1. Anasayfa
  2. Danıştay İDDK Kararları

Danıştay İDDK E: 2021/1895 K: 2021/1524 T: 22.9.2021


6306 sayılı Kanun’un 2. maddesi gereğince riskli alan ilan edilen bölgede bulunan ve zemin yapısı ya da üzerindeki yapılaşma bakımından bir risk teşkil edip etmediği hususunda yukarıda açıklandığı şekilde bir incelemeye tabi tutulmayan yapıların, sırf uygulama bütünlüğü sağlamak adına riskli yapılarla bir arada değerlendirilmesinin hukuka, hakkaniyete ve ölçülülük ilkesine uygun olmadığı.

İSTEMİN KONUSU: Danıştay Altıncı Dairesinin 17/03/2021 tarih ve E: 2019/21200, K: 2021/3986 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ: Dava konusu istem: 24/10/2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, Ankara İli, Altındağ İlçesi, Hacıbayram Mahallesi sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 2 ve ek-1. maddeleri uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 23/10/2019 tarih ve 1694 sayılı Cumhurbaşkanı kararının iptali istenilmiştir.

Daire kararının özeti: Danıştay Altıncı Dairesinin 17/03/2021 tarih ve E: 2019/21200, K: 2021/3986 sayılı kararıyla;

6306 sayılı Kanun’un 2. maddesi gereğince, bir alanın zemin yapısı ya da üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığının, aynı Kanun hükümleri uyarınca; zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporu ile birlikte Yönetmeliğin Ek-2’sinde yer alan “Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esasların” Ek-A bölümüne göre hazırlanan analiz ve rapor ile tespit edilmesi gerektiği,

6306 sayılı Kanun’un ek-1. maddesi hükmü ile, aynı Kanun’un 2. maddesinde hükme bağlanan düzenlemeden farklı olarak, kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; planlama ya da altyapı hizmetleri yetersiz olan veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan yahut yapı ya da altyapısı hasarlı olan alanlar ile üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlara ilişkin olarak, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla da riskli alan kararı verilebileceği hükmüne yer verildiği,

Dava konusu Cumhurbaşkanı kararının 6306 sayılı Kanun’un ek-1. maddesinde öngörülen koşullar yönünden incelenmesinden;

6306 sayılı Kanun ve anılan Kanun’un Uygulama Yönetmeliği uyarınca hazırlanan ve dava konusu işlemin dayanağını oluşturan teknik rapor ile gerekçe raporunda, alanın, kentsel sit alanı olarak tescil edilen ve 22/06/2015 tarih ve 2015/7872 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edilen yenileme alanı sınırları içinde kaldığı, Türkiye Deprem Bölgesi Haritasında 4. derece deprem bölgesinde yer aldığı, alanda 223 adet yapı, 458 adet bağımsız bölüm bulunduğu, yapıların 15’inin ruhsatının olduğu, taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilen 12 adet yapının da ruhsatlı kabul edildiği, dolayısıyla alanda 27 adet ruhsatlı, 196 adet ruhsatsız yapı bulunduğu, mevzuata aykırı yapıların oranının %87,9 olarak belirlendiği, bu alandaki 27 adet yapının betonarme, 46 adet yapının yığma, 41 adet yapının ahşap, 100 adet yapının derme çatma sistemle inşa edildiği, 9 adetinin yapım tekniğinin ise okunamadığı, yapıların nitelik açısından gözlemlere dayalı kalitesinin %88,8 oranında kötü olduğu, yapıların inşa tarihlerinin 1900-2003 tarihleri ve ruhsat tarihlerinin 1952-1997 tarihleri arasında değiştiği, alandaki en yeni ruhsatlı binanın bile 2006 yılında yürürlüğe giren Deprem Yönetmeliğinden önce yapıldığı ve binaların ekonomik ömürlerini tamamladığı, riskli yapı stoğunun ve sağlıksız, çarpık yapılaşmanın bulunduğu, alt ve üst yapı ile sosyal donatı alanları yetersiz olan alanın, deprem ve sel gibi olası bir afet nedeniyle risk oluşturduğu ve bir bütün olarak afet risklerinden uzak sağlıklı ve güvenli bir kullanım ve yerleşim alanına dönüştürülmesi, fiziki, yapısal ve sosyal koşullar açısından yenileme uygulamalarının gerçekleştirilerek, kent bütünü içinde etkin konuma getirilmesi gerektiği hususlarının belirtildiği,

