1. Anasayfa
  2. Danıştay 6. Dairesi Kararları

Danıştay 6. Dairesi E: 2020/2160 K: 2022/1329 T: 10.2.2022


Riskli yapı tespitinin kesinleşmesi nedeniyle yapının altyapı hizmetlerinin durdurularak yıkılmadan veya güçlendirilmeden önce nüfus ve eşyadan tahliye edilmesinin hem 6306 sayılı Kanunun 1. maddesinde belirlenen fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama amaçlarına ulaşmak ve kentsel dönüşüm sürecini sürüncemede bırakmamak hem de hayatın olağan akışı sebebiyle zorunlu bir işlem olduğu

DAVANIN KONUSU: İstanbul İli, Beyoğlu İlçesi, … Mahallesi, … pafta, … ada, … parsel sayılı taşınmazda bulunan yapının … nolu bağımsız bölümünde kiracı olan davacı tarafından; söz konusu binanın riskli yapı olarak tespit edilmesine ilişkin Beyoğlu Belediye Başkanlığının … tarihli ve … sayılı işleminin malik tarafından davacıya ihtar edilmesi üzerine, anılan işlem ile dayanağı olan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 7. maddesinin 6. fıkrasının iptali istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI: Dava konusu riskli yapı tespiti işleminin uygulanması nedeniyle ticaretinin etkilendiği, riskli yapının malikinin tek kişi olduğu, bu nedenle işleme sadece kendisinin itiraz ettiği, riskli yapıda kiracı olması nedeniyle itirazın dikkate alınmadığı, itiraz hakkı olan başka bir malik olmadığından riskli yapı tespiti işleminin itiraz edilmeden kesinleşmiş olarak görüldüğü, oysa riskli yapının tescilli kültür varlığı olduğu, ilgili kurumlardan görüş alınmadan yapıdan da karot örneği alınmadan tespit yapıldığı, tescilli yapıda 2005 yılında güçlendirme yapılarak ilgili kurumlarca onaylandığı, yapının bu şekilde yıkıma götürülmesinin hukuka aykırı, ayrıca bu yapıda usulsüz uygulamalar yapıldığından Bölge koruma Kurulunca ilgilileri hakkında soruşturma başlatıldığı da ileri sürülmüştür.

Dava konusu Yönetmeliğin 7/6.maddesinin riskli yapılarda ikamet eden veya faaliyet yürüten kiracıların itiraz hakkını engellediği, bu kuralın dayanağı olan 6306 sayılı Kanunun 3/1. maddesinin Anayasaya ve insan haklarına aykırı olduğu, dolayısıyla uygulama işleminin dayanağı olan Yönetmelik kuralının da hukuka aykırı olduğu öne sürülmüştür.

DAVALILARIN SAVUNMASI: Davalı idarelerden Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından; öncelikle, usule ilişkin olarak, riskli yapıda kiracı olan davacının dava konusu işlemin iptalini istemekte menfaati bulunmadığından davanın ehliyet yönünden reddi gerektiği, esasa ilişkin olarak ise; kültür varlığı olan tescilli yapıların 6306 sayılı Kanun kapsamında işleme tabi tutulmasında hukuka aykırı biri durumun olmadığı, sadece yıkım veya güçlendirme aşamasında ilgili bölge kurullarından uygun görüş alınması gerektiği, söz konusu riskli yapının ‘yığma yapı’ olduğundan böyle yapılarda karot örneği alınmaya gerek olmadığı, dava konusu yönetmelik maddesinin ise üst normlara ve hukuka uygun olduğu savunulmuştur.

Davalı idarelerden Beyoğlu Belediye Başkanlığı tarafından; usule ilişkin olarak, davacının dava açmaya ehliyetinin olmadığı, esasa ilişkin olarak ise işlemlerin mevzuata uygun yürütüldüğü, yapının yıkımına ilişkin malike verilen sürelerin dolduğu, riskli yapının arsasına yapılacak yeni uygulama için inşaat ruhsatı verildiği, dava konusu işlemin ve dayanağı Yönetmelik kuralının hukuka uygun olduğu savunulmuştur.

