesine imkân veren dava konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununa 6545 sayılı Kanunun 18. maddesiyle eklenen “İvedi yargılama usulü” başlıklı 20/A maddesi kapsamında kalan davanın REDDİNE, aşağıda ayrıntısı yer alan 285,80.-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 1.800,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine, artan posta avansının kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, bu kararın tebliğini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 27/02/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.