1. Anasayfa
  2. Danıştay 6. Dairesi Kararları

Danıştay 6. Dairesi E: 2019/2494 K: 2019/5508 T: 12.6.2019


Riskli alanlardaki yapılar ile riskli yapılara elektrik, su ve doğal gaz verilmeyeceği yolundaki kuralın uygulanabilmesinin, hak sahiplerinin görüşünün alınması koşuluna bağlandığı, Yasa hükmünde aranan bu koşula metinde yer verilmediği anlaşılmakla, dayanağı Yasa hükmünü daraltacak nitelikteki yönetmelik düzenlemesinde bu yönden hukuka uyarlık bulunmadığı, Mimari proje ile yönetim planında malik imzası aranmaz.” şeklindeki düzenlemenin, 634 sayılı Yasa’nın 12. maddesine açıkça aykırı olduğu.

DAVANIN KONUSU: 27.10.2016 günlü, 29870 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değiştirilen Yönetmeliğin 5.maddesinin 2.fıkrasının (b) bendi ve devamının, 15. maddesinin 2., 7. fıkrasının ve 13. fıkrasının “Mimari proje ile yönetim planında malik imzası aranmaz.” şeklindeki son cümlesinin, 15/A maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinin ve 3. fıkrasının, 8. maddesinin 2. fıkrasının (ç) bendinin, 7.maddesinin 9. fıkrasının iptali ile 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Ek 1.maddesinin (b) bendi ile 6.maddesinin 1.fıkrasında yer alan “Bu çerçevede riskli alanlar ve rezerv yapı alanlarında uygulama yapılan etap veya adada, riskli yapılarda ise bu yapıların bulunduğu parsellerde, yapılar yıktırılmadan önce, parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, ifraz, terk, ihdas ve tapuya tescil işlemlerine, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine, yapının paydaşı olup olmadıkları gözetilmeksizin sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir. Bu karara katılmayanların arsa payları, Bakanlıkça rayiç değeri tespit ettirilerek ve bu değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılır.” cümlesinin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI: Dava konusu Yönetmeliğin 5/2-(b) maddesinin; dayanağı olan 6306 sayılı Kanunun Ek 1.maddesinin 1.fıkrasının (b) bendi ile aynı doğrultuda düzenlendiği, dayanağı Kanun maddesinin mülkiyet hakkını ölçüsüz ihlal etmesi nedeniyle Anayasaya aykırı olduğu dolaysıyla dava konusu düzenlemenin de hukuka aykırı olduğu, aynı Yönetmeliğin 5/1.maddesinde aranılan teknik raporun anılan maddenin 2.fıkrasında riskli alan ilanı sırasında aranmadığı, aynı maddenin 3. ve 4.fıkralarında ise; 1.maddede belirtilen bilgi ve belgeler ibaresinin kaldırılması sonucunda can ve mal güvenliği bakımından teknik inceleme yapılamayacağı,

Yönetmeliğin 15.maddesinin 2. ve 7. fıkrasının, dayanağı 6306 sayılı Kanunun 6/1.maddesine uygun olarakdüzenlendiği, dayanağı Kanun maddesinin mülkiyet hakkını ölçüsüz ihlali nedeniyle Anayasaya aykırı olduğundan bahisle anılan Yönetmelik maddelerinin de hukuka aykırı olduğu, aynı madenin 13.fıkrasındaki “mimari proje ile yönetim planında malik imzası aranmaz” cümlesinin 634 sayılı Kat Mülkiyet Kanununa aykırı olduğu;

Yönetmeliğin 15/A maddesinin 1.fıkrası (b) bendinde ve 3.fıkrasında yapılan değişiklikle satış işleminin maliklere ulaşılamaması halinde nasıl tebliğ edileceğine ilişkin belirsizlik oluştuğu, maddenin eski halinde satışa ilişkin işlemin tebliğinin maliklerin mernis adresine yapılacağı belirtilmişken, yeni halinde bu şartın kaldırıldığı, malikten habersiz satışın yapılabilmesinin söz konusu olduğu, bu durumun mülkiyet hakkının Yönetmelikle sınırlanması sonucunu doğurduğu ve hukuka aykırı olduğu;

Yönetmeliğin 8/2-(ç) maddesinin; dayanak Kanunun 4/3.maddesinde belirtilen “hak sahibinin görüşü alınması” şartını ihmal ettiğinden bahisle Kanuna aykırı olduğu;

Yönetmeliğin 7/9.maddesinde belirtilen tescilli kültür varlıklarının hiçbir şekilde riskli yapı ilan edilip yıkılamayacağı, anılan fıkranın Anayasanın 63.maddesine ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa aykırı olduğu, ileri sürülmüştür.

DAVALININ SAVUNMASI: Öncelikle, usule ilişkin olarak dava konusu Yönetmelik değişikliğiyle davacının şahsi, meşru ve güncel bir menfaatinin ihlal edilmediği ve davanın süresinde açılmadığı ileri sürülmüştür.