DANIŞTAY SAVCISININ DÜŞÜNCESİ: Dava; İstanbul İli, Beyoğlu İlçesi, … Mahallesi, … pafta, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan binanın … nolu bağımsız bölümünde kiracı olan davacı tarafından; söz konusu binanın riskli yapı olarak tespit edilmesine ilişkin işlem ile binada her türlü alt yapı hizmetlerinin durdurulması, nüfus ve eşyadan tahliyesi için 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği’nin 8. maddesinin 1.,2. ve 3. fıkraları gereğince 60 gün süre verilmesi yolundaki Beyoğlu Belediye Başkanlığı’nın … günlü, … sayılı işleminin ve 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 7. maddesinin 6. fıkrasının iptali, 6306 sayılı Kanunun 3. Maddesinin 1.fıkrasının Anayasaya aykırı olduğu ileri sürülerek Anayasa Mahkemesine başvurulması istemiyle açılmıştır.

Davacının Anayasa’ya aykırılık iddiası yerinde görülmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin laik, demokratik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu hükmü yer almıştır. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında da belirtildiği gibi, Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda eşitliği gözeten, adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlettir. Anayasa’da, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik hukuk Devleti niteliği vurgulanırken, devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı olması amaçlanmıştır. Yargı denetimi, hukuk devletinin “olmazsa olmaz” koşuludur.

Hukuk Devletinde idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun ve sonuçta idarenin hukuka bağlılığının yargısal denetimi iptal davaları yoluyla sağlanmaktadır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulu Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, iptal davaları idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.

Dolayısıyla iptal davasının gerek anılan maddede, gerekse içtihat ve doktrinde belirlenen hukuki nitelikleri göz önüne alındığında, idare hukuku alanında tek taraflı irade açıklamasıyla kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen idari işlemlerin ancak bu idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisi kurabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceğinin kabulü zorunlu bulunmaktadır.

Taraf ilişkisinin kurulması için gerekli olan kişisel, meşru ve güncel bir menfaat alâkasının varlığı ise, davanın niteliğine ve özelliğine göre idari yargı yerlerince belirlenmekte, davacının idari işlemle ciddi ve makul, maddi ve manevi bir ilişkisinin bulunduğunun anlaşılması, dava açma ehliyeti için yeterli sayılmaktadır.

Ayrıca, iptal davaları ile idari işlemlerin hukuka uygun olup olmadığının saptanmasına, hukukun üstünlüğünün sağlanmasına, böylece de idarenin hukuka bağlılığının belirlenmesine, sonuçta hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilebilmesine olanak sağlandığından, bu davalarda menfaat ilişkisinin bu amaç doğrultusunda yorumlanması da gerekmektedir.

Özellikle çevre, tarih ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını ilgilendiren konularda dava açma ehliyetinin geniş yorumlanması çevreyi geliştirmeyi, çevre sağlığını korumayı ve çevre kirliliğini önlemeyi Devlete bir ödev olarak veren, ayrıca herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunu belirten Anayasa’nın 56. maddesinin zorunlu bir sonucudur.

