Riskli yapı tespitine ilişkin işlemin ilgili tapu müdürlüğüne bildirilerek tapuya şerh verileceği, böylece tespitin aleniyet ve icrailik kazanarak ilgililerin menfaatini de etkilemeye başlayacağı, bu durumun tebliği üzerine ilgililerin on beş gün içinde yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe verilecek bir dilekçe ile riskli yapı tespitine itiraz edilebileceği gibi doğrudan dava açabilecekleri, riskli yapı tespitine itiraz edilmesi halinde -itiraz sonuçlanmadan- tespit işlemine karşı dava açılamayacağı yönünde bir düzenlemenin de olmadığı
DAVANIN KONUSU: Davacının maliki olduğu yapı hakkında Mersin Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce verilen 05/06/2018 tarihli, 5229 ve 5230 sayılı riskli yapı kararı ile bu kararın dayanağı olan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 15.maddesinin 2.fıkrasında yer alan “bu değerde gözetilerek oybirliğiyle anlaşmaya çalışılır” ibaresi, 15/(A) maddesinin 11.fıkrasındaki “yapılan sözleşmeyi ve yapılacak uygulamaların gerektirdiği diğer belgeleri” ibaresi ile “şartsız ve şerhsiz” ibarelerinin iptali istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI: Dava konusu Yönetmeliğin 15/2.maddesinde yer alan ibarenin yargı denetiminde ölçüt alınacak bir kriter barındırmadığından eksik ve soyut düzenleme içerdiği, müteahhit-malik dengesinin müteahhit lehine düzenlendiği, bu haliyle kuralın mülkiyet hakkını ihlal ettiği öne sürülmüştür. Ayrıca, Yönetmeliğin 15A/11.maddesinde yer alan ibarelerin ise; belgelere şerh düşme hakkının malikin elinden alındığı, böylece yargı önünde hak aramasının kısıtlandığı, bu yasağın ifade özgürlüğüne de aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu uygulama işleminin ise; sebep unsuru yönünden hukuka aykırı olduğu, inşaat halindeki ikamet edilmeyen yapıların 6306 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği kapsamına girmediği halde maliki olduğu taşınmazın bu kapsama girdirildiği, bu şekilde riskli olduğu tespit edilen yapının yıkımına ilişkin verilen sürenin de Kültür ve Turizm Bakanlığının inşaat yasağı genelgesinde belirtilen 15 Mayıs-15 Ekim dönemine denk geldiğinden yıkımının yapılamayacağı, belirtilen sebeplerle dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
DAVALILARIN SAVUNMASI: Mersin Valiliği tarafından; öncelikle, usule ilişkin olarak, dava konusu işlemin kesin, yürütülebilir bir işlem olmadığı ve davanın süresinde açılmadığından süre aşımı nedeniyle reddi gerektiği ileri sürülmüştür. Esasa ilişkin olarak, dava konusu riskli yapı tespit işlemine karşı itiraz edildiği, bu itirazın sonuçlanmadan dava açıldığı, kesinleşmemiş işleme karşı açılan davanın incelenmeksizin reddi gerektiği, dava konusu işlemin ve dayanağı Yönetmelik maddesinin de hukuka uygun olduğu savunulmuştur.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından; öncelikle, usule ilişkin olarak, dava konusu işlemin kesin, yürütülebilir bir işlem olmadığından davanın usul yönünden reddi gerektiği, esas yönünden ise; dava konusu uygulama işlemine ilişkin olarak yapının “Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslar” çerçevesinde incelenerek uygulama işleminin tesis edildiği, riskli yapı tespiti işlemine karşı yapılan itirazın ise neticelenmeden dava açıldığı, bu tür yapıların yıkılmasının can güvenliği açısından zorunlu olduğu, bu sebeple yıkıma ilişkin iddiaların mesnedsiz olduğu savunulmuş, dava konusu Yönetmelik kuralına ilişkin olarak ise; anılan maddelerin 6306 sayılı Kanuna uygun olarak düzenlendiği, “şartsız şerhsiz” ibaresinin malikleri anlaşmaya teşvik etmek ve bütün maliklerin muvafakatleriyle işlemleri birlikte yürütmelerini sağlamak amacını taşıdığı, diğer ibarelerin de maliklerin haklarını korumaya yönelik olduğu, dolayısıyla dava konusu edilen bütün ibarelerin dayanak Kanuna ve hukuka uygun olduğu savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ DÜŞÜNCESİ: Davanın düzenleyici işleme ilişkin kısmı yönünden; dava konusu ibarelerin yer aldığı maddeler daha sonra idare tarafından re’sen Yönetmelik değişikliğiyle değiştirildiğinden karar verilmesine yer olmadığı, uygulama niteliğindeki işleme ilişkin kısmı yönünden ise davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.