Dava konusu Yönetmeliğin 5/2-(b) bendi ve devamı maddelerinin 6306 sayılı Kanunun Ek1. maddesine uygun olarak düzenlendiği, en az %65’i imar mevzuatına aykırı olarak inşaa edilmiş yapılar imar affından yararlanıp ruhsat almış olsa dahi denetime ve kontrole tabi olmadan yapıldığından bahisle can ve mal güvenliği açısından tehlike oluşturduğu, riskli alan sınırı belirlenirken uygulama bütünlüğünün esas alınması gerektiğinden hukuka uygun olduğu;

Yönetmeliğin 7/9.maddesinin dayanağı 6306 sayılı Kanunun 9/3.maddesine, Yönetmeliğin 8/2-(ç) maddesinin ise Kanunun 4. ve 5.maddelerine, Yönetmeliğin 15.maddesinin 2. ve 7. fıkralarının ise Kanunun 6/1.maddesine uygun olarak düzenlendiği, Yönetmeliğin 15/13.fırasının son cümlesinin ise; yıkılan yapıların yerine yapılacak yeni uygulamalara maliklerin rızası ile başlanılmasından sonra maliklerden birinin vefatı veya sonradan anlaşmama iradesi göstermeleri sonucunda sürecin tıkanmaması amacıyla düzenlendiği;

Yönetmeliğin 15/A maddesinin 1.fırkasının (b) bendi ile 3.fıkrasının ise dayanağı 6306 sayılı Kanunda tebligatların 7201 sayılı Tebligat Kanunu uyarınca yapılacağı belirtildiğinden, anılan hükme uygun olarak düzenlendiği ve hukuka uygun olduğu savunulmuştur.

Öte yandan, 6306 sayılı Kanuna 6704 sayılı Kanun ile eklenen Ek 1.maddenin ve değiştirilen 6/1.maddesinin, uygulamaları kolaylaştırmak ve mülkiyet hakkını korumak amacıyla düzenlendiği, Anayasaya uygun olduğu, davacı iddialarının ciddi olmadığı, bu sebeplerle Anayasa Mahkemesine başvurulmaması gerektiği savunulmuştur.

DANIŞTAY SAVCISI DÜŞÜNCESİ: Dava; 15/12/2012 günlü, 28498 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 27/10/2016 günlü, 29870 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değişik 5. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendi ve devamının, 7. maddesinin 9. fıkrasının, 8. maddesinin 2. fıkrasının (ç) bendinin, 15. maddesinin 2. ve 7. fıkraları ile 13. fıkrasının “Mimari proje ile yönetim planında malik imzası aranmaz.” şeklindeki son cümlesinin, 15/A maddesinin 1.fıkrasının (b) bendinin ve 3. fıkrasının iptali istemiyle açılmıştır.

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun “amaç” başlıklı1. maddesinde; “Bu Kanunun amacı; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemektir.” hükmü getirilmiştir.

Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin “amaç” başlıklı1. maddesinde; “Bu Yönetmeliğin amacının; 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca, riskli yapılar ile riskli alan ve rezerv yapı alanlarının tespitine, riskli yapıların yıktırılmasına, yapılacak planlamaya, dönüştürmeye tabi tutulacak taşınmazların değerinin tespitine, hak sahibi olacaklarla yapılacak anlaşmaya ve yapılacak yardımlara, yeniden yapılacak yapılara ve 6306 sayılı Kanun kapsamındaki diğer uygulamalara ilişkin usûl ve esasları belirlemek olduğu, Yönetmeliğin değişik 7. maddesinin 1. fıkrasında ise; riskli yapıların, Ek-2’de yer alan Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslara göre tespit edileceği düzenlenmiştir.

6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin değişik 8. maddesinin 2. fıkrasının (ç) bendinin değerlendirilmesi;

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un “Tasarrufların Kısıtlanması” başlıklı 4. maddesinin 3. fıkrasında: “Uygulama sırasında Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından talep edilmesi hâlinde, hak sahiplerinin de görüşü alınarak,riskli alanlardaki yapılar ile riskli yapılara elektrik, su ve doğal gaz verilmez ve verilen hizmetler kurum ve kuruluşlar tarafından durdurulur.” kuralına yer verilmiştir.

Anılan yönetmeliğin iptali istenilen 8. maddesinin 2. fıkrasının (ç) bendinde ise: “(a) ve (c) bentlerinde belirtilen şekilde verilen süreler içinde riskli yapıların maliklerince yıktırılmaması hâlinde, riskli yapılara elektrik, su ve doğal gaz verilmemesi ve verilen hizmetlerin durdurulması ilgili kurum ve kuruluşlardan istenir. İdarenin talebi üzerine, ilgili kurum ve kuruluşların riskli yapılara verilen elektrik, su ve doğal gaz gibi hizmetleri durdurması zorunludur.” düzenlemesi yer almaktadır.

Yönetmelik hükmünün dayanağı olan 6306 sayılı Yasa’nın 4. maddesi ile getirilen sınırlamanın amacının, uygulamaları devam ettirebilmek için riskli yapıların tahliye edilmesi konusunda bireylerin zorlanması olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim söz konusu yasa kuralına ilişkin Anayasa Mahkemesi’nce verilen 27/02/2014 günlü, E: 2012/87 K: 2014/41 sayılı kararda da bu hususa vurgu yapılmış ve Kanunla öngörülen afet riski altındaki alanların yeniden yapılandırılması nihai amacına ulaşılabilmesi için kendi iradeleriyle yapıyı terk etmeyen bireylerin, zor kullanılması yerine elektrik, su ve doğal gaz hizmetleri verilmeyerek tahliyeye zorlanmalarının makul görülebileceği ve böyle bir kural öngörülmesinde kamu yararı bulunduğu belirtilmiştir.

