Danıştay 6. Dairesi E: 2019/160 K: 2020/7445 T: 10.9.2020

Davacıların kendi iradeleri ile sözleşmeleri imzaladıkları görülse de, davacıların dava açmaktaki amacı ile dava açmakla ulaşmak istediği sonuç göz önünde bulundurulduğunda beyanlarından, dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden ve yapılan incelemelerden, davacıların, taşınmazlarının ihale yoluyla satışına engel olmak ve hak kaybına uğramamak için sözleşme imzalamayı kabul ettikleri, sözleşme sonrasında da taşınmazların devrine engel olmak için sözleşme ile verilen vekâletnamelere ilişkin azilname düzenledikleri, söz konusu davacıların subjektif dava açma ehliyetinin varlığının devam ettiğinin kabulü gerekmektedir.

İSTEMİN KONUSU: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ: Dava konusu istem: … İli, … İlçesi, … Mahallesi, … Sitesi, … ada, …, …, …, …, … ve … parsel sayılı taşınmazların maliki olan davacılar tarafından, söz konusu taşınmazları da kapsayan alanda … Belediye Meclisinin 05.10.2016 tarih ve 88 sayılı kararı ile kabul edilen ve … Büyükşehir Belediye Meclisinin 25.11.2016 tarih ve 2081 sayılı kararı ile onaylanan 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliğinin iptali istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararda; planlama alanını kapsayan üst ölçekli plan niteliğindeki 1/5000 ölçekli nazım imar planında ve dava konusu 1/1000 ölçekli uygulama imar planında davacılara ait taşınmazların aynı fonksiyona ayrıldığı, bu şekliyle imar planlarının birbirleriyle uyumlu olduğu anlaşılmış olup plan hiyerarşisi gereği olarak 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarının 1/5000 ölçekli nazım imar planlarına uygun olması gerektiğinden, dava konusu 1/1000 ölçekli uygulama imar planında fonksiyon yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı, dava konusu 1/1000 ölçekli uygulama imar planı notlarında da yine 1/5000 ölçekli nazım imar planındaki 5 ve 11 sayılı plan notlarının aynı şekilde düzenlendiği, 1/5000 ölçekli nazım imar planındaki … sayılı plan notu ile getirilen düzenlemenin 1/1000 ölçekli uygulama imar planı notunda 26.madde olarak düzenlendiği, bu durumda, üst ölçekli plan niteliğindeki 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğine karşı açılan ve Mahkemenin E: …-…-…-…-…-… sayılı dosyalarında görülen davalarda 1/5000 ölçekli nazım imar planın …,… ve … sayılı plan notlarının iptaline karar verildiğinden dava konusu 1/1000 ölçekli uygulama imar planının …,… ve … sayılı notlarının da iptaline karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Belirtilen gerekçelerle, dava konusu işlemin kısmen iptaline kısmen davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararının özeti: İdari Dava Dairesince verilen kararda; İdare mahkemesince işin esası incelenmek suretiyle karar verildiği görülmüş ise de, öncelikle davacıların dava açma ehliyetinin bulunup bulunmadığının irdelenmesinin gerektiği, bu bağlamda dosya incelendiğinde, dava açma tarihi itibariyle davacıların davaya konu yerde malik konumunda bulunduklarının görüldüğü ve bu alanın halen fiili kullanım şekliyle devam etmesi (nakliyeciler sitesi) istemlerine münhasır olmak üzere dava açtıklarının anlaşıldığı, davanın açıldığı tarih itibariyle dava açma ehliyetinin bulunduğu, ancak daha sonra davacılardan bir kısmının burada yatırım yapan firma olan ve aynı zamanda bu dosyada davalı idare yanında müdahil konumunda bulunan … firmasıyla anlaşılarak kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzaladığı, bir kısım davacıların taşınmazlarının ise 6306 sayılı Yasa uyarınca satışı yapılmak suretiyle müdahil firma tarafından satın alındığı, buna göre, taşınmazla ilgili olarak dava konusu edilen 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliğinin iptalini istemekte menfaatlerinin ve dolayısıyla dava ehliyetlerinin kalmadığının görüldüğü, bu durumda, dava konusu işlemin mülkiyet hakkını ilgilendirmesi nedeniyle tapuda kayıtlı malikler veya diğer hak sahipleri tarafından dava açılabileceği, davacıların bir kısmının, uyuşmazlık konusu alanla ilgili olarak imar planı doğrultusunda alanda uygulama yapılarak ticaret+konut bölgesinden kendilerine bağımsız bölüm verilmesi konusunda müteahhit firma ile anlaşmaya vardığı, bir kısım davacıların taşınmazlarının ise müdahil firma tarafından ihale yoluyla satın alındığı dolayısıyla dava açarken olan menfaat bağının bu aşamada tersine dönmek suretiyle ortadan kalktığı, davanın açılması sırasında sahip olunması ve davanın görümü sürecinde de devam etmesi gereken menfaat bağının artık bulunmaması nedeniyle davacıların dava ehliyetine sahip olmadığı sonucuna varılmıştır.