DANIŞTAY SAVCISI DÜŞÜNCESİ: Dava, Davacıya ait yapı hakkında Mersin Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce verilen 5229 ve 5230 sayılı riskli yapı kararı ile bu kararın dayanağı olan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 15. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “bu değerde gözetilerek oybirliğiyle anlaşmaya çalışılır” ibaresinin ve aynı Yönetmeliğin 15/A maddesinin 11. fıkrasında yer alan “yapılan sözleşmeyi ve yapılacak uygulamaların gerektirdiği diğer bölgeleri” ibaresi ile “şartsız ve şerhsiz” ibaresinin iptali istemiyle açılmıştır.
6306 sayılı Kanunun 3.maddesinde; “Riskli yapıların tespiti, Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikte belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde masrafları kendilerine ait olmak üzere, öncelikle yapı malikleri veya kanuni temsilcileri tarafından, Bakanlıkça lisanslandırılan kurum ve kuruluşlara yaptırılır ve sonuç Bakanlığa veya İdareye bildirilir… Bakanlıkça veya İdarece yaptırılan riskli yapı tespitlerine karşı maliklerce veya kanuni temsilcilerince onbeş gün içinde itiraz edilebilir. Bu itirazlar, Bakanlığın talebi üzerine üniversitelerce, ilgili meslek disiplini öğretim üyeleri arasından görevlendirilecek dört ve Bakanlıkça, Bakanlıkta görevli üç kişinin iştiraki ile teşkil edilen teknik heyetler tarafından incelenip karara bağlanır,” hükmüne yer verilmiştir.
6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 7/4.maddesinde: “…Yapılan incelemede raporlarda herhangi bir eksiklik yok ise, riskli yapılar, Müdürlükçe en geç on iş günü içinde, tapu kütüğünün beyanlar hanesinde belirtilmek üzere, ilgili tapu müdürlüğüne bildirir…,” hükmüne, 7/5.madesinde: “…İlgili tapu müdürlüğünce, tapu kütüğüne işlenen belirtmeler, riskli yapı tespitine karşı tebligat tarihinden itibaren onbeş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe itiraz edilebileceği, aksi takdirde İdarece verilecek süre içinde riskli yapının yıktırılması gerektiği de belirtilmek suretiyle, aynî ve şahsî hak sahiplerine 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanununa göre tebliğ edilir…,” hükmüne, 8/1.maddesinde ise, “Riskli yapı tespitine karşı yapılan itirazın reddedilmesi veya riskli yapı tespitine itiraz edilmemesi suretiyle, riskli yapı tespitinin kesinleşmesi halinde Müdürlük, gerekli tebligatların yapılmasını ve riskli yapının yıktırılmasını İdareden ister” hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesiyle tanımlanan iptal davasına, idarenin tek taraflı irade beyanıyla, kişilerin hukuksal durumlarında değişiklik meydana getiren etkili ve yürütülmesi zorunlu işlemlerin konu edilebileceği tartışmasızdır.
Kesin ve yürütülmesi zorunlu, idari davaya konu edilebilecek işlemler, idarenin kamu gücüne dayanarak, tek yanlı irade beyanıyla tesis ettikleri, hukuk düzeninde değişiklik yapan, başka bir deyişle ilgililerin hukukunu etkileyen işlemlerdir.