Ancak, uygulama sırasında Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından talep edilmesi hâlinde riskli alanlardaki yapılar ile riskli yapılara elektrik, su ve doğal gaz verilmeyeceği yolundaki yukarıda metnine yer verilen kuralın uygulanabilmesi, Kanun metninden açıkça anlaşılacağı üzere hak sahiplerinin görüşünün alınması koşuluna bağlanmıştır.

Dava konusu Yönetmelik hükmü incelendiğinde ise; dayanak Yasa hükmünde aranan bu koşula metinde yer verilmediği anlaşılmakla, dayanağı Yasa hükmünü daraltacak nitelikteki yönetmelik düzenlemesinde bu yönden hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğine sözü edilen Yönetmelik ile eklenen 15. maddenin 13. fıkrasının son cümlesinin değerlendirilmesine gelince;

Bu fıkrada: “Arsa maliki ile yüklenici arasında düzenlenen kat karşılığı inşaat sözleşmesi veya kat karşılığı temlik sözleşmesine istinaden inşa edilecek olan binaya ilişkin kat irtifakı veya kat mülkiyeti tesisi işlemi, hak sahipleri adına, talep edilmesi halinde Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından yapılır veya yaptırılır. Yapılacak talebe esas kat karşılığı inşaat sözleşmesi veya kat karşılığı temlik sözleşmesinde hak sahiplerine isabet eden bağımsız bölümlerin belirlenmiş olması gerekmektedir. Tapuya tescil işlemlerinde elektronik ortamda düzenlenen ve ilgili idare tarafından onaylı mimari proje ile yönetim planı esas alınır. Mimari proje ile yönetim planında malik imzası aranmaz.” kuralına yer verilmiştir.

634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun kat mülkiyetinin kurulması için tapu idaresinden istemde bulunulurken sunulması gerekli olan belgeleri düzenleyen 12. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde: “Anagayrimenkulde, yapı veya yapıların dış cepheler ve iç taksimatı bağımsız bölüm, eklenti, ortak yerlerinin ölçüleri ve bağımsız bölümlerin konum ve büyüklüklerine göre hesaplanan değerleriyle oranlı arsa payları, kat, daire, iş bürosu gibi nevi ile bunların birden başlayıp sırayla giden numarası ve bağımsız bölümlerin yapı inşaat alanı da açıkça gösterilmek suretiyle, proje müellifi mimar tarafından yapılan ve anagayrimenkulün maliki veya bütün paydaşları tarafından imzalanan, yetkili kamu kurum ve kuruluşlarınca onaylanan mimarî proje ile yapı kullanma izin belgesi”, (b) bendinde de; “Bağımsız bölümlerin kullanılış tarzına, birden çok yapının varlığı halinde bu yapıların özelliğine göre 28 inci maddedeki esaslar çerçevesinde hazırlanmış, kat mülkiyetini kuran malik veya malikler tarafından imzalanmış bir yönetim plânı” sayılmıştır.

Yukarıda metnine yer verilen 634 sayılı Yasa’nın 12. maddesinin 1. fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde 634 sayılı Yasa kapsamında kat mülkiyetinin kurulabilmesi için tapu idaresinden istemde bulunulurken sunulacak olan mimari projenin ile yönetim planının malik veya maliklerce imzalanmasının zorunlu olduğu kurala bağlandığından, iptali istenilen 15. maddenin 13. fıkrasının son cümlesindeki “Mimari proje ile yönetim planında malik imzası aranmaz. “şeklindeki düzenlemenin, 634 sayılı Yasa’nın 12. maddesine açıkça aykırı olduğu sonucuna varılmakla anılan düzenlemede bu haliyle hukuka uyarlık görülmemiştir.

15/12/2012 günlü, 28498 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 27/10/2016 günlü, 29870 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde değişiklik yapılmasına dair Yönetmelik ile değişik 5. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendi ve devamı, 7. maddesinin 9. fıkrası, 15. maddesinin 2. ve 7. fıkraları, 15/A maddesinin 1.fıkrasının (b) bendi ve 3. Fıkrasında üst normlara ve hukuka aykırılık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 27/10/2016 günlü, 29870 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına dair Yönetmelik ile değişik 8. maddesinin 2. fıkrasının (ç) bendi ile 15. maddesinin 13. fıkrasının son cümlesine ilişkin kısmının iptaline,Yönetmeliğin diğer maddeleri ile ilgili olarak ise, davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ: Dava; 27.10.2016 günlü, 29870 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değiştirilen Yönetmeliğin 5.maddesinin 2.fıkrasının (b) bendi ve devamının, 15. maddesinin 2., 7. fıkrasının ve 13. fıkrasının “Mimari proje ile yönetim planında malik imzası aranmaz.” şeklindeki son cümlesinin, 15/A maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinin ve 3. fıkrasının, 8. maddesinin 2. fıkrasının (ç) bendinin, 7. maddesinin 9. fıkrasınınhukuka aykırı olduğundan iptal edilmesi gerektiği;

