ÖZET: Çevre, tarihi ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren konularda vatandaş, belde veya semt sakini sıfatıyla dava açılabilir.
TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay İDDK Genel Kurulunca gereği görüşüldü: KARAR: Dava, İstanbul İli, Sarıyer İlçesi, … Bölgesi, … Bayın, … ada, … parsel sayılı taşınmazın bulunduğu yerin turizm merkezi olarak ilan edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu Kararının, 1/5.000 ve 1/1.000 ölçekli planların ve anılan parsel için verilen inşaat ruhsatının iptali istemiyle açılmıştır.
Danıştay 6. Dairesi, 21.11.2003 günlü, E:2003/1950, K:2003/6117 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun değişik 2. maddesinde, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davaların iptal davası olarak tanımlandığı, bu davaların idarenin hukuka uygun davranmasını sağlayan en önemli araçlardan olduğu, ancak, yargısal denetim amacıyla her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması koşuluna ihtiyaç olduğu, her olay ve davada, yargı merciine başvurarak dava açan kişinin menfaatinin iptali istenen işlemle ne ölçüde ihlal edildiğinin takdirinin de yargı merciilerine bırakıldığı, iptal davası açılabilmesi için gerekli olan menfaat ilişkisinin kişisel, meşru, güncel bir menfaatin bulunması halinde gerçekleşeceği, başka bir anlatımla, iptal davasına konu olan işlemin davacının menfaatini ihlal ettiğinden söz edilebilmesi için, davacıyı etkilemesi, yani davacının kişisel menfaatini ihlal etmesi, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunmasının gerektiği, aksi halde kişilerin kendisine etkisi” bulunmayan, menfaatlerini ihlal etmeyen idari işlemler hakkında da iptal davası açma hakkının doğacağı ki, bu durumun idarenin işleyişini olumsuz etkileyeceği, herne kadar çevre, tarihi ve kültürel değerlerin korunması amacıyla kamu yararını yakından ilgilendiren konularda Danıştay içtihatlarıyla belde sakini olmak dava açmak için yeterli görülmüş ise de inşaat ruhsatının bu kapsamda düşünülmesinin mümkün olmadığı, inşaat ruhsatının iptali istemiyle dava açabilmek için komşu, bitişik parsel maliki ya da en azından mahalle sakini olmak gerektiği, olayda ise, ikamet ettiği yere uzak bir konumdaki bölgede adına kayıtlı taşınmazı bulunmayan, dolayısıyla işlem ile doğrudan hiç bir menfaat ilişkisi olmayan davacının, İstanbul İlinde yaşayan biri olarak inşaat ruhsatının iptali istemiyle açtığı bu davadaki isteminin, çevre, tarihi, kültürel değerlerin korunması gibi kamu yararını yakından ilgilendiren hususlar kapsamında değerlendirilemeyeceğinden dava açma ehliyetinin bulunmadığı sonucuna varıldığı, davanın turizm merkezine ilişkin kısmına gelince; 2575 sayılı Danıştay Kanununun 24. maddesinde, Bakanlar Kurulu kararlarına ve bakanlıkların düzenleyici işlemleri ile kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlere karşı açılacak iptal davalarına Danıştay’ın ilk derece mahkemesi olarak bakacağının hükme bağlandığı, bu durumda, düzenleyici işlem niteliğinde olmayan ve Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edilen turizm merkezi alanı ilanının iptali istemiyle anılan kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasından itibaren yasal dava açma süresi içinde Danıştay’da dava açılmasını gerektiği, dolayısıyla, düzenleyici işlem niteliğinde olmayan turizm merkezi alanı ilanı kararının iptali istemiyle bu alanda yer alan taşınmaz için verilen ruhsatın uygulama işlemi olduğu kabul edilerek dava açılmasının mümkün olmadığı, olayda, turizm merkezi alanına ilişkin karar 13.9.1989 günlü Resmi Gazete’de yayımlandığından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesi uyarınca izleyen altmış gün içinde dava açılması gerekirken bu kararın iptali istemiyle 7.4.2003 gününde kayda giren dilekçeyle açılan davada süre aşımı bulunduğu, öte yandan, olay tarihinde yürürlükte olan 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu hükümlerine göre turizm merkezi ilanından sonra Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca onaylı 1/5.000 ölçekli, Turizm ve Kültür Bakanlığınca onaylı 1/1.000 ölçekli planların bulunmadığı anlaşıldığından 1/5.000 ve 1/1.000 ölçekli planların iptali istemiyle açılan davanın konusu bulunmadığı gerekçesiyle, davanın inşaat ruhsatına ilişkin kısmının ehliyet, turizm merkezi alanına ilişkin kısmının süre yönünden reddine, 1/5.000 ve 1/1.000 ölçekli planlara ilişkin dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
Davacı, bu kararın ehliyet ve süre redde ilişkin kısmını temyiz etmekte ve uyuşmazlığa konu inşaatın Boğaziçi’nin görüntüsünü bozacağı, kamu yararı gözetilerek davanın açıldığı, bu nedenle ehliyeti bulunduğu, turizm merkezi ilanına ilişkin işlemin düzenleyici işlem olmaması halinde öğrenme üzerine dava açılabileceği, bu nedenle davanın süresinde bulunduğu iddialarıyla bozulmasını istemektedir.
Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlığa konu taşınmazın Bakanlar Kurulu Kararı ile kabul edilen İstanbul Sarıyer İstinye Turizm Merkezi sınırları içerisinde kaldığı ve bu kararın 13.9.1989 günlü, 20281 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandığı, turizm merkezi ilanından önce 18.2.1988 tarihinde 1/5.000 ve 15.7.1988 tarihinde 1/1.000 ölçekli uygulama imar planlarının onaylandığı, buna göre parselin turizm konaklama alanı olarak öngörüldüğü, plan notu ile avan projeye göre uygulama yapılacağının belirtilmesi nedeniyle hazırlanan avan projenin 31.3.1988 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesince, 27.10.1989 tarihinde ( Turizm merkezi ilanından sonra ) Turizm Bakanlığınca onaylandığı, İstanbul III Nolu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunun 30.3.1990 günlü, 1863 sayılı kararı ile de plan şartlarına, avan proje ve Bakanlar Kurulu Kararına göre otel fonksiyonunun uygun olduğunun belirtildiği, avan proje uyarınca H:87:60 metre yüksekliğindeki otel inşaatı için Sarıyer Belediye Başkanlığınca 1.12.1992’de inşaat ruhsatı verildiği ve ruhsatın 21.7.1995 ile 14.9.2000 tarihlerinde yenilendiği, davacı tarafından inşaatın 12.4.2003 tarihinde görülmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için dava konusu işlemlerin niteliğinin ortaya konulması gerekmektedir. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’nun 3. maddesinde, turizm merkezlerinin, turizm bölgeleri içinde veya dışında yeri, mevkii ve sınırları Bakanlığın önerisi, Bakanlar Kurulu kararı ile tespit ve ilan edilen turizm yönünden önem taşıyan yerleri veya bölümlerini ifade ettiği belirtilmiştir. Turizmi Teşvik Yasası’nda öngörülen nitelikleri haiz olan bir yerin Bakanlar Kurulu Kararı ile turizm merkezi ilan edilmesi suretiyle bu yerin artık 2634 sayılı Yasa kapsamına dahil olacağı ve turizm merkezi sınırları içerisinde yapılacak olan bütün imar uygulamalarının anılan Yasal düzenlemeye tabi olacağı, bu nedenle turizm merkezi ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının ( karar ile belirlenen bölgeye yönelik olarak yerel nitelikte ) düzenleyici işlem olduğu tartışmasızdır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinin 4. fıkrasında yer alan, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı, ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililerin, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilecekleri yolundaki hüküm uyarınca, bir düzenleyici işlemin iptali istemiyle uygulama işlemi nedeniyle dava açılmasının istenilmesi halinde ortada mutlaka bir uygulama işleminin bulunması gerekmektedir.
