6830 sayılı Kanuna dayanılarak yapılan kamulaştırmalarda, kamulaştırma konusu taşınmazların yürürlükteki imar planlarında belirtilen maksat dışında kamulaştırılmalarının ancak imar planlarında bu yolda yapılacak değişiklikle mümkün olabileceği.
6830 sayılı kanuna dayanılarak yapılan kamulaştırmalarda, kamulaştırma konusu taşınmazın yürürlükteki imar planında tahsis edildiği maksat dışında kamulaştırılıp kamulaştırılmıyacağı konusunda Altıncı Dairenin E. 1971/2831, K. 1973/3764 sayılı kararı ile E. 1972/3931, K. 1973/1590 sayılı kararı arasında aykırılık bulunduğu öne sürülerek, aykırılığın 521 sayılı Danıştay Kanununun 45 ve 46 ncı maddelerine göre istibadın birleştirilmesi yolu ile çözümlenmesi Altıncı Daire Kurulunun 30.5.1974 günlü kararıyle istenilmiş ve iş Birinci Başkanlıkça içtihatları Birleştirme Kuruluna havale edilmiş bulunmakla ilgili kararlar ve yasa hükümlerine ilişkin Raportör Üyenin raporu okunduktan ve Başkanunsözcüsünün 6830 sayılı kanuna dayanılarak yapılan kamulaştırmalarda, kamulaştırma konusu taşınmazın yürürlükteki imar planlarında öngörülen amaca tahsis edilmiş olmasının gerekli olmadığı hakkında verilen Esas 1971/2831, Karar 1973/3764 sayılı karar ile, mer”i imar planında öngörülen amaca tahsis edilmiş olan taşınmazın başka bir amaçla kamulaştırılmasının mümkün olmadığı yolunda verilen Esas 1973/3931, Karar 1973/1590 sayılı karar arasında aykırılık bulunduğu görülerek, bu aykırılığın 521 sayılı Danıştay Kanununun 45 ve 46 ncı maddeleri gereğince içtihatların birleştirilmesi yoluyla çözümlenmesine değin 6 ncı Dairemizce ittihaz edilmiş olan 30.5.1974 günlü karar üzerine dosya Birinci Başkanlığa sunulmuş ve oradan da düşüncemizin alınması için Başkanunsözcülüğüne gönderilmiş olmakla, gereken inceleme yapılarak aşağıdaki sonuca varılmıştır.
l- 9.7.1956 günlü ve 6785 sayılı İmar Kanununun 27 nci maddesine göre, imar ve yol istikamet planları, «Nazım Plan» ve «Tatbikat Planı» olmak üzere iki türdür. Ve istimlaklerin bu planlara göre yapılması asıldır.
Hemen belirtelim ki, sözü geçen 27 nci maddenin, istimlaklerin bu plana göre yapılacağına ilişkin hükmü, 11.7.1972 günlü ve 1605 sayılı yasa ile yürürlükten kaldırılmış ise de, bu değişiklik ile kanun koyucunun öngördüğü erek”in istimlaklerin ancak «Nazım Plana» göre yapılabileceği, «Tatbikat Planına» dayanılarak böyle bir istimlakin yapılması olanağı bulunmadığı şeklinde ortaya çıkması olasılığı bulunan bir görüşü önlemeye yönelik olduğu, geçici komisyon raporunda «27 nci maddenin (a) bendi sonunda bulunan ve kamulaştırmaların münhasıran Nazım Planlara göre yapılabileceği, tatbikat planına dayanılarak böyle bir uygulama yapılamıyacağı gibi yanlış anlama sebep olan istimlaklerin bu plana göre yapılır) ibaresinin kaldırılması uygun görülmüştür.» biçiminde yer alan ifadelerden anlaşılmıştır.