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Ek 1. maddesinin (b) bendi ile 6.maddesinin 1.fıkrasında yer alan ” Bu çerçevede riskli alanlar ve rezerv yapı alanlarında uygulama yapılan etap veya adada, riskli yapılarda ise bu yapıların bulunduğu parsellerde, yapılar yıktırılmadan önce, parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, ifraz, terk, ihdas ve tapuya tescil işlemlerine, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine, yapının paydaşı olup olmadıkları gözetilmeksizin sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir. Bu karara katılmayanların arsa payları, Bakanlıkça rayiç değeri tespit ettirilerek ve bu değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılır.” cümlesinin ise Anayasaya aykırı olduğundan bahisle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması gerektiği iddialarıyla açılmıştır.

İNCELEME VE GEREKÇE:

USUL YÖNÜNDEN: Davalı tarafından, davacının şahsi, meşru ve güncel bir menfaatinin ihlal edilmediğinden bahisle ehliyet nedeniyle ve süresinde açılmadığından bahisle süre aşımı nedeniyle davanın reddi gerektiği ileri sürülmüş ise de; Anayasa’nın kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını düzenleyen 135. maddesinde; “(…) Kamu Kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla konulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzel kişileridir…” hükmüne yer verilmiştir.

Anayasanın Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler arasında yer verdiği “Çevrenin korunması” hususu, hem herkes için “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını”, hem de “çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek ” ödevini tüm vatandaşlar için “hak ve ödev” olarak düzenlenmiş bulunmaktadır.

6235 sayılı F2 Birliği Kanununun 2/c maddesinde, “mühendislik ve mimarlık mesleği mensuplarının, müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplinini ve ahlakını korumak için gerekli gördüğü bütün teşebbüs ve faaliyetlerde bulunmak.” Birliğin amacı olarak sayılmış; F2 Birliği Ana Yönetmeliğinin “Birliğin ve Bağlı Odaların Amaçları” başlıklı 3.maddesinin 1.fıkrasının (b) bendinde, “Mühendislik ve mimarlık mesleği mensuplarının ortak gereksinmelerini karşılamak, mesleki etkinlikleri kolaylaştırmak, mesleğin genel yararlara uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halkla olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplinini ve ahlakını korumak; kamunun ve ülkenin çıkarlarının korunmasında, yurdun doğal kaynaklarının bulunmasında, korunmasında ve işletilmesinde, çevre ve tarihi değerlerin ve kültürel mirasın korunmasında, tarımsal ve sınai üretimin artırılmasında, ülkenin sanatsal ve teknik kalkınmasında gerekli gördüğü tüm girişim ve etkinliklerde bulunmak.” Odanın amaçları arasında sayılmıştır.

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının idari işlemlere karşı kuruluş kanunlarında gösterilen amaçları doğrultusunda dava açma ehliyetlerinin bulunduğu açıktır.

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesinden; gerek çevrenin korunması gerekse kişilerin sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşamalarının sağlanması gibi kamu yararını ilgilendiren konularda dava açma ehliyetinin geniş yorumlanması sonucunu doğuran Anayasanın 56. maddesi, gerekse 6235 sayılı F2 Odaları Birliği Kanunu ile davacının başlıca amaçlarını düzenleyen ve yukarıda yer verilen Yönetmeliğin ilgili maddeleri dikkate alındığında; F1 Odasının, afet riski altındaki alanlarda, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasların belirlenmesine ilişkin yasal değişiklikleri içeren dava konusu düzenlemenin “kamu yararına” uygunluğu yönünden yargı denetimine tabi tutulması amacıyla açtığı bu davada ehliyetinin bulunduğu sonucuna varıldığından, davalı tarafın ehliyet nedeniyle davanın reddine ilişkin itirazlarında hukuka uyarlık bulunmamıştır.

Öte yandan; uyuşmazlık konusu olayda, dava konusu Yönetmelik değişikliğinin 27/10/2016 tarihli, 29870 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdiği ve davacı tarafından Danıştay Genel Yazı İşleri Müdürlüğüne verilen dilekçe ile dava açma süresinin son günü olan 26/12/2016 tarihinde davanın açıldığı anlaşıldığından, davalının süre aşımı nedeniyle davanın reddine ilişkin itirazlarında da hukuki isabet bulunmamaktadır.

ESAS YÖNÜNDEN:

Anayasaya Aykırılık İddiasının İncelenmesi: Davacı tarafından;14/04/2016 tarihinde kabul edilen, 26/04/2016 günlü, 29695 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6704 sayılı Kanunun 25. maddesi ile 6306 sayılı Kanuna eklenen Ek 1.maddesinin Anayasaya aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de; Anayasa Mahkemesinin 11.01.2018 tarihli, 30298 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 15.11.2017 tarihli E: 2016/133, K: 2017/155 sayılı kararında; “6306 sayılı Kanuna eklenen Ek 1.maddenin 2.fıkrasının (a) bendinin ikinci cümlesi ile (b) bendinin Anayasaya aykırı olmadıklarına” karar verildiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi incelemesinden geçmeyen Kanunun diğer kısımlarına ilişkin Anayasaya aykırılık iddiaları ise ciddi görülmemiştir.

