Davacını taşınmazda bulunan işyerinin kiracısı olduğu, riskli yapı ilan edilen taşınmazın tapu kaydında korunması gerekli kültür varlığı şerhi bulunduğu anlaşıldığından, Devletin tarihi, kültür ve tabiat varlıklarını ve değerlerini korumakla yükümlü olduğu, ayrıca 6306 sayılı Kanun’un 9. maddesinin, uygulanmayacak mevzuat arasında 2863 sayılı Kanunun da sayıldığı dava konusu işlemlerin Anayasa ve 2863 sayılı Kanun ile güvence altına alınan eski eser açısından kamusal nitelikli bir sonuç doğuracağında kuşku bulunmadığından, davanın objektif niteliği ve kamu yararının amaçlanması karşısında davacının dava açma ehliyetinin bulunduğu sonucuna varılmaktadır.
İstemin Özeti: Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin 31/10/2014 günlü, E: 2014/2332, K: 2014/9067 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması, davacı tarafından istenilmektedir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Savunmasının Özeti: Danıştay Ondördüncü Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Dava; (…) Mahallesi, 63 pafta, 679 ada, 17 sayılı parsel üzerinde bulunan taşınmazın kiracısı olan davacı tarafından, 6306 sayılı Kanun uyarınca riskli yapı olarak belirlenen söz konusu yapının yıkımına ilişkin 19/12/2013 günlü, 1688660 sayılı Şişli Belediye Başkanlığı işlemi ile 04/12/2013 günlü, 17645 sayılı İstanbul Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü işleminin ve 02/07/2013 günlü, 28695 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 5/2-(ç). maddesini iptali istemiyle açılmıştır.
Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin 31/10/2014 günlü, E: 2014/2332, K: 2014/9067 sayılı kararıyla; 6306 sayılı Kanun’da riskli yapı tespiti ve riskli yapının yıkımına ilişkin işlemlere karşı itiraz hakkının sadece maliklere tanındığı, yapının kiracısı veya sınırlı ayni hak sahibi olanların ise bu türden bir hakka sahip olmadıkları, taşınmazla mülkiyet bağı bulunanların, maliki oldukları taşınmaz üzerinde istedikleri tasarruf hakkına sahip oldukları hususu dikkate alındığında, dava konusu taşınmazın maliki tarafından söz konusu taşınmazın riskli yapı olduğu ve yıkılması gerektiğinden hareketle idareye başvuru yapılması sonrası yapının riskli yapı olarak tespit edilip kesinleşmesi ve yıkılmasına karar verilmesi üzerine söz konusu yıkım kararının iptali istemiyle bakılan davayı açan kiracının dava açma ehliyetinin bulunmadığı sonucuna varıldığından davanın esasının incelenmesine hukuken olanak bulunmadığı; öte yandan, dava konusu yapının yıkımına ilişkin uygulama işlemine karşı dava açma ehliyeti bulunmayan davacının söz konusu uygulama işleminin dayanak maddelerinden birisi olan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 8. maddesini değiştiren Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 5/2-(ç) maddesinin iptalini istemede de ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle, davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir. Davacı, anılan kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde, idari işlemler hakkında, yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar, iptal davaları olarak tanımlanmıştır.
Dolayısıyla iptal davasının gerek anılan maddede, gerekse içtihat ve doktrinde belirlenen hukuki nitelikleri göz önüne alındığında, idare hukuku alanında tek taraflı irade açıklamasıyla kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen idari işlemlerin ancak bu idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisi kurabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceğinin kabulü zorunlu bulunmaktadır.
Taraf ilişkisinin kurulması için gerekli olan kişisel, meşru ve güncel bir menfaat alâkasının varlığı ise, davanın niteliğine ve özelliğine göre idari yargı yerlerince belirlenmekte, davacının idari işlemle ciddi ve makul, maddi ve manevi bir ilişkisinin bulunduğunun anlaşılması, dava açma ehliyeti için yeterli sayılmaktadır.
Ayrıca, iptal davaları ile idari işlemlerin hukuka uygun olup olmadığının saptanmasına, hukukun üstünlüğünün sağlanmasına, böylece de idarenin hukuka bağlılığının belirlenmesine, sonuçta hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilebilmesine olanak sağlandığından, bu davalarda menfaat ilişkisinin bu amaç doğrultusunda yorumlanması da gerekmektedir.