Bu durumda; anılan teknik rapor ve gerekçe raporu ile dosyada bulunan yapı ruhsat bilgilerini içeren tablodan, üzerindeki toplam yapı sayısının %87,9’u imar mevzuatına aykırı ve yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş yapılardan oluştuğu anlaşılan alanın riskli alan ilan edilmesine ilişkin dava konusu Cumhurbaşkanı kararında 6306 sayılı Kanun’un ek-1. maddesi yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığı,

Dava konusu Cumhurbaşkanı kararının gerekçe ve dayanağı olarak gösterilen diğer bir madde olan 6306 sayılı Kanun’un 2. maddesi yönünden incelenmesine gelince;

6306 sayılı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde; “Riskli alan”ın zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Cumhurbaşkanınca kararlaştırılan alan olarak tanımlandığı,

Tanımdan da anlaşılacağı üzere, bir alanın Kanun’un 2. maddesi gereğince riskli alan olarak ilan edilebilmesi için alanın, ya zemin yapısı bakımından risk teşkil etmesi ya da üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıması gerektiği,

Riskli alan ilanına ilişkin dava konusu Cumhurbaşkanı kararının dayanak ve gerekçesi arasında 6306 sayılı Kanun’un 2. maddesinin de gösterilmiş olması nedeniyle, alandaki yapılardan, zemin yapısı bakımından risk teşkil eden yapılar ile üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan ruhsatlı ve iskânlı yapıların da riskli alan sınırı içerisine alınmasına hukuken herhangi bir engel bulunmadığı,

Ancak; anılan ruhsatlı ve iskânlı yapıların riskli alan sınırı kapsamına alınabilmesi için bu yapılara ilişkin 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği’nin 5. maddesi uyarınca, Yönetmeliğin Ek-2’sinde yer alan “Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esasların” Ek-A bölümü uyarınca; binalara ilişkin parametrelerin (yapısal sistem türü, kat adedi, görünen kalite, yumuşak kat, düşeyde düzensizlik, ağır çıkma, planda düzensizlik/burulma etkisi, kısa kolon etkisi, yapı nizamı/bitişik binalarla döşeme seviyeleri yapı nizamı, tabii zemin eğimi vb.) dikkate alınarak, yapıların bulunduğu yerdeki deprem tehlikesi ve yapının deprem performansını etkileyen yapısal özelliklerin saha çalışmaları sonucunda elde edilmesi ve yapısal sistem özelliklerine göre sınıflandırılmış tip binalar seçilerek bunların analizlerinin yapılması sonucunda bir korelasyon çıkarılıp genel yapı stoğu riskinin belirlenmesi gerektiği,

Öte yandan; 6306 sayılı Kanun’un 3. maddesinin yedinci fıkrasında yer alan, “6306 sayılı Kanunun uygulanması için belirlenen alanların sınırları içinde olup riskli yapılar dışında kalan yapılardan uygulama bütünlüğü bakımından Bakanlıkça gerekli görülenlerin de 6306 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacağı…” yönündeki düzenlemenin, Anayasa Mahkemesinin 27/02/2014 tarih ve E: 2012/87, K: 2014/41 sayılı kararıyla, “6306 sayılı Kanun’un riskli yapıların dönüşümüyle ilgili kurallar içerdiği, riskli olmayan yapılar hakkında yapılacak uygulamalara ilişkin özel bir düzenleme öngörülmeyerek riskli yapılara ilişkin kurallara atıf yapıldığı ancak anılan kuralların yapıların riskli olması dikkate alınarak düzenlendiği, kamu yararı ile bireylerin hakları arasındaki dengenin de tamamen riskli yapılara uygun şekilde oluşturulmaya çalışıldığı, menfaatler dengesi bu şekilde oluşturulan kuralların riskli olmayan yapılara uygulanmasının ölçülülük ilkesine aykırılık oluşturduğu ve kamu yararı ile riskli olmayan yapı sahiplerinin hakları arasında kurulması gereken dengeyi bozduğu…” gerekçesiyle iptal edildiği,

Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra anılan fıkranın; “6306 sayılı Kanunun uygulanması için belirlenen alanların sınırları içinde olup riskli yapılar dışında kalan yapılardan uygulama bütünlüğü bakımından Bakanlıkça gerekli görülenlerin yine 6306 sayılı Kanun’a tâbi olacağı, ancak, riskli olmayan yapılara ilişkin değerleme çalışmalarında yapının riskli olmadığının da gözetileceği…” şeklinde yeniden düzenlendiği, ancak bu yeni düzenlemenin de, Anayasa Mahkemesinin 15/11/2017 tarih ve E: 2016/133, K: 2017/155 sayılı kararıyla “Herhangi bir riski bulunmayan sağlam yapılar için uygulama bütünlüğü bakımından Bakanlıkça gerekli görülmesi halinde 6306 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması durumunda bu yapıların maliklerinin uğradığı zararların tamamının karşılanması sorumluluk hukukunun gereğidir. Uygulama alanındaki sağlam yapılara yönelik değer tespitinde yapının riskli olmadığının gözetilmesi de esasında bu amaca hizmet etmektedir. Bu itibarla Kanunun uygulanması için belirlenen alanların sınırları içinde olup riskli yapılar dışında kalan yapılar hakkında 6306 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması nedeniyle maliklerin mülkiyet hakkına yönelik kısıtlamaların, taşınmazın değer tespitinde yapının riskli olmadığının gözetilmesi suretiyle dengelendiği söylenemez…” gerekçesiyle iptal edildiği,

6306 sayılı Kanun’un 2. maddesi gereğince riskli alan ilan edilen bölgede bulunan ve zemin yapısı ya da üzerindeki yapılaşma bakımından bir risk teşkil edip etmediği hususunda yukarıda açıklandığı şekilde bir incelemeye tabi tutulmayan yapıların, sırf uygulama bütünlüğü sağlamak adına riskli yapılarla bir arada değerlendirilmesinin hukuka, hakkaniyete ve ölçülülük ilkesine uygun olmadığının Anayasa Mahkemesince ortaya konulduğu,

Uyuşmazlıkta; dosyada bulunan ruhsat tablosu ile riskli alan sınır ve krokisinin incelenmesinden, ruhsatlı yapıların riskli alan sınırının batısında ve sınır boyunca (… ada, … ve … parsel ile … ada, …, … ve … parsel) yoğunlaştığı ve ruhsatsız yapılarla fiziki bütünlük oluşturmadığı görüldüğünden, uygulama bütünlüğünü sağlamak adına belirtilen ruhsatlı yapıların ruhsatsız yapılarla bir arada değerlendirilmesinde, hukuka, hakkaniyete ve ölçülülük ilkesine uygunluk bulunmadığı sonucuna varıldığı,

Öte yandan; alanda bulunan ruhsatlı yapıların, 6306 sayılı Kanun’un 2. maddesi gereğince riskli alan sınırı içerisine dahil edilirken, anılan Kanun’un Uygulama Yönetmeliğinin 5. maddesi uyarınca, Yönetmeliğin Ek-2’sinde yer alan “Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esasların” Ek-A bölümü uyarınca; binalara ilişkin parametrelerin (yapısal sistem türü, kat adedi, görünen kalite, yumuşak kat, düşeyde düzensizlik, ağır çıkma, planda düzensizlik/burulma etkisi, kısa kolon etkisi, yapı nizamı/bitişik binalarla döşeme seviyeleri yapı nizamı, tabii zemin eğimi vb.) dikkate alınarak, yapıların bulunduğu yerdeki deprem tehlikesi ve yapının deprem performansını etkileyen yapısal özelliklerin saha çalışmaları sonucunda elde edilmesi ve yapısal sistem özelliklerine göre sınıflandırılmış tip binalar seçilerek bunların analizlerinin yapılması sonucunda bir korelasyon çıkarılıp genel yapı stoğu riskinin belirlenmesi gerekirken, söz konusu araştırma ve incelemeler yapılmadan dava konusu riskli alan kararının verildiğinin anlaşıldığı,

Bu itibarla, dava konusu 23/10/2019 tarih ve 1694 sayılı Cumhurbaşkanı kararında hukuka uyarlık bulunmadığı, nitekim benzer konuda Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 30/11/2020 tarih ve E: 2020/1246, K: 2020/2756 sayılı kararının da bu yönde olduğu gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI: Davalı idareler ve yanında müdahiller tarafından, riskli alan ilanının 6306 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliğine uygun olarak, Kanun’un ek-1. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre yapıldığı, Kanun’un ek-1. maddesinin Yönetmeliğin 5. maddesindeki şartlardan bağımsız olarak bir alanın riskli alan ilan edilme şartlarını düzenlediği, yapılardan numune alınarak bir metot üzerinde çalışmanın gerekli olmadığı, riskli alanın 6306 sayılı Kanun’un 2. maddesinde tanımlanması nedeniyle dava konusu işlemde 2. maddeye de yer verildiği, Cumhurbaşkanı kararına hukuk tekniği açısından bakıldığında riskli alan ilan edilen bir bölgenin hem Yönetmeliğin 5. maddesindeki şartları hem de Kanun’un ek-1. maddesinde belirtilen şartları bir arada taşıması gerektiğine ilişkin bir sonuca varılamayacağı, Daire kararında atıfta bulunulan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararı ile Anayasa Mahkemesi kararlarının hatalı yorumlandığı, uygulama bütünlüğü bozulacağından davacının malik olduğu parselin riskli alan sınırı dışında bırakılmasının mümkün olmadığı, Daire kararında belirtilen parsellerin riskli alan sınırı dışına çıkarılmasının kent estetiği açısından da uygun olmadığı, ruhsat tarihleri itibarıyla konu değerlendirildiğinde, alandaki yapıların mevcut deprem yönetmeliklerine aykırılığının da aşikar olduğu, geceleri gayrimeşru işlerin döndüğü bir alan haline gelen bu bölgede geliştirilen projelerin hayata geçirilmesinin bölgenin selameti açısından kaçınılmaz olduğu, bu nedenle keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmaksızın eksik incelemeye dayalı olarak verilen Daire kararının bozularak, davanın reddine karar verilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI: Davacı tarafından, savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ: Temyiz istemlerinin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden davalı idarelerin yürütmenin durdurulması istemleri hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin, 2577 sayılı Kanun’un 20/A maddesi uyarınca gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan;

