1. Anasayfa
  2. Danıştay İDDK Kararları

Danıştay İDDK E: 2014/5776 K: 2015/3204 T: 5.10.2015


İçeriği itibarıyla muhataplara tebliği zorunlu olan riskli alan ilan edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarının, yazılı bildirim veya öğrenme üzerine yasal dava açma süresi içinde dava konusu edilebileceği açıktır.

İstemin Özeti: Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin 01/10/2014 günlü, E: 2013/6442, K: 2014/7954 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması, esas yönünden davacı, vekalet ücreti yönünden davalı tarafından istenilmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından davacının yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Dava; Sakarya İli, Erenler İlçesi, Yenimahalle ve Küpçüler Mahallesi sınırları içerisinde bulunan ve ekli krokide sınırları gösterilen alanların 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 16/05/2013 günlü, 28649 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 22/04/2013 günlü, 2013/4697 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin 01/10/2014 günlü, E: 2013/6442, K: 2014/7954 sayılı kararıyla; dava konusu Bakanlar Kurulu kararının 16/05/2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandığı, davanın ise 12/07/2013 tarihinde açıldığı, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 6. maddesinin 9. fıkrası uyarınca, dava konusu Bakanlar Kurulu kararının Resmi Gazete’de yayımlandığı 16/05/2013 gününü takip eden günden itibaren en geç 30 gün içerisinde dava açılması gerekmekte iken 12/07/2013 günü açılan davada süre aşımı bulunduğundan işin esasının incelenmesi olanağı bulunmadığı gerekçesiyle, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Anılan kararı, davacı esas, davalı ise vekalet ücreti yönünden temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedirler.

Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında; Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu hükme bağlanmış, 125. maddesinin üçüncü fıkrasında da; 40. maddedeki düzenlemenin devamı niteliğinde, ” İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar. ” hükmüne yer verilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dava açma süresi” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu; ikinci fıkrasında, bu sürenin, idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren başlayacağı; dördüncü fıkrasında ise, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava açma süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı; 8. maddesinin birinci fıkrasında, sürelerin, tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağı kuralları getirilmiştir.

Öte yandan, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 6. maddesinin 9. bendinde, bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava açılabileceği düzenlemesine yer verilmiştir.

Yukarıda belirtilen Anayasa ve Yasa hükümleri karşısında; özel kanunlarında aksine bir hüküm bulunmadıkça, idari işlemlerde dava açma süresinin başlamasında yazılı bildirimin esas olduğu, dava açma süresi hesabında ilân tarihinin, ancak “ilanı gereken” düzenleyici nitelikteki işlemler açısından dikkate alınacağı, bireysel nitelikteki işlemlere karşı ilgililerin, bu işlemlerin kendilerine yazılı olarak bildirildiği tarihten itibaren dava açabilecekleri kuşkusuzdur.

İdari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kuralı, idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılır bir biçimde duyurulması ve bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmalarına olanak sağlama amacını taşımaktadır. Bununla birlikte, idari işlemin niteliğinin ve hukuki sonuçlarının davacı tarafından bütünüyle öğrenildiği kimi davalarda, bilgi edinmenin (ıttılanın) yazılı bildirimin sonuçlarını doğuracağı ve dava açma süresine başlangıç alınacağı Danıştay içtihatlarıyla kabul edilmiştir. Ancak bu istisnai durumun kabulü, bilgi edinmenin dava açma süresine başlangıç alınması da, idari işlemin niteliği ve doğurduğu hukuki sonuç itibariyle davacılar tarafından öğrenildiğinin kanıtlanması koşuluna bağlı olup; bu koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği açılan idari davada ancak idari yargı merciince karara bağlanabilir. Bir başka deyişle, her tür bilgi edinmenin (ıttılanın) idari dava açma süresine başlangıç alınacağı şeklindeki genel bir kabul, Anayasa’nın 125. maddesi ve 2577 sayılı Yasayla bağdaşmayacaktır.