Özellikle çevre, tarih ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını ilgilendiren konularda dava açma ehliyetinin geniş yorumlanması çevreyi geliştirmeyi, çevre sağlığını korumayı ve çevre kirliliğini önlemeyi Devlete bir ödev olarak veren, ayrıca herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunu belirten Anayasa’nın 56. maddesinin zorunlu bir sonucudur.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun “Amaç” başlıklı 1. maddesinde, “Bu Kanunun amacı; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemektir.” hükmüne yer verilirken, “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde, Riskli yapı; “Riskli alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıdığı ilmî ve teknik verilere dayanılarak tespit edilen yapı” olarak tanımlanmış, 5.maddesinin 3. fıkrasında ise, ”Uygulamaya başlanmadan önce, riskli yapıların yıktırılması için, bu yapıların maliklerine altmış günden az olmamak üzere süre verilir. Bu süre içinde yapı, malik tarafından yıktırılmadığı takdirde, yapının idari makamlarca yıktırılacağı belirtilerek ve tekrar süre verilerek tebligatta bulunulur. Verilen bu süre içinde de maliklerince yıktırma yoluna gidilmediği takdirde, bu yapıların insandan ve eşyadan tahliyesi ve yıktırma işlemleri, yıktırma masrafı ile gereken diğer yardım ve krediler öncelikle dönüşüm projeleri özel hesabından karşılanmak üzere, mahallî idarelerin de iştiraki ile mülki amirler tarafından yapılır veya yaptırılır.” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı Yasa’nın “Uygulanmayacak mevzuat” başlıklı 9. maddesinin 2. fıkrasında, ” Bu Kanun kapsamındaki alanlarda bu Kanunun öngördüğü uygulamaların zaruri kılması hâlinde, bu uygulamaların gerektirdiği iş ve işlemler hakkında;
- a) 26/1/1939 tarihli ve 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunun,
- b) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun,
- c) Afete maruz bölgeye ilişkin hükümleri saklı kalmak kaydıyla 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun,
ç) 28/12/1960 tarihli ve 189 sayılı Millî Savunma Bakanlığı İskân İhtiyaçları İçin Sarfiyat İcrası ve Bu Bakanlıkça Kullanılan Gayrimenkullerden Lüzumu Kalmıyanların Satılmasına Salâhiyet Verilmesi Hakkında Kanunun,
d) 18/12/1981 tarihli ve 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununun,
e) 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun,
f) 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun,
g) 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanununun,
ğ) 25/2/1998 tarihli ve 4342 sayılı Mera Kanununun,
h) 16/6/2005 tarihli ve 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun,
ı) 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun,
i) Geri görünüm ve etkilenme bölgeleri bakımından 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanununun,
bu Kanunun uygulanmasını engelleyici hükümleri ve diğer kanunların bu Kanuna aykırı hükümleri uygulanmaz. Ancak, bu Kanunun öngördüğü uygulamalar sırasında, bahsedilen kanunların amaçları ayrıca gözetilir. Uygulamalar için 6831 sayılı Kanuna tabi alanların kullanılması zaruri olduğu takdirde, başka yerlerde en az bu alanlar kadar alanın ağaçlandırılması, 3573 sayılı Kanuna tabi alanların kullanılması zaruri olduğu takdirde de, başka yerlerde en az bu alanlar kadar alanın zeytinlik alan hâline getirilmesi mecburidir.”, hükmüne, 3. fıkrasında ise; ” 2863 sayılı Kanun ve 5366 sayılı Kanun kapsamındaki alanlarda uygulamada bulunulması hâlinde alanın sit statüsü de gözetilerek Kültür ve Turizm Bakanlığının görüşü alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
Söz konusu maddenin 2. fıkrası, Anayasa Mahkemesi’nin 1/3/2014 tarihli ve 27/2/2014 tarihli E: 2012/87 ve K: 2014/41 sayılı kararıyla; “Anayasa’nın 43. maddesinde ‘kıyılar’; 44. maddesinde ‘toprak’; 45. maddesinde ‘tarım arazileri ile çayır ve meralar’; 63. maddesinde ‘tarih, kültür ve tabiat varlıkları’; 169. maddesinde ‘ormanlar’ yönünden güvenceler öngörülmüştür. Ayrıca Anayasa’nın 56. maddesinde ‘sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı’ düzenlenmiştir.