“a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,

  1. b) Hukuka aykırı karar verilmesi,

c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması” sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçelerinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

Diğer yandan, temyiz istemine konu Daire kararında, uyuşmazlığa konu alanın “riskli alan” ilan edilmesine ilişkin 23/10/2019 tarih ve 1694 sayılı Cumhurbaşkanı kararı hakkında iptal hükmü kurulmuşsa da; anılan iptal kararının, sadece mülkiyeti davacıya ait ve davalı idareler tarafından sunulan bilgi ve belgelerde üzerinde imar mevzuatına uygun yapı bulunduğu belirtilen Altındağ İlçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz yönünden hüküm ifade edeceği tabîidir.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle;

  1. Davalı idareler ve yanında müdahillerin temyiz istemlerinin REDDİNE;
  2. Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin Danıştay Altıncı Dairesinin temyize konu 17/03/2021 tarih ve E: 2019/21200, K: 2021/3986 sayılı kararının ONANMASINA,
  3. Kesin olarak, 22/09/2021 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY – 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde, bu Kanunun amacının; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemek olduğu belirtilmiştir.

Aynı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde, “Riskli alan”; zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Cumhurbaşkanınca kararlaştırılan alan olarak tanımlanmıştır.

Yine anılan Kanun’un 26/04/2016 tarihinde yürürlüğe giren ek-1. maddesinde, “(1) a) Kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; planlama ya da altyapı hizmetleri yetersiz olan veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan yahut yapı ya da altyapısı hasarlı olan alanlar, b) Üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlar, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla, Cumhurbaşkanınca riskli alan olarak kararlaştırılabilir. Riskli alan sınırı uygulama bütünlüğü gözetilerek belirlenir.” hükmü yer almaktadır.

15/12/2012 tarih ve 28498 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği’nin “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasında, “Riskli alan; a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu, b) Alan sınırları içerisinde 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanuna göre afete maruz bölge olarak kararlaştırılan alan olup olmadığına dair bilgi ve belgeyi, c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını, ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini, d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını, e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu, f) Bu fıkra uyarınca belirlenecek riskli alanlar için Ek-2’de yer alan Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esasların EK-A bölümüne göre hazırlanan analiz ve raporu, g) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri, ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden Bakanlıkça belirlenir ve karar alınmak üzere Cumhurbaşkanına sunulur.”; ikinci fıkrasında, “Bakanlıkça; a) Kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; 1) Planlama veya altyapı hizmetlerinin yetersiz olması, 2) İmar mevzuatına aykırı yapılaşmanın bulunması, 3) Altyapı veya üstyapıda hasar meydana gelmiş olması, sebeplerinden birinin veya bir kaçının bir arada bulunması halinde, b) Üzerindeki toplam yapı sayısının en az % 65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlarda, uygulama bütünlüğü gözetilerek belirlenen alanlar, riskli alan olarak belirlenmek üzere Cumhurbaşkanına sunulur.”; üçüncü fıkrasında ise, “TOKİ veya İdare, riskli alan belirlenmesine ilişkin bilgi ve belgeleri ihtiva eden dosyaya istinaden Bakanlıktan riskli alan tespit talebinde bulunabilir. Bakanlıkça, uygun görülen talepler, Cumhurbaşkanına sunulur. ” düzenlemelerine yer verilmiştir.

Anılan mevzuat düzenlemeleri çerçevesinde; riskli alan ilanı, 6306 sayılı Kanun’un 2. maddesine ya da ek-1. maddesine dayalı olarak Cumhurbaşkanı kararı ile yapılabilmektedir. Anılan Kanun’da, 2. maddeye dayanılarak yapılacak riskli alan ilanı ile ek-1. maddeye dayanılarak yapılacak riskli alan ilanı farklı hükümlere tabi kılınmıştır.

Buna göre; 6306 sayılı Kanun’un 2. maddesine göre yapılacak riskli alan ilanında, 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği’nin “Riskli alanın tespiti” başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen saha araştırmalarına dayanan detaylı çalışmalar ile genel yapı stoğu riskinin belirlenmesi gerekirken, Kanun’un ek-1. maddesine göre yapılacak riskli alan ilanında, teklif riskli alan üzerindeki toplam yapı sayısının en az % 65’inin, imar mevzuatına aykırı veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşup oluşmadığının, ilgili idarelerde mevcut bilgi ve belgeler üzerinden tespiti gerekmektedir.

Uyuşmazlıkta ise, riskli alan ilanına ilişkin dava konusu Cumhurbaşkanı kararının dayanağının, 6306 sayılı Kanun’un ek-1. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi olduğu anlaşılmakta olup; alandaki diğer hak sahiplerinin haklı beklentileri, kamu yararı ve hizmet gerekleri dikkate alındığında, davacının dava konusu işlemin tamamının iptalini istemekte kişisel, güncel ve meşru bir menfaati bulunmadığı da gözetilerek, davanın, davacının taşınmazına yönelik olarak incelenmesi ve hukuka uygunluk denetiminin bu suretle yapılması gerekmektedir.

Her ne kadar, temyize konu Daire kararında, 6306 sayılı Kanun’un 3. maddesinin yedinci fıkrasında yer alan düzenlemelerle ilgili Anayasa Mahkemesince norm denetimi kapsamında verilmiş kararlar göz önünde bulundurulmak suretiyle, uygulama bütünlüğünü sağlamak adına riskli olduğu ilan edilen alanda bulunan ruhsatlı yapıların ruhsatsız yapılarla bir arada değerlendirilmesinde, hukuka, hakkaniyete ve ölçülülük ilkesine uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmış ise de; hem Anayasa Mahkemesi kararlarına konu Kanun hükmünün 6306 sayılı Kanun’un 2. maddesine dayanılarak yapılan riskli alan ilanıyla ilgili olması hem de dava konusu işlemin asıl dayanağı olan ve aynı Kanun’un ek-1. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendindeki “Riskli alan sınırı uygulama bütünlüğü gözetilerek belirlenir.” hükmünün halihazırda yürürlükte olması sebebiyle, Daire kararında yer verilen bu gerekçeye itibar edilmemiştir.

Dosyanın incelenmesinden, davalı idarelerce hazırlanan ve dava konusu riskli alan ilanına dayanak teşkil eden teknik rapor ve gerekçe raporunda, alanda 223 adet yapı, 458 adet bağımsız bölüm bulunduğu, yapıların 15’inin ruhsatının olduğu, taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilen 12 adet yapının da ruhsatlı kabul edildiği, dolayısıyla alanda 27 adet ruhsatlı, 196 adet ruhsatsız yapı bulunduğu, mevzuata aykırı yapıların oranının %87,9 olarak tespit edildiği, yapıların inşa tarihlerinin 1900-2003 tarihleri ve ruhsat tarihlerinin 1952-1997 tarihleri arasında değiştiği, binaların ekonomik ömürlerini tamamladığı, riskli yapı stoğunun ve sağlıksız, çarpık yapılaşmanın bulunduğu, alt ve üst yapı ile sosyal donatı alanları yetersiz olan alanın, deprem ve sel gibi olası bir afet nedeniyle risk oluşturduğu ve bir bütün olarak afet risklerinden uzak sağlıklı ve güvenli bir kullanım ve yerleşim alanına dönüştürülmesi, fiziki, yapısal ve sosyal koşullar açısından yenileme uygulamalarının gerçekleştirilerek, kent bütünü içinde etkin konuma getirilmesi gerektiği hususlarının belirtildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda; yukarıda içeriğine yer verilen teknik rapor ve gerekçe raporu ile dosyada bulunan yapı ruhsat bilgilerini içeren tablodan, üzerindeki toplam yapı sayısının %87,9’u imar mevzuatına aykırı ve yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş yapılardan oluştuğu anlaşılan ve sınırları uygulama bütünlüğü gözetilerek belirlenen alanın, 6306 sayılı Kanun’un ek-1. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin dava konusu Cumhurbaşkanı kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz istemlerinin kabulü ile dava konusu işlemin iptali yolundaki Daire kararının kaldırılarak, davanın reddine karar verilmesi gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.