Nitekim, 6306 sayılı Yasa’da, ayrım gözetilmeksizin, bu Kanun uyarınca tesis edilmiş tüm işlemlere karşı dava açma süresinin hesabında “tebliğ” tarihinin esas alınacağına dair 6/9. maddesindeki hüküm ile anılan Yasa’da, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan alanların “Risli Alan” olarak belirlenmesine lişkin Bakanlar Kurulu kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanmasının zorunlu olduğuna veya Resmî Gazete’de yayımlanmış olmasının ilgililere tebliğ hükmünde olduğuna dair bir kurala yer verilmemiş olması da bunu doğrulamaktadır. Ayrıca, riskli alan belirlenmesi ve sonrasında tesis edilen işlemlerin Anayasa’da yer alan bir temel hak ve özgürlük olan mülkiyet hakkını kısıtlayıcı nitelikte sonuçlar doğuracak olması itibariyle, yazılı bildirim yapılması, Anayasa’da güvence altına alınmış olan hak arama özgürlüğünün de gereğidir.

Bu çerçevede, içeriği itibarıyla muhataplara tebliği zorunlu olan riskli alan ilan edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarının, yazılı bildirim veya öğrenme üzerine yasal dava açma süresi içinde dava konusu edilebileceği açıktır.

Uyuşmazlıkta ise; dava konusu Bakanlar Kurulu kararının 16/05/2013 günlü, 28649 sayılı Resmî Gazete’de yayımlandığı ancak, davacıya ayrıca tebliğ edilmediği, davacı bu kararı hangi tarihte öğrendiğini belirtmemiş ise de, davacının, maliki olduğu binanın kentsel dönüşüm projesi kapsamından çıkarılması istemiyle Sakarya Belediyesine sunmuş olduğu 30/05/2013 tarihli başvuru dilekçesine verilen 21/06/2013 tarihli işlemle haberdar olduğu, daha önceki bir tarihte davacının bilgisine girdiğinin ise davalı idarelerce kanıtlanamadığı anlaşılmıştır.

Her ne kadar, davacı, dava konusu Bakanlar Kurulu kararından hangi tarihte haberdar olduğunu net olarak belirtmemiş ise de, davacının taşınmazının Bakanlar Kurulu kararıyla riskli alan olarak belirlenen alan kapsamında bulunduğunu bildiren yazının düzenlendiği 21/06/2013 tarihi öğrenme tarihi olarak dikkate alındığında, Bakanlar Kurulu kararına karşı bu tarihten itibaren 6306 sayılı Kanun’un 6/9 maddesinde belirtilen 30 günlük dava açma süresi içinde 12/07/2013 tarihinde açılan bu davada süre aşımı bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Davalı idarelerden Başbakanlığın, vekalet ücreti yönünden temyiz istemine gelince;

Daire kararının bozulması üzerine, Dairece yeniden karar verileceğinden, davalı Başbakanlığın vekalet ücreti ile ilgili temyiz isteminin bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

Açıklanan nedenle, davacının temyiz isteminin kabulüne, Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin 01/10/2014 günlü, E: 2013/6442, K: 2014/7954 sayılı kararının BOZULMASINA, yürütmenin durdurulması istemi hakkında bir karar verilmediğinden, 45,60. TL harcın istemi halinde davacıya iadesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 6545 sayılı Kanun ile değişik 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak, 05/10/2015 gününde esasta oybirliği, kesinlik hükmü yönünden oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

XX- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na, 28/06/2014 günlü, 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle eklenen, bir kısım işlemlere karşı açılan davaların ilk derece ve temyiz aşamasında, genel yargılama usulünden farklı olarak izlenecek yargılama usulünün belirlendiği “ivedi yargılama usulü” başlıklı 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca, temyiz üzerine verilen kararların kesin olduğu hükme bağlanmış olmakla birlikte, 6545 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesinden önce açılan ve sonradan ivedi yargılama usulü kapsamına dahil edilen işlemlere karşı açılan davalarda, ivedi yargılama usulüne ilişkin hükümlerin uygulanması, hukuk güvenliği ilkesine aykırı sonuçlar doğuracağından, ivedi yargılama usulünün ilk derece ve temyiz aşamasına ilişkin hükümlerinin, ancak 6545 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği 28/06/2014 tarihinden sonra açılan davalarda uygulanabileceği, bu tarihten önce açılan davalarda ise genel hükümlerin uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır. Bu durumda, 28/06/2014 tarihinden önce açılan bu davada belirtilen ivedi yargılama usulü hükmünün uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenle, davanın açıldığı tarih itibarıyla, ivedi yargılama usulü kapsamında bulunmayan bu davada, Danıştay Ondördüncü Dairesince verilen kararın bozulması yolundaki karara karşı, tarafların 15 (onbeş) günlük süre içinde karar düzeltme yoluna başvurabilme imkânı bulunduğu oyuyla, kararın kesinlik hükmüne ilişkin kısmına katılmıyoruz.