1. Anasayfa
  2. Danıştay İDDK Kararları

Danıştay İDDK E: 2015/433 K: 2015/638 T: 4.3.2015


İçeriği itibarıyla muhataplara tebliği zorunlu olan riskli alan ilan edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarının, yazılı bildirim veya öğrenme üzerine yasal dava açma süresi içinde dava konusu edilebileceği açıktır.

İstemin Özeti: Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin 10/09/2014 günlü, E: 2014/8008,  014/7488 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması, davacı tarafından istenilmektedir.

Davalı Altındağ Belediye Başkanlığı’nın Savunmasının Özeti: Danıştay Ondördüncü Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Düşüncesi: Davacının taşınmazını da kapsayan alanın riskli alan olarak ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı düzenleyici nitelikte bir işlem olmayıp, muhatapları açısından subjektif ve kişisel nitelikte olan işlemlerdir. Dolayısıyla bu nitelikteki kararların, uygulanma süresi içerisinde, yazılı bildirim veya öğrenme üzerine yasal dava açma süresi içinde dava konusu edilebileceği kuşkusuzdur.

Nitekim 6306 sayılı Kanun’un 1. maddesinin (ç) bendinde, riskli alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alanı ifade ettiği belirtildikten sonra, 6/9 maddesinde, ayrım gözetmeksizin, bu Kanun uyarınca tesis edilen tüm işlemlere karşı ilgililerin tebliğ tarihinden itibaren 30 günlük süre içinde dava açabileceği hükmüne yer verilirken, Kanun’un her hangi bir maddesinde, “Riskli Alan” ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararların Resmi Gazete’de yayımlanacağına veya Resmî Gazete’de yayımlanmış olmasının ilgililere tebliğ hükmünde olduğuna dair bir kurala da yer verilmemiştir. Ayrıca, bu kararların Anayasa’da yer alan bir temel hak ve özgürlük olan mülkiyet hakkını kısıtlayıcı nitelikte olması itibariyle, yazılı bildirim yapılması, Anayasa’da güvence altına alınmış olan hak arama özgürlüğünün de gereğidir.

Uyuşmazlıkta, davacının dava konusu Bakanlar Kurulu kararından, kentsel dönüşüm projesi alanında bulunan taşınmazı üzerinde bulunan yapısının kaçak ve ruhsatsız olarak yapıldığının tespit edildiğinden bahisle, Altındağ Belediye Encümeni’nin almış olduğu kararla, 3194 sayılı Kanun’un 32. maddesi uyarınca yıkımına karar verildiğini belirten 24/06/2014 tarihli yazının tebliği üzerine, Belediye tarafından muhtarlığa bırakılan kentsel dönüşüme muvafakat yazısıyla haberdar olduğunu belirttiği, daha önceki bir tarihte öğrendiğine ilişkin olarak ise, davalı idarelerce her hangi bir bilgi veya belge öne sürülmediği görülmüştür.

Her ne kadar, davacı, konusu Bakanlar Kurulu kararını hangi tarihte öğrendiğini net olarak ortaya koyamasa da, taşınmazının kaçak ve ruhsatsız olduğundan bahisle yıkılacağını ve aynı zamanda dava konusu Bakanlar Kurulu kararı ile riskli alan olarak belirlenen alanın dönüştürülmesi amacıyla yapılan kentsel dönüşüm projesi kapsamında kaldığını bildiren yazının düzenlendiği 24/06/2014 tarihi dahi dikkate alındığında, bu tarihten itibaren 30 günlük dava açma süresinin son gününün adli tatile denk gelmesi nedeniyle, dava açma süresinin 08/09/2014 tarihine kadar uzadığı gözetildiğinde, davacının 01/09/2014 tarihinde açmış bulunduğu bu davada süre aşımı bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Dava; Ankara İli, Altındağ İlçesi, Hacılar Mahallesi sınırları içinde bulunan sınır ve koordinatları Bakanlar Kurulu kararına ekli kroki ile listede gösterilen alanın, 6306 sayılı Kanun’un 2. maddesi uyarınca “Riskli Alan” olarak ilan edilmesine ilişkin 22/04/2013 günlü, 2013/4654 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin 10/09/2014 günlü, E: 2014/8008,  014/7488 sayılı kararıyla; 17/05/2013 günlü, 28650 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle 01/09/2014 tarihinde kayda geçen dilekçe ile bakılmakta olan davanın açıldığı, düzenleyici işlemin uygulanması üzerine tesis edilmiş herhangi bir işlemin de bulunmadığı, 6306 sayılı Kanun’un 6. maddesinin 9. bendinde yer alan özel düzenleme gereğince, söz konusu Bakanlar Kurulu kararının Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihten itibaren 30 günlük dava açma süresi içerisinde ve en son 16/06/2013 gününe kadar dava açılması gerekirken bu süre geçirildikten sonra, 01/09/2014 günü açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesi olanağı bulunmadığı gerekçesiyle, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Davacı, bu kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

Üyeler,  ,  , Prof. Dr.   ve Doç. Dr.  ‘un 2577 sayılı İdari Yargılama Usulu Kanunu’na, 28/06/2014 günlü, 29044 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile eklenen, Özelleştirme Yüksek Kurulu kararları dahil, bir kısım işlemlere karşı açılan davaların ilk derece ve temyiz aşamasında, genel yargılama usulünden farklı olarak izlenecek yargılama usulünün belirlendiği “ivedi yargılama usulü” başlıklı 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca, temyiz üzerine verilen kararların kesin olduğu hükme bağlanmış olmakla birlikte, 2577 sayılı Kanun’a yine aynı Kanun’un 27. maddesi ile eklenen Geçici 8. maddesinde yer alan, bu Kanun ile idari yargıda kanun yollarına ilişkin getirilen hükümlerin, bu Kanun ile kurulan istinaf mahkemelerinin tüm yurtta göreve başlayacakları tarihten sonra verilen kararlar hakkında uygulanacağı, bu tarihten önce verilmiş kararlar hakkında, kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan kanun yollarına ilişkin hükümlerin uygulanacağına dair düzenlemedeki, “bu Kanun”dan kastedilenin, 6545 sayılı Kanun olduğu ve madde metninde herhangi bir ayrım gözetilmediğinden,aynı Kanunla getirilen 20/A maddesindeki ivedi yargılama usulünün kanun yollarına ilişkin hükümlerinin, Geçici 8. maddede yer alan ve bu Kanunla getirilen tüm kanun yollarına ilişkin hükümlerin uygulanmasını erteleyen hükümden bağımsız olarak değerlendirilmesine imkân bulunmadığı anlaşıldığından, 20/A maddesi ile temyiz başvuru süresi, tekemmül, temyiz isteminin karara bağlanması ve verilecek bu kararların kesin olduğu gibi temyiz aşamasına ilişkin olarak getirilen özel hükümlerin istinaf mahkemeleri fiilen göreve başlamadan uygulanma olanağı bulunmadığı sonucuna varıldığından, ivedi yargılama usulü kapsamında bulunan bu davada, Danıştay Ondördüncü Dairesince verilen davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin kararın temyizen incelenmesi sonucu Kurulumuzca verilecek karara karşı, 15 (onbeş) günlük süre içinde karar düzeltme yoluna başvurabilme imkânının bulunduğu yönündeki oylarına karşılık, 2577 sayılı Kanun’un, ivedi yargılama usulüne ilişkin 20/A maddesi ile Geçici 8. maddesinde yer alan hükümlerin getiriliş amacının farklı olduğu, ivedi yargılama usulüne ilişkin olarak 20/A maddesinde yer alan hükümlerin, nitelikleri itibariyle diğerlerinden farklı olması nedeniyle gecikerek karar verilmesi, hem idare hem de davacısı açısından katlanılması zor ya da imkânsız sonuçlar doğuracak olan ihale, özelleştirme, acele kamulaştırma gibi bir kısım işlemler dolayısıyla açılan davalarda yargısal sürecin süratle sonuçlandırılmasını amaçladığı; Geçici 8. maddesinin ise, Danıştay’ın iş yükünü azaltmak amacıyla öngörülen istinaf kanun yolunun getirdiği temel düzenlemelerin uygulanmasının, bu Kanunla kurulan ancak henüz faaliyete geçmemiş bulunan istinaf mahkemelerinin göreve başlayacakları tarihe kadar ertelenmesi amacına yönelik olduğunun anlaşıldığı; öte yandan, ivedi yargılama usulüne tabi işlemlerle ilgili olarak açılan davalar hakkında verilen kararlara karşı ancak temyiz yoluna başvurulabileceği, istinaf kanun yoluna başvurma imkânı bulunmadığı; ayrıca, Milli Eğitim Bakanlığı ile Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılan merkezi ve ortak sınavlara ilişkin iş ve işlemler ile sınav sonuçlarına karşı açılan davalarda ilk derece ve temyiz yargılama sürecini hızlandırmak amacıyla, 2577 sayılı Kanun’a, 11/09/2014 günlü, 29116 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6552 sayılı Kanun’un 96. maddesi ile 20/A maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 20/B maddesindeki benzer hükümlerle, kanun koyucunun ivedi yargılama usulünün kanun yoluna ilişkin düzenlemelerinin, istinaf kanun yoluna ilişkin düzenlemelerinden bağımsız olduğu yönündeki iradesini tekrar ortaya koyduğu görüldüğünden, 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesindeki ivedi yargılama usulünün temyiz aşamasına ilişkin hükümlerinin, istinaf kanun yolunun temel düzenlemelerinin uygulanmasına ilişkin olarak geçiş süreci öngören Geçici 8. maddesindeki hükümlerden bağımsız olduğu, aksi öngörülmediği müddetçe, usul hükümlerinin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle derhal uygulanması ilkesi gereğince, belirtilen hükümlerin bakılan davanın temyiz aşamasında da uygulanmasının zorunlu olduğu sonucuna varıldığından, bu davada, temyiz üzerine Kurulumuzca verilecek kararın kesin olduğu ve bu karara karşı davacının karar düzeltme yoluna başvurma imkânının bulunmadığına oyçokluğuyla karar verilerek, işin esasının incelenmesine geçildi.

Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında; Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu hükme bağlanmış, 125. maddesinin üçüncü fıkrasında da; 40. maddedeki düzenlemenin devamı niteliğinde, ” İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar. ” hükmüne yer verilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dava açma süresi” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu; ikinci fıkrasında, bu sürenin, idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren başlayacağı; dördüncü fıkrasında ise, ilanı gereken düzenleyici işlemlerde dava açma süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı; 8. maddesinin birinci fıkrasında, sürelerin, tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağı, üçüncü fıkrasında ise, bu Kanun’da yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa, bu sürelerin, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılacağı; 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 86. maddesinde de, Danıştay dairelerinin her yıl bir eylülde başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuz bir ağustosa kadar çalışmaya ara vereceği kuralları getirilmiştir.

Öte yandan, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 6. maddesinin 9. bendinde, bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava açılabileceği düzenlemesine yer verilmiştir.

Yukarıda belirtilen Anayasa ve Yasa hükümleri karşısında; özel kanunlarında aksine bir hüküm bulunmadıkça, idari işlemlerde dava açma süresinin başlamasında yazılı bildirimin esas olduğu, dava açma süresi hesabında ilân tarihinin, ancak “ilanı gereken” düzenleyici nitelikteki işlemler açısından dikkate alınacağı, bireysel nitelikteki işlemlere karşı ilgililerin, bu işlemlerin kendilerine yazılı olarak bildirildiği tarihten itibaren dava açabilecekleri kuşkusuzdur.

İdari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kuralı, idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılır bir biçimde duyurulması ve bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmalarına olanak sağlama amacını taşımaktadır. Bununla birlikte, idari işlemin niteliğinin ve hukuki sonuçlarının davacı tarafından bütünüyle öğrenildiği kimi davalarda, bilgi edinmenin (ıttılanın) yazılı bildirimin sonuçlarını doğuracağı ve dava açma süresine başlangıç alınacağı Danıştay içtihatlarıyla kabul edilmiştir. Ancak bu istisnai durumun kabulü, bilgi edinmenin dava açma süresine başlangıç alınması da, idari işlemin niteliği ve doğurduğu hukuki sonuç itibariyle davacılar tarafından öğrenildiğinin kanıtlanması koşuluna bağlı olup; bu koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği açılan idari davada ancak idari yargı merciince karara bağlanabilir. Bir başka deyişle, her tür bilgi edinmenin (ıttılanın) idari dava açma süresine başlangıç alınacağı şeklindeki genel bir kabul, Anayasa’nın 125. maddesi ve 2577 sayılı Yasayla bağdaşmayacaktır.