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun “Amaç” başlıklı 1. maddesinde, “Bu Kanunun amacı; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemektir.” denilmiş; “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde, Riskli yapı; “Riskli alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıdığı ilmî ve teknik verilere dayanılarak tespit edilen yapı” olarak tanımlanmış; “Tespit, taşınmaz devri ve tescil” başlıklı 3. maddesinin 1. Fıkrasında “Riskli yapıların tespiti, Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikte belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde masrafları kendilerine ait olmak üzere, öncelikle yapı malikleri veya kanuni temsilcileri tarafından, Bakanlıkça lisanslandırılan kurum ve kuruluşlara yaptırılır ve sonuç Bakanlığa veya İdareye bildirilir. Bakanlık, riskli yapıların tespitini süre vererek maliklerden veya kanuni temsilcilerinden isteyebilir. Verilen süre içinde yaptırılmadığı takdirde, tespitler Bakanlıkça veya İdarece yapılır veya yaptırılır. Bakanlık, belirlediği alanlardaki riskli yapıların tespitini süre vererek İdareden de isteyebilir. Bakanlıkça veya İdarece yaptırılan riskli yapı tespitlerine karşı maliklerce veya kanuni temsilcilerince onbeş gün içinde itiraz edilebilir. Bu itirazlar, Bakanlığın talebi üzerine üniversitelerce, ilgili meslek disiplini öğretim üyeleri arasından görevlendirilecek dört ve Bakanlıkça, Bakanlıkta görevli üç kişinin iştiraki ile teşkil edilen teknik heyetler tarafından incelenip karara bağlanır.” hükmüne yer verilmiş; 5. maddesinin 3. fıkrasında ise, ”Uygulamaya başlanmadan önce, riskli yapıların yıktırılması için, bu yapıların maliklerine altmış günden az olmamak üzere süre verilir. Bu süre içinde yapı, malik tarafından yıktırılmadığı takdirde, yapının idari makamlarca yıktırılacağı belirtilerek ve tekrar süre verilerek tebligatta bulunulur. Verilen bu süre içinde de maliklerince yıktırma yoluna gidilmediği takdirde, bu yapıların insandan ve eşyadan tahliyesi ve yıktırma işlemleri, yıktırma masrafı ile gereken diğer yardım ve krediler öncelikle dönüşüm projeleri özel hesabından karşılanmak üzere, mahallî idarelerin de iştiraki ile mülki amirler tarafından yapılır veya yaptırılır.” hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanunun “Uygulanmayacak mevzuat” başlıklı 9. maddesinin 3. fıkrasında ise, “2863 sayılı Kanun ve 5366 sayılı Kanun kapsamındaki alanlarda uygulamada bulunulması hâlinde alanın sit statüsü de gözetilerek Kültür ve Turizm Bakanlığının görüşü alınır.” hükmü yer almıştır.

Dava konusu edilen 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin işlem tarihinde yürürlükte olan 7. maddesinin 6. fıkrasında; “Riskli yapı tespitine karşı malikler veya kanunî temsilcilerince on beş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe verilecek bir dilekçe ile itiraz edilebilir.” denilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; İstanbul İli, Beyoğlu İlçesi, … Mahallesi, … pafta, … ada,… parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan binanın mülkiyetinin … Konaklama Seyahat Turizm A.Ş.’ye ait olduğu, davacının ise söz konusu yapıyı kiralayarak ticari faaliyetlerinde kullandığı, söz konusu yapının tapu kaydına Beyoğlu Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’nün … günlü, … sayılı yazısına istinaden “Riskli Yapı” belirtmesinin işlendiği, Beyoğlu Belediye Başkanlığı’nın yapı malikine gönderdiği … günlü, … sayılı dava konusu işlem ile yapının riskli yapı olarak onaylandığı ve süresi içinde de herhangi bir itiraz olmadığından kararın kesinleştiğinden bahisle binada her türlü alt yapı hizmetlerinin durdurulması ve nüfus ve eşyadan tahliyesi için 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği’nin 8. maddesinin 1.,2. ve 3. fıkraları gereğince 60 gün süre verilmesine ve bu konu ile ilgili ayni ve şahsi hak sahiplerine noter kanalıyla tebligatta bulunulmasının istenildiği, bunun üzerine bina maliki tarafından davacıya gönderilen 08/07/2015 tarihli ihtarname ile taşınmazın tahliye edilmesinin, aksi halde tahliyenin 6306 sayılı Kanun hükümleri uyarınca gerçekleştirilereceğinin ve ayrıca Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulacağının bildirildiği, bu bildirim üzerine binanın riskli yapı olarak belirlenmesine ilişkin işlem ile … günlü, … sayılı işlem iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı, uyuşmazlığa konu taşınmazın Gayrimenkul Eski eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulunun … günlü, … sayılı kararıyla korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edildiği, davacının taşınmazın riskli yapı olarak belirlenmesi işlemine karşı davalı idareler nezdinde yaptığı bir itirazın bulunmadığı, davacının … günlü, … sayılı işlemin bildirimi üzerine, Yönetmeliğe uygun bir risk değerlendirmesi yapılmadığı, riskli yapı olarak belirlenen yapının 2863 sayılı yasa kapsamında tescilli bir yapı olduğu, söz konusu binanın da aralarında bulunduğu çok sayıda tescilli eserin bir oteller bölgesine dönüştürülmek istenmesi sebebiyle bu yolla yapının yıkılmaya çalışıldığı iddialarıyla doğrudan dava açtığı anlaşılmaktadır.