Olayda, uyuşmazlığa konu taşınmaz turizm merkezi olarak ilan edildikten sonra, kural olarak 2634 sayılı Yasa uyarınca bu yere ilişkin imar planlarının hazırlanıp onaylanması ve daha sonra turizm merkezi kararı ve imar planı koşulları uyarınca da öngörülen turizm fonksiyonuna uygun olarak inşaat ruhsatının verilmesi ve böylece turizm merkezi ilanı ile başlayarak inşaat ruhsatı verilmesine ilişkin bulunan birbirini takip eden uygulama işlemlerinin sonuçlandırılması gerekmekte iken, turizm merkezi ilanından sonra yapılmış 1/5.000 ve 1/1.000 ölçekli imar planlarının bulunmadığı, daha önce yapılmış olan imar planlarında yer alan koşullara göre avan projenin hazırlandığı ve inşaat ruhsatının verildiği anlaşılmakta ise de, avan projenin turizm merkezi ilanından sonra Turizm Bakanlığınca da onaylandığı ve inşaat ruhsatının turizm konaklama alanına ilişkin olup, yenileme işlemlerinin de turizm merkezi ilanından sonraki tarihli olduğu göz nünde bulundurulduğunda, verilen inşaat ruhsatının tamamen turizm merkezi olarak belirlenen alandaki fonksiyona ilişkin olduğu, dolayısıyla her iki işlemin birbirinden ayrılmasının mümkün olmayıp, inşaat ruhsatının turizm merkezi kararının uygulanması yönünde tesis edilmiş bir uygulama işlemi olduğu sonucuna varıldığından, dava konusu işlemler hakkında işlemlerin bağımsız olarak değil bir bütün halinde değerlendirilmesi suretiyle karar verilmesi gerekmektedir.
2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde, idari işlemler hakkında, yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar iptal davaları olarak tanımlanmıştır.
İdarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun yargısal denetim yoluyla sağlanmasında en etkin araçlardan biri iptal davaları olduğundan, iptal davalarında “menfaat ihlali” olarak tanımlanan sübjektif ehliyet koşulunun sübjektif hak ihlallerinin giderilmesiyle birlikte idari işlemlerin hukuka uygunluğunun denetlenebilmesi kapsamında belirlenmesi gerektiği açıktır.
Bu bağlamda menfaat ihlali koşulu, davacının idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisinin kurulması gereği şeklinde tanımlanmış olup, dava açma ehliyetinin iptal davasına konu olan kararın niteliğine göre idari yargı yerince değerlendirilmesi gerekmektedir.
Çevre, tarihi ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren konularda vatandaş, belde veya semt sakini sıfatıyla dava açılabileceği Danıştay İçtihatlarıyla kabul edilmiştir.
Dava konusu turizm merkezi ilanına ilişkin karar da, kamu yararını yakından ilgilendiren konular kapsamında bulunması nedeniyle, aynı kentte yaşayan davacı tarafından dava konusu edilebileceği, davacıyla kamu yararını yakından ilgilendiren dava konusu karar arasında meşru, kişisel ve güncel menfaat ilgisinin olduğu açıktır.
Nitekim, Danıştay 6. Dairesince de, davacının turizm merkezi ilanına ilişkin karara karşı dava açma ehliyeti kabul edilmiştir. Düzenleyici işlem niteliğindeki bu işleme karşı dava açma ehliyeti bulunan bir kişinin, uygulama işlemini dava edemeyeceği düşünülemeyeceğinden, Dairece inşaat ruhsatının turizm merkezi ilanı işleminden bağımsız bir işlem olarak kabul edilmek suretiyle davacının bu işleme karşı dava açma ehliyetinin bulunmadığı sonucuna varılmasında isabet görülmemektedir.
Davanın yasal süresi içerisinde açılıp açılmadığı hususunun da yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde değerlendirilmesi ve 2577 sayılı Yasanın yukarıda anılan 7. maddesinin 4. fıkrası hükmü uyarınca, dava konusu düzenleyici işleme karşı, uygulama işlemi niteliğindeki inşaat ruhsatına ilişkin olarak yasal süresi içerisinde davanın açılıp açılmadığının belirlenmesi gerekecektir.
Danıştay 6. Daire içtihatları ile de kabul edildiği üzere, düzenleyici işlemin uygulanması üzerine her iki işlemin de iptali istemiyle vatandaş sıfatıyla dava açılması halinde, uygulama işleminin (olayda inşaat ruhsatı) başka şekilde öğrenildiğinin kanıtlanamaması durumunda bu işleme ıttıla tarihinden itibaren yasal süresi içerisinde açılan davaların süresinde olduğu kabul edilmektedir.
Olayda da, davacı tarafından uyuşmazlığa konu taşınmaza ilişkin inşaat ruhsatından haberdar olunduğu tarihten itibaren yasal süresi içerisinde dava açılmış olması nedeniyle, işin esasının incelenmesi gerekirken, turizm merkezi ilanına ilişkin olarak davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.