Uyuşmazlığa konu olayda; davacının 9 numaralı bağımsız bölüm maliki bulunduğu Mersin İli, Erdemli İlçesi, … Mahallesi, …parsel sayılı taşınmazda bulunan yapının 6306 sayılı yasa kapsamında değerlendirilerek Mersin Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü teknik elemanlarınca incelenerek riskli yapı olduğunun tespit edildiği, Erdemli Tapu Müdürlüğünün …günlü, …sayılı yazsıyla, davacıya Mersin Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce yapılan riskli yapı tespitinden bahisle Müdürlükçe taşınmazın tapu kaydına riskli yapı belirtmesi konularak riskli yapı tespitine karşı 15 gün içinde itiraz edebileceklerini de bildiren yazının davacıya tebliğ edilmesi üzerine davac tarafından yapılan itirazın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Adana İli Riskli Yapı Tespitine İtiraz Değerlendirme Teknik Heyeti tarafından Riskli Bina Tespit Esaslarına göre yapılan inceleme sonucunda alınan …günlü, …sayılı kararla tespit edilen hata ve eksikliklerin giderilmesi için dosyanın rapor müellifine iade edilmesine, eksikliklerin giderilmesinden sonra dosyanın yeniden ele alınmasına karar verildiği, bu haliyle davacının itirazı incelemeye alınmasına karşın itirazı sonuçlanarak riskli yapı tespit raporu teknik heyet tarafından onaylanmadan davacının idari yargı yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda; riskli yapı tespiti işlemine karşı yapılan itirazın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Teknik Heyetince açıkça reddi ya da cevap verilmeyerek reddi yolunda bir işlem oluşmadan, diğer bir anlatımla Yönetmeliğin 8.maddesinin 1.fıkrası uyarınca riskli yapı tespitinin kesinleşmesi beklenilmeden, dolayısıyla ortada idari davaya konu edilebilecek kesin ve yürütülebilir bir işlem tesis edilmeden açılan davanın bu aşamada vaktinden önce açılmış dava niteliğinde olduğu ve usul hükümleri uyarınca uyuşmazlığın incelenmesine olanak bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Davanın, 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 15. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “bu değerde gözetilerek oybirliğiyle anlaşmaya çalışılır” ibaresinin ve aynı Yönetmeliğin 15/A maddesinin 11. fıkrasında yer alan “yapılan sözleşmeyi ve yapılacak uygulamaların gerektirdiği diğer bölgeleri” ibaresi ile “şartsız ve şerhsiz” ibaresine ilişkin kısmına gelince;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun, “Dava Açma Süresi” başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında; dava açma süresinin özel kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu, yine aynı maddenin 4. fıkrasında; ilanı gerektiren düzenleyici işlemlerde dava süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı, ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililerin düzenleyici işlem veya uygulanan işlemi yahut her ikisi aleyhine birden dava açabileceği, 8. maddesinin 1. fıkrasında; sürelerin tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağı, 14. maddesinin 3/e bendinde ise; dava dilekçelerinin süre aşımı yönünden inceleneceği, 6. fıkrasında da; ilk incelemeye ilişkin hususların tespit edilmesi halinde davanın her safhasında 15. madde hükümlerinin uygulanacağı kurala bağlanmıştır.
Davacı tarafından, 27/10/2016 günlü, 29870 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Yönetmelikle değiştirilen dava konusu 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 15. maddesinin 2. fıkrası ve aynı Yönetmeliğin 15/A maddesinin 11. fıkrasının riskli yapı tespit işleminin dayanağını oluşturduğu ileri sürülmekte ise de; uygulama niteliğindeki işlemin yukarıda belirtildiği üzere kesin ve yürütülebilir bir işlem olmadığı bu sebeple uygulama işlemi ile birlikte dava konusu edilemeyeceği anlaşıldığından, Yönetmeliğin anılan maddesinin iptalinin de ilan tarihini izleyen günden itibaren dava açma süresi olan altmış gün içinde iptali istenilmediğinden, davanın; Yönetmeliğin anılan maddelerine ilişkin kısmının süre aşımı nedeniyle esasının incelenme olanağı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davanın riskli yapı kararına ilişkin kısmının incelenmeksizin reddine, 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 15. maddesinin 2. fıkrası ve aynı Yönetmeliğin 15/A maddesinin 11. fıkrasına ilişkin kısmının süre yönünden reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, 29/10/2021 günlü, 31643 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 85 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 1. maddesi uyarınca, 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Altıncı Kısmının Dördüncü Bölümünün başlığı “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği” şeklinde değiştirildiğinden, husumetin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yerine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına yöneltilmesine karar verilerek, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY: Davacının …numaralı bağımsız bölüm maliki bulunduğu Mersin İli, Erdemli İlçesi, …Mahallesi, …parsel sayılı taşınmazda bulunan yapının 6306 sayılı Kanun kapsamında Mersin Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce riskli yapı olduğu tespit edilmiş ve davacıya 09.06.2008 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı tarafından bu tespite karşı 20.06.2018 tarihinde yapılan itirazın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Adana İli Riskli Yapı Tespitine İtiraz Değerlendirme Teknik Heyeti tarafından Riskli Bina Tespit Esaslarına göre yapılan inceleme sonucunda 26.09.2918 tarihinde tespit edilen eksikliklerin giderilmesine, 05.12.2018 tarihinde ise itirazın reddine karar verilmiş, Teknik Heyetçe henüz nihai karar verilmemişken 02.07.2018 tarihinde ise hem riskli yapı tespiti işleminin hem de bu işlemin dayanağı Yönetmelik maddelerinin hukuka aykırı olduğu iddialarıyla bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT: 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 3.maddesinde; “Riskli yapıların tespiti, Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikte belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde masrafları kendilerine ait olmak üzere, öncelikle yapı malikleri veya kanuni temsilcileri tarafından, Bakanlıkça lisanslandırılan kurum ve kuruluşlara yaptırılır ve sonuç Bakanlığa veya İdareye bildirilir… Bakanlıkça veya İdarece yaptırılan riskli yapı tespitlerine karşı maliklerce veya kanuni temsilcilerince onbeş gün içinde itiraz edilebilir. Bu itirazlar, Bakanlığın talebi üzerine üniversitelerce, ilgili meslek disiplini öğretim üyeleri arasından görevlendirilecek dört ve Bakanlıkça, Bakanlıkta görevli üç kişinin iştiraki ile teşkil edilen teknik heyetler tarafından incelenip karara bağlanır,” hükmüne yer verilmiştir.