Belirtilen gerekçelerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 45. maddesinin 4. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun kabulüne, kısmen davanın reddi, kısmen dava konusu işlemin iptali yolundaki İdare Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI: Her ne kadar kendi iradeleri ile taşınmazlarını satmışlar ve arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesini imzalamışsalar da, 6306 sayılı Kanun ve 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği uyarınca taşınmazlarının ihale yoluyla satışına engel olmak ve hak kaybına uğramamak için satış yapmayı ve sözleşme imzalamayı kabul etmek zorunda kaldıklarını, dolayısıyla, subjektif dava açma ehliyetinin devam ettiğini, nitekim arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin imzalanmasından 90 gün sonra, kendisiyle sözleşme imzalanan yüklenici şirkete sözleşme ile verilen vekâletnamelere ilişkin azilname düzenlendiği, ilan edilen riskli alan kararına karşı açılan dava sonucunda verilecek karar doğrultusunda satış yapan davacıların, gerçekleşen satışlara yönelik tapu iptal ve tescil davası açarak taşınmazlarını geri alacakları, dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi yönündeki iradelerinin devam ettiği, ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFLARIN SAVUNMALARININ ÖZETİ: Temyize konu kararın usul ve yasaya uygun olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ: Temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY: … İli, … İlçesi, … Mahallesi, … Sitesi, … ada, …, …, …, …, … ve … parsel sayılı taşınmazların maliki olan davacılar tarafından, 22.03.2007 onay tarihli 1/5000 ölçekli nazım imar planı ve 06.12.2007 onay tarihli 1/1000 ölçekli uygulama imar planı kapsamında kalan 156.000 m2 büyüklüğünde şahıs, şirket ve nakliye ambarları kooperatifi mülkiyetinde olan alanın “kısmen ticaret alanı (E: 2.00, TAKS: 0.50), kısmen kültürel tesis alanı, kısmen idari tesis alanı, kısmen dini tesis alanı, kısmen kapalı ve açık semt spor alanı, kısmen yeşil alan, kısmen açık otopark alanı ve kısmen yol alanı fonksiyonunda iken “E: 2,00, TAKS: 0,40 ve Yükseklik ençok: 40,00 m. kısmen ticaret+konut alanı, kısmen park alanı, kısmen zemin altı otopark alanı, kısmen katlı otopark alanı, kısmen mesleki eğitim alanı, kısmen ibadet alanı, kısmen eğitim alanı ve kısmen yol alanı” olarak belirlenmesine ilişkin … Belediye Meclisinin 05.10.2016 tarih ve 88 sayılı kararı ile kabul edilen ve … Büyükşehir Belediye Meclisinin 25.11.2016 tarih ve 2081 sayılı kararı ile onaylanan 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliği 02.03.2017 – 31.03.2017 tarihleri arasında askıya çıkarılmıştır.

