1. Anasayfa
  2. Danıştay İDDK Kararları

Danıştay İDDK E: 2015/1603 K: 2015/2805 T: 17.6.2015


6306 sayılı Kanun’un 6. maddesinin 9. bendiyle, bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemler yönünden, 2577 sayılı Kanun’da öngörülen 60 günlük genel dava açma süresi 30 güne indirilmiş ise de, dava konusu Bakanlar Kurulu kararı ile bu hususun davacıya bildirilmemiş olması, bu davada özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanmasını gerekli kılmaktadır.

İstemin Özeti: Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin 12/02/2015 günlü, E: 2015/381, K: 2015/1074 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması, davacı tarafından istenilmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından davacının yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Dava; davacıya ait İstanbul İli,  (…) Mahallesi’nde bulunan binanın riskli yapı tespitinden ve yıkım uygulamasından vareste tutulma talebine karşılık tesis edilen 02/12/2014 günlü, 1963/12817 sayılı ile bila tarih 622.03.390 sayılı Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işlemleri ile bu işlemlerin temel dayanağı olan 16/05/2013 günlü, 28649 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren İstanbul İli,  (…) Mahallesi’nin riskli alan ilan edilmesine ilişkin 22/04/2013 günlü, 2013/4655 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin 12/02/2015 günlü, E: 2015/381, K: 2015/1074 sayılı kararıyla; 02/12/2014 günlü, 1963/12817 sayılı işlemde, davacının binasının riskli yapı tesbitinden ve yıkım uygulamasından vareste tutulma talebine karşılık “Bahse konu parseller üzerindeki binalar için riskli yapı tespiti ile ilgili Belediyemize herhangi bir başvuru yapılmamıştır.” şeklinde cevap verildiği, bu işlemin, bildirim niteliğinde olduğu, bu yazıya ek olarak gönderilen 622.03.390 sayılı işlemin ise, söz konusu riskli alan ilan edilen  (…) Mahallesinde oturan vatandaşları tedbirli olmaya sevk eden, uyarıcı ve genel nitelikli bir yazı olduğundan, başka bir deyişle, davacının yapısının riskli yapı olduğuna dair henüz tesis edilmiş bir işlem mevcut olmadığından, bu haliyle idari davaya konu olabilecek, icrai bir işlem niteliğinde olmayıp, kesin ve yürütülebilir niteliklerinin de bulunmadığı; 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 6. maddesinin 9. bendine göre, bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde dava açılabileceği, riskli alan ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı ile birlikte 02/12/2014 günlü, 1963/12817 sayılı ve bila tarih, 622.03.390 sayılı Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işlemleri dava konusu edilmiş ise de; Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işlemlerinin Bakanlar Kurulu kararının uygulanmasına yönelik işlemler olmadığı; bu durumda, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının Resmi Gazete’de yayımlandığı 16/05/2013 gününü takip eden günden itibaren en geç 30 gün içerisinde dava açılması gerekirken 12/01/2015 günü açılan davada süre aşımı bulunduğundan işin esasına girilmesinin olanaklı olmadığı gerekçesiyle, Bakanlar Kurulu Kararı yönünden davanın süre aşımı nedeniyle, Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işlemleri yönünden ise incelenmeksizin reddine karar verilmiştir. Davacı, anılan kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

Temyize konu kararın, 02/12/2014 günlü, 1993/12817 sayılı ve bila tarih, 622.03.390 sayılı Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işlemlerinin iptali istemi yönünden davanın incelenmeksizin reddine ilişkin kısmının usul ve hukuka uygun bulunduğu, davacının temyiz dilekçesinde öne sürdüğü nedenlerin kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığı anlaşıldığından, davacının anılan kısma ilişkin temyiz istemi yerinde görülmemiştir.

Davacının, kararın dava konusu Bakanlar Kurulu Kararına ilişkin kısmına yönelik temyiz istemine gelince;

Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında; Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu hükme bağlanmış, 125. maddesinin üçüncü fıkrasında da; 40. maddedeki düzenlemenin devamı niteliğinde, “İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar.” hükmüne yer verilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dava açma süresi” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu; ikinci fıkrasında, bu sürenin, idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren başlayacağı; dördüncü fıkrasında ise, ilânı gereken düzenleyici işlemlerde dava açma süresinin, ilân tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı hükme bağlanmıştır.

Öte yandan, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 6. maddesinin 9. bendinde, bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava açılabileceği düzenlemesine yer verilmiştir.

Yukarıda belirtilen Anayasa ve Yasa hükümleri karşısında; özel kanunlarında aksine bir hüküm bulunmadıkça, idari işlemlerde dava açma süresinin başlamasında yazılı bildirimin esas olduğu, dava açma süresi hesabında ilân tarihinin, ancak “ilânı gereken” düzenleyici nitelikteki işlemler açısından dikkate alınacağı, bireysel nitelikteki işlemlere karşı ilgililerin, bu işlemlerin kendilerine yazılı olarak bildirildiği tarihten itibaren dava açabilecekleri kuşkusuzdur.