Buna göre; söz konusu binada kiracı olarak ticari faaliyette bulunan davacının taşınmazın maliki tarafından taşınmazın riskli yapı olduğunun tespiti istemiyle 6306 sayılı Kanun uyarınca idareye başvuruda bulunulması üzerine idarece taşınmazın riskli yapı olarak tespit edilmesi ve malik tarafından bu karara itiraz edilmeyerek söz konusu kararın kesinleşmesi üzerine bu davayı açmakta, kiracı sıfatıyla meşru ve güncel menfaati bulunduğu gibi, riskli yapı ilan edilen uyuşmazlığa konu taşınmazın korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilmiş olduğu anlaşıldığından, Devletin Anayasanın 63. maddesi ve 2863 sayılı Kanun hükümleri uyarınca tarihi, kültür ve tabiat varlıklarını ve değerlerini korumakla yükümlü olduğu dikkate alındığında, dava konusu işlemlerin Anayasa ve 2863 sayılı Kanun ile güvence altına alınan eski eser açısından kamusal nitelikli bir sonuç doğuracağında kuşku bulunmadığından, davanın objektif niteliği ve kamu yararının amaçlanması karşısında davacının dava açma ehliyetinin bulunduğu sonucuna varıldığından, davalı idarelerin ehliyet itirazları hukuken yerinde görülmemiştir.

Davanın esasına gelince;

Anayasanın 124. maddesinde; Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak ve bunlara aykırı olmamak şartıyla yönetmelik çıkarabilecekleri kurala bağlanmıştır.

Dava konusu edilen 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin işlem tarihinde yürürlükte olan 7. maddesinin 6. fıkrasında; “Riskli yapı tespitine karşı malikler veya kanunî temsilcilerince on beş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe verilecek bir dilekçe ile itiraz edilebilir.” denilmiştir.

İncelenen davada, yukarıda anılan maddelerin birlikte değerlendirilmesinden, iptali istenilen 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 7. maddesinin 6. Fıkrasının dayanağı Yasa hükmüne uygun olarak düzenlendiği, anılan kuralda hukuka ve üst normlara aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Davanın bireysel işlemlere ilişkin kısmına gelince,

