1. Anasayfa
  2. Danıştay İDDK Kararları

Danıştay İDDK E: 2015/482 K: 2015/1446 T: 16.4.2015


6306 sayılı Kanun’un 6. maddesinin 9. bendiyle, bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemler yönünden, 2577 sayılı Kanun’da öngörülen 60 günlük genel dava açma süresi 30 güne indirilmiş ise de, dava konusu Bakanlar Kurulu kararı ile bu hususun davacıya bildirilmemiş olması, bu davada özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanmasını gerekli kılmaktadır.

İstemin Özeti: Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin 24/10/2014 günlü, E: 2014/6191, K: 2014/8867 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması, davacı tarafından istenilmektedir.

Savunmaların Özeti: Danıştay Ondördüncü Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından davacının yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Dava; davacıya ait İstanbul İli,  (…) Mahallesi’nde bulunan binanın riskli yapı olarak tespitinden ve yıkım uygulamasından vareste tutulma talebine karşılık tesis edilen 21/05/2014 günlü, 4903 sayılı Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işlemi ile bu işlemin dayanağı olduğundan bahisle 16/05/2013 günlü, 28649 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren İstanbul İli,  (…) Mahallesi’nin riskli alan ilân edilmesine ilişkin 22/04/2013 günlü, 2013/4655 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin 24/10/2014 günlü, E: 2014/6191, K: 2014/8867 sayılı kararıyla; davacının binasının riskli yapı olarak tespitinden ve yıkım uygulamasından vareste tutulma talebine karşılık tesis edilen dava konusu 21/05/2014 günlü, 4903 sayılı Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işleminde, “Bahse konu parseller üzerindeki binalar için riskli yapı tespiti ile ilgili Belediyemize herhangi bir başvuru yapılmamıştır.” denilmiş olup, işlemin bu haliyle bildirim niteliğinde olduğu, doğuracağı hukuki ve fiili sonuçlar dikkate alındığında idari davaya konu olabilecek, icrai bir işlem olmayıp, kesin ve yürütülebilir niteliği bulunmadığı; 22/04/2013 günlü, 2013/4655 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı yönünden; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinin dördüncü fıkrası ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 6. maddesinin 9. bendi hükümleri uyarınca, düzenleyici işlemin uygulanması üzerine tesis edilmiş, dava açma süresine başlangıç oluşturabilecek herhangi bir uygulama işlemi bulunmadığı hallerde, düzenleyici işlemin Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihi izleyen günden itibaren dava açma süresinin başlayacağının kabulü gerektiği; uyuşmazlıkta, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının 16/05/2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandığı, davanın ise 25/06/2014 tarihinde açıldığının anlaşıldığı; olayda, riskli alan ilânına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı ile birlikte 21/05/2014 günlü, 4903 sayılı Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işlemi de dava konusu edilmiş ise de, Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işleminin Bakanlar Kurulu Kararının uygulanmasına yönelik bir işlem olmadığı sonucuna varıldığı; bu durumda, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının Resmi Gazete’de yayımlandığı 16/05/2013 gününü takip eden günden itibaren en geç 30 gün içerisinde dava açılması gerekmekte iken 25/06/2014 günü açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle, 22/04/2013 günlü, 2013/4655 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemine ilişkin olarak davanın süre aşımı yönünden reddine, 21/05/2014 günlü, 4903 sayılı Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işleminin iptali isteminin ise incelenmeksizin reddine karar verilmiştir. Davacı, bu kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

Tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava görülmekte iken ikinci davanın esasının derdestlik nedeniyle incelenemeyeceği usul hukukunun genel ilkelerindendir.

Dosyanın incelenmesinden; davacı tarafından, 21/05/2014 günlü, 4903 sayılı Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işleminin iptali istemiyle 09/06/2014 tarihinde İstanbul 9. İdare Mahkemesi’nin E: 2014/1369 sayılı dosyasında dava açıldığı, bu davanın halen derdest olduğu, bu dava açıldıktan sonra aynı işlemin bakılan bu davada da dava konusu edildiği, bu haliyle davanın bu işleme ilişkin kısmının derdestlik nedeniyle incelenmesine olanak bulunmadığı anlaşıldığından, temyize konu kararın davacının Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işleminin iptali isteminin incelenmeksizin reddine ilişkin kısmında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmamıştır.

Uyuşmazlığın dava konusu Bakanlar Kurulu Kararına ilişkin kısmına gelince;

Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında; Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu hükme bağlanmış, 125. maddesinin üçüncü fıkrasında da; 40. maddedeki düzenlemenin devamı niteliğinde, “İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar.” hükmüne yer verilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dava açma süresi” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu; ikinci fıkrasında, bu sürenin, idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren başlayacağı; dördüncü fıkrasında ise, ilânı gereken düzenleyici işlemlerde dava açma süresinin, ilân tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı hükme bağlanmıştır.

Öte yandan, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 6. maddesinin 9. bendinde, bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava açılabileceği düzenlemesine yer verilmiştir.

Yukarıda belirtilen Anayasa ve Yasa hükümleri karşısında; özel kanunlarında aksine bir hüküm bulunmadıkça, idari işlemlerde dava açma süresinin başlamasında yazılı bildirimin esas olduğu, dava açma süresi hesabında ilân tarihinin, ancak “ilânı gereken” düzenleyici nitelikteki işlemler açısından dikkate alınacağı, bireysel nitelikteki işlemlere karşı ilgililerin, bu işlemlerin kendilerine yazılı olarak bildirildiği tarihten itibaren dava açabilecekleri kuşkusuzdur.

İdari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kuralı, idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılır bir biçimde duyurulması ve bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmalarına olanak sağlama amacını taşımaktadır. Bununla birlikte, idari işlemin niteliğinin ve hukuki sonuçlarının davacı tarafından bütünüyle öğrenildiği kimi davalarda, bilgi edinmenin (ıttılanın) yazılı bildirimin sonuçlarını doğuracağı ve dava açma süresine başlangıç alınacağı Danıştay içtihatlarıyla kabul edilmiştir. Ancak bu istisnai durumun, yani bilgi edinmenin dava açma süresine başlangıç alınması da, idari işlemin niteliği ve doğurduğu hukuki sonuç itibariyle davacılar tarafından öğrenildiğinin kanıtlanması koşuluna bağlı olup; bu koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği açılan idari davada ancak idari yargı merciince karara bağlanabilir. Bir başka deyişle, her tür bilgi edinmenin (ıttılanın) idari dava açma süresine başlangıç alınacağı şeklindeki genel bir kabul, Anayasa’nın 125. maddesi ve 2577 sayılı Yasayla bağdaşmayacaktır.

Nitekim, 6306 sayılı Yasa’da, ayrım gözetilmeksizin, bu Kanun uyarınca tesis edilmiş tüm işlemlere karşı dava açma süresinin hesabında “tebliğ” tarihinin esas alınacağına dair 6/9. maddedeki hüküm ile anılan Yasa’da, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan alanların “Risli Alan” olarak belirlenmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanmasının zorunlu olduğuna veya Resmî Gazete’de yayımlanmış olmasının ilgililere tebliğ hükmünde olduğuna dair bir kurala yer verilmemiş olması da bunu doğrulamaktadır. Ayrıca, riskli alan belirlenmesi ve sonrasında tesis edilen işlemlerin Anayasa’da yer alan bir temel hak ve özgürlük olan mülkiyet hakkını kısıtlayıcı nitelikte sonuçlar doğuracak olması itibariyle, yazılı bildirim yapılması, Anayasa’da güvence altına alınmış olan hak arama özgürlüğünün de gereğidir.

Dolayısıyla, içeriği itibarıyla muhataplara tebliği zorunlu olan riskli alan ilân edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarının, yazılı bildirim veya öğrenme üzerine yasal dava açma süresi içinde dava konusu edilebileceği açıktır.

Bu çerçevede, dosyanın incelenmesinden, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının 16/05/2013 günlü, 28649 sayılı Resmî Gazete’de yayımlandığı ancak, davacıya ayrıca tebliğ edilmediği, davacı bu kararı hangi tarihte öğrendiğini belirtmemiş ise de, davacının, maliki olduğu binanın gerek zemini gerekse de yapısı itibarıyla çok sağlam ve sağlıklı olduğunu belirterek, yapısının 6306 sayılı Kanun kapsamındaki riskli yapı tespit ve yıkım uygulamasından vareste tutulması istemiyle davalı idarelerden Bayrampaşa Belediyesi’ne sunmuş olduğu 06/05/2014 tarihli başvuru dilekçesinden, taşınmazını da kapsayan alanın riskli alan olarak ilân edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu Kararından en geç bu tarih itibarıyla haberdar olduğu, bu kararın daha önceki bir tarihte davacının bilgisine girdiğinin ise davalı idarelerce kanıtlanamadığı anlaşıldığından, 06/05/2014 tarihinin, davacının dava konusu Bakanlar Kurulu Kararını öğrendiği tarih olarak kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Öte yandan, idari işlemlere karşı başvuru yollarının ayrıntılı düzenlemelerde yer alması, başvuru süresinin kısa olması veya olağan başvuru yollarına istisna getirilebilmesi nedeniyle, işlemlere karşı hangi idari birime, hangi sürede başvurulacağının idarelerce işlemde belirtilmesi hukuk güvenliği ilkesinin bir gereği olduğundan, Anayasa’nın 40. maddesiyle, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.

Bu nedenle, nitelikleri gereği özel yasalarda, genel dava açma süreleri dışında ayrı dava açma süreleri öngörülmüş olan idari işlemlerin nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süreleri idare tarafından ilgililerine bildirilmedikçe, özel dava açma sürelerinin işletilmesine Anayasa’nın 40. maddesi hükmü uyarınca olanak bulunmamakta olup, 2577 sayılı Kanun’da açıkça belirtilen ve ilgililerce de bilindiğinin kabulü gereken genel dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur.

Dolayısıyla, her ne kadar 6306 sayılı Kanun’un 6. maddesinin 9. bendiyle, bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemler yönünden, 2577 sayılı Kanun’da öngörülen 60 günlük genel dava açma süresi 30 güne indirilmiş ise de, dava konusu Bakanlar Kurulu kararı ile bu hususun davacıya bildirilmemiş olması, bu davada özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanmasını gerekli kılmaktadır.

Bu durumda, davacının dava konusu Bakanlar Kurulu Kararına karşı, öğrenme tarihi olan 06/05/2014 tarihinden itibaren genel dava açma süresi olan 60 günlük süre içinde, 25/06/2014 tarihinde açtığı bu davanın süresinde olduğu sonucuna varıldığından, aksi yöndeki Daire kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kısmen kabulü ile Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin 24/10/2014 günlü, E: 2014/6191, K: 2014/8867 sayılı kararının davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin kısmının BOZULMASINA, davanın incelenmeksizin reddine ilişkin kısmına yönelik temyiz isteminin reddi ile anılan kısmın belirtilen gerekçeyle ONANMASINA, yürütmenin durdurulması istemi hakkında bir karar verilmediğinden, 45,60. TL harcın istemi halinde davacıya iadesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 6545 sayılı Kanun ile değişik 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak 16/04/2015 gününde, onanan kısım yönünden oybirliği, bozulan kısım yönünden gerekçede oyçokluğu, kesinlik hükmü yönünden ise oyçokluğu ile karar verildi.

GEREKÇEDE KARŞI OY

X- Anayasa’nın 125. maddesi ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesi uyarınca, bireysel nitelikteki idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden itibaren başlayacağı, 6306 sayılı Yasa’nın 6/9 maddesinde ise, ayrım gözetilmeksizin, bu Kanun uyarınca tesis edilmiş tüm işlemlere karşı dava açma süresinin hesabında “tebliğ” tarihinin esas alınacağı hükme bağlanmıştır.

Görüldüğü üzere, 6306 sayılı Kanun’un 6/9. maddesindeki, ayrım gözetmeksizin, bu Kanun uyarınca tesis edilen tüm işlemlere karşı dava açma süresinin ancak tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı kuralı, bu Kanun uyarınca tesis edilen “riskli alan” belirlenmesi ve ilânına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararlarına karşı dava açma süresi hesabında öğrenme tarihinin değil, işlemin tüm unsurlarıyla birlikte içeriğinden haberdar olunduğu tebliğ tarihinin esas alınması gerektirmektedir. Ayrıca ilgilileri açısından subjektif ve kişisel niteliği bulunan bu kararların aynı zamanda Anayasa’da yer alan bir temel hak ve özgürlük olan mülkiyet hakkını kısıtlayıcı nitelikte sonuçlar doğuracak olması nedeniyle, tebliğ tarihinin esas alınması, Anayasa’da güvence altına alınmış olan hak arama özgürlüğünün de bir gereğidir.

Bu durumda, 6306 sayılı Kanun’un 6/9. maddesi uyarınca dava açma süresinin ancak tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başlayacak olduğu, uyuşmazlıkta ise, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının davacıya tebliğ edilmediği, bunun aksinin davalı idarece kanıtlanamadığı gibi, öne de sürülmediği, anlaşıldığından, davacının açmış bulunduğu bu davada süreaşımı bulunduğundan bahsedilemeyeceğinden, Danıştay Ondördüncü Dairesi’nin temyize konu kararının, Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemine ilişkin olarak davanın süre aşımı nedeniyle reddine yönelik kısmının belirtilen gerekçeyle bozulması gerektiği oyuyla, bozma kararının gerekçesine katılmıyorum.

KARŞI OY

XX- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na, 28/06/2014 günlü, 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle eklenen, bir kısım işlemlere karşı açılan davaların ilk derece ve temyiz aşamasında, genel yargılama usulünden farklı olarak izlenecek yargılama usulünün belirlendiği “ivedi yargılama usulü” başlıklı 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca, temyiz üzerine verilen kararların kesin olduğu hükme bağlanmış olmakla birlikte, 6545 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesinden önce açılan ve sonradan ivedi yargılama usulü kapsamına dahil edilen işlemlere karşı açılan davalarda, ivedi yargılama usulüne ilişkin hükümlerin uygulanması, hukuk güvenliği ilkesine aykırı sonuçlar doğuracağından, ivedi yargılama usulünün ilk derece ve temyiz aşamasına ilişkin hükümlerinin, ancak 6545 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girdiği 28/06/2014 tarihinden sonra açılan davalarda uygulanabileceği, bu tarihten önce açılan davalarda ise genel hükümlerin uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Bu durumda, 28/06/2014 tarihinden önce açılan bu davada belirtilen ivedi yargılama usulü hükmünün uygulanma imkânı bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenle, davanın açıldığı tarih itibarıyla, ivedi yargılama usulü kapsamında bulunmayan bu davada, Danıştay Ondördüncü Dairesince verilen kararın kısmen gerekçeli onanması kısmen bozulması yolundaki karara karşı, tarafların 15 (onbeş) günlük süre içinde karar düzeltme yoluna başvurabilme imkânı bulunduğu oyuyla, kararın kesinlik hükmüne ilişkin kısmına katılmıyoruz.