İdari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kuralı, idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılır bir biçimde duyurulması ve bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmalarına olanak sağlama amacını taşımaktadır. Bununla birlikte, idari işlemin niteliğinin ve hukuki sonuçlarının davacı tarafından bütünüyle öğrenildiği kimi davalarda, bilgi edinmenin (ıttılanın) yazılı bildirimin sonuçlarını doğuracağı ve dava açma süresine başlangıç alınacağı Danıştay içtihatlarıyla kabul edilmiştir. Ancak bu istisnai durumun, yani bilgi edinmenin dava açma süresine başlangıç alınması da, idari işlemin niteliği ve doğurduğu hukuki sonuç itibariyle davacılar tarafından öğrenildiğinin kanıtlanması koşuluna bağlı olup; bu koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği açılan idari davada ancak idari yargı merciince karara bağlanabilir. Bir başka deyişle, her tür bilgi edinmenin (ıttılanın) idari dava açma süresine başlangıç alınacağı şeklindeki genel bir kabul, Anayasa’nın 125. maddesi ve 2577 sayılı Yasayla bağdaşmayacaktır.

Nitekim, 6306 sayılı Yasa’da, ayrım gözetilmeksizin, bu Kanun uyarınca tesis edilmiş tüm işlemlere karşı dava açma süresinin hesabında “tebliğ” tarihinin esas alınacağına dair 6/9. maddedeki hüküm ile anılan Yasa’da, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan alanların “Risli Alan” olarak belirlenmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanmasının zorunlu olduğuna veya Resmî Gazete’de yayımlanmış olmasının ilgililere tebliğ hükmünde olduğuna dair bir kurala yer verilmemiş olması da bunu doğrulamaktadır. Ayrıca, riskli alan belirlenmesi ve sonrasında tesis edilen işlemlerin Anayasa’da yer alan bir temel hak ve özgürlük olan mülkiyet hakkını kısıtlayıcı nitelikte sonuçlar doğuracak olması itibariyle, yazılı bildirim yapılması, Anayasa’da güvence altına alınmış olan hak arama özgürlüğünün de gereğidir.

Dolayısıyla, içeriği itibarıyla muhataplara tebliği zorunlu olan riskli alan ilân edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarının, yazılı bildirim veya öğrenme üzerine yasal dava açma süresi içinde dava konusu edilebileceği açıktır.

Bu çerçevede, dosyanın incelenmesinden, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının 16/05/2013 günlü, 28649 sayılı Resmî Gazete’de yayımlandığı ancak, davacıya ayrıca tebliğ edilmediği, davacı bu kararı hangi tarihte öğrendiğini belirtmemiş ise de, davacının, maliki olduğu binanın gerek zemini gerekse de yapısı itibarıyla çok sağlam ve sağlıklı olduğunu belirterek, yapısının 6306 sayılı Kanun kapsamındaki riskli yapı tespit ve yıkım uygulamasından vareste tutulması istemiyle davalı idarelerden Bayrampaşa Belediyesi’ne sunmuş olduğu 27/11/2014 tarihli başvuru dilekçesinden, taşınmazını da kapsayan alanın riskli alan olarak ilân edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu Kararından en geç bu tarih itibarıyla haberdar olduğu, bu kararın daha önceki bir tarihte davacının bilgisine girdiğinin ise davalı idarelerce kanıtlanamadığı anlaşıldığından, 27/11/2014 tarihinin, davacının dava konusu Bakanlar Kurulu Kararını öğrendiği tarih olarak kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Öte yandan, idari işlemlere karşı başvuru yollarının ayrıntılı düzenlemelerde yer alması, başvuru süresinin kısa olması veya olağan başvuru yollarına istisna getirilebilmesi nedeniyle, işlemlere karşı hangi idari birime, hangi sürede başvurulacağının idarelerce işlemde belirtilmesi hukuk güvenliği ilkesinin bir gereği olduğundan, Anayasa’nın 40. maddesiyle, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.

Bu nedenle, nitelikleri gereği özel yasalarda, genel dava açma süreleri dışında ayrı dava açma süreleri öngörülmüş olan idari işlemlerin nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süreleri idare tarafından ilgililerine bildirilmedikçe, özel dava açma sürelerinin işletilmesine Anayasa’nın 40. maddesi hükmü uyarınca olanak bulunmamakta olup, 2577 sayılı Kanun’da açıkça belirtilen ve ilgililerce de bilindiğinin kabulü gereken genel dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur.

Dolayısıyla, her ne kadar 6306 sayılı Kanun’un 6. maddesinin 9. bendiyle, bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemler yönünden, 2577 sayılı Kanun’da öngörülen 60 günlük genel dava açma süresi 30 güne indirilmiş ise de, dava konusu Bakanlar Kurulu kararı ile bu hususun davacıya bildirilmemiş olması, bu davada özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanmasını gerekli kılmaktadır.