6306 sayılı Kanun’un Uygulama Yönetmeliği’nin “Riskli yapıların tespiti ve itiraz” başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında, “Riskli yapılar, Ek-2’de yer alan riskli yapıların tespit edilmesine ilişkin esaslara göre tespit edilir. Riskli yapı tespiti; kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarayan yapılar ile hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılar hakkında yapılır. İnşaat halinde olup ikamet edilmeyen yapılar ile metrukluk veya başka bir sebeple statik bakımdan yapı bütünlüğü bozulmuş olan yapılar riskli yapı tespitine konu edilmez.” kuralı bulunmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlık konusu yapının maliki tarafından taşınmazın riskli yapı olduğunun tespiti istemiyle 6306 sayılı Kanun uyarınca idareye başvuruda bulunulması üzerine Çevre ve şehircilik Bakanlığı onayı ile lisans verilen Şirket tarafından yapılan inceleme sonucunda düzenlenen raporda; yapının deprem etkisi altında dayanımı yeterli olmayan duvarlarının kat kesme kuvvetine katkısı oranı (%100) % 50’den fazla olduğu için yeterli deprem güvenliğini sağlamadığı sonucuna varılarak riskli bina olarak belirlenmesi üzerine söz konusu yapının tapu kaydına Beyoğlu Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’nün … günlü, … sayılı yazısına istinaden “Riskli Yapı” olarak işlendiği, davacının dosyaya eklediği İstanbul Teknik Üniversitesi Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü Müdürlüğünce hazırlanan 08.01.2016 tarihli raporda, Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul I Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun … günlü, … sayılı kararıyla söz konusu yapıya ilişkin hazırlanan restorasyon ve güçlendirme projesinin onaylandığı, Beyoğlu Belediyesinden 27.08.2004 tarihinde inşaat ruhsatı alınarak yapının projeye uygun güçlendirmesinin yapıldığı ve depreme karşı güvenilir hale getirildiği değerlendirilmesinin yapıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusu yapının 6306 sayılı Kanun’un Uygulama Yönetmeliği’nin 7.maddesinin 1.fıkrasına göre, Yönetmeliğin Ek-2’de yer alan riskli yapıların tespit edilmesine ilişkin esaslara göre incelenerek riskli yapı olup olmadığının saptanması teknik bilgiyi gerektirdiğinden, yapının 6306 sayılı Kanun kapsamında riskli yapı olup olmadığının tespiti amacıyla yerinde yaptırılacak keşif ve bilirkişi incelemesi sonucuna göre açıklığa kavuşturulduktan sonra dava konusu işlemler hakkında karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, davanın düzenleyici işleme ilişkin kısmının reddine, bireysel işlemlere ilişkin kısmı hakkında ise yerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince duruşma için taraflara önceden bildirilen 17/11/2021 tarihinde, davacı vekili Av. …’nın geldiği, davalı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı vekili Av. …’in geldiği, davalı Beyoğlu Belediye Başkanlığını vekilinin gelmediği, Danıştay Savcısının hazır olduğu görülmekle, açık duruşmaya başlandı. Taraflara usulüne uygun olarak söz verilerek dinlendikten ve Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan sonra taraflara son kez söz verilip, duruşma tamamlandı. Davanın ehliyet yönünden reddi yolunda verilen Danıştay Ondördüncü Dairesinin 15/12/2015 tarih ve E: 2015/8680, K: 2015/10091 sayılı kararının Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 17/10/2018 tarih ve E: 2016/2365, K: 2018/4175 sayılı kararıyla bozulduğu görülmekle, bozma kararına uyularak, 29/10/2021 günlü, 31643 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 85 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 1. maddesi uyarınca, 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Altıncı Kısmının Dördüncü Bölümünün başlığı “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği” şeklinde değiştirildiğinden, husumetin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yerine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına yöneltilmesine karar verilerek, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY: İstanbul İli, Beyoğlu İlçesi, … Mahallesi,… pafta, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan binanın mülkiyetinin … Konaklama Seyahat Turizm Anonim Şirketine ait olduğu, davacının ise söz konusu yapıyı kiralayarak ticari faaliyetlerinde kullanılan yapı hakkında maliki tarafından riskli yapı olduğunun tespiti istemiyle 6306 sayılı Kanun uyarınca başvuruda bulunulmuş, Beyoğlu Belediye Başkanlığının … tarih ve … sayılı işlemiyle binanın riskli yapı olduğu tespit edilmiş, daha sonra Beyoğlu Belediye Başkanlığının … tarih ve … sayılı “yapının tahliyesi, altyapı hizmetlerinin durdurulması ve yıkımı için altmış gün süre verilmesine, durum hakkında ayni ve şahsi hak sahiplerine noter kanalıyla tebligatta bulunulmasına” ilişkin işleminin, malik tarafından davacıya Beşiktaş 19. Noterliğinin … tarihli, … yevmiye numaralı işlemiyle ihtar edilmesi üzerine anılan işlem ile anılan işlemin doğrudan kendisine tebliğini, itiraz hakkını ve dava hakkını ortadan kaldıran 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 7/6. maddesinin iptali istemiyle bakılmakta olan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT: 6306 sayılı Kanunun 3.maddesinde; “Riskli yapıların tespiti, Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikte belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde masrafları kendilerine ait olmak üzere, öncelikle yapı malikleri veya kanuni temsilcileri tarafından, Bakanlıkça lisanslandırılan kurum ve kuruluşlara yaptırılır ve sonuç Bakanlığa veya İdareye bildirilir… Bakanlıkça veya İdarece yaptırılan riskli yapı tespitlerine karşı maliklerce veya kanuni temsilcilerince onbeş gün içinde itiraz edilebilir. Bu itirazlar, Bakanlığın talebi üzerine üniversitelerce, ilgili meslek disiplini öğretim üyeleri arasından görevlendirilecek dört ve Bakanlıkça, Bakanlıkta görevli üç kişinin iştiraki ile teşkil edilen teknik heyetler tarafından incelenip karara bağlanır,” hükmüne yer verilmiştir.