6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 7/4.maddesinde: “…Yapılan incelemede raporlarda herhangi bir eksiklik yok ise, riskli yapılar, Müdürlükçe en geç on iş günü içinde, tapu kütüğünün beyanlar hanesinde belirtilmek üzere, ilgili tapu müdürlüğüne bildirir…,” hükmüne, 7/5.madesinde: “…İlgili tapu müdürlüğünce, tapu kütüğüne işlenen belirtmeler, riskli yapı tespitine karşı tebligat tarihinden itibaren onbeş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe itiraz edilebileceği, aksi takdirde İdarece verilecek süre içinde riskli yapının yıktırılması gerektiği de belirtilmek suretiyle, aynî ve şahsî hak sahiplerine 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanununa göre tebliğ edilir…,” hükmüne, 8/1.maddesinde ise, “Riskli yapı tespitine karşı yapılan itirazın reddedilmesi veya riskli yapı tespitine itiraz edilmemesi suretiyle, riskli yapı tespitinin kesinleşmesi halinde Müdürlük, gerekli tebligatların yapılmasını ve riskli yapının yıktırılmasını İdareden ister” hükmüne yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Usul Yönünden: Davalı idareler tarafından, dava konusu riskli yapı tespiti işleminin idari yönden kesinleşmeden açılan dava nedeniyle kesin ve yürütülebilir bir işlem olmadığı ve bu kısım yönünden incelenmeksizin ret kararı verilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.
Uyuşmazlık konusu olayda, davacıya 09.06.2008 tarihinde tebliğ edilen riskli yapı tespiti işlemine karşı 20.06.2018 tarihinde itiraz edildiği halde bakılan davanın 02.07.2018 tarihinde açıldığı, itirazı inceleyen Teknik Heyet tarafından ise 05.12.2018 tarihinde itirazın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Yukarıdaki mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesinden; riskli yapı tespitine ilişkin işlemin ilgili tapu müdürlüğüne bildirilerek tapuya şerh verileceği, böylece tespitin aleniyet ve icrailik kazanarak ilgililerin menfaatini de etkilemeye başlayacağı, bu durumun tebliği üzerine ilgililerin on beş gün içinde yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe verilecek bir dilekçe ile riskli yapı tespitine itiraz edilebileceği gibi doğrudan dava açabilecekleri, riskli yapı tespitine itiraz edilmesi halinde -itiraz sonuçlanmadan- tespit işlemine karşı dava açılamayacağı yönünde bir düzenlemenin de olmadığı dikkate alındığında, bakılan davanın esasının incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Diğer taraftan, bakılan davada, dava açıldıktan sonra henüz nihai karar verilmeden davacı tarafından riskli yapı tespitine karşı yapılan itirazın reddine karar verildiği de dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davacıların riskli yapı tespiti işlemine karşı doğrudan dava açma hakkı bulunduğundan, dava konusu işlemin kesin ve yürütülebilir bir aşamaya gelmediği ve henüz hukuki bir sonuç doğurmadığına ilişkin iddialar yerinde görülmemiştir.
Davalı Mersin Valiliği tarafından davanın süre aşımı yönünden reddi gerektiği ileri sürülmüş ise de; davacıya 09.06.2008 tarihinde tebliğ edilen riskli yapı tespiti işlemiyle dayanağı Yönetmelik maddelerinin birlikte iptalinin istenildiği, bakılan davanın 02.07.2018 tarihinde (30 günlük dava açma süresinde) açıldığı anlaşıldığından, davalının bu iddiası yerinde görülmemiştir.