İlgili Mevzuat: 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 4/3.maddesinde;“Uygulama sırasında Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından talep edilmesi hâlinde, hak sahiplerinin de görüşü alınarak, riskli alanlardaki yapılar ile riskli yapılara elektrik, su ve doğal gaz verilmez ve verilen hizmetler kurum ve kuruluşlar tarafından durdurulur.” hükmüne, 6/1.maddesinde; “(Değişik: 14/4/2016-6704/23 md.) Üzerindeki bina yıkılarak arsa hâline gelen taşınmazlarda daha önce kurulmuş olan kat irtifakı veya kat mülkiyeti, ilgililerin muvafakatleri aranmaksızın Bakanlığın talebi üzerine ilgili tapu müdürlüğünce resen terkin edilerek, önceki vasfı ile değerlemede bulunularak veya malik ile yapılan anlaşmanın şartları tapu kütüğünde belirtilerek malikleri adına payları oranında tescil edilir. Taşınmazların niteliği resen mevcut duruma göre tescil edilir. Bu taşınmazların sicilinde bulunan ayni ve şahsi haklar ile temlik hakkını kısıtlayan veya yasaklayan her türlü şerh, hisseler üzerinde devam eder. Belirtilen haklar ve şerhler, tapuda; tevhit, ifraz, terk, tescil, kat irtifakı ve kat mülkiyeti tesisine ilişkin işlemlerin yapılmasına engel teşkil etmez ve bu işlemlerde muvafakat aranmaz. Bu şekilde belirlenen uygulama alanında cins değişikliği, tevhit, ifraz, terk, ihdas ve tescil işlemleri muvafakat aranmaksızın Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından resen yapılır veya yaptırılır. Bu parsellerin malikleri tarafından değerlendirilmesi esastır. Bu çerçevede riskli alanlar ve rezerv yapı alanlarında uygulama yapılan etap veya adada, riskli yapılarda ise bu yapıların bulunduğu parsellerde, yapılar yıktırılmadan önce, parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, ifraz, terk, ihdas ve tapuya tescil işlemlerine, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine, yapının paydaşı olup olmadıkları gözetilmeksizin sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir. Bu karara katılmayanların arsa payları, Bakanlıkça rayiç değeri tespit ettirilerek ve bu değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılır. (Değişik cümleler: 29/11/2018-7153/23 md.) Bu suretle paydaşlara satış gerçekleştirilemediği takdirde bu paylar, riskli alanlar ve rezerv yapı alanlarında Bakanlığın talebi üzerine, tespit edilen rayiç bedeli de Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edilir ve yapılan anlaşma çerçevesinde değerlendirilmek üzere Bakanlığa tahsis edilmiş sayılır veya Bakanlıkça uygun görülenler TOKİ’ye veya İdareye devredilir. Riskli yapılarda ise anlaşma sağlayan diğer paydaşlara veya anlaşma sağlayan paydaşların kararı ile yapılan anlaşmaya uyularak işlem yapılmasını kabul etmek şartıyla üçüncü şahıslara satış yapılıncaya kadar satış işlemi tekrarlanır. (Ek cümle: 29/11/2018-7153/23 md.) Hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile alınan karara katılmayan maliklerin arsalarının veya arsa paylarının Kanun uyarınca satış yapılıncaya kadar, anlaşma sağlayan paydaşlar dışındaki üçüncü kişilere satılması durumunda, tapuda tescil işlemi yapılabilmesi için satın alanın elektronik tebligat adresini tapu müdürlüğüne bildirmesi zorunludur. Açık artırma ile satışı yapılacak payların üzerindeki ipotek, ihtiyati haciz, haciz ve intifa hakkı gibi haklar, satış sonrasında satış bedeli üzerinde devam eder. Satış işlemi sonrasında tapu kaydındaki haklar ve şerhler Bakanlığın talebi üzerine tapu müdürlüğünce resen terkin edilir.” hükmüne, aynı Kanunun 9/3.maddesinde;“2863 sayılı Kanun ve 5366 sayılı Kanun kapsamındaki alanlarda uygulamada bulunulması hâlinde alanın sit statüsü de gözetilerek Kültür ve Turizm Bakanlığının görüşü alınır.” hükmüne yer verilmiştir.

6306 sayılı Kanunun EK 1. maddesinde ise;(Ek: 14/4/2016-6704/25 md.) “(1) a) Kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; planlama ya da altyapı hizmetleri yetersiz olan veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan yahut yapı ya da altyapısı hasarlı olan alanlar, b) Üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlar, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla, Cumhurbaşkanınca riskli alan olarak kararlaştırılabilir. Riskli alan sınırı uygulama bütünlüğü gözetilerek belirlenir.(1) (2) a) Riskli alan kararına karşı Resmî Gazete’de yayımı tarihinden itibaren dava açılabilir. Uygulama işlemleri üzerine riskli alan kararına karşı dava açılamaz. b) Birinci fıkranın (a) bendi uyarınca belirlenen riskli alanlarda kamu kaynağı kullanılarak gerçekleştirilen her türlü mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, 4734 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen hâllere dayanan işlerden sayılır.” hükmü bulunmaktadır.