Devlete verilen bu görevlerin, Anayasa’da güvence altına alınan yerlere ilişkin özel kanunlarla da yaşama geçirileceğinde kuşku bulunmamaktadır. Dava konusu kuralın (ç) ve (d) bentleri dışındaki bentlerinde sayılan kanunlar bu kapsamdadır.
Anayasa’nın yukarıda belirtilen maddelerinde ifadesini bulan ödevlerin somut tedbirlerle nasıl yerine getirileceği şüphesiz kanun koyucunun takdirindedir. Bu anlamda kanun koyucu dava konusu kuralda sayılan kanunlar ile sayılmayan diğer kanunların hükümleriyle bağlı değildir. Bununla birlikte söz konusu ödevlerin ne şekilde yerine getireceğine ilişkin yeni bir kanuni düzenleme yapılmaksızın idarenin Kanun’u uygularken anılan kanunlardaki kısıtlamaların dışında tutulması, Anayasa’nın sözü edilen maddelerinde öngörülen koruma ödevleriyle bağdaşmaz….” gerekçesiyle iptal edilmiştir.
02/07/2013 günlü, 28695 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girip, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 8. maddesini değiştiren Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin iptali istenilen 5/2-(ç). maddesinde ise; ”(a) ve (c) bentlerinde belirtilen şekilde verilen süreler içinde riskli yapıların maliklerince yıktırılmaması hâlinde, riskli yapılara elektrik, su ve doğal gaz verilmemesi ve verilen hizmetlerin durdurulması ilgili kurum ve kuruluşlardan istenilir ve maliklere verilen süreler içinde riskli yapıların yıktırılmadığı mülki amire bildirilir.” kuralı yer almaktadır.
Dosyanın incelenmesinden; (…) Mahallesi, 63 pafta, 679 ada, 17 parsel üzerinde bulunan taşınmazın maliki olan F1 Manastır ve Mektepleri Vakfı tarafından taşınmazın riskli yapı olduğunun tespiti istemiyle 6306 sayılı Kanun uyarınca idareye başvuruda bulunulduğu, idarece taşınmazın riskli yapı olarak tespit edildiği ve malik tarafından bu karara itiraz edilmeyerek söz konusu kararın kesinleştiği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İstanbul Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğünün 04/12/2013 günlü, 17645 sayılı dava konusu işlemi ile söz konusu riskli yapının maliklerince yıktırılması için yıkım tebligatı yapılarak altmış günden az olmamak üzere süre verilmesinin ve yıkıma ilişkin işlemlerin başlatılmasının Şişli Belediye Başkanlığından istenildiği, Şişli Belediye Başkanlığının 19/12/2013 günlü, 1688660 sayılı dava konusu işlemi ile de yıkıma ilişkin ilgili tebligatın yapılarak süre verildiği, davacı tarafından 2009 yılından beri taşınmazda bulunan işyerinin kiracısı olduğu, 6306 sayılı Kanun uyarınca kiracıların da şahsi hak sahibi olduğu, taşınmaz maliki tarafından uyuşmazlığa konu parsel ile aynı adada yer alan diğer parseller üzerindeki işyerlerinin yıkılarak alışveriş merkezi yapılması amacıyla taşınmazların bir an evvel tahliyesini sağlamaya yönelik olarak yapıların riskli yapı olarak tespit ettirildiği, yapıların güçlendirilerek kullanımlarının mümkün olduğu ileri sürülerek bakılmakta olan davanın açıldığı, diğer yandan, Sulh Hukuk Mahkemesinde açılan kiracılık sözleşmesinin feshi ile tahliye davasında Mahkemeye sunulan tapu kayıtlarından 38 parselin tamamına yakınının tapu kaydında “korunması gerekli eski eser, eski eser grubu ve kültür varlığıdır” şerhinin yer aldığının ileri sürüldüğü ve taşınmaz kayıtlarının sunulduğu, dava konusu 17 parsele ilişkin tapu kaydı bulunmamakla beraber, davalı idarelerden Çevre ve Şehircilik Bakanlığının savunmasında yapılan inceleme sonucunda dava konusu parsel üzerinde “kültür varlığıdır”, “korunması gerekli eski eser” şerhinin bulunduğunun tespit edildiği, 6306 sayılı Kanun’un 9/3. maddesinde yer alan “2863 sayılı Kanun ve 5366 sayılı Kanun kapsamında bulunulması halinde, alanın sit statüsü de gözetilerek Kültür ve Turizm Bakanlığının görüşünün alınacağı”na ilişkin hüküm uyarınca, riskli yapı ilan edilen dava konusu yapının yıkımı veya güçlendirilmesi hakkında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın görüşüne göre işlem yapılacağının belirtildiği anlaşılmaktadır.