Davacılar tarafından, planlama alanının fiili kullanım şekline (nakliyeciler sitesi) uyumsuz planlama yapıldığı, kentsel sosyal donatı alanı niteliğinde olan kapalı ve açık semt spor alanı, idari tesis alanı ve kültürel tesis alanlarının kaldırıldığı ve aynı hizmet bölgesi içinde eşdeğer yer ayrılmadığı, müdahil şirketin inşaat projesine zemin hazırlamak amacıyla dava konusu imar planı değişikliğinin hazırlandığı, dolayısıyla yapılan işlemin kamu yararından ziyade bireysel yararı amaçladığı, önceki imar planlarında olan ticaret alanının yanına konut alanının da eklenmesiyle nüfus ve yapı yoğunluğunun arttırıldığı, buna karşılık sosyal ve teknik donatı alanlarının azaltıldığı, dava konusu nazım imar planı değişikliğinin yoğunluğu arttırdığı ve ulaşım sistemini etkilediği ve Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği gereği zorunlu olduğu halde kentsel teknik altyapı etki değerlendirmesi raporunun hazırlanmadığı, dava konusu 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliğinin dayanağı 1/5000 ölçekli nazım imar planı notlarının 11. maddesinde bodrum katların emsale dahil olmayacağına ilişkin hükümde değişiklik yapılmaksızın 1/1000 ölçekli uygulama imar planında bu değişikliğin yapıldığı (bodrum katların emsale dahil edildiği), dava konusu 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliğinin dayanağı 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğine aykırı olduğu, plan notlarının 5, 6, 7, 8, 12, 13, 15, 25, 26 ve 27.maddeslerinin işlem tarihinde yürürlükte olan Planlı Alanlar Tip İmar yönetmeliğine, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve imar mevzuatına aykırı olduğu, iddialarıyla … Belediye Meclisinin 05.10.2016 tarih ve 88 sayılı kararı ile kabul edilen ve … Büyükşehir Belediye Meclisinin 25.11.2016 tarih ve 2081 sayılı kararı ile onaylanan 1/1000 ölçekli uygulama imar planı değişikliğinin iptali istemiyle 26.05.2017 tarihinde görülmekte olan dava açılmıştır.

… İli, … İlçesi, … Mahallesi sınırları içerisinde bulunan ve 10/02/2017 tarih ve 29975 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararına ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alan, 06/02/2017 tarih ve 2017/9867 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca riskli alan ilan edilmiştir.

Dava konusu alanda mülkiyet sahibi olan davacılardan bir kısmının taşınmazlarının mülkiyetinin 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği uyarınca yapılan ihale sonucu müdahil şirkete geçtiği görülmektedir.

Diğer davacılar ise, taşınmazları üzerinde bakılan davada müdahil şirket ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalamışlardır. Anılan davacılar, taşınmazlarının 6306 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği gereği alandaki mülkiyet sahibi olan 2/3 çoğunluğa satışına engel olmak amacıyla sözleşme düzenlediklerini iddia etmektedirler.

İLGİLİ MEVZUAT: 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının İkinci Kısmında Temel Hak ve Ödevler düzenlenmiş, Birinci Bölümünde Genel Hükümler belirlenmiş, bu Bölümde yer alan “Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması” başlıklı 4709 sayılı Kanun ile değişik 13. maddesinde; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer verilmiş, İkinci Bölümde Kişinin Hakları ve Ödevleri arasında yer verilen “mülkiyet hakkı” ise 35. maddesinde sayılmış ve bu hak; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” şeklinde düzenlemeye konu edilmiştir.

20/03/1952 tarihinde kabul edilen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokol Türkiye tarafından 19/03/1954 tarihinde onaylanmıştır. Anılan Protokol’ün “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. maddesinde; “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” kuralı yer almıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; iptal davaları; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME: 2577 sayılı Kanunun 2. maddesinde yer alan ve iptal davasının subjektif ehliyet koşulu olan “menfaat ihlali” kavramı doktrin ve içtihatlarda dava konusu işlemle davacı arasında kurulan kişisel, meşru, güncel bir menfaat ilişkisi olarak tanımlanmaktadır. Sözü edilen menfaat ilişkisinin varlığı ve sınırları her olayda yargı yerince uyuşmazlığın niteliğine göre belirlenmektedir.

Yargısal denetim amacıyla her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması koşuluna ihtiyaç vardır.

İptal davası açılabilmesi için gerekli olan menfaat ilişkisi kişisel, meşru, güncel bir menfaatin bulunması halinde gerçekleşecektir. Başka bir anlatımla, iptal davasına konu olan işlemin davacının menfaatini ihlal ettiğinden söz edilebilmesi için, davacıyı etkilemesi, yani davacının kişisel menfaatini ihlal etmesi, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunması gerekmektedir.

İptal davalarında, dava konusu işlemin davacının menfaatini ihlal ettiğinin saptanması davacının bu davada ehliyetinin (subjektif ehliyetinin) bulunduğu, dolayısıyla davanın esasının incelenmesine geçilebileceği sonucunu doğurmaktadır.