Esas Yönünden:
Yönetmeliğin 15. maddesinin 2. fıkrası ile 15/A maddesinin 11. fıkrasındaki dava konusu ibarelerin incelenmesi:
Riskli yapıların bulunduğu parsellerde yapılacak uygulamaları düzenleyen 15.maddesinin 2. fıkrasında; “Riskli alanlar ve rezerv yapı alanlarında uygulama yapılan etapta veya adada, riskli yapılarda ise bu yapıların bulunduğu parsellerde; yapıların yıktırılmış olması şartı aranmaksızın ve yapının paydaşı olup olmadıkları gözetilmeksizin, parsellerin tevhit edilmesine, münferit veya birleştirilerek veya imar adası bazında uygulama yapılmasına, ifraz, taksim, terk, ihdas ve tapuya tescil işlemlerine, yeniden bina yaptırılmasına, payların satışına, kat karşılığı veya hasılat paylaşımı ve diğer usuller ile yeniden değerlendirilmesine, bütün maliklerce oybirliği ile karar verilememiş ise, anlaşma sağlanamayan maliklere ait taşınmazların değeri Sermaye Piyasası Kuruluna kayıtlı olarak faaliyet gösteren lisanslı değerleme kuruluşlarına tespit ettirilir ve bu değer de gözetilerek oybirliği ile anlaşmaya çalışılır. Oybirliği ile anlaşma sağlanamaması halinde yapılacak uygulamalara sahip oldukları hisseleri oranında paydaşların en az üçte iki çoğunluğu ile karar verilir. Bu karar anlaşma şartlarını ihtiva eden teklif ile birlikte karara katılmayanlara noter vasıtasıyla veya 7201 sayılı Kanuna göre tebliğ edilir ve bu tebliğde, onbeş gün içinde kararın ve teklifin kabul edilmemesi halinde arsa paylarının, Bakanlıkça tespit edilecek veya ettirilecek rayiç değerden az olmamak üzere anlaşma sağlayan diğer paydaşlara açık artırma usulü ile satılacağı, paydaşlara satış gerçekleştirilemediği takdirde, bu payların, rayiç bedeli Bakanlıkça ödenmek kaydı ile tapuda Hazine adına resen tescil edileceği bildirilir.” kuralına yer verilmiş davacı tarafından bu kuralın “bu değer de gözetilerek oybirliği ile anlaşmaya çalışılır.” ibaresinin yukarıda belirtilen iddialarla iptali istenilmiştir.
Ayrıca, dava konusu Yönetmeliğin 15/A maddesinin 11. fıkrasında; Satış işlemi tamamlanıp komisyonca karara bağlanmadan evvel, üçte iki çoğunluk ile alınan karara katılmayan maliklerin, üçte iki çoğunluk ile alınan kararı kabul etmeleri ve üçte iki çoğunluk ile alınan karar doğrultusunda yapılan sözleşmeyi ve yapılacak uygulamanın gerektirdiği diğer belgeleri imzalayacaklarını beyan etmeleri halinde Satış Komisyonunca kendilerine süre verilir. İhale arttırma tutanağı bu maliklerce de imzalanır. Komisyonca verilen süre içerisinde sözleşmenin ve diğer belgelerin anlaşan diğer malikler gibi şartsız ve şerhsiz olarak imzalanarak Müdürlüğe verilmesi halinde, satış işlemi geçersiz sayılır. Satış işleminin geçersiz sayıldığı tarihten itibaren doksan gün içerisinde, satış günü üçte iki çoğunluk ile alınan karara katılma iradesi gösteren paydaşlarca yeniden anlaşmama iradesi gösterilmesi veya daha evvel imzalanan belgelerin iptal edilmesi halinde yeniden satış işlemi yapılmasına gerek olmadan en yüksek bedeli teklif etmiş olan paydaşa, bu paydaşın kabul etmemesi halinde sonraki en yüksek bedeli teklif etmiş olan diğer paydaşlara sırasıyla bildirimde bulunulur ve satış bedelini yatıran paydaşa satış yapılmış sayılır. Satış işleminin geçersiz sayıldığı tarihten itibaren doksan günden fazla süre geçmesinden sonra yeniden anlaşmama iradesi gösteren paydaşların hisseleri için ise yeniden satış işlemi yapılması gerekir.” düzenlemelerine yer verilmiş, davacı tarafından bu kuralın “yapılan sözleşmeyi ve yapılacak uygulamanın gerektirdiği diğer belgeleri” ibaresiyle “şartsız ve şerhsiz” ibarelerinin yukarıda belirtilen iddialarla iptali istenilmiştir.