Buna göre; riskli yapı ilan edilerek yıkımı yönünde işlem tesis edilen uyuşmazlığa konu taşınmazın tapu kaydında korunması gerekli kültür varlığı şerhi bulunduğu anlaşıldığından, Devletin Anayasanın 63. maddesi ve 2863 sayılı Kanun hükümleri uyarınca tarih, kültür ve tabiat varlıklarını ve değerlerini korumakla yükümlü olduğu, ayrıca 6306 sayılı Kanun’un 9. maddesinin, uygulanmayacak mevzuat arasında 2863 sayılı Kanunun da sayıldığı 2. fıkrasının, Anayasa Mahkemesinin yukarıda yer verilen kararıyla iptal edildiği dikkate alındığında, dava konusu işlemlerin Anayasa ve 2863 sayılı Kanun ile güvence altına alınan eski eser açısından kamusal nitelikli bir sonuç doğuracağında kuşku bulunmadığından, davanın objektif niteliği ve kamu yararının amaçlanması karşısında, davacının dava açma ehliyetinin bulunduğu sonucuna varılmaktadır.
Açıklanan nedenle, davacının temyiz isteminin kabulüne, Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin 31/10/2014 günlü, E: 2014/2332, K: 2014/9067 sayılı kararının BOZULMASINA, kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/05/2016 gününde, esasta ve gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X- Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Danıştay Ondördüncü Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davacının temyiz isteminin reddi ile temyize konu kararın onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.
GEREKÇEDE KARŞI OY
XX- Dava; (…) Mahallesi, 63 pafta, 679 ada, 17 sayılı parsel üzerinde bulunan taşınmazın kiracısı olan davacı tarafından, 6306 sayılı Kanun uyarınca riskli yapı olarak belirlenen söz konusu yapının yıkımına ilişkin 19/12/2013 günlü, 1688660 sayılı Şişli Belediye Başkanlığı işlemi ile 04/12/2013 günlü, 17645 sayılı İstanbul Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü işleminin ve 02/07/2013 günlü, 28695 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girip, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 8.maddesini değiştiren Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde değişiklik yapılmasına dair Yönetmeliğin 5/2-(ç) maddesini iptali istemiyle açılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; (…) Mahallesi, 63 pafta, 679 ada, 17 parsel üzerinde bulunan taşınmazın maliki olan F1 Manastır ve Mektepleri Vakfı tarafından taşınmazın riskli yapı olduğunun tespiti istemiyle 6306 sayılı Kanun uyarınca idareye başvuruda bulunulduğu, idarece taşınmazın riskli yapı olarak tespit edildiği ve malik tarafından bu karara itiraz edilmeyerek söz konusu kararın kesinleştiği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İstanbul Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğünün 04/12/2013 günlü, 17645 sayılı dava konusu işlemi ile söz konusu riskli yapının maliklerince yıktırılması için yıkım tebligatı yapılarak altmış günden az olmamak üzere süre verilmesinin ve yıkıma ilişkin işlemlerin başlatılmasının Şişli Belediye Başkanlığından istenildiği, Şişli Belediye Başkanlığının 19/12/2013 günlü, 1688660 sayılı dava konusu işlemi ile de yıkıma ilişkin ilgili tebligatın yapılarak süre verildiği, uyuşmazlığa konu taşınmazın tapu kaydında korunması gerekli kültür varlığı şerhi bulunduğu, davacının ise taşınmazın kiracısı olduğu anlaşılmaktadır.
Buna göre; davacının, riskli yapı olarak tespit edilmesi nedeniyle yıkımına karar verilen taşınmazın kiracısı olması nedeniyle de dava açma ehliyetinin bulunduğu görüşüyle, bozma kararına bu gerekçenin de eklenmesi suretiyle katılıyoruz.