Öte yandan, imar kanununun yukarıda anılan 1605 sayılı yasa ile değişik 32 nci maddesinin son fıkrasında da, genel olarak bir sahanın, imar ve yol istikamet planı esaslarına, bulunduğu bölgenin şartlarına ve talimatname hükümlerine aykırı maksatlar için kullanılamıyacağı ve üzerine bu maksatlara aykırı yapı yapılamıyacağı, 15.6.1969 günlü ve 13199 sayılı Resmi Gazete”de yayınlanıp yürürlüğe giren (imar ve Yol İstikamet Planlarının Tanzim Tarzları ile Teknik Şartlarına ve Bu İşleri Yapacak Uzmanlarda Aranacak Ehliyete Dair Yönetmelik”in) 3.10. maddesinde ise, enerji hattı ve tesislerinin nazım imar planında gösterileceği, hükme bağlanmıştır.
2- Yukarıda gösterilen yasa hükümlerinin sözüne göre; (İmar Planlarında kullanma biçimi ve amacı gösterilmiş olan bir saha, ancak bu amaca uygun olarak kamulaştırabilecektir. Bir taşınmazın imar planlarında belirtilen amaç dışında kamulaştırılması olanaksızdır. Aksi takdirde, bu durum, imar planlarının uygulama imkanını ortadan kaldırabileceği gibi, mülkiyet hakkını kısıtlayıcı nedenlere de ortam hazırlayacaktır.) yolunda bir sonuca varmak mümkün ise de, böyle bir yorumun anılan yasa hükümlerinin özüne ve yasa koyucu tarafından öngörülen erek”e ters düşeceği görüşündeyiz. Gerçekten, kamu düzeni ve genel menfaatlar yönünden, belirli bir hizmetin hemen, yürütülmesinde kesinlikle zorunluluk görülen hallerde mer”i imar planlarının getirdiği düzeni bozmamak kaydiyle bir taşınmazın, planlarda öngörülen amaç dışında da kullanılmasına olanak sağlanmaktadır, örneğin; Bir mahalleye su vermekte olan ana deponun yeniden yapımı tamiri ve ıslahı mümkün olmıyacak derecede şu veya bu nedenle ortadan kalkmış ve dolayısiyle o yerde yeni bir depo yapılmasının da olanaksızlığı saptanmış olması halinde, planlarda değişiklik yapılmasını gerekli kılan bir süreye dahi tahammülü bulunmayan bu hizmetin, derhal yerine getirilmesindeki zorunluluk ortadadır. Öyleyse, bu derece önemli bir hizmetin yerine getirilebilmesi bakımından, kamulaştırılmasında kesinlikle zorunluluk görülen hallerde imar planlarında başka amaca tahsis edilmiş olsa bile o taşınmazın bu amaç dışında kullanılmak üzere istimlak edilebileceği ilkesi benimsenmelidir.
3- Yüce kurulca bu görüşe uygun veya yaklaşık bir sonuca varıldığı takdirde, içtihatların birleştirilmesine gerek olmadığı ortaya çıkacaktır. Çünkü, dava konusu uyuşmazlıklar maddi vakıaların takdir ve değerlendirme biçimine göre bir çözümü bağlanacaktır. Maddi vakıalarda ayniyet bulunmayan hallerde bu vakıalara göre verilecek kararlarında birbirine uymaması, işin olağan ve doğal bir gereğidir. Kaldı ki birbirine aykırı olduğu ileri sürülen kararlarda da maddi vakalar yönünden bir benzerlik bulunmamaktadır.
İçtihatların aykırılığından söz edilebilmesi konusu ve sebebi aynı olan davalar hakkında ayrı ayrı yasa hükümlerinin uygulanmış bulunması veya bir yasa hükmünün, birbirine aykırı kararlar verilmesine imkan sağlıyacak şekilde yorumlanmış olması koşuluna bağlıdır. Oysa, her iki kararın kanuni ve hukuki dayanaklarında ve bunların yorumlanmasında tam bir uyumluluk olduğu görülmektedir.
O halde içtihatların birleştirilmesine gerek yoktur» yolundaki sözlü açıklamalarından sonra gereği düşünüldü :
1 – Altıncı Dairenin 18.10.1973 günlü E. 1971/2831, K. 1973/3764 sayılı kararında: (Mülkiyeti davacıya ait taşınmaz malın 14 m3 lük bir kısmının trafo merkezi yaptırılmak maksadiyle 6830 sayılı kanun hükümlerine istinaden kamulaştırılması hususunda davalı idarece tesis olunan işlemin iptali istenmektedir.
Kamu hükmi şahısları ve kamu müesseseleri ifası kendi görevleri arasında bulunan hizmetlere tahsis edilmek üzere hususi şahıslara ait taşınmaz malları 6830 sayılı kanun hükümlerine göre kamulaştırmaya yetkilidirler.
6785 sayılı kanunun 32. maddesinin son fıkrasında, genel olarak herhangi bir sahanın imar ve yol istikamet planı esaslarına, bulunduğu bölgenin şartlarına ve talimatname hükümlerine aykırı maksatlar için kullanılamıyacağı ve üzerine bu maksatlara aykırı yapı yapılamıyacağı ve ayrıca İmar ve Yol istikamet planlarının tanzim tarzları ile teknik şartlarına ve bu işleri yapacak uzmanlarda aranacak ehliyete dair yönetmeliğin 3. 10. maddesinde enerji hattı ve tesislerinin Nazım imar Planlarında gösterileceği hükme bağlanmışsa da dava konusu belediye encümen kararından davacının evinin bahçesinde 14 m2 lik yerine tesis edilecek trafonun o mahallin ihtiyacını temine matuf küçük bir tesis olması itibariyle, böyle bir maksat için yapılacak enerji tesisinin imar planında gösterilmiş olması şartının aranmasına lüzum bulunmamaktadır.
Olayda da, 1580 sayılı Belediye Kanununun 10. maddesinin 1. fıkrası ile belde sakinlerinin müşterek ve medeni, ihtiyaçlarını tesviye edecek her türlü teşebbüs belediyelerce yapılabileceği hükme bağlanmıştır.
Belde sakinlerinin müşterek ve medeni ihtiyaçları arasında yer alan elektrik şebekesine dahil trafonun üzerine inşa edileceği yerin kamulaştırılması hususunda belediye encümenince verilen kararda mevzuata aykırılık bulunmayıp kamu yararının gerçekleştirilmek istendiği muhakkaktır. Açıklanan nedenlerle davanın reddine…) denilmiştir.
2- Altıncı Dairenin, 18.4.1973 günlü, E. 1972/3931, K. 1973/1590 sayılı kararında ise: (Mülkiyeti davacıya ait taşınmaz malın, trafik tartı istasyonu kurmak amacıyla 5539 sayılı yasanın 2. maddesine dayanılarak 6830 sayılı yasanın 3 ve 6 ncı maddeleri uyarınca kamulaştırılmasına ilişkin kararın, imar planında iki ve üç katlı blok inşaat alanına ayrılmış yerde tartı istasyonu kurulamıyacağı ileri sürülerek iptali istenmektedir.
6785 sayılı imar Yasasının 27. maddesine göre imar planları halihazır haritalar üzerine çizilen ve arazi parçalarının kullanılış şekilleri ile başlıca bölge tiplerini gösteren planlardır.
İmar planlarında hangi amaçla kullanılacağı saptanmış taşınmaz malların, başka bir amaçla kamulaştırılması imar planlarının uygulanma olanaklarını ortadan kaldırır.
İmar planlarında öngörülen amacın dışında kamulaştırma yapılması ancak imar planında bu yolda yapılabilecek bir değişiklikle mümkün olabilir.
Olayda Karayolları Genel Müdürlüğünce trafik tartı istasyonu kurmak amacıyla kamulaştırılmasına karar verilen taşınmaz malın belde imar planında iki ve üç katlı bahçeli blok inşaat alanı olarak ayrılmış olduğu dosyada mevcut 14.10.1972 günlü belediye başkanlığı yazısından ve bu yere ait imar planı örneğinden anlaşıldığından dava konusu kamulaştırma işleminde, de usul ve yasaya uyarlık görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle kamulaştırma kararının iptaline…) denilmiştir.