Bu durumda, davacının dava konusu Bakanlar Kurulu Kararına karşı, öğrenme tarihi olan 27/11/2014 tarihinden itibaren genel dava açma süresi olan 60 günlük süre içinde, 12/01/2015 tarihinde açtığı bu davanın süresinde olduğu sonucuna varıldığından, aksi yöndeki Daire kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kısmen kabulü ile Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin 12/02/2015 günlü, E: 2015/381, K: 2015/1074 sayılı kararının davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin kısmının BOZULMASINA, davanın incelenmeksizin reddine ilişkin kısmına yönelik temyiz isteminin reddi ile anılan kısmın ONANMASINA, yürütmenin durdurulması istemi hakkında bir karar verilmediğinden, 45,60 TL harcın istemi halinde davacıya iadesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 6545 sayılı Kanun ile değişik 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak 17/06/2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY- 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanununun “İdari makamların sükutu” başlıklı 10. maddesinde, ilgililerin, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabileceği, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, ilgililerin altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabileceği, altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgilinin bu cevabı, isteminin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebileceği, bu takdirde dava açma süresinin işlemeyeceği, ancak, bekleme süresinin başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemeyeceği düzenlenmiştir.

Olayda, davacı tarafından, 27/11/2014 tarihinde davalı Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığına müracaatta bulunularak “binasının riskli yapı tesbitinden ve yıkım uygulamasından vareste tutulmasının” talep edildiği söz konusu talebine karşılık olarak davalı Belediyenin 02/12/2014 günlü, 1993/12817 sayılı işlemiyle “Bahse konu parseller üzerindeki binalar için riskli yapı tespiti ile ilgili Belediyemize herhangi bir başvuru yapılmamıştır.” şeklinde kesin olmayan bir cevap verildiği, yukarıda hükümlerine yer verilen İdari Yargılama Usul Kanununun 10. maddesi uyarınca, davacının söz konusu cevabı, isteminin reddi sayarak süresi içinde dava konusu edebileceği gibi kesin cevabı da bekleyebileceği, bu şekilde anılan Kanunun 10. maddesi uyarınca tesis edilen işlemin kesin ve yürütülebilir olmadığından bahisle davanın incelenmeksizin reddedilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle kararın incelenmeksizin ret kısmının onanmasına ilişkin kısmına katılmıyoruz.

GEREKÇEDE KARŞI OY- Anayasa’nın 125. maddesi ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesi uyarınca, bireysel nitelikteki idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden itibaren başlayacağı, 6306 sayılı Yasa’nın 6/9 maddesinde ise, ayrım gözetilmeksizin, bu Kanun uyarınca tesis edilmiş tüm işlemlere karşı dava açma süresinin hesabında “tebliğ” tarihinin esas alınacağı hükme bağlanmıştır.

Görüldüğü üzere, 6306 sayılı Kanun’un 6/9. maddesindeki, ayrım gözetmeksizin, bu Kanun uyarınca tesis edilen tüm işlemlere karşı dava açma süresinin ancak tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı kuralı, bu Kanun uyarınca tesis edilen “riskli alan” belirlenmesi ve ilânına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararlarına karşı dava açma süresi hesabında öğrenme tarihinin değil, işlemin tüm unsurlarıyla birlikte içeriğinden haberdar olunduğu tebliğ tarihinin esas alınması gerektirmektedir. Ayrıca ilgilileri açısından subjektif ve kişisel niteliği bulunan bu kararların aynı zamanda Anayasa’da yer alan bir temel hak ve özgürlük olan mülkiyet hakkını kısıtlayıcı nitelikte sonuçlar doğuracak olması nedeniyle, tebliğ tarihinin esas alınması, Anayasa’da güvence altına alınmış olan hak arama özgürlüğünün de bir gereğidir.

Bu durumda, 6306 sayılı Kanun’un 6/9. maddesi uyarınca dava açma süresinin ancak tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başlayacak olduğu, uyuşmazlıkta ise, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının davacıya tebliğ edilmediği, bunun aksinin davalı idarece kanıtlanamadığı gibi, öne de sürülmediği, anlaşıldığından, davacının açmış bulunduğu bu davada süreaşımı bulunduğundan bahsedilemeyeceğinden, Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin temyize konu kararının, Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemine ilişkin olarak davanın süre aşımı nedeniyle reddine yönelik kısmının belirtilen gerekçeyle bozulması gerektiği oyuyla, bozma kararının gerekçesine katılmıyorum.

KARŞI OY: Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; Danıştay Ondördüncü Dairesince verilen kararın davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin kısmının, usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın belirtilen kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, temyiz isteminin reddi ile temyize konu kararın bu kısmının onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyorum.