Tenkis davalarında zamanaşımını düzenleyen Kanuni Medeninin 513.maddesinde iki ayrı ilkeye yer verilmiştir. Birincisi, öğrenme gününü esas alan bir yıllık süre, diğeri ise; vasiyetnameler için açıldıkları günden, tenkise tabi diğer bütün tasarruflar için de miras bırakanın ölüm tarihinden itibaren beş yıllık süredir.
Tarafların kök murisinin ölüm tarihinin kayıtta 10.09.1995 ve davanın ise, 10.09.1996 tarihinde açıldığı gözetildiğinde davanın yasal süresi içinde olduğu kabul edilebilirse de, murisin ölüm kaydının derecattan geçerek kesinleşen 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararı ile 03.09.1995 olarak düzeltildiği sabittir. Diğer taraftan davalılar yasal süresi içerisinde zamanaşımı itirazında da bulunmuşlardır. O halde, mahkemece öncelikle bu konuda bir inceleme, araştırma ve soruşturma yapılarak zamanaşımı itirazının değerlendirilmesi, ondan sonra bir karar verilmesi gerekir.
DAVA: Taraflar arasında görülen davada; Davacı, miras bırakanı M.’nın maliki olduğu 2, 3, 5, 6 parsellerdeki 1/2 payını 41, 45, 51 parsellerin tamamını torunları davalılara bağışladığını, bu temliklerin saklı payını tecavüz ettiğini ileri sürerek tenkis isteğinde bulunmuştur. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalı K. hakkında açılan davanın reddine, diğer davalılar hakkındaki davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davalılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi U. Ş.’ün raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR: Dava, tenkis isteğine ilişkindir. Mahkemece, davalı K. hakkındaki davanın reddine, diğer davalılar hakkındaki davanın kabulüne karar verilmiş olup, karar davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillere; özellikle, çap kayıtlarına göre, miras bırakan M.’nın 2, 3, 5, 6 parsellerdeki 1/2 payları ile 41, 45, 51 parsel sayılı taşınmazlarının tamamını 12.05.1981 tarihli akitle davalı torunları İ. ve M.’e kayıtsız şartsız, davalı torunu K.’ye ise rücu şartlı ( BK. 242/1) bağışladığı görülmektedir.
Davacı miras bırakanın davalı torunlarına yaptığı temlikler nedeniyle saklı payının zedelendiğini ileri sürerek, tenkis isteğiyle eldeki davayı açmıştır.
Gerçekten de, tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların ( teberru ) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu ( inşai ) davalardandır.
Tenkis, davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Bununla birlikte diğer koşulların yanında davanın süresinde açılması da zorunludur.
Hemen belirtilmelidir ki, 743 sayılı Kanuni Medeninin 513.maddesi hükmünde öngörülen süreler zamanaşımı iken 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun aynı yasal düzenleme ( tenkis davası ) için öngördüğü süreleri 571.maddesi hükmüyle hak düşürücü süre olarak kabul edildiği görülmektedir. Diğer taraftan Türk Medeni Kanununun yürürlüğü ve uygulama şekli hakkındaki 4722 Sayılı Yasanın 1/1.maddesinde “Türk Medeni Kanununun yürürleğe girdiği tarihten önceki olayların hukuki sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse kural olarak o kanun hükümleri uygulanır.” düzenlemesine yer vermiş ve aynı yasanın “mirasçılık ve mirasın geçişi” başlığını taşıyan 17.maddesinde de mirasçılık ve mirasın geçişini miras bırakanın ölümü tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olayda, miras bırakan M. 1996 tarihinde ölmüş olup, buna göre eldeki davada gözetilmesi gerekli yasal düzenlemenin 743 sayılı Kanuni Medeni olacağı açıktır.
Bilindiği üzere; tenkis davalarında zamanaşımını düzenleyen Kanuni Medeninin 513.maddesinde iki ayrı ilkeye yer verilmiştir. Birincisi, öğrenme gününü esas alan bir yıllık süre, diğeri ise; vasiyetnameler için açıldıkları günden, tenkise tabi diğer bütün tasarruflar için de miras bırakanın ölüm tarihinden itibaren beş yıllık süredir.
Olaya bu kural ve ilkeler çerçevesinde bakıldığında tarafların kök murisi M. S.’nın ölüm tarihinin kayıtta 10.09.1995 ve davanın ise, 10.09.1996 tarihinde açıldığı gözetildiğinde davanın yasal süresi içinde olduğu kabul edilebilirse de, murisin ölüm kaydının derecattan geçerek kesinleşen Rize 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.10.1999 tarih 1999/265 esas ve 1999/288 sayılı kararı ile 03.09.1995 olarak düzeltildiği sabittir. Diğer taraftan davalılar yasal süresi içerisinde zamanaşımı itirazında da bulunmuşlardır.
Oysa, mahkemece bu konuda bir araştırma ve değerlendirme yapılmaksızın neticeye gidilmiştir.
O halde, mahkemece öncelikle bu konuda bir inceleme, araştırma ve soruşturma yapılarak zamanaşımı itirazının değerlendirilmesi, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken eksik tahkikatla yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Davalıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedene hasren HUMK.’nun428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.12.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.