Uyuşmazlıkta; 21/06/2019 tarih ve 30808 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 10.maddesi ile Yönetmeliğin 15. maddesinin 2. fıkrasının, 11.maddesi ile de Yönetmeliğin 15/A maddesinin dava konusu edilen fıkralarının değiştirildiği, yapılan değişikliklerin, düzenlemenin esasına ilişkin olduğu, başka bir ifadeyle yukarıda belirilen dava konusu düzenlemeleri yürürlükten kaldırdığı anlaşıldığından, bu kısımlara yönelik olarak uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığı sonucuna varılmıştır.
Dava konusu Mersin Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün …tarihli, …ve …sayılı riskli yapı tespiti işleminin İncelenmesi:
Uyuşmazlıkta, Mersin İli, Erdemli İlçesi, …Mahallesi, …parsel sayılı taşınmazın maliklerinden olan …’ün başvurusu üzerine lisanslı kuruluş tarafından incelenen, …Yapı Kimlik Numaralı yapının riskli olduğu tespit edilmiş ve tapu kaydına şerh düşülmesi sonucunda bu işlem davacıya 09.06.2008 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı tarafından bu karara itiraz edilmiş, itirazı inceleyen Teknik Heyet’in kararının, Dairemizce verilen 17/11/2021 tarihli ara kararı üzerine davacı tarafından gönderilen cevap dilekçesinde; itirazın reddi yönünde olduğu, bu karara karşı başka maliklerce açılan davanında …. İdare Mahkemesinin …tarihli, E: …, K: …sayılı kararıyla süre aşımı nedeniyle reddine karar verildiği ve bu kararın temyiz edilmeden kesinleştiği anlaşılmıştır.
Davacı tarafından; dava konusu işlemin sebep unsuru yönünden hukuka aykırı olduğu, inşaat halindeki ikamet edilmeyen yapıların 6306 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği kapsamına girmediği iddia edilmiştir,
Davalı tarafından ise; yapının “Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslar” çerçevesinde incelenerek uygulama işleminin tesis edildiği, yapının herhangi bir bağımsız bölümünde dahi ikamet ediliyorsa riskli yapı tespitine konu olabileceği, bu tür yapıların yıkılmasının can güvenliği açısından zorunlu olduğu savunulmuştur.
Davacı tarafın iddialarının, davalıların savunmalarının, davacı tarafça dosyaya sunulan 08.10.2018 tarihli dilekçe ekindeki riskli yapıya dair fotoğrafın, lisanslı kuruluşun riskli yapı tespit raporunun, Teknik Heyetin itirazın reddine ilişkin kararının ve dosyadaki bilgi ve belgelerin birlikte incelenip değerlendirilmesinden; yapının, 6306 sayılı Kanun kapsamında incelenebilecek yapılardan olduğu, söz konusu yapıda ikamet edildiği, yapının Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslara göre incelenmesi sonucunda izin verilen sınır değerleri aştığının tespit edildiği, yapıdan dolayı maliklerin ve yapı çevresinde bulunanların can ve mal güvenliğini tehlikeye atmamak, yapının fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenileme amacıyla kentsel dönüşüme dahil edilmesi için riskli yapı olarak tespit edildiği, riskli yapı tespiti sürecinin Kanun, Yönetmelik ve ekinde belirtilen Esaslara uygun olarak yürütüldüğü sonucuna varıldığından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
- Dava konusu Mersin Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün …tarihli, …ve …sayılı riskli yapı tespiti işlemi yönünden DAVANIN REDDİNE,
- Yönetmeliğin 15. maddesinin 2. fıkrası ile 15/A maddesinin 11. fıkrasındaki dava konusu ibareler yönünden KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
- Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …TL yargılama giderinin haklılık durumu dikkate alınarak takdir edilen 280,85 TL’sinin ise davalı idarelerden alınarak davacıya verilmesine, …TL’sinin ise davacı üzerinde bırakılmasına,
- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen; …-TL vekâlet ücretinin davalı idarelerden alınarak davacıya verilmesine, …-TL vekalet ücretinin ise davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine,
- Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
- Bu kararın tebliğ tarihini izleyen gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 10/02/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY Davacı tarafından; uygulama işlemi niteliğinde olan riskli yapı tespiti işlemine ve dayanağı Yönetmelik maddelerine karşı açılan davada; davanın Yönetmelik maddesine ilişkin kısımı yönünden yapılan incelemede; dava konusu ibarelerin yer aldığı kuralların, riskli yapı tespit işleminin dayanağı olan kurallar olmadığı, başka bir ifadeyle riskli yapı tespiti işleminden sonraki aşamaları düzenleyen, yıkılan riskli yapı arsasına yapılacak yeni uygulamalara ilişkin kurallar ile yeni uygulamalara ilişkin kararları kabul etmeyen ve azınlıkta kalan paydaşların arsa paylarının satışına ilişkin kuralları düzenleyen maddeler olduğu, davacı tarafından uygulama işleminden daha sonra karşılacağı işlemlerin dayanağı olan maddelerdeki bazı ibarelerin vaktinden önce iptalinin istenildiği anlaşılmıştır.
