1. Anasayfa
  2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E: 2003/12725 K: 2003/13923 T: 22.12.2003


Bir yere ilişkin olarak birden ziyade belgeye dayanılarak hak talebinde bulunulması halinde bunlardan fazla miktarı içeren kayıt hakkın belirlenmesinde esas alınır.

Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, kayden maliki bulundukları 18.11.1980 tarih 19 nolu tapulu taşınmazlarının Toprak Tevzi Komisyonunca ifraz edilerek 52 nolu parsel olarak davalı hazine adına tescilinin yapıldığını, bu işlemin usulsüz olduğunu ileri sürüp tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.

Davalı hazine, çekişmeli yerin hazinenin özel mülkü sayılan taşınmaz niteliğinde olduğunu, davacılar yararına kazandırıcı zamanaşımı süresinin dolmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, 52 sayılı parselin davacılar ve miras bırakanlarına ait tapu kapsamında kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıların kök miras bırakanına ait bulunan Temmuz 289 tarih 18 sıra nolu tapu kaydı sınırları dahilinde olan çekişme konusu yerin 7.7.1963 tarihinde 4753 sayılı Yasa hükümleri uyarınca 7 nolu belirtmenlik kapsamına alındığı, daha sonra anılan belirtmenlik gözetilmek suretiyle 51 ve 52 nolu tevzi parsellerini oluşturduğu, 51 nolu kaydın davacılar adına, 52 nolu kaydın ise hazine adına sicile yansıtıldığı anlaşılmaktadır.

Yerinde yapılan uygulama sonunda davacıların dayanak tapu kayıtlarının ve 1937 tarih 3 nolu vergi kaydının çekişmeli yere uyduğu da bilirkişi ve tanık anlatımları ile sabittir. Ne var ki, gerek dava dayanağı tapu kaydının, gerekse vergi kaydının değiştirilebilir ve genişletilmeye elverişli gayrısabit sınırlar içerdiği, hudutlarında 6 parsel sayılı mera kaydının bulunduğu, kayıtların bu nitelikleri gereği miktarlarıyla geçerli bulunduğu açıktır. Öyle ise, davacıların haklarının dayandıkları kayıt miktarı kadar olacağı kuşkusuzdur. Kaydın hududunda eylemli ve hukuken mera bulunduğuna göre davacıların miktar fazlası üzerindeki zilyetliklerine de değer verilemez. Öte yandan bir yere ilişkin olarak birden ziyade belgeye dayanılarak hak talebinde bulunulması halinde bunlardan fazla miktarı içeren kaydın hakkın belirlenmesinde esas alınacağı da kural olarak kabul edilmelidir.

Hal böyle olunca; davada dayanak yapılan 1937 tarih 3 sayılı vergi kaydındaki miktar esas alınarak, ayrıca aynı kayıt kapsamında bulunan ve davacılara tevzi edilen 51 nolu tapu miktarı gözetilip, sabit hudutlarla bağlantı kurulmak suretiyle vergi kaydına kapsam tayin edilmesi, kamulaştırılan kısım da dikkate alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davalının temyiz itirazları yerindedir.

Sonuç: Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK: nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 22.12.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.