Kurulda yapılan görüşmeler sırasında, bazı üyeler sözkonusu iki kararda maddi olaylar arasında benzerlik bulunmadığını, bu itibarla içtihadın birleştirilmesine yer olmadığı görüşünü öne sürmüşlerdir. Ancak bu konuda, aykırılığı dar ha açık bir şekilde ortaya koyan Altıncı Daire Kararları mevcut bulunduğu yolunda anılan daire üyelerinin yaptığı açıklamalar ve raportör üyenin raporunda bu tür kararlara yapılmış bulunan göndermeler dikkate alınarak içtihadı birleştirme istemine konu teşkil eden hususta Altıncı Dairece verilen kararlar arasında aykırılık bulunduğuna ve bunun içtihadları birleştirme yolu ile çözümlenmesi gerektiğine oyçokluğuyla karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçildi.
Sorunun çözümü için imar planlarının niteliği, tanımı ve mevzuat hükümleri üzerinde durmak gerekir.
Herşeyden önce belirtilmelidir ki; imar planları, ya da şehirsel gelişme politikaları genel, uyulması zorunlu belgeler olarak kamu düzenini ve mülkiyet hakkını yakından ilgilendirmektedir.
6785 sayılı İmar Kanununun 1605 sayılı kanun ile değişik 27. maddesinde belirtildiği üzere, imar ve yol istikamet planları «Nazım Planı» ve «tatbikat planı» olmak üzere iki nevidir.
Nazım planlar, halihazır haritalar üzerinde çizilen ve arazi parçalarının kullanılış şekillerini ve başlıca bölge tiplerini gösteren planlardır.
Tatbikat planları da halihazır haritalar üzerine çizilmekle beraber bunlara mevcutsa kadastro vaziyeti de işlenir. Bu planlar tatbikat için lüzumlu bütün fenni hususatı ihtiva eder. Her iki nev”i planda bu kanunun bütün hükümleri tatbik olunur.
Bu planların düzenlenmesinde gözönünde bulundurulacak esasların imar ve iskan Bakanlığınca hazırlanacak yönetmeliklerde gösterileceği ve bu yönetmeliklerin de özellikle, imar planlarında yer verilecek çeşitli bölgeleri, umumi hizmetlere ayrılan veya kamu hizmet ve tesislerine ayrılması gereken yerlerin asgari miktarları, her türlü bina ve tesislerin azami yükseklikleri inşaat saha ve hacimleri gibi hususları kapsayacağı ve ilgililerin de bunlara uyma zorunluluğu bulunduğu aynı kanunun 28/2. maddesinde açıklanmıştır.
Bu maddede sözü edilen ve imar ve iskan Bakanlığınca hazırlanacağı öngörülen (imar ve yol istikamet planlarının tanzimi tarzları ile teknik şartlarına ve bu işleri yapacak uzmanlarda aranacak ehliyete dair yönetmelik)in 3.01 maddesinde imar planlarının, ülke, bölge ve şehir verilerine göre konut, çalışma, sosyal ve kültürel ihtiyaçlar (yönetim ve diğer servisler) ve ulaşım gibi şehirsel fonksiyonlar dikkate alınarak hazırlanacağı ve bu nedenle, planların belde veya mahallin kapsayacağı nüfusa ve karakterine göre gerekli eğitim, sağlık ve idari tesislerin yer, büyüklük ve sayılariyle imar planında gösterilmesi gerekeceği hükme bağlanmıştır. Yine aynı yönetmeliğin 3. 10. maddesinde nazım imar planlarının özellikle neleri kapsayacağı muhtelif başlıklar altında bütün ayrıntıları ile gösterilmiştir.