Bu durumda; dava konusu edilen uygulama işleminin doğrudan dayanağı olmayan, bu aşamada incelenme olanağı da bulunmayan dava konusu Yönetmelik maddelerine ilişkin kısım hakkında incelenmeksizin ret kararı verilmesi gerektiği görüşüyle Dairemiz kararının bu kısmına katılmıyorum.
KARŞI OY Uyuşmazlık konusu bireysel işlem olan riskli yapı tespitine ilişkin kısım yönünden yapılan incelemede; davacının iddiaları, davalıların savunmaları, dosyadaki bilgi ve belge incelendiğinde; yapının 6306 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi mümkün yapılardan olup olmadığı, bu kapsama giren bir yapıysa, lisanslı kuruluş tarafından yapılan teknik incelemenin ve sonucunda tutulan teknik raporun mevzuata uygunluğunun her türlü şüpheden uzak, açık ve somut olarak ortaya konulabilmesi için bu konuda keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak sonucunda düzenlenecek raporun dikkate alınması suretiyle karar verilmesi gerektiği görüşüyle Dairemizce verilen dava konusu riskli yapı tespiti işlemi yönünden davanın reddine ilişkin kısmına usul yönünden katılmıyorum.
Diğer taraftan; 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 15.maddesinin 2. fıkrası ve 15/A maddesinin 11.fıkrasında yer alan dava konusu edilen ibarelere ilişkin olarak davacının iddiaları, davalının savunması ve yukarıda belirtilen mevzuat birlikte değerlendirildiğinde; dava konusu düzenlemelerde, dayanak 6306 sayılı Kanunun 6.maddesine uygun olarak arsa paydaşlarının en az üçte iki çoğunluğu ile alınan kararlara istinaden yapılan işlemlerin belirtildiği görülmektedir.
6306 sayılı Kanunda belirtilen üçte iki çoğunluğa ilişkin oranın mülkiyet hakkı ihlallerine sebep olacağı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine yapılan başvurunun reddedildiği ve Anayasa yargısı uyarınca 10 yıl boyunca tekrar Mahkemenin gündemine getirilemeyeceği de açıktır.
Anayasa Mahkemesi’nin 27.02.2014 tarih ve E: 2012/87, K: 2014/41 sayılı kararında, 6306 sayılı Kanunun 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “en az üçte iki çoğunluğu” kısmı ile ilgili olarak açık bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.
Ancak, Anayasanın 35. maddesinde: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” hükmü yer almaktadır.
Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Protokolünün “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1. maddesinde: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” hükmüne yer verilmiştir.
Anılan mevzuat hükümleri açısından bakıldığında, özel mülkiyet hakkının, korunması gereken temel insan hakları arasında öngörüldüğü, anayasa ve uluslararası sözleşmelerde mülkiyet hakkını korumaya yönelik düzenlemelere yer verildiği, bu düzenlemelerde mülkiyet hakkına müdahalelerin olabileceğinin öngörüldüğü, ancak bu müdahalelerde kamu yararı gerekçesi, kanuni düzenleme gereği ve ölçülülük yada orantılılık gibi uluslararası hukukun genel ilkelerinin varlığının dikkate alınması gerektiği; aksi durumda müdahalenin mülkiyet hakkı ihlaline neden olacağı kabul edilmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesi kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla da bu hususların açık bir şekilde ortaya konulduğu görülmektedir.
Bu açıdan, kentsel dönüşümün uygulanmasına ilişkin olarak maliklerin üçte iki çoğunluğunun mevzuattan aldığı gücü kullanarak aldığı kararlarla, maliklerin üçte birine ait (iradesi dışında) mülkiyetin el değiştirmesine neden olan dava konusu hükümlerin yargısal incelemesinde; mülkiyet hakkına yapılan müdahalede yukarıda yer alan hükümler çerçevesinde kamu yararının varlığının, kanuni düzenleme gereğinin ve orantılılık noktasında adil dengenin sağlanıp sağlanmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla; kamu yararı amacına daha özel ifadeyle 6306 sayılı Kanunun 1. maddesinde belirtilen, “fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerinin teşkil edilmesi” amacına ulaşabilmek için mülkiyet hakkının anılan Kanunun 6.maddesi uyarınca sınırlanabilecek olmasında kanunilik ilkesi uyarınca hukuka aykırı bir durum olmamakla birlikte orantılılık noktasında anılan Kanun ve dava konusu Yönetmelik hükümleri uyarınca mülkiyet hakkına yapılacak müdahale de ise hukuka uyarlık olmadığı açıktır.