6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 7/4.maddesinde: “…Yapılan incelemede raporlarda herhangi bir eksiklik yok ise, riskli yapılar, Müdürlükçe en geç on iş günü içinde, tapu kütüğünün beyanlar hanesinde belirtilmek üzere, ilgili tapu müdürlüğüne bildirir…,” hükmüne, 7/5.madesinde: “…İlgili tapu müdürlüğünce, tapu kütüğüne işlenen belirtmeler, riskli yapı tespitine karşı tebligat tarihinden itibaren onbeş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe itiraz edilebileceği, aksi takdirde İdarece verilecek süre içinde riskli yapının yıktırılması gerektiği de belirtilmek suretiyle, aynî ve şahsî hak sahiplerine 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanununa göre tebliğ edilir…,” hükmüne, 7/6.maddesinde: “Riskli yapı tespitine karşı malikler veya kanunî temsilcilerince on beş gün içinde riskli yapının bulunduğu yerdeki Müdürlüğe verilecek bir dilekçe ile itiraz edilebilir.” hükmüne, “8/1.maddesinde ise, “Riskli yapı tespitine karşı yapılan itirazın reddedilmesi veya riskli yapı tespitine itiraz edilmemesi suretiyle, riskli yapı tespitinin kesinleşmesi halinde Müdürlük, gerekli tebligatların yapılmasını ve riskli yapının yıktırılmasını İdareden ister” hükmüne yer verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Davalıların usule ilişkin itirazları yerinde görülmemiştir.

Esas Yönünden:

Anayasaya Aykırılık İddiasının İncelenmesi:

Davacı tarafından; 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 3/1. maddesinin Anayasaya aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de; Anayasa Mahkemesinin, 26.07.2014 günlü, 29072 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 27.02.2014 günlü, E: 2012/87, K: 2014/41 sayılı kararı ile; 6306 sayılı Kanunun 3.maddesinin 1.fıkrasının iptali istemi yönünden yapılan incelemede, iptali isteminin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

Bu itibarla, Anayasa Mahkemesince başvurunun reddine yönelik Kanun maddeleri yönünden Anayasanın 152. maddesinin son fıkrası uyarınca, Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının Resmi Gazetede yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddasıyla tekrar başvuruda bulunulamayacağı dikkate alındığında, anılan maddeler yönünden Anayasaya aykırılık iddiasının değerlendirilmesi hukuken mümkün bulunmamaktadır.

Dava konusu Yönetmeliğin 7.maddesinin 6.fıkrasının incelenmesi:

Davacı tarafından; anılan maddenin, dayanağı Kanunun 3.maddesinin 1 .fıkrasının anayasaya ve insan haklarına aykırı olduğundan bahisle hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüş, davalı idareler tarafından ise; dava konusu Yönetmelik maddesinin dayanağı Kanuna, mülkiyet hakkına ve anayasaya uygun olarak düzenlendiği, hukuka uygun olduğu savunulmuştur.