Dava konusu 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5/2-(b) ve devamı maddesinde;“Üzerindeki toplam yapı sayısının en az % 65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlarda, uygulama bütünlüğü gözetilerek belirlenen alanlar, riskli alan olarak belirlenmek üzere teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur.(3)(Değişik: RG-27/10/2016-29870) TOKİ veya İdare, riskli alan belirlenmesine ilişkin bilgi ve belgeleri ihtiva eden dosyaya istinaden Bakanlıktan riskli alan tespit talebinde bulunabilir. Bakanlıkça,uygun görülen talepler, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak, teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur. (4)(Değişik: RG-27/10/2016-29870) Riskli alan belirlenmesi için alanda taşınmaz maliki olan gerçek veya özel hukuk tüzel kişileri, riskli alan belirlenmesine ilişkin bilgi ve belgeleri ihtiva eden dosya ile birlikte Bakanlık veya İdareden riskli alan tespit talebinde bulunabilir. İdareye yapılacak talepler Bakanlığa iletilir. Bakanlıkça uygun görülen talepler, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak, teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur.(5)Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı riskli alana ilişkin görüşünü on beş gün içerisinde bildirir.” kuralına, aynı Yönetmeliğin 7/9.maddesinde; “21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında olan yapıların riskli yapı tespiti yapı maliklerinin talebine istinaden yapılır. Riskli yapı tespitininkesinleşmesinden sonra durum ilgili kültür varlıklarını koruma bölge kuruluna bildirilir ve bu kurulun alacağı karara göre uygulama yapılır.” kuralına, aynı Yönetmeliğin 8/2-(ç) maddesinde;“(Değişik: RG-27/10/2016-29870) (a) ve (c) bentlerinde belirtilen şekilde verilen süreler içinde riskli yapıların maliklerince yıktırılmaması hâlinde, riskli yapılara elektrik, su ve doğal gaz verilmemesi ve verilen hizmetlerin durdurulması ilgili kurum ve kuruluşlardan istenir. İdarenin talebi üzerine, ilgili kurum ve kuruluşların riskli yapılara verilen elektrik, su ve doğal gaz gibi hizmetleri durdurması zorunludur” kuralına, aynı Yönetmeliğin 15.maddenin 2. fıkrasında; “(Değişik: RG-27/10/2016-29870) Riskli alanlar ve rezerv yapı alanlarında uygulama yapılan etapta veya adada, riskli yapılarda ise bu yapıların bulunduğu parsellerde; yapıların yıktırılmış olması şartı aranmaksızın ve yapının paydaşı olup olmadıkları gözetilmeksizin, parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, ifraz, taksim, terk, ihdas ve tapuya tescil işlemlerine, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine, bütün maliklerce oybirliği ile karar verilememiş ise, anlaşma sağlanamayan maliklere ait taşınmazların değeri Sermaye Piyasası Kuruluna kayıtlı olarak faaliyet gösteren lisanslı değerleme kuruluşlarına tespit ettirilir ve bu değer de gözetilerek oybirliği ile anlaşmaya çalışılır. Oybirliği ile anlaşma sağlanamaması halinde yapılacak uygulamalara sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir. Bu karar anlaşma şartlarını ihtiva eden teklif ile birlikte karara katılmayanlara noter vasıtasıyla veya 7201 sayılı Kanuna göre tebliğ edilir ve bu tebliğde, onbeş gün içinde kararın ve teklifin kabul edilmemesi halinde arsa paylarının, Bakanlıkça tespit edilecek veya ettirilecek rayiç değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılacağı, paydaşlara satış gerçekleştirilemediği takdirde, bu payların, rayiç bedeli Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edileceği bildirilir.” kuralına, aynı maddenin 7.fıkrasında; “(Değişik: RG-27/10/2016-29870) Bir parselde birden fazla yapı bulunması ve bu yapıların tamamının riskli yapı olarak tespit edilmiş olması halinde, yürütülecek uygulamalara yapının paydaşı olup olmadıkları gözetilmeksizin sahip oldukları hisseleri oranında bütün maliklerin en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir ” kuralına, aynı maddenin 13.fıkrasında; “Mimari proje ile yönetim planında malik imzası aranmaz” ibaresine yer verilmiş, aynı Yönetmeliğin 15/A maddesinin 1.fıkrasının (b) bendinde; “Maliklerin en az üçte iki çoğunluğu ile alınan kararın ve anlaşma şartlarını ihtiva eden teklifin noter vasıtasıyla veya 7201 sayılı Kanuna göre karara katılmayan malike bildirilerek kabulü için 15 gün süre verildiğine dair belgeler” ibaresine,aynı maddenin 3.fıkrasında ise; “Müdürlük, satışın yapılacağı yeri ve zamanı, arsa payı satılacak malikler ile üçte iki çoğunlukla anlaşan maliklere veya üçte iki çoğunlukla anlaşan maliklere bildirilmek üzere, kendisinin de malik olması şartıyla üçte iki çoğunluğa sahip maliklerin anlaştıkları yükleniciye elden veya maliklerin adreslerine taahhütlü posta yoluyla veya 7201 sayılı Kanuna göre tebliğ eder. Yapılan araştırmaya rağmen arsa payı satılacak malike ve adresine hiçbir şekilde ulaşılamaz ise satış işlemi gıyabında yapılır.” kuralına yer verilmiştir.

