6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1. maddesinin kanun koyucu tarafından idareye tanınan düzenleme yetkisi uyarınca kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda yapılmadığı, 6306 sayılı Kanunun amaçları arasında belirtilen fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme yapma amacına, diğer bir ifadeyle dayanağı Kanun maddelerine aykırı olduğu.
DAVANIN KONUSU: 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 5. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendini yürürlükten kaldıran 28/07/2017 gün ve 30137 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1.maddesinin iptali istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI: 6306 sayılı Kanunun önemli uygulama araçlarından birisi olan riskli alan kavramının hem Kanunda hem de Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde aynı içerikle tanımlandığı, dava konusu Yönetmelik değişikliğiyle temel parametrelerden biri olan geçmişte yaşanılan afet verilerinin riskli alan tespiti sırasında istenilmeyecek olmasının Yönetmeliği Kanuna aykırı hale getirdiği, 6306 sayılı Kanunun gerekçesinde ve Anayasanın 56. maddesinde herkesin sağlıklı, denegeli ve güvenli bir çevrede yaşam hakkına sahip bulunduğunun belirtildiği, bu hususta Devlete görevler yüklendiği açıktır. Dava konusu düzenlemeyle afet risklerini ortaya koyan afet verilerinin kullanımının yürürlükten kaldırılmasının vatandaşların afet güvenliğini tehdit ettiği ve böylece kamu hizmetlerinin gereklerine, 6306 sayılı Kanuna ve hukuka aykırılık oluşturduğu öne sürülmüştür.
DAVALININ SAVUNMASI: Öncelikle, usule ilişkin olarak dava konusu Yönetmelik değişikliğiyle davacının şahsi, meşru ve güncel bir menfaatinin ihlal edilmediğinden bahisle davanın ehliyet yönünden reddi gerektiği ileri sürülmüştür.
Dava konusu Yönetmeliğin 5.maddesinin (b) bendinde belirtilen “Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri” kuralının kaldırılmasının riskli alan tespiti sırasında alanın afet geçmişinin araştırılmayacağı anlamına gelmediğini, aynı Yönetmeliğin 3.maddesinin (f) bendinde riskli alan tanımlanırken; idare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen alandan bahsedildiği, bu görüş ekinde alanın afet geçmişinin de AFAD tarafından gönderildiği, afet geçmişine ilişkin bilgilerin her riskli alan dosyasında bulunduğu, bu nedenle anılan kuralın tekrara sebebiyet verdiği, kamu hizmetlerinin iyileştirilmesi ve sadeleştirilmesi kapsamında bürokrasiyi azaltmak ve hizmetlerin hızlandırılması amacıyla anılan kuralın kaldırıldığı, yapılan düzenlemenin hukuka uygun olduğu savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ DÜŞÜNCESİ: Dava konusu Yönetmelikle kaldırılan kuralda belirtilen geçmişte yaşanılan afetlere ilişkin verilerin; riskli alan tespitine engel teşkil etmeyip, olumsuz bir durum yaratmayacağı, Yönetmeliğin 3/(f) maddesi uyarınca AFAD tarafından verilen görüş ekinde dosyaya sunulacağı, İdarenin bu konuda yaptığı düzenlemenin takdir hakkı sınırları içinde kaldığı da dikkate alındığında anılan düzenlemenin üst normlara ve hukuka aykırı olmadığı kanaatiyle davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.
DANIŞTAY SAVCISI DÜŞÜNCESİ: Dava; 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 5.maddesinin 1.fıkrasının (b) bendini yürürlükten kaldıran 28/07/2017 gün ve 30137 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1.maddesinin iptali istemiyle açılmıştır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının İkinci Kısmında Temel Hak ve Ödevlerin düzenlendiği, Birinci Bölümünde ise Genel Hükümlerin belirlendiği, bu bölümde yer alan “Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması” başlıklı 4709 sayılı Yasa ile değişik 13. maddesinde: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”, İkinci Bölümde Kişinin Hakları ve Ödevleri arasında yer verilen “mülkiyet hakkı” 35. maddesinde sayılmış ve bu hak “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” şeklinde düzenlemeye konu edilmiştir.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde; Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmıştır.
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin, “Tanımlar” başlıklı 3. Maddesinin (f) bendindef)Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alanı ifade eder denilmiş; dava konusu Yönetmelik değişikliği ile “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendindeki” Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri,” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.
