1. Anasayfa
  2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E: 2004/11127 K: 2004/11401 T.18.10.2004


Dava konusu olayda, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede idarece 3621 sayılı yasa hükümleri uyarınca kıyı kenar çizgisi tespiti yapıldığı, ancak anılan tespite dayalı çizginin davalılar yönünden kesinleşmediği anlaşılmaktadır; bu tür durumlarda kıyı kenar çizgisinin mahkemece saptanması asıldır; ancak, idarece belirlenip kesinleşmemiş olan kıyı kenar çizgisinin çekişmenin çözümü bakımından takdiri delil olarak değerlendirilip gözönünde bulundurulacağı kuşkusuzdur.

Taraflar arasında görülen davada; Davacı hazine, çekişme konusu 1569 parsel sayılı taşınmazın 33 m2’lik kısmının idarece belirlenen kıyı kenar çizgisine göre deniz yönünde kaldığını, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu, özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek tapu iptali ve elatmanın önlenmesi isteğinde bulunmuştur.

Davalı Fatma, davanın reddini savunmuş, diğer davalılar davaya yanıt vermemişlerdir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan taşınmazın tapu kaydının iptali ve elatmanın önlenmesi isteklerine ilişkindir.  Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Davada ileri sürülen iddianın ve savunmanın içeriğine göre; yanlar arasındaki uyuşmazlığın, “kıyı kenar çizgisinin” saptanmasından kaynaklandığı açıktır.

Bilindiği üzere, son kez yürürlüğe giren 3621 sayılı kıyı kanunu’nun “kıyı kenar çizgisini” belirleme yöntemine ilişkin 5 ve 9. maddeleri, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış; anılan kanun maddesinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekte olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.11.1997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararın da “kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna;ancak 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine”işaret edilmiştir.

Hal böyle olunca, öncelikle idare tarafından 3621 sayılı Kanunun 9. maddesi hükmüne göre “kıyı kenar çizgisi” haritasının düzenlenip, düzenlenmediği araştırılmalı, ondan sonra, üç jeologtan oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve Tapu Fen Memuru aracılığıyla yerinde keşif yapılmalı;harita düzenlendiğinin ve yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararı’nda belirtildiği şekilde işlem gördüğünün, böylece davanın taraflarını bağlayan bir içerik kazandığının anlaşılması durumunda”kıyı kenar çizgisi” idarenin düzenlendiği harita ya değer verilerek saptanmalıdır. Harita düzenlenmediğinin yada düzenlenipte 5/3 sayılı kararda yazılı olduğu gibi bizzat bildirim yapılmadığının veya ilanen bildirime karşın, idari yargıya başvurulmadığının ortaya çıkması halinde ise, kıyı kenar çizgisi, bilimsel verilerden ve düzenlenmiş olmakla birlikte bağlayıcılık niteliğini kazanamamış haritadan yararlanılarak belli edilmeli belirlenen çizgi Tapu Fen memuru sıfatını taşıyan uzman bilirkişinin krokisine infazda kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yansıtılmalı ve sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.

Somut olayda, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede idarece 3621 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca kıyı kenar çizgisi tespiti yapıldığı, ancak anılan tespite dayalı çizginin davalılar yönünden kesinleşmediği anlaşılmaktadır.

Yukarıda da değinildiği üzere bu tür durumlarda kıyı kenar çizgisinin mahkemece saptanması asıldır. Ancak, idarece belirlenip kesinleşmemiş olan kıyı kenar çizgisinin çekişmenin çözümü bakımından takdiri delil olarak değerlendirilip gözönünde bulundurulacağı kuşkusuzdur. Oysa, hükme dayanak yapılan bilirkişi kurulu tarafından hazırlanan raporda, önceki tespitler dikkate alınmadığı gibi idarece belirlenen kıyı kenar çizgisi ile kendilerince saptanan kıyı kenar çizgisinin farklı olmasının sebebi de teknik ve bilimsel verilere dayanılarak açıklanmamıştır.

Hal böyle olunca, yukarıda ifade edilen ilke ve olgular gözetilmek suretiyle yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla kıyı kenar çizgisinin saptanması, önceki tespitin irdelenerek ortaya çıkacak aykırılıkların giderilmesi ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.

Sonuç: Davacı hazinenin temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK: 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 18.10.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.