Dava Konusu Yönetmeliğin İptale Konu Kurallarının İncelenmesi:

Yönetmeliğin 8. maddesinin 2. fıkrasının (ç) bendinin incelenmesi:

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un “Tasarrufların Kısıtlanması” başlıklı 4. maddesinin 3. fıkrasında: “Uygulama sırasında Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından talep edilmesi hâlinde, hak sahiplerinin de görüşü alınarak,riskli alanlardaki yapılar ile riskli yapılara elektrik, su ve doğal gaz verilmez ve verilen hizmetler kurum ve kuruluşlar tarafından durdurulur.” kuralına yer verilmiştir.

Anılan Yönetmeliğin iptali istenilen 8. maddesinin 2. fıkrasının (ç) bendinde ise: “(a) ve (c) bentlerinde belirtilen şekilde verilen süreler içinde riskli yapıların maliklerince yıktırılmaması hâlinde, riskli yapılara elektrik, su ve doğal gaz verilmemesi ve verilen hizmetlerin durdurulması ilgili kurum ve kuruluşlardan istenir. İdarenin talebi üzerine, ilgili kurum ve kuruluşların riskli yapılara verilen elektrik, su ve doğal gaz gibi hizmetleri durdurması zorunludur.” düzenlemesi yer almaktadır.

Dava konusu Yönetmelik hükmünün dayanağı olan ve yukarıda metnine yer verilen Yasa maddesinin gerekçesinde, “Kanunla öngörülen maksadın gerçekleştirilmesini temin için” riskli alanlardaki yapılar ile riskli yapılara elektrik, su ve doğal gaz verilmeyeceği yolundaki sınırlamanın getirildiği ifade edilmiş, 6306 sayılı Yasa’nın 1. maddesinde ise; Kanun’un amacının afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenileme olduğu belirtilmiştir. Kanun’un bu amacının gerçekleştirilebilmesi için öngörülen uygulamalar ise Kanun’un 3., 4., 5. ve 6. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu kapsamda, ilk önce riskli yapıların tespiti, daha sonra bunlar üzerindeki tasarrufların kısıtlanması, tahliyesi ve yıkımı ile diğer uygulama işlemleri yer almaktadır. Belirtilen hususlar dikkate alındığında, dava konusu Yönetmelik hükmünün dayanağı olan 6306 sayılı Yasa’nın 4.maddesi ile getirilen sınırlamanın amacının, uygulamaları devam ettirebilmek için riskli yapıların tahliye edilmesi konusunda bireylerin zorlanması olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim söz konusu Yasa kuralına ilişkin Anayasa Mahkemesi’nce verilen 27/02/2014 günlü, E: 2012/87, K: 2014/41 sayılı kararda da bu hususa vurgu yapılmış ve Kanunla öngörülen afet riski altındaki alanların yeniden yapılandırılması nihai amacına ulaşılabilmesi için, kendi iradeleriyle yapıyı terk etmeyen bireylerin, zor kullanılması yerine elektrik, su ve doğal gaz hizmetleri verilmeyerek tahliyeye zorlanmalarının makul görülebileceği ve böyle bir kural öngörülmesinde kamu yararı bulunduğu belirtilmiştir.

Ancak, uygulama sırasında Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından talep edilmesi hâlinde, riskli alanlardaki yapılar ile riskli yapılara elektrik, su ve doğal gaz verilmeyeceği yolundaki yukarıda metnine yer verilen kuralın uygulanabilmesi, Kanun metninden açıkça anlaşılacağı üzere hak sahiplerinin görüşünün alınmasıkoşuluna bağlanmıştır.

Dava konusu Yönetmelik hükmü incelendiğinde ise; dayanak Yasa hükmünde aranan bu koşula, Yönetmelik kuralında yer verilmediği anlaşıldığından, dayanağı Yasa hükmünü daraltacak nitelikteki Yönetmelik düzenlemesinde bu yönden hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Yönetmeliğin 15.maddesinin 13.fıkrasında yer alan “Mimari proje ile yönetim planında malik imzası aranmaz.” cümlesinin incelenmesi:

Bakılan davada; kapatılan Danıştay Ondördüncü Dairesince verilen yürütmenin durdurulması isteminin reddine ilişkin 28/09/2017 günlü, E: 2017/1544 sayılı karara yapılan itiraz üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 11.12.2017 günlü, 2017/1118 sayılı kararıyla; anılan kuralın, “634 sayılı Kanunun 12. maddesine açıkça aykırıolduğu” gerekçesiyle yürütmesi durdurulmuştur.