Davacı tarafından, bu hükmün kaldırılması halinde, yerleşimlerin karşı karşıya olduğu afet risklerini ortaya koyan afet verilerinin kullanımının engelleneceği ve bu durumun yurttaşların afet güvenliklerini ortadan kaldıracağı ileri sürülmüştür.
Yukarıda anılan hükümlerden de anlaşılacağı üzere, riskli alana konu olan yerlere ilişkin olarak daha önce meydana gelen doğal afetler ve bu afetler sonucunda alınan Afete maruz bölge kararlarını içeren görüş yazılarının Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’ndan temin edilmesi, dolayısıyla, bu durumun riskli alanların belirlenmesinde ayrı bir kriter olarak ele alınıyor olması ve afet geçmişine ait bilgilerin her riskli alan kararına ait dosya içeriğinde bulunuyor olması karşısında davacı iddilarına itibar edilememiş olup, davaya konu Yönetmelik değişikliğinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, davanın reddine karar verilmesi gerektiği, düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince duruşma için taraflara önceden bildirilen 12/06/2019 tarihinde, davacı vekili Av. ile odayı temsilen Yönetim Kurulu Başkanı geldiği ve davalı idare vekili Hukuk Müşaviri geldiği, Danıştay Savcısının hazır olduğu görülmekle, açık duruşmaya başlandı. Taraflara usulüne uygun olarak söz verilerek dinlendikten ve Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan sonra taraflara son kez söz verilip, duruşma tamamlandı. Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ: Bakılan dava, 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 5. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendini yürürlükten kaldıran 28/07/2017 gün ve 30137 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1.maddesinin hukuka aykırı olduğu iddialarıyla açılmıştır.
İNCELEME VE GEREKÇE:
USUL YÖNÜNDEN: Davalı tarafından, davacının şahsi, meşru ve güncel bir menfaatinin ihlal edilmediğinden bahisle davanın ehliyet yönünden reddi gerektiği ileri sürülmüş ise de; Anayasa’nın kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını düzenleyen 135. maddesinde; “(…) Kamu Kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla konulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzel kişileridir…” hükmüne yer verilmiştir.
Anayasanın Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler arasında yer verdiği “Çevrenin korunması” hususu, hem herkes için “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını”, hem de “çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek ” ödevini tüm vatandaşlar için “hak ve ödev” olarak düzenlenmiş bulunmaktadır.
6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanununun 2/c maddesinde, “mühendislik ve mimarlık mesleği mensuplarının, müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplinini ve ahlakını korumak için gerekli gördüğü bütün teşebbüs ve faaliyetlerde bulunmak.” Birliğin amacı olarak sayılmış; Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Ana Yönetmeliğinin “Birliğin ve Bağlı Odaların Amaçları” başlıklı 3.maddesinin 1.fıkrasının (b) bendinde, “Mühendislik ve mimarlık mesleği mensuplarının ortak gereksinmelerini karşılamak, mesleki etkinlikleri kolaylaştırmak, mesleğin genel yararlara uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halkla olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplinini ve ahlakını korumak; kamunun ve ülkenin çıkarlarının korunmasında, yurdun doğal kaynaklarının bulunmasında, korunmasında ve işletilmesinde, çevre ve tarihi değerlerin ve kültürel mirasın korunmasında, tarımsal ve sınai üretimin artırılmasında, ülkenin sanatsal ve teknik kalkınmasında gerekli gördüğü tüm girişim ve etkinliklerde bulunmak.” Odanın amaçları arasında sayılmıştır.
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının idari işlemlere karşı kuruluş kanunlarında gösterilen amaçları doğrultusunda dava açma ehliyetlerinin bulunduğu açıktır.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesinden; gerek çevrenin korunması gerekse kişilerin sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşamalarının sağlanması gibi kamu yararını ilgilendiren konularda dava açma ehliyetinin geniş yorumlanması sonucunu doğuran Anayasanın 56. maddesi, gerekse 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği Kanunu ile davacının başlıca amaçlarını düzenleyen ve yukarıda yer verilen Yönetmeliğin ilgili maddeleri dikkate alındığında; TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odasının, afet riski altındaki alanlarda, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasların belirlenmesine ilişkin yasal değişiklikleri içeren dava konusu düzenlemenin “kamu yararına” uygunluğu yönünden yargı denetimine tabi tutulması amacıyla açtığı bu davada ehliyetinin bulunduğu sonucuna varıldığından, davalı tarafın usule ilişkin itirazlarında hukuka uyarlık bulunmamıştır.