Yerleşik İdare Hukuku ilkelerine göre; iptal davası açılabilmesi ve davanın görülebilmesi için davacının iptali istenilen işlem nedeniyle davanın açıldığı sırada menfaatinin ihlal edilmesi yeterli olup; alınacak yeni bir idari kararla, davacının iptali istenilen işlemle ilişkisini kesmek ya da yeni bir işlemle geriye dönük olarak işlemin hukuka uygunluğunu sağlamaya çalışmakla, hukuka aykırılığı ileri sürülen işlemin yargısal denetim dışında bırakılması sonucu doğacaktır. Kaldı ki, İdari işlemlerin tesis edildikleri tarih itibariyle yargısal denetiminin yapılması gerekmektedir.

Davacılardan bir kısmına ait taşınmazların mülkiyetinin 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği uyarınca yapılan ihale sonucu müdahil şirkete geçtiği, söz konusu devir işleminin, riskli alan ilanına ilişkin 06/02/2017 tarih ve 2017/9867 sayılı Bakanlar Kurulu kararı sonucu alınan ihale kararı üzerine gerçekleştiği, başka bir ifadeyle, davacıların iradeleri dışında taşınmazın mülkiyetini kaybettikleri açıktır.

Yukarıda yer verilen açıklamalar çerçevesinde dosyada bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden, 06/02/2017 tarih ve 2017/9867 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla riskli alan ilan edilen alanda, müdahil şirketin 2/3 çoğunluğa sahip olduğu, müdahil şirketin bu çoğunluk hakkına dayanarak, alandaki diğer taşınmazların, 6306 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği gereği ihale yoluyla satışının sağlanması için gerekli girişimlerde bulunduğu, davacıların ise, taşınmazlarının ihale yoluyla satışına engel olmak ve olası bir hak kaybına uğramamak adına müdahil şirket ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlediklerini, mevcut durumun gerçek iradelerini yansıtmadığını, nitekim, sözleşmenin düzenlenmesinden 90 gün sonra sözleşme ile verilen vekâletnamelere ilişkin azilname düzenledikleri beyanında bulundukları, her ne kadar, davacılar ile müdahil şirket arasında düzenlenen arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin 7. maddesinde; “İş bu sözleşmenin taraflarca imzalanmasının ardından arsanın mülkiyetinin tamamı yükleniciye devredilecektir.” şeklinde düzenleme var ise de, UYAP sistemi üzerinde TABBİS kayıtlarının incelenmesinden, sözleşmeye konu taşınmazların mülkiyetinin, davacılar tarafından yüklenici (müdahil) şirkete devredilmediği anlaşılmaktadır.

Davacıların kendi iradeleri ile sözleşmeleri imzaladıkları görülse de, davacıların dava açmaktaki amacı ile dava açmakla ulaşmak istediği sonuç göz önünde bulundurulduğunda beyanlarından, dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden ve yapılan incelemelerden, davacıların, taşınmazlarının ihale yoluyla satışına engel olmak ve hak kaybına uğramamak için sözleşme imzalamayı kabul ettikleri, sözleşme sonrasında da taşınmazların devrine engel olmak için sözleşme ile verilen vekâletnamelere ilişkin azilname düzenledikleri, söz konusu davacıların subjektif dava açma ehliyetinin varlığının devam ettiğinin kabulü gerekmektedir.

Öte yandan, mezkur taşınmazları da kapsayan alanda Bakanlar Kurulunun 06/02/2017 tarih ve 2017/9867 sayılı kararıyla ilan edilen riskli alan kararının Danıştay Ondördüncü Dairesinin 15/01/2019 tarih ve E: 2017/826, K: 2019/81 sayılı kararı ile iptaline karar verildiği, anılan kararın temyizi üzerine de Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 03/10/2019 tarih ve E: 2019/83, K: 2019/4047 sayılı kararıyla onanması üzerine iptal kararının kesinleştiği görülmektedir.

Bu durumda, 1/5000 ölçekli nazım imar planı değişikliğinin iptali istemiyle açılan davada davacılardan …, …, …, … ve …’ın dava açma ehliyetlerinin bulunduğu sonucuna ulaşıldığından, işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken davanın ehliyet yönünden reddi yolunda verilen Bölge İdare Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle; 1. 2577 sayılı Kanunun 49. maddesine uygun bulunan davacıların temyiz isteminin kabulüne,

  1. Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle kısmen iptaline, kısmen davanın reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun kabulü ile anılan kararın kaldırılarak yukarıda özetlenen gerekçeyle davanın ehliyet yönünden reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararının BOZULMASINA,
  2. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 10/09/2020 tarihinde, kesin olarak, oybirliğiyle karar verildi.