Öte yandan bu şekilde hazırlanıp meydana getirilecek planlara uyulmayı sağlamak için de, herhangi bir sahanın imar planı esaslarına aykırı maksatlar için kullanılması kesin olarak yasaklanmıştır. Gerçekten, anılan kanunun 32. maddesinin son fıkrasında «genel olarak herhangi bir saha imar ve yol istikamet planı esaslarına, bulunduğu bölgenin şartlarına ve talimatname hükümlerine aykırı maksatlar için kullanılamaz ve üzerine bu maksatlara aykırı yapı yapılamaz» denilmektedir.
İmar Planlarının hazırlanışı sırasında öngörülemiyen, değişen ve gelişen hayat koşullarının ortaya çıkaracağı gereksinmeler için planlarda yer ayrılması veya bu maksatla değişiklik yapılması usulleri olabildiğince sadeleştirilmiş ve çabuklaştırılmıştır. Nitekim, imar kanununun 26. maddesi, imar ve iskan Bakanlığını, lüzumlu gördüğü hallerde umumi hayata müessir afetler dolayısiyle veya gecekondu kanununun tatbiki maksadiyle yapılması gereken planların ve plan değişikliklerinin tamamını veya bir kısmım, ilgili belediyelerin veya diğer idarelerin bu yolda kararlarına lüzum kalmaksızın yapmaya veya yaptırmaya yetkili kılmıştır.
Ayrıca, aynı kanunun 29..maddesi, bir kamu hizmetinin görülmesi amacıyla resmi bina ve tesisler için imar planlarında yer ayrılması ya da bu nedenle değişiklik yapılması gerektiğinde durumun valilik kanalı ile ilgili belediyeye yazı ile bildirilmesini öngörmüştür. Belediye Meclisinin bu bildiriminden sonraki ilk toplantıda öneriyi ele alması, en geç üç ay içinde karara bağlaması; bu süre içinde gereken karar alınmazsa belediye meclisi kararı gerekmeksizin imar ve iskan Bakanlığı”nın uygun göreceği plan ya da değişiklik önerisinin kesinleşmesi sözü edilen madde gereğidir.
Yukarıdan beri açıklanan mevzuat hükümleri, imar planlarının niteliği ve tanımından çıkan sonuç şu olmaktadır: Kamulaştırma uygulamalarında, kamulaştırma konusu taşınmazların, imar planlarında belirtilmiş maksat dışında kamulaştırılmasına mevzuat hükümleri elverişli değildir.
Kamu düzenini, mülkiyet hakkını yakından ilgilendiren genel belgeler olarak imar planları esaslarına uyulması, yasa emri olduğu kadar, kişinin mülkiyet hakkının keyfi uygulamalardan korunması ve güvence altında bulundurulması yönünden de zorunludur.
Şu duruma göre, idarelerin önce imar planlarını incelemeleri, yürütmek istedikleri kamu hizmeti veya teşebbüsü için yer ayrılmışsa buna göre kamulaştırma yapmaları; aksi halde imar kanununun 26. ve 29. maddelerine göre, planda yer ayrılmasını veya bu maksatla değişiklik yapılmasını istemeleri izlenecek yol olmalıdır. Bu yola başvurmadan ve yetkili makamlarca imar planında değişiklik sağlanmadan yapılacak kamulaştırma ile kamu hizmetinin gerçekleştirilmesi yasa hükümleri karşısında esasen mümkün değildir.
SONUÇ: 6830 sayılı kanuna dayanılarak yapılacak kamulaştırmalarda, kamulaştırma konusu taşınmazlar imar planlarında belirtilmiş maksat dışında kamulaştırılamayacağından ancak imar planları bu yolda usulü dairesinde değiştirildiği takdir de bu değişikliğe uygun kamulaştırma yapılabileceğinden içtihadın, Altıncı Dairenin bu esası benimsemiş bulunan 18.4.1973 günlü Esas 1972/3931, Karar 1973/1590 sayılı kararı istikametinde birleştirilmesine birinci ve ikinci görüşmelerde gerekli karar yeter sayısı sağlanamadığından 29.1.1976 günlü üçüncü görüşmede mevcudun oyçokluğuyla karar verildi.