Tarafların iddia ve savunmaları, dosyadaki bilgi ve belgeler ile yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesinin, 26.07.2014 günlü, 29072 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 27.02.2014 günlü, E: 2012/87, K: 2014/41 sayılı kararı birlikte değerlendirildiğinde; dava konusu Yönetmelik kuralının dayanağı olan 6306 sayılı Kanunun 3/1. maddesinin Anayasaya uygun olduğu, kanun koyucu tarafından idareye tanınan düzenleme yetkisi uyarınca dava konusu Yönetmelik kuralının öngörüldüğü, normlar hiyerarşisine, dayanağı Kanun maddelerine ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı ilkesine uygun olarak, kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda düzenleme yapıldığı ve hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Öte yandan; yukarıda belirtilen ve iptali istenilen kuralın başka bir davacı tarafından açılan dava sonucunda; Danıştay Altıncı Dairesinin 12/06/2019 tarih ve E: 2019/2476, K: 2019/5516 sayılı kararıyla davanın reddedildiği, bu kararın Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 23/09/2021 tarih ve E: 2019/2842, K: 2021/1573 sayılı kararıyla onandığı görülmüştür.

Dava Konusu Beyoğlu Belediye Başkanlığının … tarihli ve … sayılı işleminin incelenmesine gelince;

Dosyanın incelenmesinden; davaya konu işlemin riskli yapı tespitine karşı davacı tarafından yapılan itirazın zımnen reddi işlemi olmadığı, Beyoğlu Belediye Başkanlığınce riskli olduğu tespit edilen yapının alt yapı hizmetlerinin durdurulması ve tahliyesine yönelik işlemin malik tarafından davacıya ihtar edilmesi üzerine, anılan işlemin ve riskli yapı tespit işleminin doğrudan kendisine tebliğ edilmediğinden bahisle riskli yapı tespiti ve anılan işleme karşı itiraz etme ve dava açma hakkını kullanamadığını ileri sürerek anılan işlemin ve bu duruma neden olan Yönetmelik kuralının dava konusu edildiği anlaşılmıştır.

Uyuşmazlıkta; söz konusu riskli yapının 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında olduğu anlaşıldığından; 17.11.2021 tarihinde verilen ara kararı ile; anılan yapının yıkım veya güçlendirilmesinden önce Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulundan görüş alınıp alınmadığı taraflara sorulmuş, bunun üzerine, davalı idareler tarafından dosyaya sunulan belgelerde, yapının tahliye edildiği, ancak yıkımının yapılmadığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun … tarih ve … sayılı kararıyla, anılan yapının ön ve arka cepheleri askıya alınmak suretiyle yapılacak olan otel fonksiyonlu tadilat restorasyon projesinin uygun olduğuna karar verildiği, davacı tarafından ise bu durumun aksini belirten bilgi ve belgenin dosyaya sunulmadığı görülmüştür.

Bu durumda; riskli yapı tespitinin kesinleşmesi nedeniyle yapının altyapı hizmetlerinin durdurularak yıkılmadan veya güçlendirilmeden önce nüfus ve eşyadan tahliye edilmesinin hem 6306 sayılı Kanunun 1. maddesinde belirlenen fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama amaçlarına ulaşmak ve kentsel dönüşüm sürecini sürüncemede bırakmamak hem de hayatın olağan akışı sebebiyle zorunlu bir işlem olduğu bu durumun yapıda faaliyet yürüten şahsi hak sahibi davacıya bildirilerek, belirtilen sürede yapıyı tahliye etmesinin istenilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle;

  1. DAVANIN REDDİNE,

2.Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, davalı idarelerden Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yapılan … TL yargılama giderinin ise davacıdan alınarak anılan idareye verilmesine,

3.Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen … TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine,

4.Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,

6.Bu kararın tebliğ tarihini izleyen gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 10/02/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.