6306 sayılı Kanun uyarınca riskli alanlarda ve riskli yapılarda can ve mal güvenliği açılarından mağduriyetlerin ortaya çıkmasına Devlet olarak engel olabilmek amacıyla bir çözüm getirilmeye çalışılmıştır.
Bu kapsamda birinci aşamada riskli alanlarda ve riskli yapılarda yaşayanların can ve mal güvenliği için bir an önce usulüne göre tespit edilen riskli yapıların yıkılarak tehlikenin ortadan kaldırılması gerekmektedir.
İkinci aşamada ise yıkılan yapılar yerine imar mevzuatına uygun şekilde ve sağlıklı yaşamaya uygun yapıların yapılabilmesinin hedeflenmesi gerekmektedir. Bu aşamada acil tehlikenin ortadan kaldırılmış olduğundan yeni oluşacak yapılanmaların mülkiyet hakkına uygun olarak gerçekleştirilmesi gerekir.
Esasen riskin ortadan kaldırılmasından sonra yeni yapıların yapılmasının sağlanması doğru bir adım olacaktır. Bu amaçla maliklerin uzlaşmasını destekleyici uygulamalar da gerçekleştirilebilir. Maliklerin büyük çoğunluğunun anlaşması durumunda bir an önce yeni yapının yapılmasını sağlamak uygun bir düzenleme olmakta ise de üçte iki oranı çok yüksek bir oran olmuştur. Örneğin birbirine eşit üç adet bağımsız bölüm olan binada bu oran yüzde elli oranına denk gelmektedir.
Benzer şekilde birbirine eşit otuz adet bağımsız bölüm olan binada on adet bağımsız bölüm malikinin mülkiyet hakkının elinden çıkması imkan dahilindedir.
Yine yapının yıkılmadan önceki bağımsız bölüm adedini koruyucu tedbir getirilmeden, belli bir malik sayısı ve bağımsız bölüm miktarı kriteri konulmadan ya da azınlığın mülkiyet hakkını koruyucu benzer tedbirler getirilmeden doğrudan üçte iki oranı getirilmesi ekonomik açıdan güçsüz olanın elindeki anayasal hak olan mülkiyet hakkını korumasının çok güç olacağı açıktır.
634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasasının 7. maddesi hükmüne göre kat mülkiyetine ya da kat irtifakına tabi olan taşınmazda ortaklığın giderilmesi istenemez. Ancak kat mülkiyetli bağımsız bölümler bağımsız bir taşınmaz gibi dava ve takip konusu olabilir, buralarda ortaklığın giderilmesi istenebilir.
Paydaşlar arasında anlaşma sağlanamaması durumunda aynen taksim ya da satış suretiyle ortaklığın giderilmesi amacıyla izale-i şuyu davası yolu bulunmaktadır.
Ortaklığın giderilmesi davası/paylaşma davası hakkında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 698, 699 ve 700. madde hükümlerinde düzenlemeye yer verilmektedir.
Özetle bir taşınmazda hissedarlar arasında veya bir ana gayrimenkulde bağımsız malikler arasında anlaşmazlık olması durumunda mevcut hukuk sistemimizde uygulanabilir kurallar vardır ve halen de uygulanmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, yukarıda belirtilen riskli yapıların bulunduğu parsellerde yapılacak uygulamaların ve bu uygulamalara rıza göstermeyen maliklerin arsa paylarının açık artırma usulü ile satışına ilişkin kurallarını düzenleyen, bu kuralların uygulanması için ise üçte iki çoğunluk kararını yeterli bulan dayanak Kanun ve dava konusu Yönetmelik hükümleri uyarınca üçte birde kalan maliklerin mülkiyet hakkına yapılacak müdahalenin orantılı olmadığı, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanuna göre “anagayrimenkulün bakımı, korunması” gibi hususlarda dahi bu oranın beşte dört olduğu da dikkate alındığında mülkiyet hakkını, 634 sayılı Kanundan daha ciddi oranda sınırlayan, 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği hükümlerinde maliklerin üçte iki çoğunluğunun kararıyla üçte birin mülkiyet hakkının orantılı olmayacak şekilde kısıtlanması suretiyle hakkın ihlaline sebep olunduğu anlaşıldığından dava konusu düzenlemelerin iptaline karar verilmesi gerektiği kanaatiyle bu kısımlar yönünden Dairemizce verilen çoğunluk kararına katılmıyorum.