AZLIK OYU: X – Anayasa”nın 38. maddesi; Devlet ve Kamu Tüzel Kişilerini, Kamu yararının gerektirdiği hallerde, karşılıklarını peşin ödemek şartiyle özel mülkiyette bulunan taşınmaz malları, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, tamamını veya bir kısmını kamulaştırmaya ve bunlar üzerine idari irtifaklar kurmaya yetkili kılmıştır.
Keza, 6830 sayılı istimlak Kanununun 1. maddesinde «Amme Hükmü şahısları ile müesseseleri tarafından umumi menfaatler için lüzumlu işlere tahsis edilmek üzere hususi şahıslara ait gayrimenkullerin ve kaynakların istimlaki ile hususi şahıslar lehine mahsus kanunlarına müsteniden yapılacak istimlakler bu kanun hükümlerine tabidir.» hükmü yer almıştır.
Görülüyor ki, kamulaştırmada önemli olan, kamu yararının mevcudiyeti ve kanunun öngördüğü usullere uyulup uyulmadığıdır. Bunun da takdirinin yargı organına mevdu bir keyfiyet olduğu izahtan varestedir. Kamulaştırma işlemi ile imar kanunu ya da imar planları arasında doğrudan bir ilişki kurmak doğru değildir. Diğer bir söyleyişle, kamulaştırma işleminin kanuna uygunluğu başka, kamulaştırılan taşınmazın imar planlarına uygun olarak kullanılıp kullanılamayacağı ayrı bir husustur.
Kaldı ki, imar Kanunu hükümleri taşınmazların, imar planlarında tahsis edildikleri amaç dışında kamulaştırılmasını istisna tanımıyacak biçimde engellemiş bulunmamaktadır. Gerçekten, söz konusu kanunun 29. maddesinde yer alan «Gerektiği takdirde» deyimi ve 32. maddesinin son fıkrasındaki «genel olarak herhangi bir saha, imar ve yol istikamet planı esaslarına, bulunduğu bölgenin şartlarına ve talimatname hükümlerine aykırı maksatlar için kullanılamaz ve üzerine bu maksatlara aykırı yapı yapılamaz» hükmünün muhalif mefhumu nün ortaya koyduğu anlam, bu görüşü doğrulamaktadır. Demek ki, özel olarak herhangi bir saha, imar ve yol istikamet planı esaslarına, bulunduğu bölgenin şartlarına aykırı maksatlar için kullanılabilecek ve üzerine bu maksatlara aykırı yapı yapılabilecektir. Örneğin, bir kamu hizmetinin belirli bir yerde ifasında zorunluluk olan ve ivedilik arzeden durumlarda imar planlarında belirtilen amaç dışında kamulaştırma yapılmasına anılan kamu hükmünün gerek sözü ve gerekse özü imkan sağlamaktadır.
Öte yandan, kamulaştırmalarda imar planlarına kesin bağlılığı öngörmek, ülke koşullarına olduğu kadar kamu hizmeti gerekleriyle de bağdaşmaz.
Bir kerre, hizmet gereksinmelerinin tümünü en küçük ayrıntılarıyla önceden düşünebilmek ve buna göre planlarda yer ayırmak mümkün değildir, imar planlarında çok sık değişiklik yoluna başvurulması bu durumu açıklıkla ortaya koymaktadır. Ayrıca, kalkınma ve gelişme çabası içinde bulunan ülkemizde şehir ve kasabalar, sosyal ve ekonomik etkenlerle hızla gelişmekte; büyümekte ve bu gelişme ortaya süratle karşılanması gereken gereksinmeler çıkarmaktadır.
Bu durumda, yapılacak kamulaştırmalarda imar planlarına kesin bağlılığı gerekli saymak gecikmeden yürütülmesi gereken kamu hizmetinin aksamasına ve gecikmesine yol açar. İmar planlarında değişiklik formalitesinin sadeleştirilmiş ve çabuklaştırılmış olması bu gecikmeyi tamamen önleyici nitelikte değildir. Uygulamalar bu gerçeği kesinlikle ortaya koymaktadır.