ESAS YÖNÜNDEN:
İlgili Mevzuat: 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 1.maddesinde; “Bu Kanunun amacının; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek olduğu” belirtilmiş, aynı Kanunun 2.maddesinin (ç) bendinde; “Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Cumhurbaşkanınca kararlaştırılan alanı ifade ettiği” hükmüne yer verilmiştir.
6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 1.maddesinde; Yönetmeliğin amacının; 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca, riskli yapılar ile riskli alan ve rezerv yapı alanlarının tespitine, riskli yapıların yıktırılmasına, yapılacak planlamaya, dönüştürmeye tabi tutulacak taşınmazların değerinin tespitine, hak sahibi olacaklarla yapılacak anlaşmaya ve yapılacak yardımlara, yeniden yapılacak yapılara ve 6306 sayılı Kanun kapsamındaki diğer uygulamalara ilişkin usûl ve esasları belirlemek olduğu” kuralına; aynı Yönetmeliğin 3.maddesinin (f) bendinde; “Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alanı ifade eder” hükmüne, aynı Yönetmeliğin dava konusu Yönetmelikle değiştirilmeden önceki halinde 5.maddesinin 1.fıkrasında ise; “Riskli alan; a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu, b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri, (Mülga: RG-28/7/2017-30137) c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını, ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini, d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını, e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu, f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri, ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur.” kuralına yer verilmiştir.
Dava Konusu 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 5. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendini yürürlükten kaldıran 28/07/2017 gün ve 30137 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1.maddesinin incelenmesi:
Dava konusu Yönetmeliğin dayanağı olan 6306 sayılı Kanunun amacının; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek olduğu, bu amaç doğrultusunda yapılacak bütün uygulamalarda kişilerin can ve mal güvenliğinin öncelikle dikkate alınması gerektiği, anılan Yönetmeliğin amacının ise; 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca, riskli yapılar ile riskli alan ve rezerv yapı alanlarının tespitine, riskli yapıların yıktırılmasına, yapılacak planlamaya, dönüştürmeye tabi tutulacak taşınmazların değerinin tespitine, hak sahibi olacaklarla yapılacak anlaşmaya ve yapılacak yardımlara, yeniden yapılacak yapılara ve 6306 sayılı Kanun kapsamındaki diğer uygulamalara ilişkin usûl ve esasları belirlemek olduğu, bu kapsamda yapılacak iş ve işlemlerde riskli alan olarak tespiti yapılacak alanda geçmişte meydana gelen küçük veya büyük çaplı afetlerin dönüşüm sonrasında yeniden yapılacak yapıların da aynı akıbete uğramaması yönünden büyük önem taşıdığı, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığından istenilen görüş ekinde tespiti yapılacak riskli alanda geçmişte meydana gelen afetlere dair bilgilerin gönderileceğine ilişkin hukuki bir zorunluluğun bulunmadığı, ilga edilen düzenlemeye ilişkin davalı idare tarafından savunma dilekçesinde bildirilen “bürokrasiyi azaltmak, kamu hizmetini hızlandırmak” gibi gerekçelerin eksik veriyle riskli alan tespiti sonrasında meydana gelebilecek zararı telafi etmede yetersiz kalacağı anlaşılmıştır.
Bu itibarla; anılan düzenlemenin, kanun koyucu tarafından idareye tanınan düzenleme yetkisi uyarınca kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda yapılmadığı, 6306 sayılı Kanunun amaçları arasında belirtilen fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme yapma amacına, diğer bir ifadeyle dayanağı Kanun maddelerine aykırı olduğu sonucuna ulaşıldığından, yukarıda belirtilen iptale konu Yönetmelik kuralında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle; 1. Dava konusu, 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 5. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendini yürürlükten kaldıran 28/07/2017 gün ve 30137 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1.maddesinin İPTALİNE,
- Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam 297,40-TL yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, 4. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 4.125,00-TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
- Posta giderleri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, 6. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) güniçerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 12/06/2019tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.