Dava konusu Yönetmeliğin anılan cümlesinin, dayanağı olan 6306 sayılı Kanunun 6.maddesinin 1.fıkrasında belirtilen “Üzerindeki bina yıkılarak arsa hâline gelen taşınmazlarda daha önce kurulmuş olan kat irtifakı veya kat mülkiyeti,ilgililerin muvafakatleri aranmaksızın Bakanlığın talebi üzerine ilgili tapu müdürlüğünce resen terkin edilerek, önceki vasfı ile değerlemede bulunularak veya malik ile yapılan anlaşmanın şartları tapu kütüğünde belirtilerek malikleri adına payları oranında tescil edilir.” hükmü doğrultusunda düzenlendiği, ayrıca 10.03.2018 günlü, 30356 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 7099 sayılı Kanunun 4.maddesiyle 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda kat mülkiyetinin ve kat irtifakının kurulması genel kural başlığını altında düzenlenen 10. maddenin 4.fıkrasına “Hak sahiplerine isabet eden bağımsız bölümlerin belirlenmiş olması şartıyla arsa maliki ile yüklenici arasında düzenlenen kat karşılığı inşaat sözleşmesi, kat karşılığı temlik sözleşmesi ve bağımsız bölümlerin taksimine ilişkin noterlik sözleşmesine istinaden inşa edilecek olan binaya ilişkin cins değişikliği, kat irtifakı ve kat mülkiyeti tesisi işlemi, yüklenici tarafından talep edilmesi halinde ilgili idare tarafından yapılır. Tapuya tescil işlemlerinde elektronik ortamda düzenlenen ve ilgili idare tarafından onaylı mimari proje ile yönetim planı esas alınır. Mimari proje ile yönetim planında malik imzası aranmaz.” hükmünün getirildiği anlaşılmıştır.

Bu durumda, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun yukarıda belirtilen 11.12.2017 günlü, 2017/1118 sayılı kararıyla; Yönetmeliğin 15.maddesinin 13. fıkrasında geçen “Mimari proje ile yönetim planında malik imzası aranmaz.” ibaresinin 634 sayılı Kat Mülkiyet Kanununun 12.maddesinde düzenlenen, kat mülkiyetini kurabilmek için tapu idaresine sunulan mimari proje ile yönetim planının, malik veya maliklerce imzalanmasının zorunlu olduğu kuralına açıkça aykırı olduğu gerekçesiyle yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiş ise de; 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda yapılan değişiklikle, Mimari proje ile yönetim planında malik imzası aranmaz,hükmünün getirilmesikarşısında, Yönetmeliğin 15.maddesine eklenen 13.fıkrasında6306 sayılı ve 634 sayılı kanunlardaki hükümlere ve hukuka aykırılık görülmemiştir.

Yönetmeliğin 5.maddesinin 2-(b) ve devamı fıkraları, 15.maddesinin 2. ve 7. fıkraları, 15A maddesinin 1-(b) ve 3.fıkraları ile 7.maddesinin 9.fıkrasının incelenmesine gelince;

Anayasa’nın 124. maddesinde; Cumhurbaşkanı, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilecekleri kuralı yer almıştır. Anayasanın aktarılan hükmü ve normlar hiyerarşisi bağlamında, bir yasa hükmüne dayalı olarak hazırlanan yönetmelikler ile yasa hükümlerine açıklık getirilmesi ve yasa hükümlerinin uygulamaya geçirilmesi amaçlanır.

Kanun koyucu tarafından idareye tanınan düzenleme yetkisinin başta kamu yararı olmak üzere hizmet gereklerine, hukuk devleti, hukuk güvenliği ve kazanılmış haklara riayet ilkelerine uygun olarak kullanılması gerekmektedir.

Afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemeler yapılabilmesi amacıyla kabul edilen 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunda 14/04/2016 tarihinde kabul edilen 26/04/2016 günlü 29695 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6704 sayılı Kanun ile değişiklik yapılması üzerine değişen hükümlere dayanılarak dava konusu Yönetmelik kurallarının düzenlendiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda; kanun koyucu tarafından idareye tanınan düzenleme yetkisi uyarınca dava konusu Yönetmelik kurallarının öngörüldüğü, normlar hiyerarşisine uygun olarak, kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda düzenleme yapıldığı sonucuna ulaşıldığından, yukarıda belirtilen hükümlerde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle; 1. Dava konusu Yönetmeliğin 8. maddesinin 2. fıkrasının (ç) bendinin İPTALİNE, 2. Yönetmeliğin 5.maddesinin 2-(b) ve devamı fıkraları,15.maddesinin 2. ve 7.fıkrası ile 13.fıkrasında yer alan “Mimari proje ile yönetim planında malik imzası aranmaz.” cümlesi, 15/A maddesinin 1-(b) ve 3.fıkrası ile 7.maddesinin 9.fıkrası yönünden DAVANINREDDİNE;

  1. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam 413,00-TL yargılama giderinin davadaki haklılık durumuna göre 70,00-TL’si ile karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 2.475,00-TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine
  2. Kalan 343,00-TL yargılama giderinin ise davacı üzerinde bırakılmasına, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 2.475,00-TL vekâlet ücretinin ise davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
  3. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, 6. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) güniçerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 12/06/2019tarihinde karar verildi.