Burada sorun, kişinin mülkiyet hakkının korunması ilkesi ile kamu hizmeti gerekleri arasında makul ve adil bir denge tesis etmektedir. Kamulaştırmalarda, imar planlarına bağlılığı kural olarak kabul etmek, öte yandan da istisnai hallerde, özellikle ivedilik arzeden durumlarda, idareye takdir alanı bırakmak ve plan dışı maksatlarla kamulaştırma yapılmasına imkan tanımak anılan dengeyi sağlayabilir, idareye takdir hakkı tanımayan kati görüşün çağdaş idare hukuku ve kamu hizmetinin gerekleri ile bağdaştırılması mümkün değildir.
Diğer taraftan, kamulaştırmalarda planlara kati bir bağlılık bugünün plan anlayışına da ters düşmektedir. Gerçekten, «Bugünün şehircilik anlayışına göre, planlama hem sürekli olarak gelişmeleri izleme, değerlendirme çabasını zorunlu kılmakta, hem de önceden kestirilemiyen koşulların ortaya çıkması durumunda dar boğazların giderilmesi için tedbirler alabilecek esneklikle hareket edilmesini öngörmektedir. Bu nedenledir ki, uzun bir dönem sonunda kentin alacağı biçimi gösteren, donmuş, kalıplaşmış, değişmelere ayak uyduramayan, esnek olmayan kent planlaması anlayışından uzaklaşılmıştır» (Prof. Cevat Geray, imar planlarında değişiklik yapılmasına ilişkin yasal çerçeve ve uygulama Cem Sar”a Armağan s. 583)
Açıklanan nedenlerle, içtihadın, 6830 sayılı kanuna dayanılarak yapılacak kamulaştırmalarda imar planlarına kesin bağlılığı öngören Altıncı Dairenin 18.4.1973 günlü, Esas 1972/3931, Karar 1973/1590 sayılı kararı istikametinde birleştirilmesi şeklinde çoğunluk görüşüne karşıyız.
XX – 521 sayılı Danıştay Yasasının 45. maddesinde Dava Dairelerinin veya Dava Daireleri Kurulunun kendi kararları veya ayrı ayrı verdikleri kararlar arasında aykırılık veya uyuşmazlık görüldüğü taktirde içtihadın birleştirileceği kurala yer almıştır. Dava Dairelerinin veya Dava Daireleri Kurulunun kararları arasında aykırılıktan veya uyuşmazlıktan söz edilebilmesi için dava konusu olayların hukuk kurallarının uygulandığı kısımlarının benzer nitelikte bulunması ve bu nesnel olaylara ayrı hukuk kurallarının uygulanması veya aynı hukuk kuralları uygulandığı halde ayrı sonuçlara varılmış olması gerekir.
Altıncı Dairenin, içtihatların birleştirilmesi konusu 73 -1590 ve 73 – 3764 sayılı kararlarının dayanağı nesnel olayların benzer nitelikte olmadıkları açıktır. Gerçektende 73 -1590 sayılı karar, bir arsanın, imar planında gösterilmiyen bir amaçla kamulaştırılarak imar planının değiştirilmesi üzerine verildiği halde, 1973 – 3764 sayılı karar bir arsanın imar planında gösterilen kullanımını değiştirmeyecek ölçüde küçük bir kısmının kamulaştırılması üzerine verildiğine, böylece dava konusu olayların birinde kamulaştırma imar planının değiştirilmesine yol açtığı halde diğerinde planının değiştirilmesi sonucunu doğurmadığına göre kararların dayanağı olayların benzer nitelikte bulunmadığı anlaşılmaktadır. Benzer nitelikte bulunmayan uyuşmazlıklar hakkında verilen kararların birbirinden ayrı nitelikte olması doğal bulunduğuna göre bu kararlar arasında aykırılık veya uyuşmazlıktan söz edilemez.
Bu durumda içtihadın birleştirilmesine yer olmadığı oyu ile çoğunluk kararma karşıyız.