Nitekim, 6306 sayılı Yasa’da, ayrım gözetilmeksizin, bu Kanun uyarınca tesis edilmiş tüm işlemlere karşı dava açma süresinin hesabında “tebliğ” tarihinin esas alınacağına dair 6/9. maddesindeki hüküm ile anılan Yasa’da, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan alanların “Risli Alan” olarak belirlenmesine lişkin Bakanlar Kurulu kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanmasının zorunlu olduğuna veya Resmî Gazete’de yayımlanmış olmasının ilgililere tebliğ hükmünde olduğuna dair bir kurala yer verilmemiş olması da bunu doğrulamaktadır. Ayrıca, riskli alan belirlenmesi ve sonrasında tesis edilen işlemlerin Anayasa’da yer alan bir temel hak ve özgürlük olan mülkiyet hakkını kısıtlayıcı nitelikte sonuçlar doğuracak olması itibariyle, yazılı bildirim yapılması, Anayasa’da güvence altına alınmış olan hak arama özgürlüğünün de gereğidir.

Bu çerçevede, içeriği itibarıyla muhataplara tebliği zorunlu olan riskli alan ilan edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarının, yazılı bildirim veya öğrenme üzerine yasal dava açma süresi içinde dava konusu edilebileceği açıktır.

Uyuşmazlıkta ise; dava konusu Bakanlar Kurulu kararının 17/05/2013 günlü, 28650 sayılı Resmî Gazete’de yayımlandığı ancak, davacıya ayrıca tebliğ edilmediği, davacının bu karardan, dava konusu Bakanlar Kurulu kararı ile “Riskli Alan” olarak belirlenen alan içerisinde bulunan taşınmazı üzerindeki yapısının kentsel dönüşüm projesi alanında bulunduğu, kaçak ve ruhsatsız olduğu gerekçesiyle 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca yıkımına ve tasfiyesine karar verildiğine ilişkin 28/05/2014 günlü 453/40 sayılı Encümen kararının bildirildiği 24/06/2014 günlü, 1216 sayılı Altındağ Belediye Başkanlığı, Fen İşleri Müdürlüğü yazısı üzerine, muhtarlığa bırakılan kentsel dönüşüme muvafakat yazılarıyla haberdar olduğunu belirterek bakılan davayı açtığı, dava konusu Bakanlar Kurulu kararının, daha önceki bir tarihte davacının bilgisine girdiğinin ise davalı idarece kanıtlanamadığı anlaşılmıştır.

Her ne kadar, davacı, dava konusu Bakanlar Kurulu kararından hangi tarihte haberdar olduğunu net olarak belirtmemiş ise de, davacının kaçak ve ruhsatsız olarak yapıldığından bahisle yıkımına karar verilen taşınmazının Bakanlar Kurulu kararıyla riskli alan olarak belirlenen alanın dönüştürülmesi için yapılan kentsel dönüşüm projesi kapsamında bulunduğunu bildiren yazının düzenlendiği 24/06/2014 tarihi öğrenme tarihi olarak dikkate alındığında, Bakanlar Kurulu kararına karşı bu tarihten itibaren 6306 sayılı Kanun’un 6/9 maddesinde belirtilen 30 günlük dava açma süresinin son gününün çalışmaya ara vermeye denk gelmesi nedeniyle 08/09/2014 tarihine kadar dava açabilme imkânı olduğundan, 01/09/2014 tarihinde açılan bu davada süre aşımı bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenle, davacının temyiz isteminin kabulüne, Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin 10/09/2014 günlü, E: 2014/8008,  014/7488 sayılı kararının BOZULMASINA, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 6545 sayılı Kanun ile değişik 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak, 04/03/2015 gününde oybirliği ile karar verildi.